Eğitim Sorunlarına Yine Çözüm Yok: 27 Ekim- 2 Kasım Eğitim Gündemi

Kategori : Eğitim Dünyası

“Cumhurbaşkanlığı 2026 Yıllık Planı” 30 Ekim Perşembe günü Resmî Gazete’de yayımlandı. Plan, bir yıl içerisinde her alanda yapılması öngörülen faaliyetleri kapsıyor. Eğitimle ilgili bölümü incelendiğinde, planın eğitimin temel sorunlarına dönük çözümleri içermediği dikkat çekmektedir.

Öğretmen açığının ücretli öğretmenlerle kapatılmaya çalışıldığı ve bunun ciddi sorunlara neden olduğu bir dönemde, öğretmen açığının nasıl giderileceğine ilişkin uygulama hedeflerinin planda yer alması beklenirdi. Ancak, ne yazık ki bu konuya hiç değinilmemiştir.

Yaşanan ekonomik kriz, bir yandan okul terklerini artırırken diğer yandan ailelerin çocuklarının eğitim masraflarını karşılamasını her geçen gün daha da zorlaştırmaktadır. Eğitim alan öğrencilerin desteklenmesine dönük 2026 planında herhangi bir önlem alınmadığı da dikkat çekmektedir.

Okul yemeği talebi, son dönemin en çok tartışılan konularının başında gelmektedir. Milyonlarca öğrencinin yeterli beslenemediği, buna bağlı olarak çocuklarda bodurluk riski bulunduğu ve bu durumun eğitim yaşamını olumsuz etkilediği kamuoyu tarafından sıkça dile getirilmektedir. Ancak yıllık plan, bu sorunu da yok saymış ve okul yemeğine dönük herhangi bir hedef belirlememiştir.

Bir diğer önemli sorun da okullar arasında bulunan nitelik, koşul ve olanak farklılıklarının giderilmesidir. Plan bu konuyu başlık olarak ele almış, ancak hedef belirleme konusunda yetersiz kalmıştır. Bu başlık altında yalnızca ilkokul 3. sınıflar için iyileştirme programının yeniden yapılandırılması hedeflenmiştir. Okullar arasındaki farkların oluşum nedenlerini ortadan kaldırmaya dönük planda tek bir hedef dahi bulunmamaktadır.

Resmî rakamlara göre 1 milyon 115 bin 907 öğrenci, eğitime ancak yapılan yardımlarla erişebilmektedir. MEB’in, bu durumu öncelikle çözülmesi gereken acil bir sorun olarak kabul etmesi ve çözüm için gerçekçi hedefler belirlemesi gerekmektedir. 2026 planının bu anlamda eksik olduğu ve yeniden değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Eğitim Yöneticiliği Meslek Değildir

“Cumhurbaşkanlığı 2026 Yıllık Planı”, içerdiği pek çok hedef açısından tartışılabilir; ancak planda en dikkat çekici olan hedef, eğitim yöneticiliğinin ayrı bir meslek olarak düzenleneceği yönündeki maddedir. Bu hedefe göre, okul yöneticiliği yapacak öğretmenlerin yetiştirilmesine dönük bir kurumsal yapı oluşturulacak ve yönetici sertifika programları uygulanacaktır.

Eğitim yöneticiliğinin ayrı bir meslek haline getirilmesi, uzun süredir tartışılan ve bazı çevrelerce talep edilen bir konudur. Bu görüşü savunanlar, yöneticilerin görev tanımları ve sorumlulukları açısından öğretmenlerden farklılaştıklarını; bu nedenle de eğitim yöneticiliğinin ayrı bir meslek olarak tanımlanması gerektiğini savunmaktadırlar. Bu anlayışa göre, eğitim yöneticiliği makam tazminatı gibi unsurlarla desteklenmeli ve ayrı bir özlük ile ekonomik haklara sahip olmalıdır.

Bu savununun iki temel kaynağı bulunmaktadır. Birincisi, eğitimi piyasacı bir yaklaşımla ele alan liberal düşüncedir. Bu anlayışa göre, okullar da tıpkı şirketler gibi profesyonel bir yaklaşımla yönetilmelidir ve bu da ancak işinde uzmanlaşmış yöneticilerle mümkündür.

İkinci kaynak ise, siyasi iktidardan aldıkları güçle ve ona yakın durarak geliştirdikleri siyasal, sendikal ve kişisel ilişkiler üzerinden eğitim yöneticiliğini kendileri için ayrılmış bir kadro alanı haline getiren anlayıştır. Bu yaklaşımı savunanlar, toplam eğitim yöneticileri arasında mutlak çoğunluğa sahip olduklarından, yöneticiliğin ayrı bir meslek olmasını hararetle savunmaktadırlar.

Oysa her iki yaklaşım da hatalıdır. Eğitim yöneticiliği, öğretmenliğin ikincil görevi dışında bir iş değildir. Eğitim yöneticileri, yaptıkları işin niteliği gereği eğitim sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Yöneticilerin öğretmen kimliğinden koparılması, okullardaki eğitim sürecinin bütünlüğünü bozacak, aynı zamanda yöneticilerde mesleki bir yabancılaşma yaratacaktır.

Bu yabancılaşma, okullardaki iş barışını ve çalışma ortamını da olumsuz etkileyecektir. Eğitim yöneticiliği, piyasanın kurallarına göre yürütülebilecek bir iş olmadığı gibi, siyaseten dağıtılacak kadrolar da değildir. Yıllık planda yer alan bu hedef uygulanmamalı, bu yanlıştan acilen geri dönülmelidir.

