Eğitim Fakültesinde öğrenci iken en çok etkilendiğiniz, faydalı bulduğunuz pedagojik araştırmalar hangileriydi? Peki bu araştırmalar, sınıfa girdikten sonra profesyonelliğinizi arttırıp ve sizi daha etkili bir öğretmen haline getirdi mi?
Pek çok eğitimci, mesleğe başlamadan önce önemli bulduğu bilgilerle mesleğe başladıktan sonra önemli buldukları arasında farklar olduğunu; bir kez sınıfa girdikten sonra kendi deneyim ve sezgilerine daha fazla güvenmeye başladıklarını söyler. Bu düşünce de onları yeni pedagojik gelişmeleri takip etmekten alıkoyar.
Bu makalede size son yıllarda gelişen nörobilimsel keşiflerin ışığı altında gerçekleştirilen ve sınıfımızda neyin işe yaradığına ve neyin önemli olduğuna dair geleneksel düşüncelerimizi değiştiren 5 araştırmadan söz edeceğiz.
Çalışmaların her biri farklı alanlarda olsa da aynı temel yaklaşıma sahipler. Amaç, uzun yıllardır çoğunlukla ev ödevlerine, ders kitaplarına, öğretmeni dinlemeye odaklanarak ilerleyen öğretme modeli yerine, çocuğun sahip olduğu potansiyeli geliştirecek en olumlu koşulları oluşturmak, öğrencilerin sadece akademik değil aynı zamanda sosyal-duygusal becerilerini de arttıracak uygulamaları keşfetmek. Bu uygulamaya dönük çalışmaların sizin de uygulamanızı geliştirmesini umuyoruz.
Konuları Hatırlamayı Kolaylaştıracak Teknikleriniz Var mı?
Sınıfınızda anlattığınız konunun belleğe tam olarak yerleşmesi ve uzun süreler boyunca hatırda kalması için uyguladığınız teknikler var mı? İki uzman, John Dunlosky (2013) ve Shana Carpenter (2022) tarafından gerçekleştirilmiş iki çalışma, öğrenme etkinliğini arttıracak ders çalışma stratejileri konusunda bildiklerimize katkılarda bulunuyor.
Her iki çalışmanın da hatırlamayı güçlendirmek konusunda altını çizdiği bazı ortak ders çalışma teknikleri var. Konu anlatımının ardından not verilmeyen ya da notu ortalamayı etkilemeyeceği çoktan seçmeli testler uygulamak, konularla ilgili bilgi kartlarıyla oyunlar oynamak ya da ders kitaplarından alıştırmalar yapmak geleneksel olarak kullandığımız ve hem Dunlosky hem de Carpenter’ın araştırmalarında etkinliği hatırlatılan teknikler.
Ancak Carpenter’ın kendi çalışmasında anlattığı ‘çaba kuralı’, öğrencilerinin anlatılanları daha fazla hatırlamasını isteyen öğretmenlere farklı bir bakış açısı sunabilecek gibi gözüküyor. Çaba kuralına göre, öğrenci konu tekrarı sırasında ne kadar çok zihinsel çaba gösterirse, öğrendiklerini anlama ve hatırlama süresi o kadar uzuyor. Bu nedenle örneğin sınıfta anlatılanları tekrar okumak, deftere not çıkartmak, satırların altını çizmek, yapılmış soruların üzerinden geçmek gibi daha az zihinsel çaba gerektiren yüzeysel stratejiler uzun süreli hatırlamanın sağlanmasında etkili olmazken; anlatılan konuları hafızadan hatırlamaya çalışmak, arkadaşına öğretmenlik yapmak, kendi kendine konu anlatmak ya da konuyu sunacak şekilde görsel materyaller hazırlamak gibi ‘rol değişimi’ gerektiren teknikler uzun süreli hatırlamayı daha olumlu etkiliyorlar. Bir başka deyişle, öğrenci, çalışırken ne kadar çok emek verir, ne kadar çok konsatre olursa öğrenme o kadar iyi öğreniyor.
