Akademi Israrı Öğretmen Açığını Derinleştiriyor 22-28 Eylül 2025

Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda en fazla tartışılan konulardan biri Milli Eğitim Akademisidir. Öğretmen yetiştirme görevini eğitim fakültelerinden alma iddiası taşıyan Akademi’nin faaliyetlerinin, öğretmenlik mesleği ve öğretmenler üzerinde bir vesayet aracına dönüşme riski pek çok kesim tarafından dile getirilmektedir.

Öğretmen ve eğitim yöneticilerinin eğitimi gibi birçok görevi üstlenen Milli Eğitim Akademisi’nin halen faaliyete başlamamış olması da ayrıca tartışılması gereken bir durumdur. Oysa 1 Eylül 2025 tarihinden itibaren öğretmen alımlarında yeni sürecin başlaması gerekiyordu. 13 Temmuz’da yapılan Akademiye Geçiş Sınavı (AGS) sonuçlarına göre 10 bin öğretmenin üç dönemlik hazırlık eğitimine alınması ve bu eğitimin ardından göreve başlamaları öngörülmüştü.

Eğer hazırlık eğitimine Eylül ayında başlanmış olsaydı, bu öğretmenler en erken 2027 yılının Ocak-Şubat aylarında göreve başlayabileceklerdi. Ancak Eylül’ün son haftasına gelinmiş olmasına rağmen, henüz akademi eğitimine alınacak öğretmenlerin alan kontenjanları dahi açıklanmış değildir. Bu gecikme, yeni öğretmenlerin eğitim sistemine girişini en erken 2027’nin Eylül ayına ertelemektedir. Böylelikle öğretmen açığı ciddi biçimde artacak ve ücretli öğretmen sayısı mevcut durumun çok üzerine çıkacaktır.

MEB’in bu tabloyu bir sorun olarak görüp süreci hızlandırması gerekirken, tam tersine sürecin ağırdan alındığı görülmektedir. Akademi Başkanı’nın akademi inşaatlarını gezdiğine dair haberler basına servis edilmekte; oysa eğitim sisteminin acil ihtiyacı yeni ve kadrolu öğretmenlerdir. Öğretmen açığının ücretli öğretmenlerle kapatılmaya çalışılması sürdürülebilir değildir.
Bir an önce öğretmen alımıyla ilgili yeni bir düzenleme yapılmalı, en azından ek atamalarla mevcut öğretmen açığının bir bölümü kapatılmalıdır. Aksi halde, Akademi ısrarının yeni sorunları da beraberinde getireceği görünmektedir.

Atama Bekleyen Öğretmenler Rize’de

2024 KPSS sonuçlarına göre atanmayı bekleyen, ancak düşük öğretmen alım sayıları ve alanlar arasındaki eşitsiz kontenjan dağılımları nedeniyle atanma şanslarını kaybeden öğretmenlerin ek atama talebiyle başlattıkları etkinlikler sürüyor. Daha önce Ankara, İstanbul, Bursa, Şanlıurfa, Konya, Diyarbakır ve Van’da bir araya gelerek seslerini duyurmaya çalışan öğretmenler, bu hafta da Rize’de ek atama taleplerini yinelediler.

Öğretmen açığının ücretli öğretmenlerle kapatılmaya çalışıldığı bir dönemde ek atama, yalnızca öğretmenlerin değil, çocukların eğitim hakkı açısından da yaşamsal öneme sahiptir. Öğrencilerin ve öğretmenlerin haklarının korunabilmesi için ek atamalar daha fazla bekletilmeden yapılmalıdır.

Çocuktan işçi Olmaz

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) kız ve erkek mesleki ortaokullar açma kararı, Ağustos ayı sonunda kamuoyunda yoğun şekilde tartışılmış; karar, ağırlıklı olarak karma eğitime karşı bir adım olarak değerlendirilmiştir. Ancak konunun en az bunun kadar önemli olan çocuk işçiliği ve ortaokul seviyesinde mesleki eğitim boyutu aynı yoğunlukla gündeme gelmemiştir.

