Giriş
Bundan önceki yazıda Türkçedeki standart eğitim felsefesi kitaplarının merkezi konularından izmler yaklaşımını ele almış, sonraki yazılarımda eğitim geleneklerini (ilerlemecilik, esasicilik, daimicilik ve yeniden inşacılığı) ele alacağımı belirtmiştim. Bu gelenekleri ortaya çıkış tarihlerine göre kronolojik bir sıraya koyarsak, Batı uygarlığında ön sırayı liberal eğitim geleneğine vermemiz gerekir. Onu Aydınlanma döneminde ortaya çıkan ilerlemeci (ya da “yeni”) eğitim geleneği takip eder. Daha sonra, Marksizmle ilişkilendirebileceğimiz eleştirel eğitim geleneği gelir. 1930’larda ABD’de ilerlemeci eğitim uygulamalarına bir tepki olarak ortaya çıkan yeniden inşacılık eleştirel eğitim geleneğinin, esasicilik ve daimicilik ise liberal eğitim geleneğinin farklı biçimleridir.
Batı uygarlığında “eğitim” denince en eski gelenek olan liberal eğitim geleneğinin şu ya da bu versiyonu anlaşılır. İlerlemeci eğitim geleneği eğitimin içeriğinde kısmi değişiklikler önerse de, getirdiği yenilikler daha çok liberal eğitim geleneğinin programını oluşturan bilgi dallarının öğretimi sürecinde hangi bilgilerin hangi amaçla, hangi sırayla ve hangi yöntemlerle öğretileceğiyle, bilgi/okul ile pratik yaşam arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğiyle ilgilidir. Eleştirel pedagoji ise, sınıflı ve baskıcı topluma ve onun şekillendirdiği eğitimin ideolojik unsurlarına ve eşitsizliği bir sonraki kuşakta yeniden üreten mekanizmalarına karşı eleştireldir. Ancak daha eşitlikçi, daha özgür, daha müreffeh bir toplum hedefine ulaşıldığında eğitimin içeriği ve amaçları liberal eğitim geleneği çerçevesinde düşünülür.
Liberal eğitim geleneğinin merkezinde okul programlarında yer alan ve sayıları ve içeriği zaman içinde mevcut bilginin durumuna göre güncellenen ve daha özelleşmiş dallara ayrılan dil, edebiyat, mantık, felsefe, fen bilimleri, sosyal bilimler, sanat, müzik gibi belirli bilgi dalları (ya da dersler) vardır. Okul eğitimi, tarihsel olarak bu bilgi dallarından oluşan kültürü aktardığından, en az ortaöğretim düzeyinde bir eğitim görüp de bu bilgi dallarının konularından, içeriğinden, yöntemlerinden yeteri kadar haberdar olmayan birine “eğitilmiş” insan denmez.
Bu bilgi dallarının biri, birkaçı veya tümü değişen insan, toplum, iyi yaşam ideallerine bağlı olarak değişen amaçlarla öğretilebilir. Bu amaçlar, örneğin, bireyin içinde yaşadığı dünyayı tanıması için, ufkunu genişletmesi, potansiyellerini gerçekleştirmesi, bireysel olarak anlamlı bir yaşam sürmesi, etkin bir yurttaş haline gelmesi, ekonomik kalkınmaya katkı yapacak üretken bir yurttaş veya yaratıcı bir birey olması, belirli ahlaksal erdemleri öğrenmesi ve içselleştirmesi veya belirli estetik beğenilere ve etik duyarlılıklara sahip olması olabilir. Felsefelere, dünya görüşlerine, ihtiyaçlara, ideallere ve amaçlara bağlı olarak, bazılarına önem verilip öne çıkarılabilir, bazıları önemsiz görülüp geri plana itilebilir, hatta program dışında bırakabilir. Amaçlara, dünya görüşlerine ve öğretimde etkililik derecelerine göre öğretim yöntemleri konusunda tercihler farklılaşabilir. Fakat her durumda, bu bilgi dallarının öğretimi, eğitimin merkezinde yer alır.
Aşağıda bu seküler bilgi dallarının okulda öğretilen kültürün (bu anlamda ona “maarif” diyebiliriz) merkezinde yer aldığını göstermek için Batı uygarlığındaki eğitim programlarının evriminin kısa bir tarihçesini vereceğim. Fakat kronolojik sıralamada küçük bir değişiklik yaparak önce Batı’da Ortaçağ’da standart hale getirilen Yedi Liberal Sanat’tan başlayacağım. Daha sonra geriye dönüp bu bilgi dallarının doğduğu ve eğitimin merkezine yerleştiği Antik Yunan’dan, başladığımız yere, Karolenj dönemine geleceğim. Oradan da 12. Yüzyıl Rönesansı ve asıl Rönesans üzerinden Aydınlanma dönemine kadar ilerleyeceğim. Son olarak da liberal eğitimin genel özelliklerini özetleyeceğim. (Bundan sonraki yazılarda, bu geleneğin Türkiye’de eğitim felsefesi ders kitaplarında bahsedilen iki versiyonunu, ilerlemecilik, esasicilik ve daimiciliği ele alırken, onunla ilgili de başka ayrıntılar vermiş olacağız.)
Karolenj Rönesansı (8. Yüzyıl)
Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Avrupa’da oluşan kargaşa ortamında, Hıristiyanlık Avrupa’da baskın kültür haline gelmiştir. Roma kültürünün kısmen, Antik Yunan kültürünün ve felsefesinin neredeyse tamamen unutulduğu bir dönemde, 8. yüzyılın sonlarında, Şarlman (768-814) Karolenj Devleti’nde merkezileşmeyi sağladıktan sonra tarih literatüründe “Karolenj Rönesansı” olarak adlandırılan kültürel bir uyanışı başlatmıştır. Bu amaçla İtalya’dan, İrlanda’dan, İspanya’dan İngiltere’den bilginleri davet eder. Bilginler içinde en öne çıkanı, Kral’ın öğretmeni ve kültürel danışmanı olarak görev yapan İngiliz Alcuin’dir. Bu dönemde Antik bilgi birikimini derli toplu sunan Romalı yazarların ansiklopedik kitaplarındaki bilgiler, Yedi Liberal Sanat [1] adı altında sistematize edilerek eğitimin temeli haline getirilir.
