Okul Yapılarında Büyük Dönüşüm: Bahçelerden Koğuşlara!

Kategori : Güncel

Günümüzden 156 yıl önce (1 Eylül 1869) yayımlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi (Genel Eğitim Tüzüğü), çoğunluğu başkent İstanbul’da olmak üzere eğitim çağındaki nüfusun çok azını kapsayan ve yüzyıllardır süregelen medrese odaklı dağınık, sistemsiz, plansız, dar kapsamlı ve amaçlı, denetimsiz, başına buyruk eğitimi merkezî otoritenin şemsiyesi altına alıp her kafadan bir ses çıkaracak tehlikeli toplumsal yapının, parçalanmanın önüne geçme çabasının önemli bir adımıydı.

Çoğunluğu vakıflar aracılığıyla kurulan ve işletilen medrese ağırlıklı Osmanlı eğitim kurumlarında öğretimin içeriği, yöntemleri, araç gereçleri, donanımı ve fiziksel koşullarıyla ilgili standartlar henüz oluşmadığı için hiçbir konuda bir bütünlük söz konusu değildir. Kimisi varlıklı, nüfuzlu kişi ya da cemaatlerin kurduğu, kimisi ise kıt ekonomik koşullarda öğrenci ailelerinin katkılarıyla varlıklarını sürdüren sıbyan/mahalle mektepleri ve medreselerde öncelikli amaç, İslam’a uygun değerlerle donanmış insan yetiştirmektir.

150 Yıl Önceki Durum

Enderun gibi saray okullarıyla 19. yüzyılın ikinci yarısında açılmaya başlayan rüştiye, idadi(ye), sultani(ye) gibi oldukça gecikmeli de olsa eğitimi Batılı ölçülere göre biçimlendirmeyi amaçlayan kurumların birçoğu kurucularının dünya görüşleri doğrultusunda bir eğitim politikası izlerken fiziksel anlamda bile bağımsız değildir. İnsanı biçimlendirme aracı olan eğitim öğretim işi onlarca yıl camilerde, camilerin bitişiğindeki eklentilerde, kimisi yıkık dökük ev ya da konaklarda sürdürülür. Hemen hiçbirinde henüz toplantı salonu, atölye, laboratuvar, kütüphane, spor salonu, kantin gibi yapılar bir yana, öğrencilerin teneffüslerde hava alabilecekleri bir bahçe, oynayıp enerjilerini dağıtabilecekleri oyun alanları gibi kişilik gelişimi için zorunlu mekânlar yoktur. O yılların koşullarında ayrıntı sayılacak bu tür altyapı ögeleri henüz ya hiç gündemde değildir ya da gündemin çok gerilerindedir. Söz konusu 1869 nizamnamesini hazırlayan eğitim kurulu da çocuk ve gençlerin hem zihinsel hem bedensel ve toplumsal gelişimleri için zorunlu olan bu tür gereksinimleri daha hesaba katacak durumda değildir. Çünkü bütün dikkatler ve öncelik, türlü kademelerde var olan eğitim kurumlarının denetim altına alınmasında, ilkokuldan yükseköğretime dek Avrupa’nın oldukça gerisinde seyreden okullaşmanın bir an önce yaygınlaştırılmasındadır. Dolayısıyla –o yılların koşullarında haklı olarak- eğitimle ilgili tüm girişim ve düzenlemeler, İmparatorluğun gereksinim duyduğu insan-toplum beklentisiyle ilgilidir. (Bu anlamdaki gecikmişliğin yarattığı uçurumun bir türlü kapatılamaması, İmparatorluğun çöküşünde öncelikli nedenlerdendir.)

Osmanlı yönetimi, Tanzimat (1839) ve Islahat Fermanları, 1876 Anayasası, Meşrutiyetler ve türlü nizamnameler aracılığıyla ekonomik, askerî ve bürokratik düzenlemelere uygun olarak geleneksel ve modern eğitim kurumlarını dengeli biçimde çeşitlendirip çoğaltmanın peşindedir. Böylece “Hasta Adam”ı düşünsel/zihinsel açıdan İmparatorluk ideolojisi doğrultusunda ayağa kaldırmak isteyen yönetici sınıfın eğitimdeki öncelikli amaçları arasında henüz okulların mimarî yapısı, bahçesi, oyun alanları, çevre düzenlemesi gibi konular yoktur. Bu alandaki standartların oluşması için Cumhuriyet’le başlayan yoğun eğitim atılımları beklenecektir.