MEB, 2025 yılı Eylül ayı Tebliğler Dergisi ile “Meslek Ortaokullarına Kayıt, Kabul, Nakil, Geçiş ve Beceri Alanı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönerge”yi yayımlamıştır. Bu yönerge, çocukların mesleki eğitime yönlendirilmesi için herhangi bir koşul aramamakta; velinin onayını yeterli görmektedir.

Çocukların 11–12 yaş aralığında ortaokula başladığı düşünüldüğünde, bu yaşta mesleki eğitime yönlendirilmeleri bilimsel değil, sınıfsal bir tercih niteliği taşımaktadır. Üstelik mesleki eğitim ve iş mevzuatı birlikte değerlendirildiğinde, çocukların işletmelerde staja başlama yaşı en erken 14’tür. Dolayısıyla mesleki ortaokul uygulaması bu yönüyle bile yasal dayanaktan yoksundur.
Ayrıca, mesleki ortaokulların kız ve erkek okulları olarak açılması, karma eğitim ilkesini doğrudan tartışmaya açmakta ve kamuoyunda ciddi kaygılar yaratmaktadır. Bu durum, mesleki eğitim görünümü altında karma eğitimi zayıflatma çabalarının sürdüğünü göstermektedir.

Mesleki ortaokullar, çocukları çok erken yaşta mesleki yönlendirmeye tabi tutarak onların tam ve eşit eğitim hakkını sınırlandırma riski taşımaktadır. Oysa MEB, kamusal eğitim hizmetinin sorumlusu olarak, tüm çocukların eşit ve eksiksiz bir biçimde eğitim hakkından yararlanmasını sağlamakla yükümlüdür.

Bu nedenle mesleki eğitime başlama yaşı tartışması, bilimsel temellerde ve çocuğun üstün yararı gözetilerek yürütülmelidir. Unutulmamalıdır ki: Çocuktan işçi olmaz. Çocuk işçiliği mutlaka yasaklanmalıdır.

Yeni Öğretim yılı Yasaklarla Başlıyor

Üniversiteler açılırken gelen haberler, bu öğretim yılının nasıl geçeceğine dair kaygı verici işaretler sunuyor. Boğaziçi Üniversitesinde öğrencilerine kahve ikram ettiği için soruşturma geçiren bir akademisyen ve Yıldız Teknik Üniversitesinde faaliyetleri durdurulan öğrenci kulüpleri, yükseköğretimde sorunlu ve sıkıntılı bir dönemin bizleri beklediğini göstermektedir.
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Tuna Tuğcu hakkında, üniversite kafe alanında öğrencilere kahve dağıttığı, kafenin işleyişini engellediği ve özel işletmeye kiralanan alanı izinsiz kullandığı gerekçeleriyle soruşturma açılmıştır. Ancak Prof. Tuğcu, soruşturmanın asıl nedeninin kahve ikramı değil, üniversite yönetimindeki usulsüzlüklere karşı yürüttüğü mücadele olduğunu ifade etmektedir.

Yıldız Teknik Üniversitesinde ise geçtiğimiz hafta öğrenci kulüplerine yönelik yasaklamalar gündeme geldi. Üniversitenin Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı, çeşitli gerekçelerle 11 öğrenci kulübünün faaliyetlerini bir dönemliğine durdurdu veya kapattı. Gerekçeler arasında tüzüğe aykırı faaliyetler, Anayasa ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na aykırılıklar sayılmakla birlikte, gerçekte hedef alınan unsurun kulüplerin eleştirel ve sorgulayıcı çalışmaları olduğu açıktır.

Ege Üniversitesinde yeni akademik yılın başlamasıyla birlikte yemekhane ücretlerine yapılan zamlara tepki gösteren öğrenciler, kampüs içinde basın açıklaması yaptı. Açıklamanın ardından polis müdahalede bulunarak bazı öğrencileri gözaltına aldı.
Bu üç örnek, üniversiteler üzerinde kurulmaya çalışılan bir hegemonya arayışını açıkça gözler önüne sermektedir. Üniversiteleri özgürleştiremeyen rektörlükler, bu kez öğrencileri ve akademisyenleri soruşturmalarla, yasaklarla ve baskılarla susturma yoluna gitmektedir.

