2014 yılından bu yana proje okulları, bu okulların hangi projenin parçası yapılmaya çalışıldığını tartışıyoruz. Kamuoyu ve özellikle de eğitimciler, öğretmen atama ve yönetici görevlendirme yetkisinin doğrudan Milli Eğitim Bakanına verildiği proje okullarında 2016 yılından bu yana yaşanan keyfiyeti, açıklanamayan idari işlemleri ve mağdur edilen öğretmenleri tartışıyor. 8 Nisan 2025 tarihinde 9252 öğretmenin proje okullarında çalışırken görev süresinin uzatılmaması ise zaten var olan proje okul tartışmasının ülke gündeminde yer bulmasına neden oldu.
Yeni Rejimi İnşa Ederken Eğitim
Eğitim kurgulanırken bazı okulların genelden ayrıştırılarak bu okullarda farklı öğretim programları uygulanması deneyimleri zaman zaman yaşanmaktadır; amaçları, öğrenci profilleri ve bundan dolayı da programları farklı okullar dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de uzunca zamandır var olmuştur. Sonradan Anadolu Liselerine dönüşen Maarif Kolejleri bu duruma örnek okul türlerinden biridir. Ancak, proje okulu adı verilen uygulama ise pedagojik kaygılardan ziyade politik saiklerle yaşama geçirilmiş ve çok ciddi eleştirilere rağmen ısrarla sürdürülmeye devam etmiştir. Bu nedenle de proje okullarının oluşumu ve tarihsel gelişimi Türkiye’nin siyasal yaşamından bağımsız değildir; proje okullarının fikri temelleri 14 Eylül 2011 yılında yayınlanan 652 sayılı KHK’da (1) bulunmaktadır.
2010 yılında yapılan Anayasa değişikliklerinin “12 Eylül Referandumunda” kabul edilmesinden sonra siyasi iktidar aldığı yetkiyle tüm kamuyu yeniden yapılandırmaya başladı; Milli Eğitim Bakanlığının bu yeni döneme uygun hale getirilerek yeniden yapılandırılmasının en önemli araçlarından biri de merkez ve taşra teşkilatının yeniden kurgulanması oldu. Bunun için de 2011 yılında yayınlanan 652 sayılı KHK ile MEB’in merkez ve taşra teşkilatının yapısı, görevleri ve yetkileri yeniden oluşturuldu.
MEB’de yaşanan bu büyük dönüşüm iki temel eksen üzerine oturmaktaydı; bunlardan ilki merkez ve taşra teşkilatında bürokrasinin azaltılarak planlanan uygulamaların hızla yaşama geçirilmesi, ikincisi ve belki de değişikliği yapanların esas motivasyonu yeni bir rejimin inşasında eğitimin daha işlevsel olarak kullanılmasıydı. Proje okulu adı verilen okullar söz edilen bu iki hedefin cisimleştiği kurumlar olarak eğitim yaşantımıza girdi.
1 MART 2014 tarihinde 652 sayılı KHK’nın (2) “Atama” başlıklı 37. maddesine eklenen 9. maddeyle “Proje Okulu” kavramı eğitim yaşantımıza dahil edildi ve söz konusu KHK’yla bu okulların kuruluşlarının hukuki zeminini de oluşturulmuş oldu. 1 Eylül 2016 tarihine kadar sadece sınırlı sayıda okulu proje okulu olarak belirleyen MEB, bu tarihte proje okullarına dönük bir yönetmelik ve ardından da uygulama esaslarını gösteren bir genelge yayınlayarak yaşanacak öğretmen tasfiyesi ve ardından başlayacak olan kadrolaşma faaliyeti için düğmeye basmış oldu.
Proje okulları olarak belirlenen liselerin isimlerinin yayınlanması esasında yapılmak isteneni de açık etmişti; Türkiye’nin, Cumhuriyet öncesinde kurulmuş ve halen eğitim veren, tarihi ve bilinen okulları başta olmak üzere öğrencilerinin akademik çıktıları oldukça yüksek olan okullarının proje okulları olarak belirlenmesi bu okullarda siyasi iktidarın kadrolaşma çabası içerisinde olduğu ile ilgili de ciddi bir tartışmayı (3) beraberinde getirdi. Yönetmeliğin ve genelgenin tüm itirazlara rağmen uygulanması sonucunda Ekim 2016’da proje okulu olarak belirlenen 55 okuldan öğretmenler, aynı okulda 8 yıllık görev süresinin dolması gerekçesinden dolayı, başka okullara atamaları yapılarak gönderildiler.