Cumhuriyetin Eğitim Mekânları

Büyük kentlerin dışında kalan il, ilçe, köy ve kasabalardaki eğitim kurumlarının Cumhuriyet dönemindeki ilk örneklerinin çoğu yatay konumdaki tek katlı, küçük odalı taş, kerpiç ve ahşap yapılardır. Eğitim öğretim süreçlerini kapalı mekânlarla sınırlamayıp alan genişleten, yeni rejimin toplumcu/halkçı karakteri doğrultusunda öğrencilerin doğal ve toplumsal çevreyle bütünleşerek yetişmelerini amaçlayan Cumhuriyet eğitiminin öncüleri, bir yandan okul yapılarının içlerinde spor salonlarından müzik odalarına, kitaplıklardan tiyatro sahnelerine dek birçok eğitsel alan oluştururken bir yandan da yapıların dışını yöreye uygun ağaçların büyütüldüğü bahçelerle genişletirler. Bu anlayışın en belirgin, canlı ve gelişkin örnekleri 1940’ta kurulan Köy Enstitüleridir. Geniş toplanma ve oyun alanları, işlikler, atölyeler, uygulama bahçeleri, kitaplıklar, etüt sınıfları, tarım-hayvancılık odaklı üretim ve teknik gereksinimlerle ilgili birçok eklentisi bulunan bu kurumlar, “yaparak ve yaşayarak öğrenme” temelli bütüncül yapılardır. Enstitüler, tüm eğitim öğretim süreçlerinin doğa ve toplumla kaynaştırılarak yetkinleşmiş bireylere, dolayısıyla bu yolla refah toplumuna ulaşılabileceğini göstermiş, ancak siyasal nedenlerle ne yazık ki çok kısa süre yaşama şansı bulabilmişlerdir.

Eğitim kurumlarını yurdun her yanına dengeli biçimde yaygınlaştırmakla başlayan atılım, bağımsızlıkçı, bilimsel ve halkçı karakterinin budanmaya başladığı 1945 sonrası koşullarda da uzun süre geniş ve ağaçlı bahçeleriyle bilimsel, sportif, kültürel ve sanatsal etkinlikler için gerekli donanımlarıyla birlikte düşünülmüştür. En ücra köylerden kasabalara, irili ufaklı kentlerin mahallelerine kurulan hemen her ilk, orta ve lise yapıları, aynı zamanda birer yatay mimarî örneği olarak planlanmış, öyle düzenlenmişlerdir. Küçük yerleşim birimlerinde tek katlı, büyük yerleşim birimlerinde de genellikle iki katlı ya da girişle birlikte üç katı geçmeyen o yılların okulları, bu biçimleriyle yetişme çağındaki çocuk ve gençlerin bedensel açıdan rahat hareket edebilmelerine, kişilik oluşumu açısından da daha rahat toplumsallaşabilmelerine elverişlidir.

1950’li yıllardan sonra içeriği ve yöntemleriyle karşıdevrim öğretisinin etkisi altında bilimselliğini, işlevselliğini yitirmeye başlayan eğitim sistemimiz bütün olumsuzluklarına karşın ilkokuldan üniversitelerine dek geniş koridorları, iç donanımları ve geniş bahçelerindeki oyun alanlarıyla 1900’lü yılların sonlarına dek varlıklarını korumuştur. Öğrenciler akademik süreçlerle bütünleşen doğal koşullar içinde fiziksel ve ruhsal açıdan daha sağlıklı koşullarda örgün eğitim aşamalarını tamamlayabiliyorlardı.

Son Çeyrek Yüzyılda Durum

Ancak ülkemize özgü kapitalist yapılanma, özellikle 1980’lerde başlayan neoliberal siyasal/ekonomik dönüşümün yarattığı çarpık kentleşmeye, yozlaşan ve kişiliksizleşen mimarîye doğru evrildi. Boşalan köy ve kasaba nüfusunun yığıldığı kentlerde tümüyle yok edilen yatay mimarî, eğitim kurumları için de geçerliliğini yitirdi. Günümüze gelirken yaklaşık çeyrek yüzyıllık AKP iktidarının siyasal öğretisi bağlamında sözde Selçuklu ve Osmanlı mimarîsi görünümü verilen 4-5 katlı devlet ilkokulları, ortaokul ve liseleri artık apartmanlarla, iş hanları, alışveriş merkezleri ve rezidanslarla yarışır durumdadır. Adım adım sıkı ezbere dayalı sınav odaklı; topraktan, ağaçtan, bitki ve bütünüyle doğal yaşam alanlarından koparılan yapay, önemli ölçüde işlevsizleşen eğitim sistemi içinde kıvranan, bunalan, kişilikleri baskılanan milyonlarca öğrencimizin ayakları artık hiç toprağa değmiyor, elleri ağaç dalına, yaprağına dokunmuyor! Hiç olmayan, olanına da asfalt ya da beton dökülen okul bahçeleri, güvenlik kaygısıyla çevrilen iki insan boyundaki duvarlarıyla toplumsal ve doğal çevreden bütünüyle yalıtılmış adacıklar içinde yetiştirmeye çalıştığımız öğrencilerimizle ilgili beklentiler de aynı hızla daralmıştır: Ne pahasına olursa olsun testlere bağlı sınavları kazasız belasız atlatıp bir üst basamağa geçmek!

