Özgür Hüseyin Akış: Yeşilçam’ın Parıltılı Perdesinin Ardındaki Çocuk Emeği

Kategori : Eğitim Dünyası

Yeşilçam’ı hatırlayın siyah-beyaz ekranlardan renkli filmlere geçilen o dönem. Salonların tıklım tıklım dolduğu, sinema afişlerinin mahallenin en göz alıcı köşesinde asılı olduğu yıllar. Yetişkinlerle, çocukların en keyifli zamanı geçirdiği duygu geçişlerinin hızlı yaşandığı yerler sinemalardı. Ayşecik’in masum gülüşü, Ömercik’in yaramaz bakışları, Yumurcak’ın sevimli halleri… Hepimizin belleğinde yer etmiş bu yüzler, bir kuşağın çocukluğunu şekillendirdi. Ama o gülüşlerin ardında ne vardı?

Dönemin Ünlü Çocuk Oyuncularından Tanıklıklar

Set ışıkları altında başlayan bir çocukluğun gölgeleri, Ayşecik’in ‘setlerde büyüdüm’ diye anlatmaya çekindiği o yıllar; öpücükler, fotoğraf kuyrukları ve okul bahçesine sığmayan gülücükler. ‘Keşke küçük yaşta şöhret olmasaydım,’ diye iç geçiren bir çocuk…
Ömercik’in hikayesi ise bir yarışma heyecanıyla, kuzenlerin tuttuğu ellerle İstanbul’a uzansa da, bir tornavida kazasıyla 17’sinde bir peri masalının sustuğu trajik bir hikâyeye dönüşüyor…

O ışık altında parlayan yüzlerin ardında, çocukluğundan ve geleceğinden çalınan bir kuşağın suskun hikâyesi yatıyor.
1960 lardan 80’lere uzanan Yeşilçam dönemi, yalnızca yıldız sistemini değil, aynı zamanda görünmez bir işçi sınıfını da yarattı: Çocuk oyuncular. Onlar kamera karşısında masumiyetin, umudun, ailenin simgesiydi. Ama kamera arkasında, sabahın köründen gece yarılarına uzanan setlerde, ders kitaplarının yerini ezber defterleri aldı. Okul zili yerine “Motor!” komutuyla güne başlıyor, sosyal güvence nedir bilmeden çalışıyorlardı. Durum bugünde farklı değil. Çocukların çalıştırılabileceği sektörden birisi olan setler sanatsal faaliyet olarak kabul ediliyor. ”İş Kanunu Madde 71 Diyor ki; “…. On dört yaşını doldurmamış çocuklar ise bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve eğitimine devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde yazılı sözleşme yapmak ve her bir faaliyet için ayrı izin almak şartıyla çalıştırılabilirler…” “…. Çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eğitiminin devamına engel olamaz, onun derslerini düzenli bir şekilde izlemesine zarar veremez…” (1) Yani bu çocuklar çocuk işçi olarak kabul edilmiyorlar. Sınıfın görünmeyenleri olarak çocuk işgücü raporlarında yerlerini alamıyorlar. Dizi sektörünün gelişmesiyle birlikte sayıları da artan bu çocukların oyuncu olarak tarif edilmesi bu çocukların işçi olduğu gerçeğini gizliyor.

Yasal boşluklar, bu çocukların kaderini belirledi. O yıllarda ne çalışma saatlerini sınırlayan, ne de eğitim hakkını garanti altına alan net bir düzenleme vardı. Ücretleri çoğu zaman aileleriyle yapılan sözlü pazarlıklarla belirlenir, sigorta kelimesi ise neredeyse hiç telaffuz edilmezdi. Popüler olanlar afişlerde parladı, unutulanlar ise figüran kalabalığında silinip gitti.

Birçoğu, erken yaşta şöhretin yükünü sırtında taşıdı. Kimi, kariyerinin sona ermesiyle sessiz bir hayata çekildi; kimi, geçim derdinin pençesinde savruldu. Hepsinin ortak noktası, “çocuk” olma hakkının eksik yaşanmasıydı.

Bugün sinema setlerinde çocuk oyuncular için yasal korumalar var. Ancak yine de bu çocukların çalışırken karşılaştıkları sorunların benzer olduğunu söylersek yanılmayız diye düşünüyorum. Çocuk işçiliğini çocuklar üzerindeki psikolojik ve fiziksel yansımaları devam ediyor. Çalışma saatleri sınırlı, eğitim hakkı kağıt üzerinde güvence altında. Ama Yeşilçam’ın tozlu raflarında kalan o filmlere baktığımızda, parıltının ardındaki emeği de hatırlamak zorundayız. Çünkü tarih sadece yıldızların parıltısını değil, o ışığın altında gölgede kalanları da yazar.

 

(1) https://www.oyuncularsendikasi.org/wp-content/uploads/2024/11/cocuk-oyuncu-manifestosu.pdf

Paylaş:
Etiketler : dersler dergisi, Özgür Hüseyin Akış, Türkiye'de Çocuk İşçiliği, Yeşilçam'da Çocuk Oyuncular

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Protagoras’tan Tekin’e Eğitimde İki Çizgi
Eğitim mi, Öğrenme mi? Söylemin Sessiz Devrimi