Masal Kahramanı Yetiştiren Eğitim Sistemi

Kategori : Güncel

Öğretmen Yasemin Kalkan söylüyor:

“15 yıldır uğraşıyorum. 2010 mezunuyum, 2011’de formasyonla birlikte. Bu sene tam 15 yıl sonra derece yaptım dedim. İlk yüze girdim. 74’üncü sıradayım şu anda ve şansa bakın ki atanamıyorum. Şu anda verilen 15 bin zaten çok az bir rakam. Bir de 15 binde adaletsiz bir dağılım yapıldı. Özellikle lise branşlarında kıyım yapıldı. Ben çocuğumla birlikte geldim buraya. Ankara’daki etkinliğe annemle, abilerimle birlikte gittim. Ben nerede etkinlik var, oraya koşuyorum. Perişan oluyoruz biz çoluk çocuk. Ben bu çocukla birlikte derece yapmışım ve hâlâ daha atanamıyorum. Ne yapmamız gerekiyordu daha fazla, bilmiyorum. İlk 100’e girmek kolay mı? O puanlar kolay alınmadı. Herkes 2-3 çocukla ya da annesinden, babasından o yaşta para alarak derece yaptı. Sınavlara hazırlandık. 15 yılım gitti. Ya tam atanıyorum dedim, tam hayallerim gerçekleşiyor dedim. Bu sefer 32 kontenjan verildi.”(1)
Yasemin öğretmen gibi binlerce öğretmenin feryadı böyle.

***

Toplumsal değişimi yönetemiyorsanız, eğitim sistemini yönetemezsiniz.

Eğitimde reforma nereden başlanmalı sorusuna verdiğim yanıt daima ülkenin sahip olduğu siyasal ve ekonomik sistemin özellikleri ve özel olarak Dünya’da ve ülkede işgücünde değişimler, iş gücüne katılım ve istihdam politikaları olmuştur. Yapacağınız değişimler okulöncesinde dahi olsa önce böyle bir analizi yapmak ve bu analizden hareketle bir planlama yapmak durumundasınız. Çünkü eğitim sistemi kendisini geleceğin insanını yetiştirme üzerinden var eder, meşru kılar.

Çocuğu hangi kademede eğitim sistemine dâhil ediyorsanız, o noktadan başlayarak yapacağınız her değişimi, mutlaka toplumsal değişimle ilişkilendirmek durumunda olmalısınız.

Bu nedenle eğitimin sorunları, büyük ölçüde ülkenin yaşadığı toplumsal değişimin sonuçlarının eğitim sistemine taşınmasıdır.
Bizde Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu tür bir analizden hareket etmek gibi bir derdi yok.

Böyle bir derdi olmadığı gibi, geçmişte de böyleydi ama son iki yılda hızlandırıldı, eğitim sisteminin tek başına asla başaramayacağı konular eğitimin asli görevi haline getirildi.

Öğretim programlarını, toplumsal yaşamın maddi boyutlarıyla birlikte değerlendirip analiz etmek yerine toplumsal yaşamı ahlak ve (asla istendik biçimde ölçemeyeceğiniz, standartlaştıramayacağınız) maneviyat edebiyatıyla doldurmak baştan toplumsal gerçeklikten ve eğitimden haberdar olmamak anlamına gelir. Erdem ve ahlak timsali olmaktan uzak bu insanlara göre, okullarımız artık inançlı, erdemli insanlar yetiştirecek/miş!

Bu eğitim sisteminin toplumsal gerçeklerden, bireysel hak ve özgürlüklerden koparılıp her türlü keyfiliğe açık hale getirilmesinden başka bir şey değildir. Bu kişiler sayesinde eğitim sistemi anne babalar açısından çocuklarına inanç ve ahlak satın alma yerine dönüştürülmüş olacak. Elbette bunun bedelini çocuklarımızla birlikte bizler ödeyeceğiz.

***

Bu parantezden sonra tekrar yükseköğretim mezunlarının durumuna dönersek, daha önce yükseköğretimden kaçıştan bahsetmiştim . (2) Yükseköğretimi yaygınlaştıran, sözde kapsayıcılık bazı kesimlere adına kontenjanlar ayrılan, lise mezunu her öğrencinin dilerse başarısına göre bir yükseköğretim programına kayıt yaptırabildiği bir ülkede, yükseköğretime devam etmeme sayıları artıyor. Neden? Çünkü bu ülkenin politik ve ekonomik sisteminin biçimlendirdiği işgücü alanları yükseköğretimle uyumlu değil.