Aralık Etkisi Nedir?
Peki unutulmaması istenen bir konu hangi sıklıkla gözden geçirilmelidir? Carpenter, bu konuda inandığımızdan farklı bir bakış açısı sunuyor. Buna göre, bir çocuğun konu tekrarı ne kadar uzun aralıklarla yapılırsa hatırlama performansları da o kadar iyi oluyor. Carpenter’a göre “ ideal bir tekrar süresinden söz etmek mümkün olmasa da” öğretmenlerin haftalar, aylar bazında düşünmeleri gerekiyor. Konu bir öğrenciye tanıdık geldiğinde tekrarların arası uzatılmalı, öğrencilerin unutmaya yüz tuttuğu zamanlarda tekrarlar planlanmalıdır.
Sonuç:
Müfredattaki temel ve önemli kavramları belirleyin ve bunları yıl boyunca not verilmeyecek testler, grup çalışmaları, kısa süreli tekrar dersleri ile destekleyin. En iyi sonuçları elde etmek için tekrar faaliyetlerinizin arasında günler, haftalar ve aylar olması gerektiğini unutmayın.
Anlatım mı yoksa Araştırma mı? Hangisi Öğrenmeyi Arttırır?
Sınıfta ağırlıklı olarak öğretmenin konu anlatmasını savunanlar ile araştırmaya dayalı öğretmenin üstünlüğünü savunanlar arasındaki tartışma son yıllarda daha da görünür hale geldi. Bu konuda gerçekleştirilen 2023 tarihli kapsamlı bir literatür incelemesi, her iki tekniğin savunucularının asıl önemli noktayı kaçırıyor olabileceklerini gösteriyor.
Literatür çalışmasına yapan onüç kişilik ekibe göre, her iki fikrin savunucuları da bunu karşı tarafın tezlerine kulaklarını kapadıkları bir yarış olarak görmekten vazgeçmeli çünkü her iki yaklaşımın da sunduğu etkili yaklaşım ve uygulamalar bulunuyor. Örneğin öğrencilere H2O’daki suyun kimyasal formülünü öğretirken ya da 118 gr. sudaki atom sayısını nasıl hesaplanacağını öğretirken doğrudan öğretme elimizdeki en etkili yöntem olabilir. Ancak konu biraz daha açık uçlu olduğunda ya da öğrencilerin yeni bağlamlar üzerinde düşünmeleri gerektiğinde, sorgulamaya dayalı öğrenme daha derinlerde bir farkındalık geliştirmenin yolu olarak karşımıza çıkıyor.
Bu iki teknikten sadece birine bağlı kalmak yerine, konuyu anlatırken “öğretme modları” arasında hızlı geçişler yapmak etkinliğimizi arttırabiliyor. Örneğin dersin ilk 10 dakikasında teorik bilgileri doğrudan öğretirken ardından öğrencilerden bir araştırma yapmalarını istemek; doğrudan öğretim ile konunun temellerini benimsettikten sonra, bir araştırma görevi vermek daha etkili olabilir.
Bu konuda şimdiye kadar yazılmış olan neredeyse tüm makaleleri inceleyen araştırmacılara göre, en başarılı eğitim uygulamaları bu hibrit yaklaşımı taşıyor. Hem müfredatın hem de öğrencilerin değişen beklentileri, öğretmenleri farklı modlar arasında esnek bir şekilde geçiş yapmayı gerekli kılıyor. Önemli olan her yaklaşımın en etkili unsurlarını birleştirerek, gerçekçi, tüm öğrencileri kapsayan, etkili bir hibrit teknik belirleyebilmekten geçiyor.
Sonuç:
Pek çok öğretmenin yapmayı tercih ettiği gibi, belirli bir öğretme moduna bağlı kalmadan; her iki yöntemi de gerekli durumlarda kullanarak ve öğrencilerin ihtiyaçlarını fark ederek öğrenme hedeflerini daha yukarılara çekebilmek.