Bu yedi sanat, iki kategoriye ayrılır: trivium (üç yolun buluştuğu kavşak) ve quadrivium (dört yolun buluştuğu kavşak). Trivium’u, gramer (dilbilgisi ve edebiyat), diyalektik (mantık ve akıl yürütme biçimleri) ve retorik (hitabet ve yazılı anlatım) oluşturur. Bunlar gerçekliği dil açısından ele alır. Quadrivium ise aritmetik, geometri, astronomi ve müzikten meydana gelir.[2] Trivium disiplinlerine 13. yüzyıldan itibaren dilin doğasını inceleyen bilimler anlamında “scientiae sermocinalis”, quadrivium disiplinlerine gerçekliği inceleyen bilimler anlamında scientiae reales de denmiştir. (Müziğin sayısal dersler arasında yer alması, Pythagoras’ın ses aralıkları ile frekanslar arasındaki ilişkileri matematiksel olarak analiz etmesine dayanır. Geometri içinde, coğrafyaya dair bazı temel bilgiler; astronomi içinde de biraz fizik öğretiliyor.)
Bu derslerin toplamı felsefe ile eşanlamlı görülmüş ve oldukça temel düzeyde, 12. yüzyıla kadar Kutsal Kitap’ın anlaşılması için yeterli eğitimi vermeyi amaçlayan manastır ve katedral okullarında okutulmuştur. Fakat Ortaçağ’da bu dersler Antik Yunan’da olduğu gibi kendi başına bir amaç olarak veya özgür insanların bir statü göstergesi olarak değil, öğrenciyi Kutsal Kitap’ın lafzi ve mecazi anlamını incelemeye ve anlamaya hazırlamak amacıyla okutulmuştur.
Bu Bilgi Dallarının Antik Yunan’daki Kökleri
Batı uygarlığının bir ayağı, Hıristiyanlık, diğeri ise Antik Yunan ve onun devamı olan Roma uygarlığıdır. Dolayısıyla Batı uygarlığının seküler bilim, felsefe, edebiyat, sanat ve eğitim geleneğinin ve siyasal kurumlarının kökleri Antik Yunan’dadır. Antik dönem eğitimi hakkında en önemli uzmanlardan biri olan H. I. Marrou’nun belirttiği gibi, “Eğitim alanı, Batı uygarlığının tarihinde, Antik Yunan mirasının öneminin en açık biçimde göründüğü alanlardan biridir (1984, s. 185).”
Antik Yunan’ın sınıfsal yapısının izleri
“Yedi Liberal Sanat” terimindeki “liberal” sözcüğünün tarihsel anlamını kavrayabilmek için, bu disiplinlerin ortaya çıktığı MÖ 5.-4. Yüzyıllar Atinası’nın sınıfsal yapısına bakmak gerekir. Bu, liberal eğitimle birlikte giden üç özelliğini, “liberal” teriminin özgür bireylerle (eleutheros) ilişkisini, ekonomik fayda hedeflememesini (mesleki değil, zihinsel gelişim odaklı olmasını) ve onun elitist eğilimini açıklayacaktır.
Atina toplumu kabaca iki kategoriye ayrılabilir: serbest zamana sahip olanlar ve olmayanlar. Birinciler, geçim derdinden muaf oldukları için zamanını üretici çalışmaya harcamak zorunda olmayan aristokratlardır. Onlar, toplam nüfusu yaklaşık 140 bin civarında olan Atina’da toplumsal hiyerarşinin en üstünde yer alan ve sayıları 6 bin, bazı tahminlere göre 1000 civarında (Waterfield 2004, s. 152) olan toprak ve köle sahipleridir. Onlar, Marx’ın sözleriyle “gerçek özgürlük dünyası”nda yaşayanlardır.(3) Serbest zamanı olmayanlar ise geçimini temin etmek için çalışmak zorunda olan üreticilerdir. Bunlar, sayıları 100 bin civarında tahmin edilen kölelerden ve sayıları 30-35 bin civarında tahmin edilen ve resmen köle olmasalar bile durumları kölelere yaklaşan özgür insanlardan oluşur.
Bu bölünmeye paralel olarak yaşam tarzları ve eylemler de ikiye ayrılır. Aristokratlar, giyim tarzıyla, takılarıyla, müsrifçe harcamalarıyla, pahalı hediyeler alıp vermeleriyle, ziyafetlerle, atlı sporlar ve avcılık gibi pahalı sporlarla kendilerini diğerlerinden ayırırlar. Onlar serbest zamanlarında, para kazanmak kaygısından uzak olarak anlamlı gördükleri ve sevdikleri etkinlikleri yaparlar. Köleler ve günlük maişet derdinde olan özgürlerin faaliyetleri ise araçsaldır. Onlar yaptıklarını, faaliyetin kendi içsel değerinden dolayı değil, faaliyetin ürünlerini hedefleyerek yaparlar.
Serbest zaman ile eğitim-öğretim arasındaki ilişkiye gelince, Antik Yunan’da schole sözcüğü hayatın zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için harcanmayan (serbest) zaman ve özgürlerin bu zaman içinde yaptıkları etkinlikler (liberal etkinlikler) için kullanılırken, zamanla bu etkinlikler arasına siyaset ve felsefi sorunların tartışıldığı entelektüel etkinlikler (konferanslar, dersler ve genel olarak eğitim) de eklenir ve sözcük, giderek sadece bu entelektüel etkinliklerin adı haline gelecek şekilde daralır (Cancik ve Schneider 2008). (Romalılar, Yunanca “schole veya skhole”nin bu anlamını doğrudan schole olarak aynen almışlar, sözcük Batı dillerine eğitim-öğretim etkinliklerinin yürütüldüğü yerin adı olmuştur.) Yanlış bir biçimde siyasal veya ekonomik liberalizmin eğitim anlayışıyla karıştırılan liberal eğitim, (Yun. eleutherios paideia) özgür insanların eğitim-öğretim ve entelektüel faaliyetlerinin ve almaları gereken eğitimin adı olmuştur. “Liberal sanatlar” (Yun. eleutherioi epistemai) da bu etkinlikler sırasında öğrendikleri bilgi alanlarının adı olmuştur.