Başarının da başarısızlığın da tek ölçütüne dönüşmüş sınavlar, sınavlar, sınavlar…

Bu amaca ulaşmak için yeterli sayılan gösterişli, alımlı beton, cam ve metal yığını içindeki irili ufaklı koğuşlara günde en az beş yüz test sorusu çözmek üzere sabahları demirli kapıdan içeri itilen, yedi sekiz saatlik ezber becerisi eğitiminden sonra olası ezber eksikliğini tamamlamaları için özel dershanelerin okullardan da beter binalarına mahkum edilen çocuklar, gençler… Ülkenin geleceği…

Görünüşe bakılırsa yöneticisinden velisine, öğrencisinden öğretmenine kimsenin mutlu ve memnun olmadığı bir yaşantı ağı içinde oluşan, bir yandan güya kırılmak istenen, ama kırılmak bir yana, var olan yapısı yıl yıl daha da pekişen bir kısırdöngü…

Oysa söz konusu kurumlarla ilgili yönetmelikler de bir kıyıda durmaktadır. Onlarda “millî, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerler doğrultusunda çocukların tüm gelişim alanlarının desteklenmesine, çevre bilincinin kazandırılmasına, okul bahçesinin yüz yüze oyunlar başta olmak üzere farklı oyun türlerini teşvik edecek şekilde düzenlenmesine özen gösterilir. Ayrıca açık alanda geçirilen zamanın niteliğinin artırılması için trafik eğitim pisti, kum havuzu, oyun araç gereçlerinin bulunduğu alan ve bahçenin ağaçlandırılması gibi diğer oyun alanlarının oluşturulmasına önem verilir. (…) Bahçesi elverişli olan okullarda tarım çalışmaları ve denemeleri ile bahçe düzenlemeleri yapılır. Endemik/yöresel bitki ve ağaç türleri imkânlar ölçüsünde yetiştirilir. Köylerdeki okulların uygulama bahçelerinde uygun olan yerlere meyve ağaçları dikilir. Arıcılık, tavukçuluk, seracılık ile organik sebze ve meyve üretimi de yapılabilir” gibi konuya ilişkin birçok hüküm de yer alır. Özeller bir yana, devlet okulları için de bu hükümler artık neredeyse büsbütün yok hükmündedir!

Çocuklarımızı Apartman Koğuşlarından Kurtarmalıyız

Yeni öğretim yılına başlarken eğitimimiz bir yandan AKP iktidarının çeyrek yüzyıldır süren öğretisel (ideolojik) saldırılarıyla karşı karşıyadır. Bir yandan da milyonlarca öğrencimiz, birey-yurttaş yetişmesine uygun olmayan, cezaevlerine, koğuşlara benzer sağlıksız mekânların saldırısıyla karşı karşıyadır.

Öyle anlaşılıyor ki 150-160 yıl önceki “nizamname”li yılların yoksunlukları, zorunlulukları içinde doğal olan bahçesiz, donanımsız eğitim öğretim mekânları, onca aradan sonra bu kez iş bilmez, yol yordam bilmez yönetim anlayışının kişiliksiz, estetik yoksunu apartmanlarıyla yeniden devrededir. Dolayısıyla çocuklarımız ve gençlerimiz yıllardır olduğu gibi bu yıl da çok yönlü kişilik gelişimlerini tamamlayacakları “okul”a değil; beton, metal ve camdan oluşan test-tost bileşenli sığınma evlerine doğru yol alacaklar yine. Olası bir yeni iktidarın el atması gereken öncelikli işlerden birisi, bu gudubet yapıları ortadan kaldırıp doğayla, toplumsal çevreyle bütünleşmiş, “insan” yetiştirmeye elverişli yepyeni yapılar kurmak olmalı.

Paylaş:
Etiketler : Değişen Okul Binaları, Okul Mimarisi

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Okullar Eğitime Hazır mı? 18-24 Ağustos 2025
Atama Değil, Sürgün 25-31 Ağustos 2025