23 yıllık AKP iktidarının toplam dokuz Milli Eğitim Bakanı’ndan her birinin görev alanlarının yüceliğiyle, saygınlığıyla bağdaşmayacak politikaları; davranış ve eylemleriyle sözlü-yazılı açıklamaları konusunda çok söz söylendi, çok yazı yazıldı. İdeolojik kimliğine, siyasal amaçlarına en uygun, en köktenci eğitim politikaları ve uygulamalarla ilgili tutumları açısından mevcut iktidarın eğitim bakanlarına kuşbakışı bir göz atıldığında görülecektir ki içlerinden Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer ve Yusuf Tekin, eğitimimizin gerici/karşıdevrimci dönüşüm süreçlerinde adeta birbirleriyle yarışmışlardır. (Bundan, aradakilerin farklı bir eğitim politikası izledikleri anlaşılmamalı elbette. Onlar iktidarın amacına uygun olarak daha çok kurulu düzeni sürdürdüler elbette ama karşıdevrimci kırılma, dönüştürme süreçlerini kurgulama-planlama açısından bu üçüne göre edilgin konumda kalmışlardır.)

İktidarın Üç As “Eğitim” Elemanı !
Konuyu, söz konusu bakanların politikaları ve uygulamalarından seçilecek kimi çarpıcı örneklerle somutlaştırabiliriz. Anımsanacağı gibi Cumhuriyet tarihimizin en uzun süre bakanlıkta bulunan kişisi Hüseyin Çelik, 2005-2006’da özellikle ilk ve ortaöğretim ders izlencelerini gerici-küreselleşmeci çizgiye oturtmasıyla, hoyratça izlediği liyakatsiz siyasal kadrolaşmayla kendisinden sonrakiler için yolun taşlarını döşemişti ve görevi devrederken kendisinden sonrakilere “Bakanlığın işlerini otomatiğe bağladık” demişti.
1990’ların ortalarında yazdıklarıyla Cumhuriyet devrimlerine karşı tutumunu açıkça belli eden, akademik kariyeri hem tartışma hem yargı konusu olmuş Ömer Dinçer, eğitimdeki karşıdevrimci dönüşümün yeni ve daha keskin adımı olan parçalı “4+4+4” yasasının mimarıydı. Dinçer, kendince büyük emek harcadığı söz konusu yasanın çıkışından hemen sonra görevden alınmasına içerlemiş, görevini devrederken de “Daha yapmak istediğim işler vardı” gibi sözle dönemin başbakanına sitemde bulunmuştu. İktidar sözcüleri, 2012 başlarında çıkan 4+4+4 yasasını “28 Şubat’ın intikamı” olarak anlatsalar da daha açığı bu yapılan, Cumhuriyet’in 1924’teki Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası’nın rövanşıydı.
Yaklaşık iki yıldır bakanlık koltuğunda oturan Yusuf Tekin ise kendisine gelinceye dek yirmi yıllık uygulamayla İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan karşıdevrim siyasaları sonucu zaten önemli ölçüde zaafa uğratılan eğitimin laik, bilimsel kimliğini tümüyle yok etmeye dönük iş ve eylemlerin başındadır. Son bakan Tekin, ders izlencelerinin daha çok dincileştirilmesi, hurafe yığınına dönüştürülmesi yolunda tavrını gizleme gereği duymadan sürdürüyor. Tekin, bir yandan dinci/gerici tarikat-cemaat uzantısı vakıf ve derneklerle yapılan protokolleri cansiperane savunup uygularken öte yandan kimisi kullanıla kullanıla aşınmış, bayatlamış; kimisi kendi buluşu olan Cumhuriyet-laiklik-aydınlanma karşıtı yalan ve çarpıtmalarla üstlendiği rolün hakkını vermektedir!
