Eğitim Hakkı Platformu, 11 Mart tarihinde MEB önünde okullarda artan laiklik karşıtı faaliyetlere dikkat çekmek ve laik eğitimin öneminin altını çizmek için basın açıklaması yaptı. Yapılan açıklamada son dönemde artan laiklik karşıtı faaliyetlerin münferit olmadığı, aksine politik tercihlerin sonucu olduğu ifade edilerek bir yaşam biçiminin dayatıldığının altı çizildi.
Eğitimde yaşanan laiklik karşıtı faaliyetler sadece laikliği aşındırmıyor aynı zamanda bir yaşam biçiminin öğrenciler arasında yaygınlaşması, kabul edilmesi ve olması gereken buymuş gibi algılanması hedefleniyor. Bu nedenle de laik eğitim mücadelesi hedefleri açısından sadece eğitimle sınırlı değildir; bu mücadele geleceğimizin nasıl olacağı ve nasıl bir ülkede yaşayacağımızla doğrudan ilgilidir.
Eğitimde laikliğin esas olduğu 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 12. Maddesinde düzenlenmiş durumda ancak bu ilke kağıt üzerinde kalmakta ve eğitim politikalarını belirleyenler tarafından dikkate alınmamaktadır. İçinden geçmekte olduğumuz dönem özgür ve eşit yarınlar için laik yaşam ve laik eğitim mücadelesini kazanmayı bir görev olarak önümüze koymaktadır.
MEB Bildiğiniz Gibi
Eğitimde yaşanan dönüşümü gerçekleştiren MEB’in faaliyetlerine bakıldığında nereye doğru yol aldığımız da açık bir şekilde görülecektir. 10 Mart tarihinde Milli Eğitim Bakanı, İstanbul Beyoğlu Refia Övüç Olgunlaşma Enstitüsü tarafından hazırlanan “Tasavvufi Hayat” isimli serginin açılışını gerçekleştirdi. 11 Mart tarihinde Milli Eğitim Bakanı “İftarda Konuşalım” programının ikincisinde Elmadağ’da bulunan bir meslek lisesinde öğrencilerle bir araya geldi. 12 Mart tarihinde MEB ile İslam İşbirliği Gençlik Forumu arasında gençlerin girişimcilik, mesleki ve teknik eğitim ile teknoloji alanlarında gelişimlerini desteklemeye yönelik “Mutabakat Zaptı” imzalandı.
Sıralanan örneklere bakıldığında bir kamu kurumu olan MEB’in faaliyetlerinin bir bölümünün içeriğinin, temasının veya yapılma gerekçesinin dini inanışlar olduğu görülmektedir ve bu da eğitimin esasının laiklik olması ile çelişmektedir.
Okul Yemeği Haktır
Dünya Okul Yemeği Koalisyonu, Mart ayının ikinci Perşembe gününü “Dünya Okul Yemekleri Günü” olarak kutluyor; 13 mart Perşembe günü tüm dünyada okul yemekleri ile farkındalık yaratmak ve bu konuda devletlerin gerekli önlemleri alması için kamuoyu oluşturulması amacıyla çeşitli etkinlikler ve açıklamalar yapılıyor.
2020 yılında kurulan koalisyona 108 ülke, 6 bölgesel yapı ve 141 kuruluş üye olmuş durumda. Ülkemizde de bu konunun önemine inanan dernekler, kitle örgütleri, sendikalar ve bireylerin katılımıyla okul yemeği koalisyonu kuruldu ve bu koalisyon çeşitli çalışmalar yaptı ancak okul yemeği konusunda MEB’in karar almasını sağlayamadı.
Ekonomik kriz ve buna bağlı olarak derinleşen yoksulluğun çocukların beslenmesi ve dolayısıyla da gelişimleri üzerinde doğrudan olumsuz etkiye sahip olduğu pek çok bilimsel çalışma ile ortaya konmuş durumda. Ancak, bilimin tüm uyarılarına ve kamuoyunun ısrarlı çağrılarına rağmen MEB geçerliliği olmayan çeşitli gerekçelerle okul yemeği konusunda üzerine düşeni yapmamakta, sorumluluklarını yerine getirmemekte ısrar ediyor.
Beslenme, barınma ve ulaşım eğitim hakkını tamamlayan ve asla eğitim hakkından ayrı düşünülemeyecek haklardır. Okul yemeği mücadelesi çocukların eğitim hakkı ve geleceği için mücadeledir.
