Mesleki Eğitim Yoluyla “İşgücünün Öğrencileştirilmesi” ve “İşçileştirilen Öğrenciler”

Meslek liseleri öğrencileri zamanlarının büyük bölümünü üretim sahasında geçiriyor.
Meslek liseleri öğrencileri zamanlarının büyük bölümünü üretim sahasında geçiriyor.
Kategori : Güncel

Mayssoun Sukarieh and Stuart Tannock (2017) “The education penalty: schooling, learning and the diminishment of wages, working conditions and worker power” (Eğitim yoluyla ceza: okullaşma, öğrenme ve ücretlerin, çalışma koşullarının ve işçi gücünün azalması) başlıklı makalelerinde son yıllarda başta Hindistan ve Çin olmak üzere tüm dünyada genç işgücü piyasasının “öğrencileştiğini” ve bunun iki şekilde gerçekleştiğini öne sürerler: Birincisi yoksulluk nedeniyle eğitim masraflarını karşılamakta zorlanma ve aile bütçesine katkıda bulunmak isteme, eğitim yoluyla iyi bir gelecek sahibi olma umudunu kaybetme, akademik başarısızlık gibi çeşitli nedenlerle örgün eğitim çağındaki öğrencilerin okulu terk edip zorunlu eğitim çağında düşük beceri gerektiren işlerde tam zamanlı istihdama girmesi ya da örgün eğitime devam ederken emek sömürüsüne dayalı geçici ve esnek işlerde çalışmaları; ikincisi ise mesleki eğitim öğrencilerinin işbaşında öğrenme adı altında, elektronikten oyuncağa, araba tamirinden imalatına kadar endüstrideki her alanda aşırı sömürülen bir yedek işgücü olarak asgari ücretin altında ücretlere, sosyal sigorta primleri olmadan ve en yoğun işgücü talebi dönemlerini karşılamak için geçici olarak çalıştırılmaları.

Türkiye’de de son dönemlerde eğitime dair politika belgelerinde benzer bir eğilimin söz konusu olduğunu söylemek mümkün. 22 yıllık AKP iktidarı döneminde eğitim bir yandan piyasalaştırılıp bir yandan dinselleştirilirken piyasalaşma boyutunun belirleyici özelliklerinden biri de eğitimin içeriğinin yanı sıra okul türlerinin de piyasanın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yapılandırılması olmuştur. Nitekim Beş Yıllık Kalkınma Planlarından, Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programına, Orta Vadeli Programlardan, MEB Stratejik Planlarına kadar doğrudan ya da dolaylı olarak eğitime dair her politika belgesinde “eğitimi piyasa ile uyumlu hale getirmek” ve “eğitimin iş gücü piyasasının taleplerini karşılayacak şekilde yapılandırılması” hedefleri öne çıkmaktadır. Bu hedefler doğrultusunda da özellikle piyasa ve istihdam ile doğrudan ilişkili olan mesleki eğitim, piyasanın taleplerini karşılayacak şekilde dönüştürülmüştür. Bunun gereği olarak da eğitim işgücü piyasasının bir fonksiyonu haline getirilmiş; sınav odaklı eğitim, akademik liselerde kontenjan kısıtlaması, öğrencinin istediği okula kayıt yaptıramaması gibi yollarla öğrencilerin mecbur bırakıldığı mesleki ve teknik eğitim, işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde yapılandırılmıştır ve yapılandırılmaya da devam etmektedir.

Mesleki ve Teknik Eğitimde Mevcut Durum

Milli Eğitim Bakanlığı 2023/2024 Örgün Eğitim İstatistiklerine göre Haziran 2024 itibariyle Türkiye’deki 5.796.881 ortaöğretim öğrencisinin 1.743.390’ı Mesleki ve Teknik ortaöğretimde kayıtlıdır. Yani Türkiye’de lise düzeyinde yaklaşık her 3 öğrenciden 1’i mesleki eğitim öğrencisidir ve bu sayıya 525.389 İmam Hatip Lisesi öğrencisi de dahil edildiğinde oran daha da artmaktadır.

