Bilgi Değil, Beceri Odaklı Eğitim!

bilgi mi beceri mi?
bilgi mi beceri mi?
Kategori : Güncel

Eğitim sistemimiz çok yönlü ve giderek derinleşen bir krize sürüklenmiş durumda. Bilirsiniz, kriz durumlarında çözüm arayışları da artar. Nitekim içinde bulunduğumuz bu krize yönelik kimi teşhisler ve çözümler dillendirilmeye başlandı. Hatta bu çözümlerden bazıları da hegemonik hale geldi:

“Eğitim sistemi odağını bilgiye değil, beceriye kaydırmalıdır.”

“Bilgi yoğun müfredat sadeleştirilmelidir!”

“Eğitim artık bilgi yükleme süreci olamaz!”

Öğrencilere sabit içeriğin aktarıldığı eğitim programı yerine, yetkinlik ve becerilerin ortaya çıkarılması hedeflenmelidir”.

“Öğretmenlerin, bilgiyi aktarmak yerine, öğrencilere liderlik etmesi gerekmektedir.”

“Eğitimde bilginin entelektüel değerinden ziyade, proje ve tasarım odaklı anlayışı ile problem çözme ve ürün elde etme değerine önem verilmelidir.”

Bu söylemlerin neden hegemonik olduğu ve cazibesi anlaşılabilir. Sonuçta kim çocuğunun kriz içindeki bir eğitim sisteminden kurtularak daha iyi eğitim almasını sağlamak istemez ki? İlk duyulduğunda kulağa çok hoş gelen ifadeler. Ancak daha yakından incelendiğinde, durumun pek öyle olduğunu söylemek mümkün değil.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu söylemleri duyduğumda aklıma gelen ilk şey, ya “dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” deyimi ya da “cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla örülüdür” sözü oluyor. Zira hem teşhisin yüzeyselliği hem de sunulan çözümün basitliği ciddi sorunlar barındırıyor.

Neden mi? Açıklayalım.

Önerilen Çözüm Sistemi İyileştirmekten Uzak!

Kanaatim odur ki, anılan çözüm önerileri üç açıdan sorunludur. Birincisi, bu metinlerde “bilgi”den ve “bilgi edinmekten” bir problem olarak söz edilmektedir. 

İkincisi, “Eğitim sistemi odağını bilgiye değil, beceriye kaydırmalıdır!” ifadesinde somutlandığı üzere, bilgi ve beceri  (kimi zamanda yetkinlik kullanılıyor) birbirlerinin alternatifi veya adeta birbirlerinin zıddı biçiminde ele alınmaktadır. Oysa bilgi edinim süreçleri beceriyle iç içedir. Eleştirel düşünme, muhakeme, problem çözme gibi beceriler, bilgisiz gelişemez. Elbette öğrencilere kuru bilgileri ezberletmek onlara hiçbir şey katmayacaktır. Bir başka ifadeyle, olgusal bilgiye sahip olmadan öğrencilere öğrencilere analiz, sentez gibi becerileri öğretmenin mümkün olmadığıdır.

Üçüncüsü ise, çözüm önerilerinin, her ne kadar yenilikçi ve radikal gibi görünseler de neoliberal çerçeveyle uyumlu olmaları ve bu nedenle de, mevcut durumu değiştirmekten ziyade yeniden üretme riskini taşımalarıdır.

Bilgi Eleştirisi Asıl Sorunları Görünmez Kılıyor!

Ancak belki de en önemlisi sorunun  “bilgi”de olduğunu işaret eden yukarıdaki söylemler, sınav merkezli eğitim, giderek sınıfsallaşan ve dinselleştirilen eğitim dizgesi ve kamu eğitiminin niteliksizleşmesi gibi yapısal sorunları görünmez kılmaktadır.

Neo liberal projeye uyumludur çünkü, neoliberallerin  de derin bilgiden hoşlanmadığını biliyoruz; bunun yerine teknik ve bağlamsız bilgi ve beceriyi kutsadıklarını da. Entelektüel merak, bilgi ve derinlik düşmanı olan neoliberal perspektif, tüm enerjisini “piyasaya uyumlu tek boyutlu insan” yetiştirmek için harcar.

