Günümüzde yerel yönetimler, yalnızca yol, su ve altyapı hizmetleri sunan teknik idareler olmanın ötesine geçmiş; sosyal politikalar üreten, kent yaşamını doğrudan etkileyen aktörler haline gelmiştir. Merkezi yönetimin eksik bıraktığı alanlara müdahil olan belediyeler, eğitim, sağlık, kültür ve sosyal yardımlar gibi konularda giderek daha fazla sorumluluk üstlenmektedir. Öyle ki neo-liberal politikaların derinleştirdiği sosyal adaletsizlik ve merkezi yönetimin eğitim alanındaki yetersizliği, halkın nitelikli ve erişilebilir eğitim talebini her geçen gün daha da artırmaktadır. Tam da bu noktada, yerel yönetimlerin eğitime yönelik sorumluluğu kritik bir önem kazanmaktadır; çünkü eğitim, yalnızca bireyleri değil, toplumu dönüştüren en güçlü araçlardan biridir.
Yerel yönetimlerin eğitimdeki rolü, örgün eğitimin yerini almak değil, onun eksiklerini gidermek olmalıdır. Belediyeler, merkezi yönetimin yetki alanına girerek bir ‘gölge eğitim sistemi’ kurma iddiasında bulunamaz; ancak neo-liberal politikaların örgün eğitimi felç ettiği bir ortamda, nitelikli ve kamucu eğitimin yeniden inşasında destekleyici bir rol üstlenmek zorundadır. Dahası, bu destek, merkezi iktidarın sorumluluğunu perdelememeli; aksine, eğitimin bir kamu hakkı olduğunu her fırsatta hatırlatarak, devletin bu alandaki asli yükümlülüğünü yerine getirmesi için baskı unsuru oluşturmalıdır.
Öte yandan, yetişkin eğitimi, yerel yönetimlerin en anlamlı ve etkin roller üstlenebileceği alanlardan biridir. Ancak günümüzde bu alan, çoğunlukla etkisiz, vitrinde sergilenen bir faaliyet görünümündedir. Belediyeler, yetişkin eğitimini yalnızca göstermelik kurslarla sınırlı tutmak yerine, yoksulluğu aşmanın, toplumsal bütünleşmeyi sağlamanın ve derinleşen toplumsal sorunlara kalıcı çözümler üretmenin güçlü bir aracı olarak değerlendirmelidir. Gerçek anlamda sosyal belediyecilik, yetişkin eğitimini piyasa odaklı ve geçici çözümler sunan bir mekanizma olarak değil, yurttaşları güçlendiren, bilinçlendiren ve toplumsal yaşama aktif katılımlarını sağlayan bir dönüşüm aracı olarak ele almalıdır.
Bugün pek çok belediye, eğitim alanında çeşitli hizmetler sağlamakta ancak bu hizmetlerin büyük bir bölümü sistematik bir perspektiften uzak, birbirinden kopuk ve gerçekçi bir toplumsal dönüşüm vizyonundan yoksundur. Oysa eğitim, yoksulluk, işsizlik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, gençlerin geleceğe dair umutsuzluğu gibi temel sorunların çözümünde kritik bir rol oynayabilir. Bu nedenle yerel yönetimlerin eğitim politikası, kentlerin ve kırsal bölgelerin somut ve gerçek sorunlarını temel alan, halkçı ve katılımcı bir anlayışla yeniden şekillendirilmelidir. Toplumun gerçek ihtiyaçları analiz edilerek planlanacak eğitim uygulamaları, yalnızca bireylerin kişisel gelişimini değil, aynı zamanda toplumsal kalkınmayı, adaleti ve dayanışmayı güçlendirmeyi hedeflemelidir. Böylece yerel yönetimlerin eğitim faaliyetleri, gerçekçi, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir toplumsal dönüşümün lokomotifi haline gelebilir.
