Bir öğretmen olarak mesleki misyonunuz nedir? Öğrencilerinizin zihinlerinde ve kalplerinde nasıl bir iz bırakmak istiyorsunuz? Size göre bir öğretmenin en temel sorumluluğu ne olmalıdır?
Bu soruları kendinize daha önce hiç yüksek sesle sormamış, meslektaşlarınızla tartışmamış hatta aklınızdan bile geçirmemiş olabilirsiniz. Bununla birlikte bilinçli olarak öğretmen olmayı seçmiş herkesin içinde bir yerlerde, bu soruların yanıtlarının olduğunu ve bu yanıtların onların mesleki duruşlarını belirlediğini söylemek büyük bir hata olmaz. Öğretmenlerin büyük çoğu bu soruların yanıtlarını içten içe bilir; bilmeyenlerin de üzerinde düşünecekleri bir zaman mutlaka gelir!
Üstelik bu sorulara verdiğimiz yanıtlar sadece bizim mesleki olarak konumumuzu belirlemekle kalmaz; aynı zamanda sınıf içindeki iletişim modelimizi, yarattığımız sınıf iklimini, uygulamalarımızı ve öğrenmeye dair varsayımlarımızı ve yaratığımız etkinin niteliğini de belirler.
Bu yüzden, eğitimcileri misyonları ve mesleki hedefleri üzerinde düşünmeye davet etmek, bu temel misyon sorumluluğunu gündemde tutmak, sürekli bir koşturmaca içindeki öğretmenler için önemli bir anımsatma olabilir. Ayrıca bu soru, bir yanıyla mesleklerini tüm iş yüküne rağmen ilk günkü heyecanla yapmalarını hatırlatırken bir yandan da onları etkili bir öğrenme ortamı yaratmaları konusunda motive eder. Hatta bu büyük soruyu daha küçük ve etkili başka bazı küçük sorulara bölmek de mümkün olabilir:
Kişisel olarak öğrencilerinizin hayatlarında nasıl bir iz bırakmak istiyorsunuz?
Onlarda sizden nasıl bir bilgi ve duygu kalmasını istersiniz?
Böyle bir iz bırakabilmenin yolu nasıl bir tavırdan geçer?
Bir çocuğun davranışını nasıl “daha iyiye doğru” şekillendirebiliriz?
“İyi Öğretmen kimdir?”
Öğretmenin mesleki kimliğini belirleyen bir başka önemli soru daha varsa eğer bu soru şüphesiz “İyi öğretmen kimdir?” sorusudur.
Bu sorunun yanıtı, büyük oranda kültüreldir ve hem mesleği yapan kişinin hem de o toplumun eğitim kültürüyle ve eğitimli olmaya atfettiği değerlerle yakından ilgilidir.
Örneğin, bizimki gibi disiplin ve saygıya değer veren ataerkil kültürlerde, iyi öğretmen olmak disiplin, ciddiyet, öğrenciyle kurulan “tatlı-sert” ilişki ve alanında usta olmakla özdeşleştirilir. Bu yüzden de” iyi öğretmen” öğrenciyle bağ kuran değil, mesafeli bir uzmanlığı işaret eder. Öğretmenler odasının en güçlü üyeleri, neşeli, esprili, çocukları isimleriyle tanıyan, sınıflarında kahkahalar yükselen eğitimciler değil; sınıfa adım attığında sessizlik yaratan, sınavları zor, notları düşük, ulaşılması güç “teknik” kişiliklerdir. Onlar kendi alanlarının uzmanıdırlar. Çocuğun düzeyine inmeyi değil, onu yükseltmeyi amaç edinirler. Ulusal sınavlara atfettiğimiz önem nedeniyle konumlarını hala korumayı başaran bu otoriter öğretmenler, belki de çok sayıda çocuğun kendilerini dışlanmış hissetmelerinin nedenidir. Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz!
Bir Soru, İki Farklı Pedagoji
Uzmanlara göre ise, mesleki yaklaşımlarımızdaki farklılığın nedeni gelişime dair bilim dünyasının da uzun yıllardır tartıştığı o büyük sorunun yanıtına verdiğimiz yanıttan kaynaklanıyor olabilir. Tahmin edebileceğiniz gibi o büyük soru ise “insanı şekillendiren nedir? Genler mi yoksa çevresel etki mi? ” sorusudur.
Bu soru karşısında tıpkı akademisyenler gibi öğretmenler de farklı görüşler benimser. Bazı öğretmenler çocukların sabit yeteneklerle dünyaya geldiğine ve bu yaradılışın değiştirilmesinin mümkün olmadığına inanırken; bazı öğretmenler ise doğru destek ve etkileşimin çocuğun kapasitelerini geliştirebileceği fikrini savunur.