Bir serbest zaman etkinliği olarak eğitim de diğer liberal etkinlikler gibi para kazanmak için yapılmamalıdır. Bu eylemler faydalı olsa bile faydasından dolayı yapılmamalıdır. Yapılırsa, liberal etkinlik olmaktan çıkar illiberal etkinlik haline gelir. Örneğin, Aristoteles’e göre bir müzik aletini çalmayı öğrenen kişi bu öğrenmeyi kendi zihinsel veya estetik gelişimi için veya arkadaşlarına çalmak için yaparsa o liberal bir etkinlik olur, fakat para kazanmak için yaparsa illiberal etkinlik olur.
Toplumsal hiyerarşide üstün konumda olan aristokratlar, aşağı konumda olan kölelerin ve zanaatkârların (banausos) bedensel emeği gerektiren üretici çalışmasını küçümserler. Onları kaba, adi, bayağı (banaustik, aneleutherios, illiberal) işler olarak etiketlerler (Nightingale 2001, s. 134). Amacı kendi dışında bir ürün veya kazanç olan üretici bedensel çalışma kölelere ve zanaatkârlara özgü işler olduğundan, üretici beceriler kazandırmayı ve ekonomik yararı amaçlayan mesleki eğitim, liberal eğitimin karşıtı olarak görülmüştür. Bu, ruh (ya da zihin)-beden düalizmi ile ilişkilendirilmiş bedensel çalışma (mavi yakalıların yaptığı işler) toplumsal hiyerarşideki alt sınıflara, zihinsel teorik çalışmalar da (beyaz yakalıların yaptığı işler) üst sınıflara özgü görülmüştür. (Hala devam eden bir ayrım!)
Antik Atina’da eğitim ve dersler, bilgi dalları
İlköğretim. Yazılı kültürlerde ilköğretim düzeyindeki öğretim konuları, pek bir değişiklik göstermez. Eğer yazı toplumda kullanılıyorsa, çocuklar öncelikle okumayı, yazmayı, aritmetiği ve dünya ve toplumla ilgili temel olgusal bilgileri öğrenirler. Atina’da “grammatistes” adı verilen öğretmenler hem bunları hem de biraz da geometri ve astronomi öğretirler. Öğrenciler okuma yazma öğrenince, temel dinsel, tarihsel ve edebi metin işlevi gören Homeros ve Hesiodos’un eserlerinden ahlaki eğitim verdiği düşünülen ve örnek kahramanları tanıtan metinleri ezberlerler. Atina’da yazı olmadığı zamanlarda da olan dersler, −bugün de Batı uygarlığına dâhil toplumların eğitiminde yerini koruyan− müzik ve jimnastiktir. Öğrenciler müzik dersini “kitharistes” adı verilen öğretmenden alırlar. Eski Yunan’da müziğin rolü, Alevi kültüründe müziğin rolüne benzer. Lirik şairlerin eserlerini lir eşliğinde söylemeyi, koroya katılmayı ve dans etmeyi öğrenirler. Seslendirilen ve dramatize edilen şiirler ve destanlar sayesinde tarihi, şiiri, dili, edebiyatı, geleneği, kozmogoniyi de öğrenirler. Jimnastik dersinin iki amacı vardır: Bedeni güçlendirerek savaşa hazırlamak ve vücuda estetik bir görünüm vermek. Bu dersi “paidotribes” adı verilen öğretmenden alırlar. Jimnastik dersinde, oyunlar ve genel atletik fitness, uzun atlama, disk ve ok atma, güreş, boks, pankreas güreşi öğretilir. Dersler daha çok özel kişilere ait ve bu ders için uygun biçimde donatılmış palaestraede (güreş okulu) verilir. Zengin ve elit öğrencilere ata binme sporları, savaş arabalarına binme ve bunlarla yarış yapmak da öğretilir. (Beck 1964, s. 114-126)
Orta ve Yüksek Öğretim. Eğitim tarihçileri quadrivium derslerinin kökenini MÖ 6. Yüzyılda Pythagoras‘ın İtalya’da, Kroton’da kurduğu tarikat veya komün benzeri toplulukta aritmetik, geometri, astronomi ve müzik alanında yapılan araştırmalara ve öğretime bağlarlar. Trivium grubunu oluşturan disiplinler ise, MÖ 5. Yüzyıl ortalarından itibaren kendisi de Elealı Zenon ve Anaksagoras gibi zamanın ünlü sofistlerinden dersler alan Perikles döneminde (MÖ 461-429) hemen tümü çevre sitelerden Atina’ya gelen ve sitenin yönetimde ve kamusal platformlarda kendini göstermek isteyen gençlere ücret karşılığı dersler veren Sofistlere bağlanır. Demokrasilerde iktidar mevkilerine gelmek oya, oy ikna etmeye, ikna etmek de etkili konuşmaya bağlı olduğundan sofistler, müşterilerine retorik ve tartışma sanatı (mantık ve diyalektik) ve genel kültür kabilinden dersler verirler. Retorik (hitabet), dili incelemeyi gerektirdiğinden sofistler gramer üstüne de çalışırlar. Onlar retorik yanında felsefe de öğretirler. Hippias aritmetik, geometri, astronomi, müzik de öğretmiştir. Onun trivium ve quadrivium derslerini birleştiren öğretim programını uygulayan kişi olduğu söylenebilir. Kendisi de sofistlerden eğitim alan Isokrates MÖ 392’de açtığı retorik okulunda siyasetçiler yetiştirir. Platon MÖ 385’de kurduğu Akademia’nın eğitim programında matematiğe merkezi bir yer verir, quadrivium kapsamına giren derslerin tümünde öğretim ve araştırmalar yapılıyor (Waterfield 2023, 5. Bölüm). Botanik, fizik, kimya, psikoloji, fizyoloji ve siyaset alanında çalışmalar da yapıyor gibi (Beck 1964, 229-231). O, quadrivium derslerini felsefeye, ideaların bilgisine ulaşmaya bir hazırlık olarak görüyor. Aristoteles’in MÖ 335’de açtığı Lyceum’da felsefenin her dalı, mantık, retorik, biyoloji, retorik, fizik, astronomi, psikoloji araştırılır ve öğretilir. Hellenistik dönemde Stoa okulu, mantık alanında önemli katkılar yapar. İskenderiye Kütüphanesi’nde bilimsel astronomi (Batlamyus), geometri (Öklit), müzik ve gramer alanında orijinal araştırmalar yapılır.