AKP’li Belediyeler: Eğitimi Bağımlılık Aracı Haline Getirmek
1994 sonrasında egemen kılınan İslamcı belediyecilik anlayışı, eğitimde kamu yararını geri plana atarak özelleştirmeye ve piyasalaşmaya dayalı bir sistemi hayata geçirdi. İSMEK, BELMEK, BUSMEK gibi büyük ölçekli kurs ağları, yoksulluğun yapısal nedenlerini ortadan kaldırmak yerine yoksulluğu sürekli kılan ve vatandaşları bağımlı hale getiren sadaka temelli bir modele dönüştürüldü. Bu tür kurslar, işsizlik ve güvencesiz çalışma koşulları gibi temel toplumsal sorunlara kalıcı çözümler üretmekten uzaktır. Aksine, düşük gelirli yurttaşları geçici ve güvencesiz işlere razı ederek, onları piyasanın ihtiyaç duyduğu ucuz ve kolayca sömürülebilen iş gücü haline getirmektedir. Bu süreçte, halkçı ve nitelikli bir eğitim anlayışının yerleşmesi engellenmiş; toplumu dönüştürmek yerine var olan eşitsizlikleri derinleştiren, yoksulluğu sürdürülebilir hale getiren ve yurttaşı sadaka ilişkisine hapseden uygulamalar getirilmiştir.
AKP’li belediyeler eğitimi ideolojik tahakküm için de kullandı. Özellikle İSMEK, BELMEK ve BUSMEK gibi yetişkinlere yönelik kurslarda, Osmanlıca, Arapça ve dini içerikli derslerin yoğunlaşmasıyla laik, bilimsel ve özgürleştirici eğitim anlayışı geri plana itilmiştir. Bu kurslarda özellikle kadınların toplumsal hayata aktif katılımını sağlayacak, ekonomik bağımsızlıklarını güçlendirecek ve üretici rollerini destekleyecek eğitim içerikleri yerine, kadınları geleneksel kalıplara sıkıştıran, ev içi rolleri pekiştiren ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bir anlayış benimsenmiştir. Böylece yetişkin eğitimi, bireyin ufkunu genişletmek ve özgürleştirmek yerine, onu sınırlandıran, pasifleştiren ve var olan eşitsizlikleri yeniden üreten bir mekanizmaya dönüştürülmüştür. Bu nedenle yerel yönetimler, yetişkin eğitimini kamusal yarar temelinde yeniden yapılandırmalı, eğitim uygulamalarını eşitlikçi, özgürleştirici ve toplumsal dönüşümü hedefleyen bir perspektifle şekillendirmelidir.
Muhalefet Belediyeleri: Parçalı ve Sistematik Olmayan Eğitim Yaklaşımı
Muhalefetin kazandığı belediyeler eğitim alanında çeşitli girişimlerde bulunsa da, bu çabalar genellikle sistematik bir bütünlükten yoksundur ve eğitimi, esaslı toplumsal sorunların çözümünde etkili bir araç olarak konumlandırmaktan uzaktır. Bugün hâlâ pek çok belediye eğitim politikalarını sınava hazırlık kursları ya da hobi atölyeleriyle sınırlandırmakta, eğitimi işsizlik, yoksulluk, kadına yönelik şiddet, toplumsal kutuplaşma veya gençlerin gelecek kaygısı gibi kritik sorunlara çözüm üretmenin güçlü bir aracı olarak değerlendirememektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hayata geçirdiği Enstitü İstanbul gibi daha kapsamlı ve uzun vadeli model arayışları ise henüz istisnai örnekler düzeyindedir. Genel tabloya bakıldığında, muhalif belediyelerin eğitim politikaları hâlâ bütüncül bir stratejiden uzak, parçalı, sürekliliği olmayan ve yapısal sorunları çözmeyen projelerle ilerlemektedir. Eğitimi, köklü toplumsal sorunlara çözüm üretmeden yüzeysel girişimlerle sınırlamak, çürüyen duvarı boyayıp sağlam göstermeye çalışmak gibidir. Oysa eğitim, gerçek sorunları ortadan kaldıran, bireyi ve toplumu özgürleştiren, dönüştürücü ve kalıcı çözümler üreten bir kamusal politika olarak yeniden tasarlanmalıdır.