Klasik Din İman Sömürüsüne Devam…
Bir “milli eğitim bakanı” olarak “Yusuf Tekin” kimliğine biraz yakından bakılacak olursa…
Gerek “profesör”lük unvanını elde ediş biçimi gerekse bir devlet üniversitesine rektör olarak atanma yöntemiyle ilgili tartışmanın odağındaki kişiliğiyle yaklaşık iki yıldır bakanlık görevini sürdüren Tekin’in düşünce ve eylemlerine bakıldığında kabaca şöyle bir portre çıkıyor karşımıza: Görev ve sorumluluk alanıyla ilgili konularda toplumu, eğitim kamuoyunu olumlu yönde ikna edebilecek hiçbir uygulaması, hiçbir başarısı, hiçbir öyküsü olmayan…
Bütün yetersizliklerini de kaba siyasal tutumları ve demeçleriyle perdelemeye çalışan bir kişilik! Dolayısıyla bir eliyle ait olduğu siyasal kampın üst yönetimine yaranma, öbür eliyle kendi siyasal tabanlarını pekiştirme amacı taşıyan…
Yıllanmış propaganda yöntemiyle algı oluşturma çabalarına katkı sağlamaktan öte anlamı olmayan davranışlar içinde bir “milli eğitim bakanı”!…
Zaman–bağlam ilişkisi kurma gereği duymadan tek partili (CHP, 1923-1950) yıllarda camilerin ahır yapıldığını, Kuran kurslarının kapısına kilit vurulduğunu anlatan…
19 Mart 2025 sonrası başlayan iktidar karşıtı gösterilere baltalarla katılan gençlerden söz eden…
Yeni atanacak öğretmen adayları için uydurulan ve “mülakat” kılıfıyla yıllardır uyguladıkları torpil, yandaş kayırmacılığı yargı kararıyla belgelendiği halde böyle bir iddianın yalan olduğunu ileri süren…
Ama bunlar ve bunlara benzer savlarını kanıtlama kaygısı, gereği duymadan, aklına estiği gibi bilimsel, laik, aydınlanmacı düşünsel çizgiye karşı çok düz, sıradan, yalınkat malzemelerle “algı oluşturma” amacı peşinde koşan bir “akademisyen”, “bilim insanı” ve “milli eğitim bakanı”!…
Ortak Yöntem: Gerçeği Algıyla Örtme Çabası
Oysa okulöncesinden yükseköğretime dek 25 milyonluk büyük, önemli bir kitlenin doğrudan, kalanının dolaylı olarak etkilendiği eğitim öğretimle ilgili sorunlar dağ gibi yığılı durmaktadır. Gün gün, büyüyerek…
Örneğin:
* Eğitime erişim ve okul terkleri sorunu yaşayan, OECD ülkeleri arasında yüzde 40’ları bulan oranıyla 18-24 yaş arasında eğitimi terk edenlerin en yüksek olduğu bir ülke olmamız, Tekin için bir sorun değildir!
* Son ölçümlere göre 15-30 yaş arası yaklaşık 5 milyon gencin hem eğitimin hem iş yaşamının dışında olması, Tekin için bir sorun değildir!
* Torpilin, kayırmacılığın yargı kararıyla kesinleştiği sözde “mülakat” duvarıyla iş yaşamına atılmaları engellenen, yaşları 35-40’lara gelmiş 600 bin öğretmen adayının bakanlık binası dibindeki haykırışları, ağlaşmaları, Tekin için bir sorun değildir!
* İş verilmeyen söz konusu yüz binlerce öğretmen adayı dururken kimisi asgari ücretin bile altında çalıştırılan 90 bin ücretli öğretmenin varlığı, Tekin için bir sorun değildir!
* 15-16 yaşlarında okul çağındaki çocukların yaşıtlarından birini incir çekirdeğini doldurmayacak gerekçeyle bıçaklayarak öldürmeleri, Tekin için bir sorun değildir!
* Atama dönemleri yasal olarak belirlenmiş yer değiştirme kuralları belliyken nedeni, ölçüsü ve gerekçesi açıklanmadan on binlerce “proje okulu” öğretmeninin eğitim öğretim yılının ara yerinde öteye beriye dağıtılması, Tekin için bir sorun değildir!
* Bir önceki yıl yaklaşık 100 bin, geçen yıl 65 bin lise mezununun üniversite giriş sınavlarında 0 (sıfır) puan alması, Tekin için bir sorun değildir!
* Bütün olumsuzluklar ortamında gerek öğretmenlerinin ve ailelerinin özeni gerekse kendi çabalarıyla iyi yetişmiş nitelikli iş gücünün artan ivmeyle yurt dışına taşınması, Tekin için bir sorun değildir!
* Yıllardır süren ekonomik bunalım nedeniyle asgari ölçülerde bile beslenme sorunu yaşayan, barınma giderlerini karşılayamadıkları için örgün eğitimden koparılan milyonlarca çocuk ve gencin varlığı, Tekin için bir sorun değildir!
* Özellikle metropol kentlerdeki okulları kuşatan uyuşturucu ve şiddet sarmalı içinde ciddi güvenlik sorunu yaşayan öğrencilerin varlığı da Tekin için bir sorun değildir!
Barut Bitince…
Listeye Yusuf Tekin’in görev ve sorumluluk alanıyla ilgili benzer birçok sorun, olay örneği eklenebilir. Kuşku yok ki hiçbiri, kendilerinin “sivil toplum” dediği tarikat ve cemaat uzantılarının en iştahlı temsilcisi gibi çalışan Tekin için bir sorun değildir!
Sorun, başta da söylendiği gibi artık kimseye anlatacak bir başarı öykülerinin kalmayışıdır.
Yaklaşık çeyrek yüzyıldır yıkmakta gösterdikleri ustalığın zerresini yapmakta gösteremeyişleridir.
Büyük çöküşü perdeleyememeleri, gizleyememeleridir.
En başından en dibine dek tüm iktidar bileşenlerinin yapmaya çalıştığını yapmaya çalışan, düşme telaşıyla eli ayağı birbirine dolaşan bir “milli eğitim bakanı”, Yusuf Tekin!
Barut yokluğunda zafer peşinde koşan bir “algı” yorgunu!