Marrou’ya göre liberal eğitim programı Hellenistik dönemde (MÖ 323-31) standartlaşır. Orijinal araştırmalar birikimi, ders kitapları şeklinde popülerleştirir. Felsefe, matematik, geometri, astronomi, müzik, resim, askerlik, hukuk, tıp, retorik gibi bilgi dalları özgür insanların eğitim programını oluşturur. Bu bilgi ya da sanat dallarını kolektif olarak ifade etmek için, özgür insanların normal olarak bilmeleri gereken bilgiler anlamında “enkuklios paideia” adı da bu dönemde (MÖ 50 civarında) özgür olan “herkesin aldığı alışılmış genel eğitim” anlamında kullanılıyor (Marrou 1956, s. 176-177).
Bu dönemde ortaya çıkan liberal eğitimin tarihi boyunca devam eden iki yorumdan da bahsedelim.
Hatipler (orators) ve filozoflar geleneği
Burada, belirtmemiz gereken önemli bir nokta, liberal eğitim konusunda izleri daha sonra da kendini gösterecek bir ayrım ortaya çıkar. Bruce Kimball’a göre, Platon’un Akademi’sinde somutlaşan filozofların, diğeri Sofistlerde ve Isocrates’in okulunda somutlaşan retorikçilerin geleneğidir (Kimball 1995). Üniversiteler, özellikle araştırma üniversiteleri, filozofların geleneğinin devamıdır. Bu gelenek bilgiyi aramaya en yüksek değeri verir; düşünce özgürlüğünü yüceltir, araştırmanın sonucu nereye götürürse oraya kadar gidilmesi gerektiğini savunur, eğitimde ve entelektüel faaliyette hakikati faydaya feda etmez, teorik yaşamı en üstün yaşam biçimi olarak görür, siyasete ilgisiz değildir fakat onu ikinci planda tutar.
Retorikçi gelenek ise araştırmaya değil, bilinen şeylerin başkalarına iletilmesi ve öğretilmesine öncelik verir; dilin, kitapların ve düşünsel geleneğin hayati önemini vurgular. Bu geleneği takip edenler genel kültür anlamında felsefenin ve quadrivium derslerinin öğrenilmesini retorikçinin formasyonunda zihinsel melekeleri güçlendiren vasıtalar olarak gerekli görür; fakat bunlar gençlikte öğrenilecek, sonra da bırakılacak şeylerdir. Amaç hakikatten çok, somut yaşam durumlarında doğru kararlar vermektir. Isocrates’e göre, bütün bir ömrü kesin hakikate ulaşmak için tartışarak, sorgulayarak harcamamak gerekir. Özgür insan, toplumsal sorumluluk üstlenmeli, topluma liderlik ve toplum için faydalı işler yapmalıdır. Sofistlerden farklı olarak o, insanları ikna et de nasıl ikna edersen et, demez. Hatipte karakteri, güvenilirliği önemli görür.
Aristoteles’in liberal eğitim yorumu
Aristoteles’in özgür insan anlayışı, liberal eğitimi hem biçimlendirmiş hem de onun ayrılmaz bir unsuru haline gelmiştir. Bu nedenle, onun liberal etkinliklerine ve insan tanımına dair görüşlerini kısaca özetlemenin faydalı olacağını düşünüyorum. Aristoteles’e göre, eğitim dahil liberal etkinlikler, bedeni, ruhu ve zihni kabalaştırmamalı ve erdemli eylem için elverişsiz hale getirmemelidir. Aristoteles’e göre bir etkinliği liberal olmaktan çıkaran, illiberal hale getiren bazı faktörler vardır. Liberal eğitim bu faktörlerin etkisi altına girmemelidir. Bunlar: (1) Bir uğraşı ya da inceleme beden, zihin ya da ruhtan herhangi birini, onların kendi alanlarında kapasitesini sınırlayarak onları bozmamalı ve onlara zarar vermemeli; (2) eylem kendi başına değerli olduğu için, dostlar için veya erdem uğruna yapılmalı; para veya onay kazanmak için, bir efendiye hizmet için yapılmamalı. Öyle yapılırsa illiberal olur. Çünkü, para kazanmak için yapılan işler, bedenin, ruhun veya zihnin kendi alanları içinde tam olarak etkinlik göstermesini engeller. Bir efendiye hizmet etmek de kişiyi uşak durumuna düşürür. Aristoteles’in bu yararsızlık vurgusu eşitliğin olduğu ve herkesin kendi çalışması ile geçimini temin etmekle yükümlü olduğu koşullarda bile devam ettirilmiştir. Liberal eğitimi savunanlar eğitimin kendi dışında bir hedef için araç olarak görülmemesini savunmuşlar ve mesleki eğitime uzak durmuşlardır. (3) felsefe hariç, özgür bilimler (eleutherioi epistemai) bir noktaya kadar öğrenilmeli, aşırıya gidilmemeli, meslek haline getirilmemeli. Çünkü profesyonelleşme, dar görüşlülüğe ve bazı yeteneklerin dumura uğramasına yol açabilir. Bu nedenle liberal eğitim insanın çok yönlü olmasını ve tüm yetilerinin uyumlu gelişimini vurgular (2020, 1337b2-1338b3). Son olarak, (4) Aristoteles’e göre, insanın tanımlayıcı özelliği akıllı olmasıdır. Öyleyse insanın işi de, ruhunu akla uygun bir biçimde etkinlik içinde bulundurmaktır (1998, 1098a1-15, 1177b15-1178b32). Aristoteles ayrıca teorik yaşamı en üstün yaşam biçimi olarak görür. İnsanın zihinsel ve rasyonel yetilerine verilen bu önemden dolayı liberal eğitim zihnin işlenmesi olarak anlaşılmış, teorik ve entelektüalist bir eğilim taşımıştır.