YKS Ücreti Enflasyonu Geçti
6 Şubat tarihinde başlayan YKS başvuruları 3 Mart tarihinde sona erdi; adaylar bu sene oturum başına 450 TL ücret yatırdılar. ÖSYM, sınav ücretlerini geçen yıla oranla % 52 oranında artırmış oldu. ÖSYM tarafından yapılan bu artışın hangi ölçüye göre yapıldığını anlamak mümkün değil. TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranından bile yüksek olan bu artışın gerekçesinin ticari olduğu anlaşılmaktadır.
Yükseköğretime geçiş için yapılan bir sınavın eğitimin bir parçası olarak kabul edilmesi ve sınav ücretinin alınmaması gerekir. Eğitim tüm yurttaşlar için haktır ve haklardan yararlanmak ekonomik nedenlerle sınırlandırılamaz ve ücretlendirilemez. Tek bir öğrencinin bile ücretini ödeyemediği için sınava girememesi kabul edilebilir bir durum değildir. Veli-Der bu konuya dikkat çekerek sınav ücreti alınmaması gerektiğini ifade etti. Bu talebi çoğaltmak ve kamuoyunun dikkatini çekmek gerekiyor.
Boğaziçi Fethedilecek Bir Kale mi?
Boğaziçi Üniversitesinde yapılan bir iftar organizasyonu geride bıraktığımız haftanın çok konuşulan konularından biri oldu. Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü (BİSAK) tarafından bu yıl onuncusu gerçekleştirilen “Boğaziçi Üniversitesi Geleneksel Ramazan İftarı” basında ve sosyal medyada geniş yer aldı. Üniversite Rektörü Naci İnci bu organizasyonu gerçekleştiren BİSAK yönetimine teşekkür ederek tebrik etti.
Kendi yaşam alanlarına sahip çıkan üniversite öğrencilerine destek veren öğrenci kulüplerinin faaliyetlerini yasaklayan ve yöneticilerinin kampüse girişine yasak getiren üniversite rektörü Naci İnci’nin bazı kulüpleri de gönülden tebrik ediyor olması oldukça dikkat çekici. Kamu yöneticilerinin tüm toplumsal kesimlere eşit mesafede olması kamu hizmetin doğası gereğidir, bu şekilde bazı kulüplere yasak getirip, kendi dünya görüşüne yakın olanları da destekleyerek üniversitenin yönetilmesi mümkün değildir.
Söz konusu iftar organizasyonu bazı basın kuruluşları ve kimi sosyal medya kullanıcıları tarafından adeta fethedilmiş bir kale şeklinde değerlendirildi, oysa yapılan sadece bir iftar organizasyonuydu. Solcu, iktidara muhalif öğrenciler tarafından ele geçirilen bir üniversitenin kurtarıldığı bir etkinlik gibi sunulan bu organizasyonun düzenlenme amacının bu olmaması gerekiyor.
Cemaat İstedi CHP’li Belediye Onay Verdi
Kamu kurumlarının kimi cemaat ve tarikatların faaliyetlerine destek olmalarına, işlerini kolaylaştırmalarına ve talep ettiklerinde kamu arazilerini ve taşınmazlarını bu yapılara tahsis ettiklerine dönük sayısız örneğe bugüne dek tanıklık ettik ve bunun doğru olmadığını ifade ettik. Kamu kaynaklarının, olanaklarının ve taşınmazlarının kamusal fayda üretmek yerine sadece kimi yapıların yararına kullanılmasına, bu durumun doğru olmadığını ifade eden diğer kurumlarla birlikte CHP de muhalefet etti.
Belediyeler tarafından kimi vakıf ve cemaatlere devredilen binalar belediye meclislerinde alınan kararlarla veya yargı kararları ile yeniden belediyelerin kullanımına geçti ve belediyelerin bu anlamda yaptıkları kamuoyu tarafından önemli oranda desteklendi. Ancak, Edirne belediyesinde olanlar bu konuda zihnimizde ciddi soruların oluşmasına neden oldu.
Edirne Belediye Meclisi, oybirliği ile aldığı kararla konut alanı olarak belirlenen 1055 metrekarelik arsanın imarını, bir cemaate bağlı derneğin yurt yapması için “özel yurt alanı” olarak değiştirdi. Aynı oturumda başka bir vakfın imar planı değişiklik talebi de oybirliği ile kabul edildi.