O dönem yapılan bu uygulamayla okul müdürlerinin istedikleri öğretmenleri görev yaptıkları okullara almalarına olanak sağlandı; o dönemde adeta özel bir şirket yönetiyor gibi okul müdürlerinin kendi ekiplerini kurmalarının okul başarısını artıracağı gibi pedagojik olmayan ve okulu kamu kurumu olma niteliğinden uzaklaştıran bir bakış açısı hakimdi ve kısa sürede bu yaklaşımın geçerli olmadığı ve proje okulların beklenilen yüksek akademik sonuçları oluşturmadığı da anlaşıldı.
O tarihten bu yana proje okulları ile ilgili kimi mevzuat değişiklikleri yapıldı ancak kitlesel olarak öğretmenler okullarından gönderilmemişti; bu geçen süre içerisinde proje okullarının sayısı artırıldı, bu okullara yeni öğretmenler atandı ancak başından bu yana keyfiyete ve kadrolaşmaya zemin hazırlayan düzenlemeler hiç değişmedi. Atamalarda keyfiyetin; istenen öğretmenlerin atanması, istenmeyen öğretmenlerin atanmaması için Milli Eğitim Bakanına verilen atama yetkisinin yasayla güvence altına alınması için Öğretmenlik Meslek Kanununa (4) bir madde dahi eklendi.
2025 yılının Şubat ayına gelindiğinde proje okullarında 4 yıllık görev süresini dolduran öğretmenlerden yeniden atama başvurusu yapmaları istendi. Atama başvurularının nasıl değerlendirileceği, görev süresi uzatılacak ve uzatılmayacak öğretmenlerin nasıl belirleneceğine dair hiçbir ölçünün olmaması zaten baştan bu yana tartışmalı olmuştu. Atama kılavuzunun muğlak ve yetkiyi ölçüsüz şekilde MEB’e bırakıyor olması bazı çevrelerce eleştirildi ancak öğretmenlerin üyesi oldukları sendikalar, bu sürecin sonunda oluşacak sonuçları ve yaşanacak mağduriyetleri öngöremedikleri veya meseleye tam vakıf olamadıkları için, güçlü bir karşı duruş ortaya koyamadılar.
Gönderilen Öğretmenleri Kimler, Hangi Ölçülere Göre Belirlendi?
6 Şubat 2025 tarihinde proje okullarında 4 yıllık görev süresi dolan öğretmenlerin belirlenmesi ile başlayan atama/atamama süreci (5), 12-17 Şubat tarihlerinde öğretmenlerin tercihlerinin alınması ile sürdü ve arkasından 8 Nisan tarihinde tartışma yaratan atama/atamama sonuçlarının açıklanması ile devam etti.
Öğretmenlik Meslek Kanununun atama yetkisini doğrudan Milli Eğitim Bakanına vermiş olmasına ve başkaca bir kurumun atamaların yapılmasında yetkilendirilmemesine, Bakanın kendisinde olan yetkiyi devrine dair bir süreç tarif edilmemiş olmasına rağmen tercihlerin alınmasından sonra okul müdürleri başta olmak üzere pek çok kişinin ve kesimin proje okullarında kimlerin yeniden görevlendireceğine ve kimlerin görevlendirilmeyeceğine dair listeler yaptıklarına tanıklık edildi.
Listelerin iki şekilde yapıldığı sonuçlar açıklandıktan sonra daha net olarak anlaşıldı; bir taraftan okul müdürleri, ilçe ve il Milli Eğitim Müdürlükleri listeler yaparak MEB’e gönderdi ancak diğer taraftan nerelerde ve kimler tarafından hazırlandıkları belli olmayan listeler devreye girdi. Proje okullarında kimlerin çalışıp, kimlerin çalışmayacağına karar verme yetkisinin bu şekilde kullanılması açık olarak öğretmenlerin haklarının ihlali ve ayrımcılık sonuçlarını doğurmaktadır. Proje okullarına öğretmen atama/atamama süreci adeta bir öğretmen borsası şeklinde 8 Nisan’a kadar sürdü.
