19 Mart Dalgası ve Üniversite Gençliği

Kategori : Güncel

Sürekli iktidarda kalma dışında ayakta durabilme şansı olmadığının ayrımında olan bir siyasal yapıyla yönetiliyoruz 23 yıldır. İktidarda kalmayı da en çok toplumu kutuplaştırma yoluyla başaracağını düşünen iktidar partisi, yıllardır kullandığı söz konusu gerilim araçlarını önemli ölçüde tüketti.

Anımsayalım: “28 Şubat”la özdeşleştirdiği “askerî vesayet”, onunla yakından ilişkili “türban”, türbandan öte içerikler barındıran “inanç özgürlüğü”, laik ağırlıklı eğitim kurumlarına karşı “imamhatipçilik”, tartışılır birçok yanına karşın laik içerikli “müfredat”, yüksekokullarla askerî okullara girişte “adaletsizlik” vb.

Dikkat edilirse iktidar partisinin günümüze dek en çok başvurduğu kutuplaştırma konuları ağırlıklı olarak eğitimle ilgilidir. Toplumsal yapımızın bu siyasal sömürü alanlarına ilişkin duyarlılığını bildikleri için de her sıkışıklıkta döne dolaşa aynı kutuplaştırma araçlarını kullandılar.

Ama toplumsal yaşamın devingenliğine bağlı olarak her konuyu siyasal sömürü/rant aracı olarak kullanmanın da bir sınırı, bir “istiap haddi” var, doğal olarak. AKP, söz konusu kavramlar üzerinden yürüttüğü kutuplaştırma taktiğinin sonuna geldi, epey zamandır. Halk, söz konusu “vesayet”i üçe beşe katlayan saray vesayetinin ayrımında artık. Halk, biçimsellikte dönüp duran, öze ilişkin hiçbir karşılığı olmayan türbancılıkla imamhatipçiliğin de ayrımında. Ayrıca yine halk, bunlarla doğrudan ilişkili müfredat oyunlarının da, ÇEDES ve dinci yapılarla imzalanan protokoller gibi destek ögeleri eşliğinde iş yürütmenin de ayrımında. Bu anlamda atılan her adımın eğitim sistemiyle sistemin ürünlerini nitel olarak var olanın çok daha gerisine götürdüğünün ayrımında olmayan yok artık.

Dolayısıyla iktidar partisi, gerileyen niteliğiyle yığın yığın diplomalı işsiz üretmekten öte ekonomik, teknik, kültürel, sanatsal vb. alanlarda işlevi olmayan sözde “reform” kandırmacalarını, iktidarda kalmak için gerilim aracı olarak sürdüremez durumda. Toplumun, kimi iktidar temsilcilerinin zaman zaman çaresizlikten başvurdukları 28 Şubat, türban, imamhatip, vatan-millet vb. odaklı gevezeliklerine artık kanmadığını anlayan iktidar partisi, çöküşü tersine döndüremese bile bir yerde durdurabilme telaşına düştü. İktidardan düşme korkusu, AKP’nin akıl almaz yollara başvurmasına neden oldu. İktidar partisi, bu aşamada dikkatleri geleneksel “lider” odaklı siyasal kültürün baskın olduğu toplumsal yapıda kısa sürede yükseliş ivmesi yakalayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na çevirdi.

Oysa 23 yıllık iktidarı süresince rüşvetten yasa tanımazlığa, yolsuzluktan hukuksuzluğa, liyakat yoksunu kadrolaşmadan adaletsizliğe dek gün yüzüne çıkmış işleriyle ülke ekonomisini, eğitimi, sağlık sistemini ve yargıyı çökerten siyasal yapı, çözümsüzlük girdabındadır. Bu yapı, medyadaki “yandaş” kalemler ve özellikle trol ordusu eşliğinde İmamoğlu’nun diploması ve belediyecilik uygulamaları üzerinden yaratmaya çalıştığı “yolsuzluk batağındaki İmamoğlu ve CHP” algısıyla hem kendi marifetlerini örtbas etmek hem de rakip partiyi “lider” figürüyle vurup kendisine toplumsal meşruiyet oluşturma çabasını hızlandırdı.