İmar değişikliği kararlarının oybirliği ile alınmış olması ilk dikkat çeken husus; imar değişikliklerinde nasıl bir uzlaşı sağlandığı ve yapılan değişikliklerin nasıl bir kamusal fayda ürettiğinin kamuoyuna açıklanması gerekiyor. Asıl önemli olan konu ise bir cemaate bağlı derneğe yurt yapımı için imar değişikliği yapılmış olması. Arsa belediye tarafından tahsis edilmemiş olabilir ancak yurt yapımı vakıfların, cemaatlerin değil doğrudan kamunun görevidir. Alınan karar, tarikatların ve cemaatlerin yurt yapmasını, eğitim hizmeti vermesini meşrulaştıracaktır. Tarikatlara, cemaatlere bağlı yurtlarda yaşananlar ortadayken CHP’li bir belediyenin bu yapıların işlerini kolaylaştıran, laik eğitim ilkesi ile bağdaşmayan kararlar almasının kabul edilebilir ve anlaşılabilir bir tarafı yoktur.
Cezayla Olmaz
Şanlıurfa Valiliği, öğrencilerin devamsızlıklarının artması nedeniyle bazı önlemleri uygulama kararı aldı; valilikten yapılan yazılı açıklamada öğrencinin okula devamının sağlanması ile ilgili sorumluluğu olanların yasal görevlerini yerine getirmeleri için kaymakamlıklara yazı gönderildiği belirtilerek velilere de çocuklarını okula göndermemeleri durumunda para cezası verileceği ifade edildi. Açıklamada ayrıca eğitimin bir hak olduğu ve zorunlu eğitim kapsamında bulunan öğrencilerin okula devamının zorunluluk olduğu da ifade edildi.
Öğrencilerin devamsızlık nedenlerini tespit ederek onları ortadan kaldırmak yerine para cezası verilerek bu sorunun çözülmesi mümkün değildir. Çocuk işçiliği, mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarının yaşadığı sorunlar, kız çocuklarına dönük baskı, mülteci ve göçmen ailelerin çocuklarının maruz kaldığı güçlükler ve yoksulluğun neden olduğu tüm sonuçlar ortadayken velilere verilecek para cezası ile devamsızlık sorununun çözülmesi imkansızdır. Sonuçlara değil nedenlere odaklanarak çözümü ortak tartışmak gerekmektedir.
Kitapçık Yerine Risale
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, öğrencilerin eserlerinden oluşan “Ramazan Risalesi” adında bir kitapçık bastırdı; müdürlüğün konuyla ilgili yaptığı açıklamada, kitapçığın Ramazan ayının manevi atmosferini yansıttığı belirtildi.
MEB’in son dönemde kavramlar üzerinden sürdürdüğü dönüşüm sürecine burada da rastlamaktayız; “söz” aracılığıyla bir dönüşümün gündelik yaşama yansıdığı, içeriği belirlediği bir dönemdeyiz. Eğitim yerine maarif, gelecek yerine ati, yönerge yerine talimname gibi kavramların kullanılması sadece söze dönük tercihler değil; bu kavramların kullanılmasının “mütedeyyin” bir bakış açısını yaygınlaştıracağı düşünülmektedir. Ayrıca MEB bir kamu kurumudur, dini hizmet veren bir kurum değil. Ramazan ayının manevi atmosferinin yansıtılması müftülüklerin görevi olabilir eğitim müdürlüklerinin değil.
Eğitimin Hedefi Yasayla Belirlenmeli
Danıştay, Maarif Modelinin yürütmesinin durdurulması konusunda açılan davada 4’e karşı bir oyla yürütmenin durdurulması talebini reddetti; dava bu aşamadan sonra esastan görüşülmeye devam edecek. Karşı oy veren Danıştay üyesinin gerekçesi Maarif Modeli tartışmaları açısından oldukça anlamlı ve aydınlatıcı.
Karşı oy veren Danıştay üyesi, Maarif Modelinin “erdem, değer, eylem” üçlemesi ile hikmetli insan yetiştirme hedefinin modelle değil yasayla belirlenmesi gerektiğini ifade etti ayrıca müfredatlarda yapılan seyreltmelerinde hangi gerekçelerle ve nasıl yapıldığının açık olmadığını da belirtti.
Bu gerekçe dahi modelle ilgili tartışmaların ve itirazların ne kadar haklı olduğuna işaret etmektedir. Her ne kadar MEB bir kampanya şeklinde modele dönük rıza üretmek için çalışma yapsa da üzerinde uzlaşı olmayan bu modelle ilgili tartışma sonlanmayacaktır.