8 Nisan 2025 tarihinde atama sonuçları açıklandığında proje okullarında yaşanan öğretmen kıyımının boyutları da açığa çıktı; haksız ve hukuksuz şekilde 9252 öğretmenin proje okullarında görev süreleri uzatılmayarak il emrine alındılar . Hiçbir gerekçe belirtilmeden, geçerli bir ölçü veya yöntem olmadan sadece gücü elinde bulunduranların verdiği bir kararla öğretmenlerin görev yaptıkları okullardan gönderilmesi çok doğal olarak kamu vicdanında kabul görmedi ve yapılan uygulamaya karşı hemen hemen her okulda protesto gösterileri düzenlendi. Öğretmenler de yaşanan sürece dönük itirazlarını ortaya koydu ve idari yargıya başvurarak yapılan işlemlerin iptali için dava açtılar.
Kamuoyunun tüm itirazına rağmen proje okullarından öğretmenleri gönderen MEB yönetimi, süreç içerisinde yapılan işlemin ne kadar keyfi olduğunu yine kendi uygulamaları ile ortaya koydu. 8 Nisan tarihinde ataması yapılmayan bazı öğretmenler, okul müdürleri başta olmak üzere, MEB üzerinde etkisi olan pek çok kesimin müdahaleleri ile yeniden görev yaptıkları proje okullarına veya farklı proje okullarına atandılar. Yaşanan bu durum proje okullarına atama sürecinin ne kadar keyfi ve kişiye özel işlediğini göstermektedir.
Cin Şişeden Çıktı
MEB yönetimi, uzunca bir süredir proje okullarının sayısının çokluğunu gerekçe göstererek kamuoyunu okullarda yapılacak değişikliklere hazırlamaktaydı ve beklenen değişiklik 12 Temmuz Cumartesi günü gerçekleşti (6); Resmi Gazetede yayınlanan “Proje Okul Yönetmeliği” ile proje okullarında köklü değişikliklere gidildi. Yapılan değişiklikle Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne bağlı proje okulları olan fen, Anadolu ve sosyal bilimler liseleri “özel program uygulayan”, diğer genel müdürlüklere bağlı proje okulları da “özel proje uygulayan” liseler olarak ikiye ayrıldı.
Özel program uygulayacak olan liseler % 1’lik dilimden öğrenci alacaklar, bir sınıf seviyesinde en fazla 4 şube açılacak, yabancı dil derslerinin en az %30’u okulun yabancı dilinin resmi dil olduğu ülkelerde lisans, yüksek lisans veya doktora eğitimi almış öğretmenler tarafından okutulacak ve tüm öğrenciler yatılı eğitim alacak. Ayrıca, bu okulların hamisi olabilecek ve hamiler ya okula dönük bir vakıf kuracaklar ya da var olan vakıfların tüzüklerinde eğitim programı ile ilgili değişiklikler yapacaklar.
Yapılan değişikliklerle, çok yüksek puanla öğrenci alan okullarda tam bir kontrol altına alınma sürecine girileceğini ifade etmek abartılı olmayacaktır. Öncelikle ifade etmek gerekirse, özel program uygulayan okulların alacakları öğrenci sayısının sınırlandırılması ve tüm öğrencilerin yatılı okumayı kabul etmek zorunda olması eğitim hakkının sınırlandırılmasıdır. Öğrencilerin, ailelerinin yanında eğitim almasının doğruluğu tüm eğitimciler tarafından biliniyor olmasına rağmen MEB’in bu yatılılık ısrarını kabul etmek mümkün değildir. Geçtiğimiz aylarda Diyanet İşleri Başkanlığına gerekli gördüğü durumlarda eğitim kurumlarında ve yurtlarda eğitim verme ve manevi danışman atama hakkının verilmesinin yasayla düzenlendiği düşünüldüğünde proje okullarında yatılılık düzenlemesinin hedefi de açığa çıkmaktadır.
Ayrıca, yabancı dil dersiyle ilgili düzenleme öncelikle şu an kamuda görev yapan yabancı dil öğretmenlerinin yetersizliği ön kabulü üzerine inşa edilmiştir ve bundan dolayı da kabul edilmesi mümkün değildir. Maddenin açık ve ayrıntılı düzenlenmemiş olmasından dolayı yabancı dil dersine yabancı dil öğretmeni olmayan ancak söz konusu ülkelerde eğitimini tamamlayan öğretmenlerin girmesinin önünü açılabilir.