Arka Plan Bilgisi Başarıyı Nasıl Arttırıyor?
Son dönemlerde “okuma bilimi” üzerine yapılan giderek artan sayıdaki çalışma gerçekleştirildi. Bu çalışmalara göre, günlük hayata dair temaları derslerin içine yerleştirmek, yeni materyallerle önceki öğrenilenler arasında bağ kurmak ve çocuklara bilgi açısından zengin bir temel oluşturmak öğrenmeyi destekleyen kritik başarı faktörleri.
2023 yılında Harvard öncülüğünde yapılan bir araştırmada uzmanlar, okuduğunu anlama konusunda geleneksel olarak kullandığımız ana fikri belirleme ya da metindeki temel fikirlerin altını çizme gibi teknikleri, “arka plan bilgisi verme” olarak adlandırılan yeni bir teknikle karşılaştırdılar. Araştırma, arka plan bilgisi yaklaşımıyla eğitilmiş öğrencilerin okudukları konulardaki anlama oranlarının, geleneksel ana fikir tekniğiyle okuyan öğrencilere göre yüzde 18 daha yüksek olduğunu ortaya koyuyordu.
Aynı hipotezle yola çıkılan ve 2023 yılında Virginia Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir başka çalışma da iki grup arasındaki okuduğunu anlama başarısının yüzde 16 kadar yükselebileceğini ortaya koyuyordu. Bu, özellikle ABDli öğrencilerin Uluslararası Okuma Testlerindeki başarısını yukarılara çekebilecek bir teknik olması açısından anlamlıydı.
Peki, bu iki araştırmadan yola çıkarak öğretmenlere nasıl öneriler verebiliriz?
- Yeni bir konuya başladığınızda, öğrencilere hemen okuma görevleri vermek günlük hayatla bağ kuracak bir giriş yapın.
- Konuyu sadece metinlerle anlatmak yerine, görsel örnekler verin.
- Öğrencilerle birlikte konuya ilişkin ilgi çekici bir video izleyin.
- Konuya dair medyadaki makaleleri paylaşın.
- Ardından öğrencilerinizden yeni terim ve kavramları bulmalarını ve araştırmalarını isteyin.
- Hatta öğrencilerin bu terimleri bir kavram haritası üzerinde birleştirmelerini isteyin.
Arka Plan Bilgisi Nedir?
Arka plan bilgisi ya da bilgi temelli yaklaşım, temel konu ile ilintili başka konuları da anlatarak temel konuya dair bir bilgi temeli oluşturmayı amaçlayan bir eğitim tekniğidir. Örneğin, öğrenciler hayvanların nasıl hayatta kaldıklarını öğrenirlerse, Kuzey Kutbu’nda yaşayan kutup ayıların nedene öldükleri üzerine fikir yürütebilecek; hatta doğal adaptasyon, ekosistemler gibi daha karmaşık ama bağlantılı konuları öğrenirken de onlara yardımcı olacaktır.
Sonuç:
Arka plan bilgisi, yakın zamanda güçlü bir öğretme aracı olarak karşımıza çıkacak bir teknik. Öğretmenler bir konuda derinleşmeden önce, konunun gerçek hayat ile bağlarını kuracak bir giriş yaparak başarılarını arttırabilirler.
Daha İyi Öğrenme İçin Daha Fazla Çizim Yaptırın!
Nörobilimciler son yıllarda konuyu “çizmenin” öğrenmenin güçlü bir tekniği olduğu konusunda fikir birliğine varmış gözüküyorlar. Çünkü öğrenciler konuyu ya da konuya dair bir kavramı çizerken sadece bilgiyi daha derin bir şekilde kodlamakla kalmıyor bilgiyi anlamsal, boyutsal ve ilişkisel olarak da zihinlerine işliyorlar.