Yerel Yönetimlerin Örgün Eğitime Destek Hizmetleri
Yerel yönetimlerin eğitime dair sorumluluğu, örgün eğitimin yerine geçmek değil, onun eksikliklerini gidermek ve eğitimi herkes için erişilebilir kılmaktır. Ancak bugün, öğrencilerin eğitim hakkını kullanmasını engelleyen yapısal sorunlar giderek derinleşmektedir. Yüksek barınma maliyetleri, beslenme yetersizlikleri ve eğitimde fırsat eşitsizliği nedeniyle milyonlarca çocuk ve genç nitelikli eğitime ulaşmakta zorlanmaktadır. Bu noktada, halkçı belediyecilik anlayışı eğitime yalnızca tamamlayıcı değil, dönüştürücü bir perspektifle yaklaşmalı, özellikle dezavantajlı kesimler için fırsat eşitliğini değil, fırsat önceliğini temel alan politikalar geliştirmelidir.
Öğrencilerin barınma sorunu, eğitimin önündeki en büyük engellerden biridir. Üniversite öğrencileri için fahiş kira fiyatları, yetersiz yurt kontenjanları ve artan geçim maliyetleri nedeniyle eğitim hayatı büyük ölçüde sekteye uğramaktadır. Bu nedenle yerel yönetimler, yalnızca barınma desteği sağlamakla yetinmemeli, öğrencilerin eğitim hayatlarını kesintisiz sürdürebilmeleri için nitelikli ve ücretsiz yurtlar açarak bu alandaki sorumluluğunu artırmalıdır. Barınma desteğiyle birlikte, beslenme konusu da eğitime erişimde belirleyici faktörlerden biridir. Bugün milyonlarca çocuk okula aç gitmek zorunda kalırken, sağlıklı gıdaya erişim temel bir sorun haline gelmiştir. Öğrencilerin beslenme ihtiyacı bir lütuf ya da sadaka ilişkisi içinde değil, kamusal bir hak olarak ele alınmalı; özellikle yoksul mahallelerdeki okullarda ücretsiz yemek hizmeti yaygınlaştırılmalıdır. Bu süreçte, yerel üreticilerle iş birliği yapılarak sağlıklı gıdaya erişim sağlanmalı, aynı zamanda yerel ekonomiye katkı sunulmalıdır.
Eğitimde fırsat eşitsizliği, öğrenciler arasındaki başarı farklarını derinleştiren en önemli sorunlardan biridir. Neo-liberal politikalarla özel eğitimin teşvik edilmesi, sosyoekonomik düzeyi düşük öğrencilerin akademik başarı açısından dezavantajlı hale gelmesine neden olmaktadır. Yerel yönetimler, özellikle kırsal bölgelerde ve gelir seviyesi düşük mahallelerde ücretsiz etüt merkezleri açmalı, rehberlik ve nitelikli eğitim materyallerine erişim gibi mekanizmalarla öğrencilerin desteklenmesini sağlamalıdır. Eğitimde kapsayıcılığı artırmak adına, özel gereksinimli öğrenciler için erişilebilir materyaller ve destekleyici hizmetler sunulmalı, rehabilitasyon merkezleri ve özel eğitim programları yaygınlaştırılmalıdır.
Eğitim hakkı, yalnızca belirli yaş grubundaki çocuklarla sınırlı tutulamaz. Kadınların toplumsal hayata ve iş gücüne katılımını artırmak için okul öncesi eğitim bir lüks olarak değil, zorunlu bir kamusal hizmet olarak görülmelidir. Kreşler, yalnızca çalışan kadınlar için değil, tüm çocuklar için erişilebilir olmalı, her mahallede ücretsiz ve nitelikli okul öncesi eğitim hizmetleri sağlanmalıdır.
Özellikle kırsal bölgelerde eğitim fırsatlarının giderek azalması, köy okullarının kapatılması ve eğitime erişimin zorlaşması, bölgesel eşitsizlikleri derinleştirmiştir. Ulaşım desteği sağlamak tek başına yeterli değildir; kırsal bölgelerdeki çocukların eğitim sürecine devam edebilmeleri için barınma, beslenme ve akademik destek gibi bütüncül çözümler üretilmelidir.
