Öğretmenlik sadece ders anlatmak mı, yoksa öğrencilerin hayatlarına dokunmak mı? Günümüzde birçok öğretmen, eğitim sisteminin getirdiği yapısal sınırlar içinde hareket etmek zorunda kalıyor. Oysa iyi bir öğretmen olmak, bundan çok daha fazlasını gerektirir. Bu yazıda, öğretmenliğin farklı yönlerini sorgulayan bir hikâye üzerinden bu soruya birlikte yanıt arıyoruz.
Bir önceki yazımda¹ Coleman ve arkadaşlarının (1966)2 hazırladığı raporda okul içi faktörlerin önemine değinmiş, özellikle öğretmen niteliğinin öğrenci gelişimi üzerindeki etkisini vurgulamıştım. Fakat yazıyı okuyan bazı arkadaşlarım, bu konuların çoğunlukla akademik çevrelerde tartışıldığını ve okulun gerçeklerinin çok daha farklı olduğunu dile getirdi.
Aslında bunları yazmamın tek nedeni, içimde taşıdığım bir derdi paylaşma isteği. Bu yazımda derdimi bir hikâye üzerinden anlatmak istiyorum.
Eğitimde Yol Ayrımı: Dört Öğretmenin Hikâyesi
Hikâye şöyle başlıyor:
Bir zamanlar, aynı okulda çalışan dört öğretmen vardı. Hepsi öğrencilerine en iyi eğitimi vermeye çabalıyordu. Ancak zamanla eğitimdeki değişimler, onların yollarını ayırdı. İsimleri Umut, Bilge, Soru ve Sessiz’di. Eğitim sistemleri değiştikçe ve yeni yöntemler ortaya çıktıkça, yaklaşımları da farklılaştı.
Eğitim Değişirken: Öğretmenler Reformla Yüzleşiyor
Bir gün okul müdürü onları odasına çağırdı.
“Yeni bir eğitim reformu geliyor” dedi. “Bu reform, öğrencilerin eğitim sürecine daha aktif katılımını sağlamak için tasarlandı. Artık öğretmenler, sadece bilgi aktaran değil, öğrenme yolculuğunda rehberlik eden bireyler olmalı. Her birinizin bu konuda ne düşündüğünü bilmek isterim.”
Umut heyecanla öne atılmış.
“Harika bir fırsat!” demiş. “Artık öğrencilerimizin yaratıcılığını ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirebiliriz. Geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek, onlarla öğrenme sürecini paylaşabiliriz.”
Bilge, sakince başını sallamış.
“Teorik olarak kulağa hoş geliyor” demiş. “Ama bu değişimi nasıl uygulayacağımızı anlamamız gerek. Öğretmenler olarak yeni sürece nasıl uyum sağlayacağız?”
Soru düşünceli bir ifadeyle gözlerini kısmış.
“Bence asıl mesele, bu reformun öğrenciler için ne anlama geldiği” diye söze girmiş. “Gerçekten onların yararına mı olacak, yoksa sadece bir değişiklik olsun diye mi yapılıyor?”
Sessiz, uzun süre konuşmamış. Sonunda usulca demiş ki:
“Eğer öğrencileri gerçekten merkeze koyuyorsak, onların sesi de duyulmalı. Ne istediklerini ve nasıl öğrenmek istediklerini sormadan bu değişimi anlamlı kılamayız.”
Dört öğretmen reform hakkında farklı düşüncelere sahipti. Ancak bir noktada ortak bir kanaate ulaştılar: Eğitim süreci, öğretmenin rehberliği ve yapılandırılmış öğretim yöntemleriyle birlikte öğrencileri merkeze almalıydı. Öğretim yöntemleri, öğrenme deneyimleri ve pedagojik yaklaşımlar, öğrencilerin gelişimini en iyi şekilde desteklemek için dengeli bir biçimde yeniden şekillendirilmeliydi. Bu denge, sorgulama temelli öğrenmenin destekleyici ve tamamlayıcı rolünü, öğretmen merkezli eğitimle etkin biçimde birleştirerek başarıyı artıracaktı.
Bu nedenle her biri derslerine dengeli ve yenilikçi yöntemler uygulamaya karar verdi. Umut, öğretmen rehberliğinde öğrencilere yaratıcı projelerle desteklenen yapılandırılmış öğrenme fırsatları sundu. Bilge, sorgulama temelli öğrenmeyi sınıfında destekleyici olarak kullandı ve bu yaklaşımı öğretmen merkezli etkinliklerle harmanladı. Soru, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmelerini sağlamak için öğretmenin rehberliğinde sorgulayıcı sorular yöneltti. Sessiz ise öğrencilerin fikirlerini dinleyerek, onların ihtiyaçlarını öğretmenin aktif rehberliği ile uyumlu şekilde birleştirdi ve öğrencilerin öğrenme süreçlerine daha fazla katılım göstermelerini sağladı.