Roma Dönemi
Hellenik ve hellenistik dönemde oluşturulmuş bu bilgi birikimi, küçük değişikliklerle Roma’ya aktarılıyor. Romalılar Yunanlıların “enkuklios paideia” olarak adlandırdığı disiplinler grubunu “liberal sanatlar” (artes liberales) olarak adlandırmışlardır. 6. Yüzyılda liberal sanatlar üzerine birçok eser yazan Boethius, sayısal grubu quadrivium olarak isimlendirir. Romalılar Yunan gramerini Latinceye uyarlayıp geliştirirler; ayrıca retorik alanında (özellikle Cicero aracılığıyla) önemli katkılarda bulunurlar. Önde gelen bir entelektüel olan Marcus Terentius Varro, tıbbı ve mimariyi de ekleyerek liberal sanatlar kanonunu oluşturur. Onun çalışmaları Martianus Capella’nın Yedi Liberal Sanat üzerine kitabına temel oluşturur. Augustinus ise, bu çerçeveden astronomiyi çıkarır ve onun yerine felsefeyi koyar. Antik kültürü tanıyan ve Hıristiyanlığı benimseyen Capella, Cassiodorus, Boethius, Isodore ve Augustinus gibi yazarlar aracılığıyla Ortaçağ’a aktarılır. (Hıristiyanlığın Antik kültürün egemen olduğu coğrafyada doğması ve yayılması yanında, Isidore ve Augustinus gibi kilise babalarının Antik kültürü onaylaması, Hıristiyanların onu Müslümanlardan daha çok benimsemesinde etkili oluyor.)
Karolenjler döneminde Antik Yunan-Roma kültüründen gelen bu eğitim programı Yedi Liberal Sanat olarak standartlaştırılır yaklaşık 400 yıl boyunca eğitimin omurgasını oluşturur. Kutsal Kitap’ı anlama ihtiyacı nedeniyle bu dönemde özellikle trivium derslerine daha çok önem verilir.
12. Yüzyıl Rönesansı ve Üniversiteler
10. yüzyıldan itibaren Arapçadan Latinceye muazzam bir çeviri hareketi görülür. Batı’nın bilmediği Arapça telif eserler ile Arapçaya çevrilmiş Yunanca klasikler Arapçadan Latinceye çevrilmeye başlanır. 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren felsefe (özellikle etik ve metafizik), bilim ve tıp alanlarında İslam bilim ve felsefesine ve Antik kültüre ait yeni eserler Arapça ve Yunancadan Latinceye aktarılır. Bu süreçte Aristoteles’in bütün mantık külliyatı ve doğayı konu alan eserleri, Öklit’in Elementler’i, Batlamyus’un Almagest’i, Galenos’un, Hipokrates’in ve İbni Sina’nın tıbba dair eserleri Batı’ya kazandırılır. Böylece, biyoloji, botanik, anatomi, fizik, kimya gibi yeni disiplinler ortaya çıkar. Liberal sanatların, felsefenin tümünü kapsamadığı anlaşılır. Haskins’in belirttiği gibi, yeni bilgi kadrosu Yedi Liberal Sanat’ın çerçevesine sığmaz olur (1965, s. 4-5). Bu artan bilgi uzmanlık ihtiyacına, uzmanlık ihtiyacı üniversitelerin açılmasına yol açar. Teoloji, tıp ve hukuk fakülteleri açılır. Artan bilgi kadrosuyla içeriği zenginleşen liberal sanatların öğretimi, manastır ve katedral okullarının yanında 12. yüzyılda ortaöğretim düzeyinde açılan diğer okullara kayar. (4) Üniversite bünyesinde kurulan Faculty of Arts’lar (Fen-Edebiyat fakülteleri diyebiliriz) hem trivium dersleri öğretimi hem de araştırmalar yapar.
15.-17. Yüzyıl: Asıl Rönesans
“Rönesans” denince hümanizm akla gelir. Ancak bu hümanizm, günümüzdeki anlamıyla insanseverlik (philanthropy) değildir. O, Antik Yunan ve Roma kültürüne yönelişi, onu örnek alma ve takdir etme tavrını ifade eder. Rönesans hümanistleri için ideal insan, Antik dünyanın eğitilmiş özgür bireyidir. Bu insan ideali de kendini Antik Yunan ve Roma felsefesinde, sanatında (resminde, heykelinde, mimarisinde), edebiyatında (şiirinde, trajedilerinde, retoriğinde), tarihinde, ahlak felsefesinde, kısaca kültüründe ifadesini bulur. Hümanist eğitimin amacı da bireyleri bu kültürle kültürlemektir.
Hümanistler, Yedi Liberal Sanat’ın quadrivium kısmını ve trivium’dan diyalektiği çıkarıp şiiri, tarihi ve ahlak felsefesini ekleyerek (Kristeller 1972) oluşturulan beşeri bilimler ya da humanities olarak adlandırılan disiplinleri eğitimin merkezine yerleştirir. Ve elbette hümanist çalışmalar yapabilmenin önkoşulu olan Yunanca ve Latince de (ve de İbranice) temel dersler olur. Hümanistler, beşeri bilimler (hümanities) derslerini sadece daha üst araştırmalara bir hazırlık olarak değil, insanın ahlaki eğitimi için araç olarak da görürler.