Ayrıca öğrencilerin bu öğrenme avantajından faydalanabilmeleri için çok detaylı, iyi resimler çizmelerine gerek yok. Öğrencilerin metindeki temel kavramları ve metinde açıklanan ilişkileri yakalamaya odaklanan basit çizgiler resmetmeleri bile önemli bir etki yaratabiliyor. Çocukların çizeceği resim, anlatılan konunun özelliğine göre değişebilir. Kavramın diğer kavramlarla bağının kuşbakışı olarak görünümünü tasarlamak, kavramlar arasındaki ilişkinin yönünü gösteren oklar, açıklamalar, farklı ilişkileri görselleştirmek; kavramın içerdiklerine dair bir görsel tasarımın oluşturulması; ortaya çıkan görseli diğer arkadaşlarının yaptıklarıyla karşılaştırarak kavrama dair kendi bakış açısının değerlendirmesi hatta eksiklerini fark etmesi öğrenme sürecini zenginleştirir. Böylece öğrencinin “büyük resmi” görmeleri kolaylaşırken, tutarlı bir zihinsel model aratabilirler.
Bu konudaki bir çalışmaya , öğrencilerin temsili çizimlerinin hatırlamayı neredeyse iki kat arttırabildiğini göstermektedir. Çizim bir hafıza kolaylaştırıcısıdır. Öğrencilerde genel bir hatırlamanın ötesinde, ayrıntılı biri hatırlama sağlanmasında yardımcı olduğunu göstermektedir.
Sonuç:
Çizim, resim dersleri dışında diğer derslerde neredeyse hiç kullanılmaz. Basit eskizlerden, detaylı çizimlere, zihin haritalarından, akış şemalarına kadar her çizim bir öğrenme tekniği olarak öğrencilerin birden fazla yoldan öğrenme, kavrama ve hatırlamasını güçlendirecektir.
Dersinizi Planlarken Molayı da Planlayın!
Eğitimle ilgili geleneksel görüş, bizlere öğrencilerin ne kadar uzun süre usluca otururlarsa o kadar iyi öğreneceklerini söylerdi. Oysa son araştırmalar, bu iddiaya kuşku düşürüyor. 2023’de baskın olmayan elleriyle yazı yazmayı öğrenen genç yetişkinlerin sinirsel aktivitelerindeki değişimi gözlemlemek için hassas bir beyin tarama tekniği olan manyetoensefelografiyi kullanan nörobilim uzmanları, uygulamaların ardından çalışmaya devam etmeden kısa bir ara verdiler. Daha sonra verileri analiz eden uzmanlar, dinlenme sırasında katılımcıların beyinlerinin yazma dizilerini yüksek bir hızda tekrar tekrar oynattığını, malzemeyi duyusal ve motor becerilerin işlendiği neokorteksten hipokampüse çevirdiğini ve bu işlemin 10 saniyede iki düzineden fazla kez tekrarlandığını ortaya koydu. Bu bulgu, labirentlerde nasıl gezileceğini öğrenen farelerde aynı “nöral tekrarlama” aktivitesinin izini süren, 2001 yılında çığır açan bir çalışmayı hatırlatmaktaydı.
Nörobilimciler, bu verilerden yola çıkaran öğrenme sırasındaki dinlenmenin değerini bilmediğimizi gösteriyor ve özelikle “erken öğrenmenin başarısının, büyük ölçüde uygulama dönemleri sırasında değil, aralarında meydana gelen” küçük kazanımlarla geliştiğini ve öğrene süresi içine küçük molalar dahil etmenin öğrenmenin kendisi kadar önemli olduğunu belirtiyordu.
Sonuç:
Beyin molaları sadece sakinleşmek, yeniden enerji kazanmak ya da dinlenmenin yollarından biri değildir. Bunlar hafızayı güçlendirmenin önemli bir bileşenidir. Bu yüzden dersleri planlarken, özellikle yeni materyalleri kapsayan konularda, dinlenme araları vermeyi, çocukların müzik dinlemesine, arkadaşlarıyla sohbet etmesine veya fiziksel hareketler yapmasına izin vermek beklenmedik sonuçlar yaratacaktır.