Öğretmen Olmak: Fikirlerimiz Zamanla Nasıl Değişiyor?
Öğretim felsefeleri zamanla daha dengeli ve kapsayıcı bir anlayışa doğru şekillenmiş.
Umut, sunduğu projelerin öğrencilerin yaratıcılığını desteklerken, öğretmen rehberliğinin de önemini kavramaya başladı. Bu süreçte Adorno’nun3 ‘Minima Pedagogica’ kavramını keşfetti ve bilginin yalnızca aktarılmadığını, öğretmenin rehberliğiyle öğrencilerin özgür düşünmelerine alan açılması gerektiğini fark etti.
Bilge, yenilikçi öğretim yöntemlerini sınıfında uyguladıkça sorgulama temelli öğrenmenin etkisini daha iyi gözlemledi. Ancak bu etkinin tam anlamıyla ortaya çıkması için öğretmen rehberliği gerekliydi. Bu noktada Arendt’in4 ‘düşünme ve dünyayı yeniden kurma’ yaklaşımını benimseyerek, öğretmenin öğrencilere sadece bilgi aktarmakla kalmayıp onları anlamlandırma ve eleştirel düşünme konusunda rehberlik eden bir kişi olması gerektiğini anladı.
Soru, öğrencilerin derslerde sadece bilgiyi almak yerine bağlantılar kurup sorguladıkları zaman daha anlamlı öğrenme yaşadıklarını gördü. Deleuze’ün5 savunduğu gibi, bilginin ezberlenmesinden ziyade, öğretmenin aktif rehberliğiyle öğrencilerin bilgiyi anlamlandırarak içselleştirmesinin önemini fark etti.
Sessiz, öğrencilerinin farklı öğrenme süreçlerini daha iyi anladıkça, öğretmen yönlendirmesi olmadan salt öğrenci merkezli bir yaklaşımın eksik kaldığını gördü. Indigenous6 düşünce sistemleri üzerine yaptığı araştırmalar, eğitimin esnek ve bireyselleştirilmiş olması gerektiğini fakat bu esnekliğin yine öğretmenin etkin rehberliğiyle mümkün olduğunu ortaya koydu.
Tüm öğretmenler için Paulo Freire’nin7 “Özgürleştirici Eğitim” yaklaşımı yeni bir anlayışın başlangıcı olmuştu. Öğrencilerin aktif katılımını destekleyen, ancak bu süreci yapılandırılmış öğretmen rehberliğiyle dengeleyen bir yaklaşımın gerekliliğinde ortaklaştılar. Umut, başlangıçtaki hevesinin yerini dengeli yaklaşıma bırakırken, Bilge esnekliğin öğretmen yönlendirmesiyle daha etkili olduğunu fark etti. Soru, eleştirel sorgulamanın ancak öğretmen rehberliğinde etkili olduğunu keşfetti. Sessiz ise öğrencilerin yalnızca öğretmenin aktardığı bilgileri tek taraflı bir monolog gibi dinlemek istemediklerini, bunun yerine öğretmen rehberliğinde aktif olarak kendi öğrenme süreçlerini şekillendirmeyi tercih ettiklerini fark etti.
Sınıflarda Dönüşüm: Reformun Sonuçları
Birkaç ay sonra okul müdürü sınıfları gezdiğinde, olumlu bir dönüşümle karşılaştı:
Öğrenciler artık daha meraklı, katılımcı ve istekliydi. Öğretmenler ise dengeli bir yaklaşımla bilgiyi sadece aktarmakla kalmayıp, öğrencilerin öğrenme süreçlerine rehberlik eden kişiler haline gelmişti.
Sonunda her öğretmen, kendi öğretim felsefesi beyanını yazıya dökmüş ve okul panosuna asmış. Öğrenciler de bu yazıları okuyarak, kendi öğrenme yollarını şekillendirme konusunda ilham almışlar.
Kendi Öğretim Felsefenizi Nasıl Tanımlarsınız?
Öğretmen olarak siz, öğrencilerinizin öğrenme yolculuğunda nasıl bir iz bırakmayı hedefliyorsunuz? Her öğretmenin bir öğretim felsefesi beyanı (Teaching Philosophy Statement) olması, kendi eğitim anlayışını derinlemesine düşünmesi açısından önemli bir fırsattır. Çünkü öğretmek, yalnızca bilgi aktarmak değil, aynı zamanda yön vermek ve bakış açısı kazandırmaktır. Öğretmenlik yapmak ile öğretmen olmak arasındaki fark herkes için aynı anlama gelmeyebilir. Kimileri için öğretmenlik yapmak, sistemin gerekliliklerini yerine getirmekken, kimileri için öğrencilerinin hayatlarına dokunarak onlara rehberlik etmek anlamına gelir. Önemli olan, öğretmen olarak kendi rolümüzü nasıl şekillendirdiğimiz ve hangi öğretim felsefesini benimsediğimizdir. Öğretmen, sadece anlatan biri olmanın ötesinde, rehberlik eden, ilham veren ve yol gösteren bir aydınlatıcıdır. Bu nedenle, öğretmenin sahip olduğu felsefe, ona kendi eğitim anlayışını yansıtan bir ayna tutar. Baltacıoğlu’nun9 ifadesiyle, “okutan” bir öğretmen mi olacaksınız, yoksa “öğreten” olmanın ötesine geçerek, öğrencileriyle birlikte düşünen, sorgulayan, üreten ve onlara ilham veren bir “evrimen” mi? Kendi öğretim felsefesinin farkına varan bir öğretmen, yalnızca bir meslek icra etmez; öğrencileriyle birlikte bir öğrenme yolculuğuna çıkar.