13. yüzyıldan itibaren quadrivium’un yerini fizik ve metafizik alır. Doğayı inceleyen bilimler doğa felsefesi olarak anılmaya başlar ve trivium derslerinden bağımsızlaşır, üniversitelerin bünyesinde tek tek bilimler kendi yöntemleriyle uzmanlık konusu haline gelir. Liberal eğitim ise, genişletilmiş trivium ile özdeşleşir. Üniversitelerde dil ile ilgili dersler ve sayısal dersler birbirinde ayrılır. Giderek her bir bilim bir uzmanlık alanı haline gelir. Liberal eğitimin elit karakterini, beşeri bilimler kültürü taşır. Latince bilmek, hümanist kültürü edinmiş olmak üst mevkilere gelmek için gerekli bir koşul haline gelir.
Bu arada, Türkiye’de de Meşrutiyet döneminden itibaren geri kalmış İslam uygarlığını bırakıp Batı uygarlığına dahil olmak gerektiğini savunan daha çok edebiyatçı aydınlar, Batılı milletlerin yaptığı gibi yapmak, yani Yunan ve Roma kültürünün sanatını ve edebiyatını benimsemek, en azından ondan ilham almak gerektiğini savunurlar. Yahya Kemal ve Yakup Kadri, 1912-1913 yıllarında edebiyatta “nev-Yunanilik” projesini başlatır (Yücel 2008, bölüm X; Oktay 2002). Ziya Gökalp milli kültürü işlemek için Yunan-Roma edebiyatından ve düşüncesinden ilham almak gerektiğini düşünür (Ünaydın 1918/1972, 191-195). Cumhuriyet döneminde Yücel dergisi etrafından toplanan yazarlar, Nurullah Ataç gibi yazarlar bunu savunmuştur. Hasan-Âli Yücel’in bakanlığı sırasında 1940-1941 öğretim yılında Ankara Erkek Lisesi ile İstanbul’da Galatasaray ve Vefa Erkek Liselerinde klasik şubeler açılmış (Tebliğler Dergisi, sayı: 92), 1949’da kapanmıştır (Sinanoğlu 1988, s. 93). Yine Yücel’in bakanlığı döneminde başlayan Batı ve Doğu klasiklerinin çevrilmesi projesi de, çevrilen kitapların Yücel tarafından yazılan önsözde belirtildiği gibi, Antik Yunan ve Roma kültürüne özel bir atıf olmamakla ve bütün kültürleri birlikte, hümanizm çerçevesinde bir projedir.
Rönesans Sonrası
Batı’da Rönesans dönemi coğrafi keşiflerin yapıldığı yıllara denk gelir. Hümanistler, Antik dünyanın kültürüne saygı ve hayranlık duyarken, coğrafi keşiflerin sağladığı gözlemler, Antik bilgi birikiminin doğruluğu ve o bilgileri üretenlerin yetkinliği konusunda şüphelere yol açar. Keşifler sırasında insanlar kitaplarda adı geçmeyen insanlarla, canlı türleriyle, hastalıklarla, dinler ve adetlerle karşılaşır. O vakte kadar yazdıklarının doğru olduğuna inanılan filozofların, seyyahların, hekimlerin ve tarihçilerin bunları bilmediği bazı iddialarının da yanlış olduğu anlaşılır. Böylece, 17. Yüzyılın ortalarında (Nauert 2011, s. 265) Antik otoritelerin, özellikle Aristoteles’in her şeyi bildiği, her söylediğinin doğru olduğu inancı yıkılır. Antiklerin sadece coğrafya bilgilerinin değil, diğer alanlardaki bilgilerinin de hatalı olabileceği şüphesi doğar ve antik metinlere körü körüne bağlılık yerine eleştirel bir tutum gelişir.
Antik kültürün otoritesine asıl darbeyi 16. yüzyılda, “yeni felsefe”nin iki öncüsü, Bacon ve Descartes indirir. Bacon Yunan felsefesinin yararsız, genel olarak bilgilerinin çocukların bilgisi gibi olduğunu, eski teorilerin doğru düşünme için engel oluşturan tiyatro idolleri olduğunu, bilginin kendi başına bir amaç değil, insanın doğa üzerindeki egemenliğini kurmak ve yaşam koşullarını iyileştirmek için araç olduğunu ileri sürer. Aristoteles mantığı yerine buluş yapmaya yardımcı olacak Yeni Organon’u yazar. Kendisi de Yedi Liberal Sanat’ın yanında klasik edebiyat, tarih, drama, skolastik felsefe, metafizik, etik ve teoloji de veren okulda okuyan Descartes, Aristoteles mantığına zararlı ve gereksiz birçok kuralın karıştığını, eski bilgilerin içinde doğrular olsa da onları seçip ayıklamak yerine onları bir kenara bırakıp bütün bilgiyi sağlam temeller üzerine yeniden kurmanın daha akıllıca olacağını söyler. Ona göre bir İsviçre lehçesini öğrenmek, Latince ve Yunanca öğrenmekten yararlı olur; eski kitapları okumaya da gerek yoktur. Roma ve Yunan tarihi yerine herhangi bir milletin tarihi okunabilir. Hakikate ulaşmak için belirli bir yöntemi izlemek yeterlidir. Descartes da bilgiye yararcı yaklaşır, onu doğa üstünde hakimiyet kurmak için bir araç olarak görür.