Yanlış anlaşılmasın amacım öğrencilerden yalıtılmış olguları papağan misali alıp aynen geri vermelerinin istendiği bugünkü gibi bir yapıyı savunmak değil. Ayrıca, günümüzde bilgi kadar bilgiye ulaşma yollarının edinilmesinin hayati olduğunun farkındayım. Hatta kader, şükür ve itaat pedagojisine dayanan mevcut eğitim sisteminin en önemli karakteristiğinin “eğitmemesi” olduğunun da bilincindeyim. Cehalet üreten bir eğitim sistemimizin olduğunu da görüyorum.

Bir Oksimoron: Eğitim Sistemi

Gerçekten de “Eğitim Sistemi” ifadesinin kendisi bir oksimorona dönüşmüş durumdadır. “Terbiye”nin aileye, öğretimin dershaneye (etüt merkezine ya da özel derse), bilgi ediniminin Google’a veya youtube’a havale edildiği; okulların “gözetim evi”ne indirgendiği; eğitim için yapılan sınavlardan “sınav için eğitim”e geçilerek sınava endeksli eğitim politikalarının egemen olduğu; öğretmenlerin bir kısmının bakıcı, bir kısmının sınava hazırlayıcı teknisyen, bir kısmının da imam haline getirildiği; öğrencilerin bir kısmının yarış atına, bir kısmının “tüketiciye”, bir kısmının da “kul”a dönüştürüldüğü bir eğitim sisteminden de “eğitmesini beklemek” sanırım gerçekçi olmazdı.

Sonuçta gelinen yer, bildiğini tekrar etmeye ve hafızayı ölçmeye çalışan merkezi sınavlara dayalı sistemin, daha anaokulundan başlayarak kalıplaşmış, donuk bilgiyi aktarmaya önem verirken anlamayı, sorgulamayı ve analizi değersizleştirmesidir.

Bu anlamda itirazım, mevcut eğitim sisteminin eleştirilmesine, dönüştürülme arzusuna değildir.  İtirazım, konulan yanlış teşhise yöneliktir: bilgiye erişim yollarının, bilgiye rağmen geliştirilmesi gerektiği yargısınadır. Üstelik anılan sloganik öneri ve söylemler bilgiye artık neden ihtiyaç duymadığımızı ilginç gerekçelerle anlatır:

“Bilgileri artık aklımızda tutmaya gerek yok; tek tıkla hemen karşımıza getirebiliriz! Beynimizi gereksiz bilgiyle doldurmayalım! Önemli olan bilgi değil, öğrenmeyi öğrenmektir!”

Anlaşılacağı üzere tipik bir teknolojik deterministik bir bakış açısıyla karşı karşıyayız. Bu bakış açısı toplumun sadece teknoloji tarafından şekillendirildiğini düşünür. Oysa, bir teknolojinin nasıl kullanıldığını belirlemede sosyal unsurlar teknolojik özelliklerden daha önemlidir.

Bu bağlamda, teknik beceriye yerine,  bilginin niteliğine, içeriğine, derinliğine odaklanmak örneğin internetin kullanım biçimini bile etkilemektedir.

Bilgisiz Beceri Mümkün mü?

Peki, gerçekten bilgi olmadan öğrenmeyi öğrenmek veya eleştirel düşünmeyi öğrenmek mümkün müdür?

Elbette değildir. Zira öğrencilerin eleştirel düşünmelerini beklemeden önce, bilgi temellerinin büyük oranda oturmuş olmasını sağlamak gerekir.

Daniel T. Willingham[1] eleştirel düşünme ve ya muhakeme becerisi açısından bilgi temelinin önemini  şöyle açıklıyor:

“Diyelim ki, İkinci dünya Savaşı’nın başlangıcı hakkında eleştirel düşünmeyi öğrendiğimizde bu, bir satranç maçı, Orta Doğu’nun mevcut durumu ve hatta Amerikan Bağımsızlık Savaşı hakkında da eleştirel düşünebileceğimiz anlamına gelmez. Eleştirel düşünme süreçleri arka plan bilgisine bağlıdır.”

Arka Plan Bilgisi Nedir?