Yetişkin Eğitimi: Toplumsal Dönüşüm İçin Bir Araç
Yerel yönetimlerin eğitim politikaları, yalnızca örgün eğitime destek olma düzeyinde kalmamalı, yetişkin eğitimi aracılığıyla toplumsal dönüşümü hedeflemelidir. Yetişkin eğitimi de, sadece bireylere mesleki beceri kazandıran dar bir çerçeveye sıkıştırılamaz; aksine, ekonomik bağımsızlığı güçlendiren, toplumsal bütünleşmeyi sağlayan ve yurttaşları bilinçlendiren bir araç olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Bugün, birçok belediyenin yetişkin eğitimi konusundaki politikaları, çoğunlukla vitrinde sergilenen hobi kursları ya da sertifika programlarıyla sınırlıdır. Oysa yetişkin eğitimi, özellikle yoksulluk, işsizlik, kırsal alanların canlandırılması, göç, kadına yönelik şiddet ve toplumsal kutuplaşma gibi temel sorunlara çözüm üretmenin en etkili yollarından biridir. Belediyeler, yurttaşları yalnızca belirli bir mesleğe yönlendiren kurslar yerine, onların ekonomik bağımsızlıklarını güçlendirecek dayanışma ekonomileri ve kooperatifleşme süreçlerine dahil edecek eğitim modelleri geliştirmelidir. Kadınları ekonomik ve toplumsal anlamda güçlendiren eğitim programları yaygınlaştırılmalı, onların iş gücüne katılımını artıracak mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Kırsal alanlarda yaşayan yurttaşların eğitime erişimi, yalnızca tarımsal bilgi aktarımı ile sınırlı tutulmamalıdır. Kırsal bölgelerde yaşayan bireyler için finansal okuryazarlıktan dijital becerilere, kooperatifleşmeden sürdürülebilir tarıma kadar geniş kapsamlı eğitim programları oluşturulmalıdır.
Eğitim, yalnızca sertifika veren kurslardan ibaret görülemez; aksine, yaşam boyu öğrenmeyi esas alan, yurttaşların eleştirel düşünme becerilerini geliştiren, onları edilgen bir birey olarak değil, güçlü bir toplumsal özne olarak konumlandıran bir çerçeveyle ele alınmalıdır.
Eğitim, aynı zamanda toplumsal bütünleşmenin de temel unsurlarından biridir. Toplumda giderek derinleşen kutuplaşmayı azaltmak ve yurttaşların birlikte yaşam kültürünü güçlendirmek için belediyeler, yaygın eğitim programlarını bilinçli bir şekilde yapılandırmalıdır. Eğitim politikaları, yurttaşları edilgen bir şekilde bireysel gelişime yönlendiren araçlar olmaktan çıkıp, onları örgütlü ve güçlü kılan, haklarını talep edebilen birer özne haline getiren mekanizmalar olarak yeniden kurgulanmalıdır.
Halkçı Belediyecilikte Eğitim
Halkçı belediyecilik anlayışında eğitim vitrin faaliyeti değil, toplumsal eşitliğin ve dayanışmanın temel dinamiğidir. Eğitim politikaları şu temel ilkeler üzerine şekillenmelidir:
• Katılımcı Mekanizmalar Kurulmalı: Eğitim sendikaları, veli dernekleri ve öğrenci temsilcilerinin yer aldığı eğitim meclisleri oluşturulmalıdır.
• Bilimsel ve Laik Bir Eğitim Modeli Benimsenmeli: Tarikat ve cemaatlerin etkisine kapalı, akıl ve bilime dayanan eğitim tercih edilmelidir.
• Eğitim Kurslarla Sınırlanmamalı: Yaşam boyu öğrenmeyi destekleyen, kent ve kır ayrımı yapmadan bireylerin eğitime katılımını artıran kapsamlı modeller uygulanmalıdır.
• Yerel Ekonomiye ve Sosyal Kalkınmaya Katkı Sağlamalı: Kooperatifçilik ve dayanışma ekonomileri desteklenmeli, üretim ve eğitim iç içe geçirilmelidir.
• Toplumun Tüm Kesimlerini Kapsamalı: Kadınlar, göçmenler, engelliler ve yaşlılar gibi özel gruplara yönelik eğitim programları geliştirilmelidir.
Sonuç olarak halkçı belediyecilik için eğitim, toplumu özgürleştiren, yoksulluğu ortadan kaldıran ve adaleti tesis eden gerçek bir dönüşüm aracıdır. Belediyelerin bu rolü benimseyip benimsemeyeceği, ülkenin geleceğini belirleyecek kritik bir karardır.