Bilgi edinmede deney ve gözlemin önemi görülür. Hakikati kavramlarda, tartışmalarda, dil analizinde, sözcük oyunlarında, cilalı söylemlerde, başka deyişle trivium disiplinlerinde aramanın kısır bir çaba olduğu inancı yerleşir. Antik otoritelere ve eserlerinde yazdıklarına duyulan güven sarsılır, giderek bütün antik bilgilere karşı şüphe ve eleştirel bir tutum gelişir, daha iyisinin bulunabileceği inancı, ilerleme inancını doğurur. Astronomide (Kopernik, Kepler), fizikte (Galileo, Newton), anatomide (Vesalius) yeni paradigmalar geliştirilir. 17. yüzyılda Descartes’ın felsefesi, Galileo ve Newton’ın fizik eserleri programa girmeye başlar. Antropoloji araştırmaları, coğrafya ve doğa tarihi programlara girer. Bilgi edinme yönteminin bilimsel yöntem, bilgi standardının bilimsel bilgi olduğu fikri yerleşir. Bu dönemde trivium veya daha genişletilmiş şekli olan beşeri bilimler önemsizleşir. Snow’un iki “kültür olarak adlandırdığı doğa bilimleri kültürü ile beşeri bilimler kültürü arasında iletişimsizlik başlar.
Aydınlanma dönemine gelindiğinde, modernlerin biliminin, felsefesinin, teknolojisinin ve en son olarak edebiyatının antiklerinkinden üstün olduğu inancı yerleşir ve insanlığın ilerlediği fikri doğar. Entelektüel uğraşıların faydalı olması gerektiği genel kabul görür. Trivium dersleri ile birlikte bilgiye başlıca erişim aracı olagelen Latince ve Yunanca önemini yitirir, sadece eğitim görmüşlüğün bir göstergesi olarak öğrenilir ve giderek programlardan çıkarılır. Sadece hümanist geleneği sürdüren jimnazyumlarda ve gramer okullarında devam eder. Ortaöğretim düzeyinde Yedi Liberal Sanat zenginleştirilerek okutulur. Aydınlanma dönemine gelindiğinde, doğa bilimleri ön plana geçer. Kitaptan öğrenmeye karşı, yaparak yaşayarak, gözlem yaparak öğrenme ön plana çıkar. Ulusal diller, ulusal tarihler, ulusal edebiyatlar programlara girer. Ampirik doğa bilimleri programda geniş ölçüde yer alır.
Sonuç
Liberal sanatların Batı uygarlığında okul eğitiminin omurgasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Artan bilgi kadrosuna bağlı olarak içerikleri zenginleşmiş, doğa bilimlerinde 1500-1700 arasında olduğu gibi devrimsel değişiklikler geçirmiş, ayrışarak veya yeni bilimler kurularak sayıları atmıştır. Dönemin insan ve iyi yaşam ideallerine bağlı olarak onların öğretiliş amaçları, göreli önem ve öncelikleri değişmiştir, hatta bazıları sansürlenmiştir. Onlar sınıfsal ayrımı belirginleştirmeye, idealar dünyasını kavramaya, ilahi hakikatleri anlamaya; bireyin içinde yaşadığı dünyayı anlamasına ve yorumlamasına, ufkunu genişletmesine, zihinsel kapasitelerini geliştirmesine, eleştirel ve rasyonel bir bakış açısı ve daha ileri öğrenim ve araştırmalar yapmak için kapasite kazanmasına, somut yaşam durumlarında doğru kararlar vermesine, gelenekler karşısında özgürleşmesine, siyasal alanda etkin ve ekonomik alanda üretken bir yurttaş olmasına hizmet edebilir. Fakat bu disiplinler her zaman okul programlarının merkezinde kalmışlar, genel hatta yüksek eğitim veren okulların başlıca işi, onları ve/ya onların uygulamalarını yeni kuşaklara öğretmek olmuştur. Bugün de okullardan beklenen aynı şeydir. Çünkü, ortaöğretim düzeyine kadar dil, edebiyat, tarih, matematik, fizik, kimya, biyoloji, müzik öğretmeyen veya öğretemeyen okul sistemi görevini yapmamış, bunları öğrenmeyen bir mezun eğitilmemiş sayılır.
Liberal eğitimin genel özelliklerini şöyle sayabiliriz. Liberal eğitim, gerek bilim gerekse sanat ve edebiyat olarak belirli standartları karşılayan yüksek kültürü (“kanon”u) aktarmayı eğitimin başlıca görevi olarak görür. Bilgi merkezlidir, geçmişin mirasının önemini vurgular. Ansiklopedi (genel kültür) geleneğine uygun olarak, ortaöğretim düzeyinde uzmanlaşmayı tasvip etmez, çok yönlü bir formasyon vermeyi amaçlar. Eğitilmiş insanı da böyle bir kültürle kültürlenmiş insan olarak görür. Bütün öğrenciler için olabildiğince ortak program savunur. Ne öğreneceği konusunda son sözü öğrenciye bırakmaz. Dil öğrenimine, yazılı ve sözlü anlatım ve iletişim becerilerine, yabancı dil öğrenimine, okuduğunu derinliğine öğrenme, anlama ve değerlendirmeye önem verir. Ekonomik ve teknik faydayı ve maddi kazancı ön plana çıkarmaz, günümüzde herkesin az veya çok geçim derdi olduğundan eğitimin faydasız olması gerektiğini de savunmaz, ancak yine de mesleki eğitime uzak durur. Genel eğitimde uzmanlaşmaya teşvik etmez, çok yönlü kültürlenmeyi savunur. Geçim derdinin aciliyet taşıdığı toplumun dezavantajlı kesimleri mesleki eğitime yöneldiği için elit karakterini sürdürür.
Bizim liselerin programına benzer, hem doğa bilimleri hem toplum bilimleri dil, edebiyat, tarih ve felsefe derslerinden oluşan ansiklopedik geleneğin devamı sayabileceğimiz bir programı savunan esasicilik; Yunan-Roma’dan itibaren çağdaş Batı klasiklerinin (hatta Batılı olmayan kültürlerin klasiklerinin de) incelenmesine önem veren ve humanities ağırlıklı bir eğitimi savunan daimicilik akımı da liberal eğitim geleneği içindedir. Bundan sonraki yazıda bunlardan bahsedeceğiz.