Kamu okullarının hamilerle ilişkilendirilmesi ise en tartışmalı olan bölümlerden biridir; kamu okullarının halktan ve devletten başka hamisi olamaz, olması durumunda bu okullar kamu kurumu olma özelliklerini yitirirler. Hamilerin okullarla ilişkisinin vakıflar aracılığıyla düzenleniyor olması ise bu dönemin hamilik projesinin geçmişte uygulanmaya çalışılan hamilik projesinden en önemli farkıdır. Dini yapıların ve sermaye kuruluşlarının kamu okullarına hami yapılması girişimi yeni değildir ve buna geçmişte nasıl karşı çıktıysak şimdi de karşı durmak ve kamu okullarına sahip çıkmak için sesimizi yükseltmek durumundayız.
Kamu Okulları Halkındır
Proje okullarında yaşanan bu süreç sonunda binlerce öğretmen, norm açığı olmamasından dolayı, depolara alınarak kızağa çekilmiş oldu ve böylece yıllardır proje okullarında yüksek akademik çıktıları olan öğrencilerle çalışan öğretmenler aktif öğretmenlikten uzaklaştırılmış oldu. Bu durum sadece öğretmenleri mağdur etmemekte ayrıca öğrencilerin eğitim hakkını da olumsuz etkilemektedir.
Kamu okulları, halkın vergileri ile giderleri karşılanan ve halka ait okullardır; bu okulların kişilerin şahsi işletmeleri gibi yönetilmesi ve atamalarda yaşanan keyfiyet bu okulları kamu kurumu olmaktan çıkarmakta ve bu okulların kurumsal olarak çürümelerine neden olmaktadır. Kamu kurumları, keyfiyet ve kişisel tercihlerle yönetilemez.
Proje okulları, bu uygulama başladığı günden bu yana, sürekli yaşanan sorunlarla gündem olmuştur. Proje okullarına atama/görevlendirme yetkisinin doğrudan Bakana bırakılması ve bu yetkinin nasıl kullanılacağına dair her hangi bir ölçünün mevzuatta belirlenmemiş olması bu okulları kadrolaşma alanına dönüştürmektedir ki bu durum kamu hizmetinin doğasına aykırıdır.
Yüksek akademik çıktıları olan öğrencilerin tercih ettiği okulların proje okulları olarak belirlenmiş olması nedensiz değildir; bu okullara dönük kadrolaşma hedefinin en önemli aracı bu okulları proje okulu yaparak sadece istenilen öğretmenlerin atamalarının bu kurumlara yapılabilmesidir. Bu anlamıyla da proje okulu kurgusu ile kamu hizmeti ve kamu kurumu kavramları çelişmektedir.
Kamusal eğitim vermesi gereken okulların proje okulu yapılarak öğretmen atamalarının keyfi yapılmasının kabul edilebilir ve anlaşılabilir bir tarafı yoktur. 8 Nisan tarihinden bu yana öğretmenler farklı platformlarda proje okullarında yaşana öğretmen kıyımına karşı mücadele etmektedir. Çözüm; yapılan hukuksuz işlemlerin geri alınması ve proje okulu uygulamasının sonlandırılmasıdır. Kamu okulları halkındır ve okullarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Kaynakça:
1. https://resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/09/20110914-1.htm
2. https://ookgm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2023_10/06095159_652_KHK.pdf
3. https://bianet.org/haber/proje-okulu-olan-okullarin-ogrencileri-ve-mezunlarinin-talepleri-neler-179652
4. https://resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/10/20241018-1.htm
5. https://www.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2025_02/05154236_Ozel_Program_ve_Proje_Uygulayan_EYitim_KurumlarYna_OYretmen_Atama_ve_Yonetici_Gorevlendirme_KYlavuzu.pdf
6. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2025/07/20250712-2.htm
























1 Yorum. Yeni Yorum
Özgür hocam yapılan haksızlıkları ve hatalı yönetmelikleri çok güzel özetlemişsiniz. Çözümünüde son cümlede vurgulamışsınız. Tebrikler ve teşekkür ederim