Elbette bu sayıların bu kadar yüksek olmasının arkasında iktidarın uyguladığı kademeler arası geçiş ve sınav sistemi olduğunu söylemek mümkün, zira ortaokuldan liseye geçerken LGS puanıyla “nitelikli” okullara yerleşemeyen öğrenciler adrese dayalı kayıt uygulaması ile mahallelerinde ve eğitim bölgesi içinde yer alan okullar arasından tercih yapmaya ve bu tercihlerinde de farklı okul türlerine (Anadolu lisesi, meslek lisesi, imam hatip lisesi) yer vermeye zorlanıyorlar.

Anadolu liselerine ayrılan kontenjanların sınırlandırılması sonucu özellikle akademik başarısı düşük, alt sosyo-ekonomik sınıflardan gelen öğrenciler meslek liselerine ve imam hatip liselerine kayıt yaptırmak zorunda kalıyorlar. Diğer taraftan örgün eğitimde sınıf tekrarına kalan öğrencilere Mesleki Eğitim Merkezlerine (MESEM) geçmeleri durumunda bir üst sınıftan eğitimlerine devam edebilme imkânı tanınması, özel mesleki okullarına gidenlere kamusal finansman desteği sağlanması gibi teşvikler de iktidarın mesleki eğitimdeki öğrenci sayısını artırmaya yönelik politikaları arasında yer almaktadır.

Derin Yoksulluk, Mesleki Eğitim ve Eşitsizlikler

İktidarın mesleki eğitime yönlendirme politikalarının yanı sıra ülkedeki derin yoksulluk da alt gelir gruplarından ailelerin çocuklarının mesleki eğitime özellikle MESEM’lere yönlenmesine yol açmaktadır. Sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel arka planı zayıf olduğu için akademik başarısı düşük, okulda sınıf tekrarına kalan, ailesi okul masraflarını karşılayamayan, aile bütçesine destek olmak isteyen öğrenciler ya mesleki açıköğretim lisesine ya da MESEM’e geçerek çocuk işçi olarak çalışmaktadır.

Bu durum eğitim yoluyla toplumsal ayrışmayı pekiştirmekte, okullar arası eşitsizlikleri gün geçtikçe derinleştirmektedir. Özel okullarla devlet okulları arasında, hatta devlet okullarının kendi arasında da bir hiyerarşi oluşmaktadır ve bu da eğitimin giderek sınıfsallaşmasına ve kastlaşmasına yol açmaktadır. Nitekim PISA 2022 sonuçlarına göre Türkiye okullar arası performans farkının yüksek olduğu ülkelerden biridir.

Türkiye’de 15 yaş grubu öğrencilerin matematik performanslarındaki farklılaşmanın %55,3’ü okullar arası farklılaşmadan kaynaklanırken OECD ortalamasında bu oran %31,6’dır. Türkiye’de öğrencinin hangi okula gittiği başarısı açısından belirleyici olmaktadır. Örneğin fen lisesinde öğrenim gören öğrencilerin matematik performansı, Anadolu lisesinde öğrenim gören öğrencilere göre 131 puan, meslek lisesinde öğrenim gören öğrencilere göre ise 203 puan daha yüksektir. Fen liseleri ve sosyal bilimler liseleri arasında 80 puan (dört okul yılı, *OECD hesaplamasına göre 20 puan=1 eğitim yılı) fark görülürken, mesleki ve teknik Anadolu liseleriyle karşılaştırıldığında bu fark 203 puana (10 okul yılı) kadar çıkmaktadır.

Okul türleri arasındaki bu uçurum üniversite sınav sonuçlarına da yansımaktadır. Üniversiteye yerleştirmelerde liselerin başarı oranlarına bakıldığında en fazla başarının fen liselerine, en düşük başarının ise imam hatip ve meslek liselerine ait olduğu görülmektedir . Mesleki eğitime mahkum edilen öğrenciler, öğrenci oldukları süre boyunca ucuz işgücü olarak çalışmakta, üniversite sınavlarında yeterince başarı gösterememekte, mezun olduklarında ise istihdam politikalarında gerekli planlamalar yapılmamış olduğundan mezun oldukları alanlarda iş bulamamaktadır. Nitekim MESEM’lerin mimarı kabul edebileceğimiz önceki dönem Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer de “Türkiye’nin Mesleki Eğitim İle İmtihanı” adlı kitabında meslek lisesi mezunlarının hizmet sektöründe iş bulmalarının daha kolay olduğunu ancak mezun oldukları alanlarda istihdam oranlarının çok düşük olduğunu itiraf etmişti, ancak bakan hizmet sektöründe iş bulmalarının altında yatan gerçekliğin meslek lisesi mezunlarının üniversiteye gidemediklerini, çalışmak zorunda oldukları için bu işleri yapmaya mecbur kaldıklarını yazmamıştı elbette.