Belki uzun yıllardır öğretmenlik mesleğinin içindesiniz. Belki yeni atanmış bir öğretmensiniz ya da henüz yolun başındaki bir öğretmen adayı… Hayat yolculuğunuzda hangi aşamada olursanız olun, eğer yazdığım satırları buraya kadar okuduysanız, şimdi düşünme sırası sizde!
Kendi Öğretim Felsefenizi Nasıl Şekillendiriyorsunuz?
Not 1: Kendi öğretim felsefesi beyanınızı oluştururken şu sorular üzerine düşünebilirsiniz:
- Öğrencilerinizin nasıl bir öğrenme deneyimi yaşamasını istiyorsunuz?
- Sınıf ortamınızı nasıl tasarlıyorsunuz?
- Eğitimde hangi değerleri öncelikli görüyorsunuz?
- Öğrencilerinizle olan ilişkiniz nasıl şekilleniyor?
- Ölçme ve değerlendirme süreçlerini nasıl tasarlıyorsunuz? Öğrencilerinizin gelişimini nasıl takip ediyorsunuz?
Bir öğretim felsefesi beyanı oluşturmak, yalnızca eğitim sürecine dair düşüncelerinizi yazıya dökmek değil, aynı zamanda bir rehber oluşturmaktır. Bu nedenle, kendi eğitim anlayışınızı yansıtan bir beyan oluşturmak için yukarıdaki sorulara verdiğiniz yanıtları bir çerçeveye oturtabilirsiniz.
Not 2: Öğretim felsefesi, ders anlatma yöntemlerimizi, öğrencilere sunduğumuz öğrenme deneyimini ve öğretme sürecimizi kapsar. Eğitim felsefesi ise daha geniş bir çerçevede, öğrencilerle kurduğumuz ilişkiyi, öğrenmeye ve bilgiye dair temel yaklaşımımızı belirler. Bu yazıda öğretim felsefesi üzerine odaklanarak, derslerimizde nasıl bir yol izlediğimizi sorgulamayı amaçlıyoruz.
Kaynaklar
- Özdemir, A. (2025). Eğitimin geleceğini kim şekillendirecek? Öğretmenler, teknoloji ve dönüşen öğrenme süreçleri. https://derslerdergisi.com/ogretmenler-teknoloji-ve-donusen-ogrenme-surecleri/.
- Coleman, J., Campbell, E., Hobson, C., McPartland, J., Mood, A., Weinfield, F., & York, R. (1966). Equality of educational opportunity. Washington: US Department of Education and Welfare. Publication of National Center for Educational Statistics. Superintendent Documents Catalog No. FS 5.238.38001
- Adorno, T. W. (1998). Critical models: Interventions and catchwords (H. W. Pickford, Trans.). Columbia University Press.
- Arendt, H. (2006). Between past and future: Eight exercises in political thought. London: Penguin Classics.
- Deleuze, G. (1995). Difference and repetition (P. Patton, Trans.). New York: Columbia University Press.
- Styres, S. D. (2017). Pathways for remembering and recognizing Indigenous thought in education. University of Toronto Press.
- Freire, P. (2017). Ezilenlerin pedagojisi (23. Baskı) (Çev. D. Hattatoğlu, E. Özbek). İstanbul: Ayrıntı Yayınları
- Cüceloğlu, D. ve Erdoğan, İ. (2019). Öğretmen olmak bir can’a dokunmak (28. baskı). Final Kültür Sanat Yayınları.
- Baltacıoğlu, İ. H. (1936). Okutan öğreten evrimen, Yeni Adam, 115, s. 2.
























1 Yorum. Yeni Yorum
Yazar bize, kaç öğretmenin bir öğretim felsefesine sahip olduğunu, beraberinde öğretmen olanların, öğretmenlik yapanlara oranını düşündürüyor. Bununla birlikte öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin, öğrencilerine öğretim felsefesi geliştiren bir anlayışı benimsetmelerinin kaçınılmaz olduğu da bir gerçek. Tabi daha da önemlisi, eğitim sistemimizin baştan aşağı revize edilmesi ihtiyacını da gözden kaçırmamak gerekir.