Artık bunu yüksek sesle söylemekten çekinmemek gerek: Zorunlu eğitim kapsamındaki okullarda mesleki eğitim yapılması meşruiyetini tümüyle kaybetmiştir.
19 ve 20. yüz yılın başlarında genç işgücüne ihtiyaç duyan daha öncesinde 16 ve 17. yüz yılda çocuk işgücüne ihtiyaç duyan bir ekonomi vardı.
Merak edenler Marx’ın Kapital’in ilk cildinde İngiltere’de çocukların durumuyla ilgili detaylı anlatımlarına bakabilir. Okumuş olanlardan da hatırlamalarını isterim. Zorunlu eğitim kapsamında mesleki eğitimin, hele de çıraklık eğitiminin günümüzün ve geleceğin ekonomisiyle bir ilgisi yok. Yetişmiş işgücünün istihdamının dahi sağlanamadığı bir dönemde genç işgücüne duyulan ihtiyacın bir zorunluluk olduğu 19 ve 20. yüz yılın birinci yarısında işlevsel olan meslek eğitimine bugünün dünyasında yer olmamalı.
Burada iki noktayı dikkate almamız gerekir: Birincisi bireylerin gelişim sürecinde çocuk ve çocukluk evresinin geçirdiği evrim, ikincisi ise ekonominin üretim ve dolaşım sistemlerinin nasıl bir işgücüne ihtiyaç duyduğudur.
Çocuk ve Çocukluk
Şunu kabul etmek gerekir ki çocukluk insanlığın toplumsal evrimine göre şekilleniyor. İlkel avcı-toplayıcı toplumun çocukluğu ile tarım ve modern dönem toplumlarının çocukluk anlayışları birbirinden epeyce farklıdır[1]. Ayrıca çocukluk sadece ekonomik sisteme göre şekillenmiyor, o sistemin ürettiği kültür ve inanç gibi parametreler de çocukluk dönemini etkilemektedir. Günümüz çocukluğunu, sanayi toplumunun ortaya çıkışından başlatabiliriz. Çocukluğun bir 19. Yüz yıl buluşu olduğu Phillip Aries’in çalışmalarıyla artık genel kabul görüyor[2].
Modern çağda çocukluğun toplumsal yaşamla olan bağı gereği uzadığı açıktır. Her ne kadar hukuki olarak 18 yaş esas alınsa da çocuğun çocukluktan çıkışı için temel ölçüt olan kendi yaşamını sürdürebilme becerilerine sahip olma, bu becerilerle yaşamı kazanma ve kimseye muhtaç olmayacak biçimde bir refaha ulaşma yaşı 30 yaş sınırına yaklaşmış durumda[3].
Meslek eğitimi de meslek eğitimi diye tutturanlar referans alanında çocukluk ve çocuk hakları yoktur. Frederick Elkin[4] tarafından ortaya konulan çocuğun toplumsallaşması olgusu da yoktur. Onların kafasında çocuğun toplumsallaşması biyolojik olgunlaşmadan ibarettir. Ergen haline gelen çocuk onların gözünde yetişkindir.
Çocuk ve çocukluk üzerine kafa yormayan bu anlayışın diğer bir hatası da çocukların ilgilerini hızlıca meslek becerisine dönüştürme arzusundan kaynaklanıyor. Bu anlayışın sahipleri için çocuk zaten küçük yaşta biçimlendirilmesi gereken bir varlık. Çünkü çocuk büyüyünce ilgisi değişebilir. Çocuk bir an evvel baltaya sap olmalıdır. Müziğe ilgisi varsa matematik, felsefe, sosyoloji neyine gerek. İyi atlayıp zıplıyorsa Türkçe’yi güzel kullanmak da ne oluyor. Çocuk zaten sınıfında matematik, kimya, fizik öğrenemiyor, bunda niye ısrar edelim, gönderelim sanat okuluna kaynak, torna, tesviye öğrensin. Birey değil biran evvel ara eleman olsun. Tarım okulunda tarım, din okulunda din, müzik okulunda müzik, spor okulunda spor öğrensin. Bilişim okulunda bilişim öğrensin .(Bir bu eksikti, Sivas’ta bilişim ortaokulu açmak gibi akıl dışılığa vardırdılar bu işi.