Çocuklarımızın Geleceğini Açık Uçlu Bırakamayız

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, katıldığı bir programda Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) için yeni bir yapı üzerinde çalıştıklarını açıkladı. Bakan Tekin, TÜBİTAK ile birlikte açık uçlu soruların yapay zeka desteğiyle değerlendirilmesine yönelik bir çalışma yürüttüklerini ifade etti.

Öğrenciler arasındaki fırsat ve olanak eşitsizlikleri dikkate alınmadan, sanki tüm öğrenciler aynı koşullara sahipmiş gibi uygulanan merkezi sınav sistemi zaten sınıfsal eşitsizlikleri yeniden üretmektedir. Buna bir de objektiflikten uzaklaşmış ölçme ve değerlendirme süreçleri eklendiğinde, mevcut eşitsizliklerin daha da derinleşeceği açıktır.

Elbette teknolojinin eğitim alanında kullanılması kaçınılmaz ve gereklidir. Ancak yapay zeka gibi hata yapma veya yanlış yorumlama riski taşıyan sistemlerin, öğrencilerin geleceğini belirleyecek bir sınavda kullanılması ciddi sorunlara yol açabilir.

Eksiği olsa da objektifliği büyük ölçüde kabul gören mevcut sistemin, yeterli hazırlık ve denetim olmadan kaldırılması, yerine tartışmalı bir değerlendirme yönteminin getirilmesi doğru bir adım olmayacaktır. Eğitimde yenilik, adalet ve güven ilkelerinden ödün verilmeden yapılmalıdır.

Okulda Rehber Öğretmen Olur Manevi Danışman Olmaz

Ordu İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Ordu İl Müftülüğü arasında, “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” Projesi kapsamında imzalanan protokol sonrasında 336 din görevlisinin okullara manevi danışman olarak gönderildiği bildirildi.

Bu görevlendirmelere tepki gösteren Eğitim Sen Ordu Şubesi, yaptığı basın açıklamasında uygulamanın derhal iptal edilmesini istedi.

ÇEDES Projesi’nin başladığı günden bu yana okullarda çok sayıda dini içerikli ve laiklik ilkesine aykırı etkinlik yapıldığı biliniyor. Milli Eğitim Bakanlığı, uzun süredir çeşitli protokoller aracılığıyla dini yapılanmaların okullarda faaliyette bulunmasına olanak tanımaktadır. Ancak Ordu ilinde yapılan bu son görevlendirme, önceki uygulamalardan önemli ölçüde farklılaşmaktadır.

Okullara “manevi danışman” görevlendirilmesi, rehber öğretmenlerin bilimsel temellere dayalı olarak yürüttüğü psikolojik danışmanlık hizmetlerinin din görevlileri tarafından verilmesi anlamına gelmektedir. Rehber öğretmenler bu hizmeti çocuğun üstün yararını gözeterek ve bilimsel yöntemlerle sunarken, din görevlilerinin vereceği danışmanlığın dini içerikli olması kaçınılmazdır.

Bu durum, bir yandan laik eğitim anlayışıyla çelişmekte, diğer yandan da çocuk hakları açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Pedagojik formasyonu bulunmayan kişilerin öğrencilerle çalışma yapması, psikolojik ve eğitsel açıdan olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Ordu İl Milli Eğitim Müdürlüğü, söz konusu protokolü acilen iptal etmeli, kamuoyuna açıklama yapmalı ve tüm okullarda rehber öğretmen açığını kapatmak için gerekli adımları atmalıdır.

Mülakat Mağduru Öğretmenlerin Mücadelesi Bir Yaşında

2023 KPSS sonuçlarına göre kontenjan içinde yer almalarına rağmen mülakatlar sonucunda kontenjan dışına çıkarılarak atanma hakları ellerinden alınan 1611 öğretmenin adalet mücadelesi 3 Kasım 2025 itibariyle bir yılını dolduruyor.

Tam bir yıldır mağdur öğretmenler, maruz kaldıkları haksızlığı ve eşitsizliği kamuoyuna anlatmak için büyük bir kararlılıkla mücadele ediyor. Bu süreçte toplumun her kesimi, yaşanan adaletsizliği açık biçimde gördü ve mağduriyetin giderilmesinin gerekliliğinde birleşti. Artık herkes biliyor ki bu mağduriyet, ancak ek atama ile giderilebilir.

Milli Eğitim Bakanlığı ise uzun süre bu sesi duymamayı, verilen mücadeleyi görmezden gelmeyi tercih etti. Ancak mücadele öylesine kararlı ve güçlü bir şekilde büyüdü ki, artık görmezden gelinemez hale geldi. Bunun üzerine Bakanlık, kamuoyuna mülakatların “kusursuz” bir sistemle yapıldığını anlatmaya çalıştı. Oysa bu çaba, yaratılmak istenen algıyı güçlendirmedi; aksine, haksızlığın boyutunu daha da görünür kıldı.

Bugün gelinen noktada artık mülakat mağduru öğretmenlerin haklılığı tartışmasızdır. Yapılması gereken açıktır: 1611 mağdur öğretmenin tamamı, bekletilmeden, ek atamayla öğrencilerine ve okullarına kavuşturulmalıdır.

Öğretmenlerin ve öğrencilerin mağdur edilmediği günlere ulaşmak dileğiyle, görüşmek üzere…

Paylaş:
Etiketler : dersler dergisi, öğretmen atamaları, Özgür Bozdoğan

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Duvarları Aşan Kadınların Eğitime Uzanan Yolculuğu
Eğitim Felsefesi ve Cumhuriyet Eğitimi