Bilinen siyasal çatışmayı tarihe düşülen not olsun diye anımsayalım: İmamoğlu’yla onun İstanbul’daki yerel yönetim kadrosundan 10’dan çok kişi 19 Mart günü gözaltına alındı, üç dört gün süren göstermelik yargılamanın ardından İmamoğlu ve onun en yakınındakiler tutuklandı. Ülke genelinde 2012’deki Haziran Ayaklanması”na benzer, hatta kimi boyutlarıyla onu da aşan sokak-alan gösterileri başladı. İktidar partisiyle onun irili ufaklı ortaklarının bu tür olası gelişmeleri önlemek için sıkça başvurduğu tehditlere, hakaretlere karşın kısa sürede milyonların ülke genelinde oluşturduğu görünüm, bir yandan iktidarı şaşırtırken öte yandan baskının daha da artmasına neden oldu. Şafak sökümündeki ev baskınlarıyla gözaltılar, çoğu CHP öncülüğünde düzenlenen mitingler ve yürüyüşlere katılanlara kolluk güçlerinin acımasız sert müdahalesine karşın geri adım atılmadı.
19 Mart’tan bu yana sertleşen iktidar ve karşıtları arasındaki sıcak kavganın içinde sayısal anlamda olmasa bile eylemlilik bağlamında öncülüğün uzak-yakın geçmişteki örneklere benzer biçimde yine üniversite öğrencilerinde olduğu bir kez daha ortaya çıktı. AKP’nin arka bahçesi olarak tasarladığı taşra üniversitelerinin sesi cılız çıksa da İstanbul Üniversitesi, ODTÜ, İTÜ, Hacettepe, YTÜ, Ege, Akdeniz, Çukurova… gibi üniversitelerdeki öğrencilerin etkin biçimde öncülüklerine tanık olundu. Dolayısıyla 2 bin dolayında gözaltına alınanlar, 300’ü aşan tutuklamalar, okullarında ve yurtlarında türlü yaptırımlara uğrayanlar içinde de ağırlık öğrencilerdedir.

Böyle olmasının nedenlerini anlamak da güç olmasa gerek. Bunlar yine çokça bilinen gerekçelerdir belki ama gençlik sorunlarının kimi dönemsel özelliklerini yine tarihe not düşmek amacıyla anımsayalım:

* Kitleleri tümüyle yozlaştırma, sıradanlaştırma ve edilgin kul-ümmet kalıbına sokma çabalarına karşın hâlâ en duyarlı kitle, üniversite öğrencileridir.
* Okullarında yaşanan liyakatsizlik, kayırmacılık, akademik düzey yitimi, piyasalaşma ve ekonomik krizlerden en çok etkilenen kesim, üniversite öğrencileridir.
* Okullarını bitirip diplomalarını ellerine aldıklarında iktidarın kendilerine “Size iş vermek zorunda değiliz, başınızın çaresine bakın” dediği, sınavlara bağlanan iş bulma koşulu olarak yıllarca dershanelere döktükleri para ve oralarda harcanan zamana karşın en çok işsizlik girdabına itilen kesim, üniversite öğrencileridir.
* Tüm aşamalarda eğitimin içeriğinin bilimsellikten koparılıp hurafelere bağlanmasının en çok ayrımında olan kesim, üniversite öğrencileridir.
* Ekonomik dengesizliğin, hukuksuzluğun, sınıflar arasındaki eşitsizliğin, para odaklı toplumsal sistemin, büyük çoğunluğun günlük yaşamını doğrudan etkileyen her türlü sömürünün ayrımında olanlar da onlardır.
Gençliğin bu gerekçelerine eklenebilecek başka birçok duyarlılık alanları vardır kuşkusuz. Hem kendilerini hem ülkeyi büyük bir geleceksizliğe sürükleyen despotluğu en çok onlar görüyor, onlar yaşıyor. Bu nedenle çok değil, kendilerini de başkalarını da ikna edecek tek bir sözü kalmadığını bildikleri bu haksız, hukuksuz, ceberrut yapı gidecek, gözaltına alınarak, tutuklanarak hepimiz adına çektiklerinin karşılığını alacaklardır.

Paylaş:

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Mülakatla Olmaz! 3-9 Mart 2025
Çocuklarımızı Serbest Bırakın 31 Mart-6 Nisan 2025