Toplam istihdam içinde vasıfsız işgücünün istihdam oranının yüksek olduğu, esnek istihdam politikalarıyla iş güvencesinin ortadan kalktığı, asgari ücret uygulamasıyla çalışmanın onurlu bir insan olmak ve dolayısıyla bir başkasına muhtaç olmadan yaşayabilme imkanı veren nitelikten uzaklaştığı bir ülkede gençlerin hem eğitim sisteminden hem de istihdamdan uzaklaşmasına şaşırmamak gerekiyor.

2023 yılı Avrupa Birliği istatistikleri (3) 20-34 yaş aralığında yükseköğretim mezunlarının istihdam edilme oranlarını veriyor. Estonya’da her yüz yükseköğretim mezununun %96,7’si istihdam edilebilmekte. Hollanda’da bu oran %93, 2, Polonya’da %92,4, Yunanistan’da %72,3, İtalya’da %67.5. Türkiye’de ise% 64,7.

Bu şu demektir: Her yüz yükseköğretim mezununun %36,4’nün istihdam edilemediği bir ülkeyiz.

%64,7 yükseköğretim mezununun bu istihdama ulaşmak için hangi engelleri aştığını ise konuşmuyoruz. Haftalardır öğretmen adaylarının mülakat yoluyla nasıl elendiklerini konuşuyoruz. Öğretmeni inanç ve erdem aktarıcısı olarak sertifikalandırmak için açılan Akademi engelinin de nasıl işleyeceğini birlikte gözlemleyeceğiz. Konuyla ilgili mevzuatı bildiğimden, orada yaşananlar doğal olarak benim açımdan şaşırtıcı olmayacak. Ayrıca yükseköğretim ile istihdam arasındaki engellerin alınan eğitimin niteliğinden çok istihdam alanlarının yapısından, istihdam politikalarından kaynaklandığını da hatırlatmak isterim. İster kamuda, ister özel sektörlerde olsun istihdam, çalışanın insan olmaktan dolayı saygınlık arayışını, özgür iradeye sahip olmak için aradığı refah güvencesini vermiyorsa, insanları kulaklarından tutup istihdam imkânı olan iş alanlarına isteseniz de götüremezsiniz. Götürseniz de orada istediğiniz biçimde çalıştıramazsınız.

Yükseköğretim ve istihdama entegrasyon açısından TÜİK’in 2023 yılına ilişkin yayınladığı yükseköğretim göstergelerini hatırlatmak isterim. TÜİK raporu eğitim ve istihdam açısından önemli veriler sunmakta.(4) Ortalama kazancın en yüksek olduğu bölümler sıralamasında elektronik öğretmenliği 23. sırada yer almış. Tıp ve mühendislik alanlarının arasına öğretmenliğin girmesi kendi başına önemli olmakla birlikte, bir öğretmenin istihdam için beklediği süre de kendi başına önemli. İki binlerin başından bu yana bu ülke yetiştirdiği öğretmeni istihdam edemeyen ve bundan kendini sorumlu görmeyen bir ülke haline geldi.
Öğretmen veya diğer istihdam edilmeyen yükseköğretim mezunları, hem aileleri bakımından hem de kamu bütçesinden yüksek oranda bir harcama ile eğitimlerini tamamlıyorlar. Bir ülkenin kaynaklarını doğrudan verim alamayacağı biçimde kullanması başlı başına bir sorumsuzluk, hatta görevi kötüye kullanma örneğidir.

Mezun ettiğimiz insanlar çalışıyor olsa bile bunun aldıkları eğitimle ilişkisi çok az. TÜİK tablosunda eğitim alanından mezun olanlar arasında bu oran %40’lara ulaşmış durumda. 2023 verilerine göre eğitim alanından mezunların ancak %62,7’si eğitimle ilgili alanda iş bulabilmiş. Bu oranın erkeklerde %46,1’e düştüğünü görüyoruz. Tabloda yer alan diğer meslek gruplarına ilişkin yoruma da gerek yok zaten.