[1] Sanatların sayısının “yedi” olarak belirlenmesi, Kitab-ı Mukaddes’te, Süleyman’ın Meselleri’nde (9/1) geçen “Bilgelik kendi evini yaptı / Yedi direğini yonttu” sözü ile ilişkilendirir. Marrou ise (1956, s. 162), MÖ 1. yüzyılın ortalarında “yedi” olarak saptandığını belirtiyor, bunu Yunanlıların –“Dünyanın Yedi Harikası”, “Yunanistan’ın Yedi Bilge İnsanı” gibi ifadelerde olduğu gibi özel bir anlam atfetmelerine bağlar.
[2] Medreselerde okutulan ve alet dersleri, yardımcı ilimler ya da ulȗm-ı âliye (a, elif ile yazılıyor) olarak adlandırılan sarf ve nahiv (gramer), belagat (retorik), mantık, cedel (diyalektik), trivium dersleri ile hemen hemen aynıdır. Özkan, Fatih Medreseleri’nde “cüz’iyat”, “koltuk dersleri” veya ulum-ı akliye (rasyonel bilimler) adı verilen hikmet (felsefe), matematik, hendese (geometri), heyet (astronomi), coğrafya, ilm-i nücûm (astroloji) ve tıp gibi bilimlerin okutulduğunu belirtir ki quadrivium disiplinlerini içerir. Hem Hıristiyan Batı’da hem İslam dinle ilgili ilimler yüce ilimlerdir (ulum-ı aliye –a, gayın ile yazılıyor).
[3] Marx da (2015, s. 806-807) Aristoteles gibi tanımlar: “Özgürlük dünyası, gerçekte, ancak, zorunlulukla ve dışsal amaca uygunlukla belirlenen çalışmanın son bulduğu yerde başlar; yani, konunun doğası gereği, gerçek maddi üretim alanının ötesinde yer alır. … Bunun ötesine geçildiğinde, insan gücünün kendi başına bir amaç olan gelişmesi, gerçek özgürlük dünyası başlar.”
[4] 12. yüzyıldan itibaren şehir Latince okulları açılır; 15. Yüzyıldan itibaren açılmaya başlanan ve humanities programını uygulayan jimnazyumların sayısı giderek artar. Tarikat okullarını da dahil ettiğimizde ortaöğretim düzeyinde daha çok trivium liberal sanatları öğreten toplam 2-3 bin okul açılır −ChatGPT’den edinilen veri).
Kaynaklar
Aristoteles. (2020). Politika. 2. baskı. Çeviren: Özgüç Orhan. Pinhan Yayıncılık.
Aristoteles. (1998). Nikomakhos’a Etik. Çeviren: Saffet Babür. Ayraç Yayınevi.
Bacon, Francis. (2012). Novum Organum. Çeviren: Sema Önal. Say Yayınları.
Bailey, Charles. (1984). Beyond the Present and Particular: A Theory of Liberal Education. Routledge & Kegan Paul.
Beck, Frederick A. G. (1964). Greek education, 450-350 B.C. New York: Barnes and Noble.
Cancik, Hubert ve Schneider, Helmuth (editörler). (2008). Schole. Brill’s New Pauly: Encyclopaedia of the Ancient World (Antiquity). Cilt 13. Leiden: Brill (sütun 68-69).
Descartes, Rene. (1966). Tabiat Işığı ile Hakikati Arama. 3. Baskı. Çeviren: Mehmet Karasan. MEB Yayınları.
Haskins, Charles Homer. (1965). The Rise of Universities. 7th edition. Cornell University Press.
Kimball, Bruce A. (1995). Orators and Philosophers: A History of the Idea of Liberal Education. Expanded edition. New York: College Entrance Examination Board.
Kristeller, Paul Oskar. (1972). The Impact of Early Italian Humanism on Thought and Learning. (Developments in the early Renaissance: Papers of the second annual conference of the Center for Medieval and Early Renaissance Studies State University of New York at Binghamton 4-5 May 1968. Bernard S. Levy (editör). State University of New York Press) içinde.
Marrou, H. I. (1956). A History of Education in Antiquity. Translated by George Lamb. University of Wisconsin Press.
Marrou, H. I. (1984). Education and Rhetoric (The Legacy of Greece: A New Appraisal. M. I. Finley (editör). Oxford University Press içinde).
Marx, Karl. (2015). Kapital (cilt 3). Çeviren Mehmet Selik. Yordam Kitap.
Nauert, Charles G. (2011). Avrupa’da Hümanizma ve Rönesans Kültürü. Çeviren: Bahar Tırnakçı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Nightingale, Elizabeth. (2001) . Liberal Education in Plato’s Republic and Aristotle’s Politics. (Education in Greek and Roman Antiquity. Editör, Yun Lee Too. Boston: Brill içinde).
Oktay, Ahmet. (2002). Hümanizm Tartışmaları. Cogito, sayı 31.
Price, B. B. (1992). Medieval Thought: An Introduction. Blackwell.
Sinanoğlu, Suat (1988) Türk Hümanizmi. 2. Baskı. Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Sylla, Edith Dudley. (1998). Natural philosophy, medieval. Routledge Encyclopedia of Philosophy.
Ünaydın, Ruşen Eşref. (1918/1972). Diyorlar ki. Hazırlayan: Şemsettin Kutlu. Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Yayınları.
Wagner, David L (editör). (1983). The Seven Liberal Arts in the Middle Ages. Indiana University Press.
Waterfield, Robin. 2004. Athens. New York: Basic Books, s. 152
Waterfield, Robin. (2023). Plato of Athens: A Life in Philosophy. Oxford University Press.
Yücel, Hasan-Âli. (2008). Edebiyat Tarihimizden. 2. baskı. İletişim Yayınları.