Mesleki Eğitim Merkezleri ve Çocuk İşçiliği

İktidarın mesleki eğitimi yaygınlaştırmasının ve öğrencileri çocuk işçi haline getirmesinin en net görüldüğü alanlardan biri hiç şüphesiz çıraklık eğitimindeki dönüşümdür. Yapılan değişikliklerle Çıraklık Eğitimi Merkezlerinin yerini alan Mesleki Eğitim Merkezleri önce örgün eğitim sistemi içine alınmış ve lise dengi eğitim veren kurumlar olarak kabul edilmiş, sonra da öğrenciler 4 gün işe, 1 gün okula gidecekleri bu merkezlere kayıt yaptırması için reklamlarla, kampanyalarla teşvik edilmiştir. MESEM öğrencilerine 9-11. Sınıflar için asgari ücretin yüzde otuzu, 12. Sınıflar için de asgari ücretin yarısı kadar ödeme yapılması, bu merkezlere kayıt yaptıran öğrencilerin sayısında hızlı bir artışa neden olmuştur. Nitekim ilk değişikliğin yapıldığı 2016 yılında MESEM’lere kayıtlı öğrencilerin sayısı 87 bin iken MEB 2023/2024 istatistiklerine göre 421 bin 520’ye, güncel verilere göre ise 496 bin 843’e çıkmıştır. Ancak öğretmen denetiminden uzak, çocuğun kişisel gelişimine uygun olmayan, öğrencilerin akranlarıyla iletişim kuramadıkları, sağlıklı sosyalleşemedikleri, her türlü istismara açık ve sadece 2023’ten bu yana 12 öğrencinin iş kazalarında can verdiği MESEM’ler öğrencilerin tam anlamıyla çocuk işçi olarak çalıştırıldığı yerler olmuştur. Zira MESEM’lere kayıt olabilmek için önce işçi olarak bir iş yerine kayıt yaptırmak zorunludur. Her ne kadar yönetmelik 4 gün iş, 1 gün okul ve iş başında eğitim dese de basına sıkça yansıyan haberlerde de görüldüğü üzere bu merkezlere kayıtlı öğrenciler haftada 4 gün değil normal işçilerle aynı koşullarda ve 6 gün çalışmakta, kendilerine iş öğretilmemekte, doğrudan işçi olarak görülmektedirler ve çoğu sadece sınavdan sınava okula gitmektedir.

MESEM’lerde öğrencilerin tüm ücretleri ve kaza sigortaları da işsizlik sigortası fonundan yani kamu bütçesinden karşılanmaktadır. Böylece iktidar, eğitim politikaları (MESEM, Mesleki ve Teknik Eğitim stajları gibi farklı okul türleri, vb.) yoluyla piyasanın ihtiyaç duyduğu işgücünü kendilerine sağlamakta ve bunu yaparken de çocuk işçi çalıştırdığı için işyerleri ayrıca vergi indirimi, usta öğreticilik telafi programları gibi teşviklerden de yararlanmaktadır, ancak bütün bunlara karşılık işyerlerinin ve sermayenin mezun öğrencileri istihdam etmek, eğitimin finansmanına katkıda bulunmak gibi hiçbir yükümlülük ve sorumlulukları bulunmamaktadır.

Kamu bütçesinin öğrencilerin eğitim ihtiyaçları yerine piyasanın işgücü ihtiyacını karşılamak için kullanılması, iktidarın önceliğinin öğrencilerin nitelikli eğitime ulaşması değil sermayenin talep ve ihtiyaçlarının karşılanması olduğunu ortaya koymaktadır.

Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi ve Yeni Okul Türleri

Örgün mesleki ve teknik eğitim liseleri (özel ve devlet), mesleki açıköğretim lisesi, MESEM’ler ve hatta 2024/2025 eğitim-öğretim yılında 4 ilde (Bursa, Sivas, Konya ve Burdur) pilot uygulaması başlatılan mesleki ortaokullar işgücünün öğrencileştirilmesine ve işgücü piyasasının ucuz işgücü talebini karşılamaya yetmemiş olacak ki Milli Eğitim Bakanlığı “mesleki eğitimde ‘eğitim-istihdam’ ilişkisini güçlendirmek, mesleki eğitimi yaygınlaştırmak ve mesleki eğitimin gelecekteki perspektifini belirlemek için politika ve stratejiler geliştirmek” üzere Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi yayınladı. Bu politika belgesine göre kurulacak zanaat atölyeleri ile tüm okullarda mesleki eğitim 7. sınıfa kadar indirilerek daha küçük yaşlarda başlatılmakta ve mesleki ortaokullarla çocuk işçiliği yaşı 10’a kadar düşürülmekte; bölge ve sektöre entegre okul modelleri ile eğitimde Milli Eğitim Bakanlığının asli görevleri olan planlama, alan belirme, müfredat hazırlama ve hatta öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri yapılacak protokollerle işgücü piyasasına devredilmektedir. Organize sanayi bölgeleri içinde açılacak bu okullarda ihtiyaç duyulması halinde öğrenciler pansiyonda kalacaklar ve böylece bu öğrenciler/işçiler için mesai kavramı ortadan kalkmış olacak; günün her saatinde, gerektiğinde vardiyalı işçi olarak çalışmalarının yolu açılacaktır. Daha çok sayıda çocuk işçi, daha fazla sömürüye açık hale gelecek ve kamu kaynakları da sermayeye aktarılmaya devam edilecektir.

Sözün özü,
Özellikle 2010’dan sonra örgün eğitimi protokollerle Diyanet’e, cemaat ve tarikatlara havale eden AKP iktidarı, mesleki eğitimi de protokoller yoluyla sermayeye havale etmeye devam etmektedir. Yoksulluk arttıkça, bir yandan dinselleştirilen bir yandan piyasalaştırılan kamusal eğitimin içi boşaltıldıkça, “parası olana eğitim, paran kadar eğitim” anlayışıyla eğitim özelleşmeye devam ettikçe, gençler eğitim yoluyla kendileri için iyi bir gelecek kurma hayalinden uzaklaştıkça, kamu kaynakları ülkenin tüm çocuklarının eşit ve nitelikli eğitime erişimi için kullanılmak yerine piyasaya aktarıldıkça, öğrenci emeğine dayalı olarak işleyen bu süreç mesleki eğitim adı altına gizlenen çocuk işçiliği yaşının 10’a düşmesine, öğrenci işçilerin sayısının artmasına, iş gücünün öğrencileşmesine ve özellikle alt sınıftan gelen yoksul öğrencilerin geleceksizleştirilmesine, sınıfsal eşitsizliklerin artmasına yol açmaya devam edecektir.

Bu nedenledir ki ülkedeki tüm eğitim sorunları gibi mesleki eğitimde yaşanan sorunlar da toplumcu ve kamucu politikalarla, sınıfsal bir bakış açısıyla ele alınmalı ve bu bağlamda çözümler üretilmelidir. Zira laikliğin ve bilimselliğin dışına atılan her adım, toplumcu ve kamucu eğitimden uzak her eğitim politikası yoksulları ve alt sınıfları daha derin bir yoksulluğun içine mahkûm etmekte, eğitim yoluyla toplumsal hareketlilik ve daha güzel bir gelecek kurma olasılığını ortadan kaldırmakta, işçiliği daha da kötü koşullarda yeniden üretmekte, sınıfsal eşitsizlikleri ve toplumsal ayrışmayı daha da derinleştirmektedir. Ezilenlerin eğitim yoluyla daha iyi bir geleceğe ulaşması ve yurttaş olabilmeleri ancak laik, bilimsel, toplumcu ve kamucu eğitim politikalarının uygulanması ve tüm çocukların nitelikli eğitime erişimi ile mümkündür.

Paylaş:
Etiketler : çalıştırılan öğrenciler, meslek liseleri politikaları, mesleki eğitimde öğrencilerin işyerlerinde çalıştırılması

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Kreş Kapatmayı Kadın ve Çocuk Politikaları Bağlamında Okumak !
Çedes’ten Artuklu Üniversitesi Rektörüne Ülke Gündemi