***

Bazen masallar geleceği daha iyi anlatır. “Alice Harikalar Diyarında” masalının 9. Bölümünün sonlarında Alice, Ejderha Griffin ile bir zamanlar gerçek kaplumbağa olduğunu iddia eden yaşlı sahte kaplumbağanın yanına giderler. Bu üçlünün aralarında geçen diyaloglar baştan sona bir eğitim sistemi eleştirisidir. Kaplumbağa okulda aldığı dersleri ve hocalarını anlatır. Aralarındaki diyaloğun bir bölümü şöyledir:
“Alice, bu konu hakkında daha fazla soru soracak cesareti kendinde bulamadı; bunun üzerine Sahte Kaplumbağa’ya dönüp, ‘Başka hangi dersleri aldınız?‘ diye sordu.
‘Tarih dersimiz vardı,’ diye cevap verdi Sahte Kaplumbağa ve sonra kanatlarındaki tüylerini tek tek sayarak devam etti: ‘Antik Çağ ve Modern Dönem Tarihi, sonra Denizoğrafya ve Kesim Eğitimi derslerimiz vardı –
Kesim Eğitimi öğretmenimiz bir yılanbalığıydı ve haftada bir gelirdi. Bize kesmeyi, yapıştırmayı ve patates oymayı öğretirdi.’
‘O nasıl oluyor?’ diye sordu Alice.
‘Şimdi sana bunu gösteremem,’ diye karşılık verdi Sahte Kaplumbağa, ‘belim ağrıyor. Griffin de bir türlü öğrenemedi zaten.’
‘Zamanım olmadı,’ dedi Griffin, ‘Yine de klasik bir öğretmenden ders aldım. Bu öğretmen bir yengeçti, hem de gerçek bir yengeç.’
‘Ben ondan hiç ders almadım,’ dedi Sahte Kaplumbağa iç çekerek, ‘dediklerine göre Sevinci ve Acıyı öğretiyormuş.’
‘Evet, evet öğretiyordu,’ diye araya girdi Griffin. Bu sefer iç çekme sırası ona gelmişti. Her ikisi de başlarını pençelerinin arasına koydular.
‘Peki bir günde kaç saat ders alıyordunuz?’ diye sordu
Alice, bu konu bir an önce kapansın istiyordu.
‘İlk gün on saat,’ dedi Sahte Kaplumbağa, sonraki gün dokuz saat, ondan sonraki gün ise –‘ ‘Ne tuhaf bir ders programı!’ dedi Alice.
‘Bu yüzden onlara ders diyorlar ya,’ diye karşılık verdi
Griffin, ‘ders saatleri sürekli ters gider.’
Alice ilk kez böyle bir şey duyuyordu. Tekrar konuşmadan önce bir süre düşündü. ‘O zaman on birinci gün de tatil olmalı?’ dedi.
‘Tabii ki de öyle,’ dedi Sahte Kaplumbağa.
‘Öyleyse on ikinci günde ne yapıyordunuz?’
‘Bu kadar derslerden konuşmak yeter’ diye araya girdi Griffin kararlı bir ses tonuyla. ‘Şimdi ona oyunlarımızdan bahset.” (5)

 

 

(1) https://www.sozcu.com.tr/kpss-de-derece-yapti-yine-de-atanamadi-15-yilim-gitti

(2)https://www.nirvanasosyal.com/h-410-universitelerin-ve-universite-egitiminin-gelecegi-uzerine-notlar.html

(3)

(4) https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yuksekogretim-Istihdam-Gostergeleri-2023-53466#:~:text=Lisans%20mezunlar%C4%B1n%C4%B1n%20kay%C4%B1tl%C4%B1%20istihdam%20oran%C4%B1,%67%2C7%20olarak%20hesapland%C4%B1.

(5) Lewis Carrol, Alice Harikalar Diyarında, (Çev: Sinan Ezber),S.93-94, İş Bankası Yayınları, 2008, İstanbul.

 

Paylaş:
Etiketler : eğitim alanında insangücü pöğretmen atamaları, öğretmen atamaları, öğretmen işgücü planlaması lanlaması, öğretmen mülakatları, Yükseköğretim ve istihdama entegrasyonu

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Mağdur Öğretmenler Ülkesi 21-27 Nisan 2025
Zorunlu Eğitimi Kim Tartışıyor? 12-18 Mayıs 2025