Eğitim mi, Öğrenme mi? Söylemin Sessiz Devrimi

Kategori : Eğitim Dünyası

Giriş: Sessiz Bir Değişimin Hikâyesi

Bir sabah metroda yan yana oturan iki insanı düşünün: Biri kulaklığında çevrim içi dil kursu dinliyor, öteki telefon ekranında yazılım dersi izliyor. Aynı gün, bir evde YouTube’dan dikiş öğrenen biriyle, telefonundan dil uygulamasıyla pratik yapan bir göçmeni hayal edin. Kimse farkında değil belki ama metroda, evde ya da otobüste artık bir sınıftan çok daha fazla “ders” işleniyor. Eğitim okul sıralarından taşarak hayatın her anına sızmış durumda; ancak bu yayılmayla birlikte “eğitim” kavramının kendisi de sessizce dönüşüyor.

Eskiden “eğitim almak” gurur vesilesiydi: devletin sunduğu bir hak, öğretmenlerin rehberliğinde ilerleyen bir süreç, yurttaşlığa açılan bir kapı. Bugünse eğitim yerine eski bir kelime yeni bir parlaklıkla öne çıkarılıyor: “öğrenme.”

Eğitim, ciddiyet ve kurumsallıkla anılırken; öğrenme daha hafif, daha akışkan, daha kişisel bir tınıyla dolaşıma giriyor. Eğitim dediğimizde müfredat, sınav, diploma akla gelirken; öğrenme kişisel gelişim, esneklik ve yaratıcılık çağrışımlarıyla süsleniyor. Eğitim, geçmişin ağırbaşlı kurumlarını hatırlatıyor; öğrenme ise bugünün hız ve özgürlük vaatleriyle cilalanıyor.

Ama sözcükler arasındaki bu sessiz kayma yalnızca pedagojik bir yenilik değil. Masum görünen bu değişim aslında neoliberal çağın ideolojik imzasını taşıyor. Eğitim bir hak olmaktan çıkarılıp, öğrenme adıyla bireysel bir sorumluluğa; toplumsal bir sözden kişisel bir ödeve dönüştürülüyor.

Dinamikler: Öğrenmenin Yükselişi

Ekonomik Zorunluluk

Bilgi ekonomisi, esnek ve sürekli güncellenen bir iş gücü talep ediyor. Ömür boyu tek bir meslekle yaşamak artık imkânsız. İş piyasası hızla değişiyor, bireyden de sürekli “güncelleme” bekleniyor. Bunun cilalı ifadesi: “yaşam boyu öğrenme.” İnsan, hayatını bitmeyen kurslar, sertifikalar ve çevrim içi eğitimlerle geçirmeye zorlanıyor.

Politik Çerçeve

Uluslararası kurumlar bu söylemi küresel düzeyde güçlendirdi. OECD ve Avrupa Birliği için öğrenme, ekonomik rekabetin anahtarıdır. UNESCO ise öğrenmeyi sosyal adalet ve yurttaşlıkla ilişkilendirdi. Ton farklı olsa da sonuç aynı: Eğitim kavramı geriye itildi, öğrenme dönemin yıldızı oldu.

Eğitim Alanının Genişlemesi

Öğrenme, kurumların duvarlarını aşıp hayatın her alanına yayıldı. İş başında, internette, boş vakitlerde… Bir yandan özgürleştirici görünüyor: öğrenmek artık sınıfa mahkûm değil. Ama aynı zamanda yorucu: birey sürekli kendini geliştirmesi gereken bir varlık haline geliyor. Öğrenme bir fırsat olduğu kadar, hiç bitmeyen bir ödev gibi bireyin omuzlarına yükleniyor.

Piyasalaşma

Sertifika programları, özel kurslar, eğitim paketleri… Öğrenme, yurttaşlık hakkı olmaktan çıkıp, parası olanın erişebildiği bir ayrıcalığa dönüşüyor. Eğitim devletin yurttaşına verdiği sözken, öğrenme bireyin cüzdanıyla ölçülür hale geliyor.

Öğrenme Söyleminin Cazibesi

Tüm bu dönüşümün cazip yanları var. Öğrenme bireylere esneklik sundu; insanlar artık kendi hızında, kendi yolunu seçerek ilerleyebiliyor. Geleneksel eğitimde sıkışan birçok kişi için bu büyük bir açılım oldu.

Dijitalleşme süreci, öğrenmenin mekânını sınırsızlaştırdı: bilgi artık parmak ucunda, ekranın öte yanında. Sertifikaya, diplomaya ihtiyaç duymadan öğrenmek mümkün görünüyor. Üstelik gönüllü öğrenme toplulukları ve açık bilgi ağları, bu süreci bireysel olmaktan çıkarıp toplumsal bir deneyime dönüştürüyor.

Öğrenme Söyleminin Bedeli

Ama bu cazibenin gölgeleri de var. Öğrenmenin yükü bireyin sırtına bindiriliyor: işsizseniz yeterince öğrenmemişsinizdir, geride kaldıysanız yeni beceriler edinmemişsinizdir. Yapısal sorunlar görünmez kılınıyor, başarısızlık bireysel bir kusura indirgeniyor.
Dahası, öğrenme hızla piyasalaşıyor. Parası olan kurslara erişiyor, olmayan geride kalıyor. Eşitlik vaadi yerini sessiz bir ayrışmaya bırakıyor.

Ve en önemlisi: öğrenmenin özgürleştirici dili çoğu zaman piyasanın taleplerine tercüme ediliyor. “Yaşam boyu öğrenme” kulağa şiir gibi gelse de, çoğu zaman güvencesiz, esnek iş gücünün ideolojik aracına dönüşüyor.

Sonuç: Sonsuz Bir Ödev mi, Özgürleşmenin Anahtarı mı?

Eğitimden öğrenmeye kayış, çağımızın hem umut verici hem de sancılı yanlarını barındırıyor. Bir yanda bilgiye erişimi kolaylaştırıyor, bireylere özerklik sağlıyor, yeni katılım biçimleri yaratıyor. Öte yanda sorumlulukları bireyselleştiriyor, eşitsizlikleri derinleştiriyor, öğrenmeyi piyasanın mantığına hapsediyor.
Belki de mesele öğrenmeyi reddetmek değil; onu kimin için, neyin hizmetinde kullandığımız. Eğer öğrenme yalnızca piyasa uyumu için değil; dayanışma, eleştirel düşünce ve özgürleşme için yeniden çerçevelenirse, gerçekten dönüştürücü bir güç olabilir. Aksi halde “öğrenmeyi öğrenmek,” kulağa hoş gelen ama hiç bitmeyen bir ödev olarak üzerimizde asılı kalacak.

Paylaş:

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Özgür Hüseyin Akış: Yeşilçam’ın Parıltılı Perdesinin Ardındaki Çocuk Emeği
Zorunlu Eğitimi Kısaltmak Geleceği Kısaltmaktır 6-12 Ekim 2025