Sabit Zihniyet: Çalışkan Öğrenciyi Kayırır
Çocuğun yeteneklerinin sabit olduğu, belirli yeteneklerin sadece bazı insanlarda olabileceği, diğer çocukların o yeteneğe hiçbir zaman ulaşamayacağı düşüncesi geleneksel bir düşüncedir. Bu düşünce, çocuğun gelişimi sabit olarak değerlendirir.
Bu inanış doğal olarak beraberinde bazı tutumları getirir. Öğretmenler gelişimin sabitliği fikrine inandıklarında özellikle düşük başarılı öğrencilere cesaret kırıcı ve eleştirel mesajlar gönderebilirler. Böyle düşünen öğretmenlerin sınıflarında tüm çocukları kucaklayan ve birlikte öğrenmeyi teşvik eden bir sınıf iklimi yaratma olasılığının daha düşük olacağını tahmin etmek zor olmaz. Çalışan ve emek verenin mutlaka gelişeceği, denemekten vazgeçmemeleri gibi mesajlar daha az görünür olur.
Gelişimci Zihniyet: Herkesi Kendi Zirvesine Taşımayı Amaçlar
Büyümenin doğru çevresel etki ve deneyimlerle zenginleşebileceğine, gelişimin doğru desteklenirse çocuğun kaderini değiştireceğine inanan öğretmenler ise sınıfta daha kucaklayıcıdır. Böyle düşünen öğretmenleri, sınav sonralarında düşük not alan çocuklarla motivasyon konuşmaları yaparken, çocuklara tek tek olumlu mesajlar verirken görme olasılığımız çok daha yüksektir.
Öğretmen İnancı, Sınıf İçi Tutumu Nasıl Belirliyor?
Geçtiğimiz aylarda, öğretmenlerin gelişime dair inançlarının mesleki tutumları üzerindeki etkisini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilen bir çalışmada, öğretmen adaylarının mesleki misyonları hakkında kısaca düşünmeleri ve fikirlerini paylaşmaları istedi. Bu amaçla şu iki soru yönlendirildi:
- Kişisel olarak öğrencilerinizin yaşamlarında nasıl bir olumlu etki bırakmak istiyorsunuz?
- Öğrencilerin hayatlarını daha iyiye doğru yönlendirebilmek için ne yapılması gerekir?
Öğretmen adaylarının çoğu misyonlarının çocukların öğrenme motivasyonlarını yükseltmek, çocukların akademik gelişimlerini desteklemek, onlara yeni yetkinlikler kazandırmak ve geleceğe hazırlamak olarak tanımladı.
Ayrıca, deneklerden başka öğretmen adaylarını öğretmenlerin öğrencilerin hayatları üzerinde olumlu etki yaratabilme gücünü anlatan kısa bir metin yazmaları istendi. Bu basamakta amaç, bir pozisyonu savunan kişinin o fikre daha derinden inandığı tezinden yola çıkarak, genç öğretmen adaylarının, öğretmenlerin olumlu etki yaratabilme gücü konusunda daha fazla ikna olmalarını sağlamaktı.
Öğretmenlerde Gelişimci Zihniyeti Nasıl Geliştirebiliriz?
Çalışmanın kontrol gruplarında, doğrudan öğretmen adaylarına yönelik olmayan bir soru soruldu ve potansiyel öğrencilere coğrafi bir bölgenin olumlu niteliklerini ikna edici şekilde yazmaları istendi. Bu görevin öğretmenlikle bir ilgisi yoktu.
Bu metin üzerinde 15 dakikadan daha az çalıştıktan sonra, hem kontrol hem de deney grubundaki öğretmen adaylarına, gelişimsel ya da sabit bir zihniyete sahip olma derecelerini ölçen bir anket doldurmaları istedi. Misyonları üzerine düşünmüş olan, kontrol grubundaki bireylerden daha güçlü bir gelişimsel zihniyete sahi olduklarını bildirdi.
Öğrencilerin akademik kariyerleri ve yaşamları üzerinde olumlu bir etki yaratabileceği yollar üzerinde düşünmek, okul başarısının genetik faktörlere bağlı olduğuna inanma olasılığını azaltmış ve emek veren, uğraşan tüm öğrencilerin başarılı olabileceklerine olan inançlarını güçlendirmişti. Bir hafta sonra yeniden görüşmeye çağrılan katılımcılar arasından, misyonları üzerine düşünmüş olan öğretmen adayları hala kontrol grubundaki bireylerden daha güçlü gelişimsel zihniyet inancı sergiliyordu.
Bir başka deyişe makalemizin başında sorduğumuz öğretmenlerin misyonları ve mesleki amaçları üzerinde düşünmeleri, özellikle düşük başarılı öğrencileri kucaklayan, motive eden, detekleyen sınıf kültürü yaratabilme olasılıklarını güçlendirmektedir.