Oysa üniversiteler, özgür bilimin ve eleştirel düşüncenin merkezleridir. Üniversitelerde yaşanacak çürüme, yalnızca akademiyi değil, toplumun geleceğini de karanlığa sürükleyecektir. Ancak dünya tarihi göstermiştir ki: üniversite biat etmez.

Öğretmenler Günü Genelgesi ve Gerçekler

Milli Eğitim Bakanlığı, 24 Kasım 2025 Öğretmenler Günü’nün kutlanmasına ilişkin genelgeyi valiliklere gönderdi. Önceki yıllardaki metinlerden pek farklı olmayan bu genelge, kutlamaların çerçevesini belirliyor. Giriş bölümünde ise, öğretmenler arası dayanışmanın artırılması ve öğretmenlik mesleğinin toplumdaki değerinin yükseltilmesinin hedeflendiği ifade ediliyor.

Ancak, öğretmenlerin çeşitli gerekçelerle mağdur edildiği, hak ihlallerine maruz kaldığı bir dönemde bu tür genelgeler çelişkili bir tablo ortaya koyuyor. Re’sen atamalarla ulaşımı çok zor, kimi zaman imkânsız köylere gönderilen, proje okullarından hukuksuz biçimde uzaklaştırılan, mülakatlarda elenen, ücretli çalıştırılarak asgari ücretin dahi altında maaş alan, yıllardır atama bekleyen ama umudu tükenen, özel sektörde emek sömürüsüne mahkûm edilen ve ekonomik, özlük hakları her geçen gün daha da gerileyen öğretmenler yaşamın gerçeğidir.

Böylesi bir tablo ortadayken, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü tüm bu sorunlar yokmuş gibi törenlerle kutlamak gerçekçi değildir.
Öğretmenler, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde de, 24 Kasım’da da hamasi nutuklar duymak ya da şekilsel törenlerin parçası olmak istemiyor. Onların beklentisi, sorunlarının konuşulması ve çözülmesidir. Öğretmenler için şaşalı törenlere gerek yoktur; çocukların gözlerindeki ışıltı ve umut, onlar için en değerli armağandır.

Ders Denetimine Yargı Freni

Danıştay, 1 Mart 2022 tarihli Eğitim Müfettişleri Yönetmeliğinin bazı maddelerini iptal etmiştir. İptal edilen maddeler arasında; öğretmenlerin ders denetimine tabi tutulması, eğitim kurumlarının öz değerlendirme yapma zorunluluğu ve eğitim müfettişlerinin gerçek ve tüzel kişilerden her türlü bilgiyi talep edebilmesi bulunmaktadır.

İptal edilen maddelerin bulunduğu yönetmelik, aynı zamanda 18 Haziran 2025 tarihinde yayımlanan ve okul müdürleri ile zümre başkanlarının öğretmenlerin derslerini izleme ve değerlendirmesine ilişkin hükümler içeren yönergenin de yasal dayanaklarından biriydi. Danıştay’ın kararıyla bu yönergenin dayanaklarından biri ortadan kalkmış, böylece söz konusu düzenlemenin uygulanması da hukuken tartışmalı hale gelmiştir.

Eğitim alanında en sık değişikliğe uğrayan ve bu nedenle sürekli aksaklıkların yaşandığı konulardan biri denetim ve rehberliktir. MEB’in bu alanda yaptığı düzenlemeler çoğu zaman bilimsel araştırmalara dayandırılmadan, sahadan elde edilen veriler dikkate alınmadan hazırlanmakta; bu nedenle her yeni düzenleme ya yargı tarafından iptal edilmekte ya da zaman içinde fiilen işlemez hale gelmektedir.

Eğitimle ilgili alınacak kararların bilimsel bilgiye dayanması ve öznel hedeflerden arındırılması zorunludur. Ancak bu şekilde kalıcı, işlevsel ve eğitimin niteliğini yükseltecek düzenlemeler hayata geçirilebilir.

Öğretmenlerin mağdur edilmediği günlerde görüşmek dileğiyle…

Paylaş:

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Öğretmenlik: Yol Açanların Yolculuğu
Matematik Tarihindeki Hayal Kırıklıkları