Kısacası eleştirel düşünme becerilerine yönelik alıştırma yaparlarken öğrencilerin aynı zamanda arka plan bilgisi edinmelerini sağlamamız gerekir. Nitekim araştırmalar insanların, konuyla ilgili arka plan bilgisine sahip olduklarında okuduklarını çok daha iyi anladıklarını göstermektedir. Örneğin ortaokul öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada standart testlere göre, yarısı okuma konusunda başarılı, yarısı da başarısız olan öğrenciler seçilir. Araştırmacılar öğrencilerden, bir beyzbol oyununda vuruş sırasını anlatan bir yazı okumalarını ister. Öğrenciler yazıyı okurken düzenli olarak durdurulur ve beyzbol sahası ve oyuncuları gösteren bir maketten yararlanarak, yazıda neler anlatıldığını canlandırmaları istenir.

Küçük Yaşta Temelleri Atılan Bilgi Fark Yaratıyor

Bu çalışmanın ilginç yönü, bazı öğrencilerin beyzbol hakkında epey bilgiye sahip olması, bazılarının da çok az şey bilmesidir (Çalışma amacı gereği, tüm katılımcılar beyzboldaki bağımsız hareketleri anlamaktadır.) Ortaya çıkan çarpıcı bulguya göre, öğrencilerin anlatılanların ne kadarını anladıklarını belirleyen etken, beyzbol hakkındaki bilgileridir. Okuma konusunda “başarılı” ya da “başarısız” olmaları, ne bildikleri kadar önemli değildir.

Başka bir araştırmada da benzer bulgular söz konusudur. Bir satranç ustası, satranç tahtasında gösterilen taşların konumunu kısa bir süre için hatırlayabilirken, acemi satranç oyuncuları çok az sayıda taşı hatırlayabilir; ancak satranç taşları satrançta oluşacak bir konfigürasyon yerine satranç tahtasına rastgele yerleştirildiğinde, satranç ustaları taşların konumlarını hatırlama konusunda acemilerden daha iyi değildir.

Bu araştırmalar da gösteriyor ki, söz konusu bilgi olduğunda, daha fazlasına sahip olanlar daha fazlasını kazanır. Bu nedenle öğrencilere bilgiyi anlamlı bir şekilde sunarak küçük yaşlardan itibaren aşama aşama geliştirmek hayati önem taşır.

Kısacası, yazının başında yer alan söylemlerde ifade edildiği gibi temel sorun, bilgide ya da eğitimin/müfredatın bilgi yoğun olmasında değildir; bilgiyle eleştirel düşünceyi ve çözümleme becerisini birleştiremeyen eğitim yapısındadır. Bilgiyi sorun olarak görmek, eldeki bulguru da tehlikeye atmak anlamına gelmektedir. Sınav merkezli eğitim sisteminin kendisinin analiz, sentez becerilerini dışladığını düşünürsek, beceri çığırtkanlığı aslında bu canavarı biraz daha beslemekten öte bir işe yaramayacaktır. Dahası eğitimde giderek artan dinselleşme ve dinsel bilme biçimlerine hiç değinmeden bu sistemde yaratıcılık ve eleştirel düşünme gibi becerilerinin nasıl geliştirilebileceği tam bir muammadır.

[1] Daniel T. Willingham. (2011). Çocuklar Okulu Neden Sevmez?. İthaki yayınları.

Paylaş:
Etiketler : akademik başarı, bilgi mi beceri mi, derslerdergisi

2 Yorum. Yeni Yorum

  • F. Dilek Gözütok
    31 Ekim 2024 19:08

    Sevgili Ahmet eline aklına sağlık. Çok güzel yazmışsın.
    Sonuçta Bloom’un “Davranışlar/ hedefler Taksonomisine” geldik galiba.
    Eğitimde başarısızlığımızı bütün boyutlarıyla tartışalım. Devamını diliyorum.

    Yanıtla
  • Mine Şahin
    4 Kasım 2024 19:51

    Saptamalar o kadar doğru ki.Eğitimin bu kadar ticarileştirildiği günümüzde eğitim kurumlarına öğretmenlere,velilere nasıl ulaşılıp da doğru sisteme kanalize edilebilecekler?

    Yanıtla

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Mesleki Eğitimin Meşruiyeti…