Bu kafa sadece çocuğa meslek eğitimi vermekten söz ederken klasik meslek eğitimi ilkelerini de yok saymakta. Çocuklar iş yerlerinde öğretmenden uzak biçimde işgücü olarak istihdam edilebilmektedir. Bilerek “istihdam edilmektedir” diyorum çünkü öğretmenin olmadığı yerde öğrenme olsa dahi bu modern anlamda mesleki eğitim değildir. Eğitim olmadığı için işe başlama yaşı olarak meslek okullarındaki bu sözde stajların sayılması talebi noktasında Bakanlığın bir karşı savunu geliştiremediğini görüyoruz.
Ayrıca bu kafa, çocukların kendi hakları ve toplumsal-siyasal talepleri noktasında bilinçli yurttaşlar olmasında hayli kaygısızdır. (Swezy’nin bahsettiği tipik eksik eğitim düzeyi tam olarak oluşmakta[5].)
İşgücü alanına bu çocukları yetiştirmeyi görev bilen Bakanlık, iş gücü piyasalarına hâkim olan sosyal adaletsizlik konusunda da sessiz olmakla kalmıyor sistemin bu şekilde işlemesini sağlayıcı rol üstleniyor. 19 ve 20 yüz yılda çalışanların toplumsal çıkarlarını ifade edebilmede uzun uzun eğitime gerek yoktu belki ama günümüzde siyasal bilinçlenme uzun bir eğitim süreciyle birlikte ilerliyor.
İşgücünde Değişim
Çocuk ve çocukluk kavramındaki değişimi görmeyen bu kafa mesleki eğitim için gerekçe gösterdiği işgücünün yapısındaki değişimi de dikkate almamaktadır. Örneğin mesleki eğitim planlaması yaparken Milli Eğitim Bakanlığı’nın Dünyanın ve Türkiye’nin iş gücü yapısını ortaya koyan, işgücü piyasalarındaki temel eğilimleri saptayan araştırmalar yaptığını, yaptırdığını görmedik. Daha popüler bir dille söylersek, bu insanlar “kapitalizm nereye” sorusunu kendisini sormuyor. Bu soruyu hem Dünya hem Türkiye için sormayan bir kafanın meslek eğitimini anlayabileceğini de düşünmüyorum. Görülüyor ki Milli Eğitim Bakanlığı oda ve şirket yöneticilerin hiçbir araştırmaya dayanmayan, kendi pratiklerini genelledikleri söylemlerini referans almakta.
Çocukları eğitim sonrasında istihdam edecek olan iş alanlarının iş güvencesi ve refah sunma imkanları önemli ölçüde değişmiştir. Şirketler, büyük çoğunluğu çıraklıktan başlayan bir yetiştirme ve istihdama kapalılar. İstihdam edecekleri kişileri lisans eğitimini tamamlamış, ellerinde yabancı dil, yazılım sertifikaları olan bireylerden seçiyorlar. Dileyen bu konuda İLO ve TÜİK tarafından gerçekleştirilen istihdam araştırmalarına baksın. Özellikle İLO’nun her yıl yenilediği “Dünyada İstihdam ve Sosyal Görünüm: Eğilimler” araştırmasına bakılmalıdır. (https://www.ilo.org/sites/default/files/wcmsp5/groups/public/—dgreports/—inst/documents/publication/wcms_908142.pdf ) İşsizliğin arttığı ve çalışanların yoksullaştığı bir Dünyada ve Türkiye’de yaşıyoruz.
Eğitimin sorunları bu sorunları görmek, analiz etmek ve çıkış yolları bulmakla anlaşılabilir, çözülebilir.