Zorunlu eğitim karşıtı bir kesimin çeşitli araçlarla kamuoyu oluşturarak zorunlu eğitimi tartışmaya açmaya çabaladığına, zorunlu eğitimin kapsamının daraltılması ve süresinin kısaltılması için kamuoyunu hazırlamaya çalıştığına tanıklık etmekteyiz. Dernekler, vakıflar, sendikalar ve siyasi partilerle birlikte sermaye kesiminin temsilcileri de zorunlu eğitim karşıtı bu ekibin içerisinde başından bu yana yerlerini almış durumdalar.
Salı günü (24.06.2025) MÜSİAD Genel Başkanı Burhan Özdemir bir gazeteye verdiği söyleşide, gençlerin zorunlu eğitim nedeniyle iş gücüne geç katıldığını, zorunlu eğitimin her bireyi aynı kalıba soktuğunu, istihdamın artması için zorunlu eğitim süresinin kısaltılması gerektiğini ifade etti. MÜSİAD Başkanı özetle, “zorunlu eğitim kısalsın çocuklar daha erken ucuz iş gücü olsun” çağrısında bulundu.
Zorunlu eğitim tartışmalarının asla sadece eğitimle ilgili bir tartışma olmadığını, bu meselenin geleceğimizle ilgili olduğunu ifade etmiştik. Çocuğun üstün yararını hareket noktası olarak almayan, sermayenin gereksinimlerini karşılamayı önceleyen bir bakış açısıyla zorunlu eğitimin tartışılmasının mümkün olmadığının altının çizilmesi gerekmektedir.
Zorunlu eğitimin süresinin kısaltılması hedefi ile başlayan tartışmaların nasıl sonuçlanacağını kestirmek bugünden mümkün değildir. Zorunlu eğitim kapsamının dışında kalan gençlerin sosyal politikalarla desteklenmediği, işsizliğin her geçen gün arttığı ve gelecek umudunu yitiren gençlerin çaresizlik ve seçeneksizlik arasında sıkıştığı bir dönemde zorunlu eğitimi sanki tüm koşullar olumluymuş gibi tartışmak doğru olmayacaktır. Zorunlu eğitim başta olmak üzere eğitimle ilgili tartışmaları sürdürürken siyasi iktidarın eğitim aracılığıyla yeni bir rejimi inşa etmeye çalıştığı gerçeğini asla akıldan çıkarmamak gerekmektedir.
Proje Okulu Mağduru Öğretmenler Okullarından Ayrıldı
Çalıştıkları proje okullarında görev süreleri uzatılmayarak 10 Nisan tarihinde il/ilçe emrine alınan 9252 öğretmenin bir bölümü 27 Haziran Cuma günü çalıştıkları okullardan ayrıldı. Aylardır görev sürelerinin uzatılmama nedenlerini, hangi öğretmenlerin görev sürelerinin uzatılamayacağının kimler tarafından ve hangi ölçülülere göre belirlendiği sorularına yanıt arayan proje okulu mağduru öğretmenler zihinlerindeki yanıtsız sorular ve maruz kaldıkları hukuksuz, adaletsiz uygulamanın neden olduğu olumsuz duygularla okullarından ayrılmak durumunda kaldılar.
Proje okullarına öğretmen atamalarında ve eğitim yöneticisi görevlendirmelerinde idareye tanınan yetkinin nasıl kullanılacağının belirli ölçülere ve ilkelere bağlanmamış olması, söz konusu yetkinin kullanımında yaşanan keyfiliğe de zemin hazırlamaktadır. Atama ve görevlendirmelerde liyakat değil de kişisel, siyasal ve sendikal yakınlıkların belirleyici olması proje okulları açısından yeni sorunların yaşanmasına da neden olmaktadır.
Proje okullarında çalışırken görev süresi uzatılmadığı için il emrine alınan 9252 öğretmenden bazılarının adına süreç içerisinde, okul müdürleri başta olmak üzere, bazı kesimler tarafından MEB’e yapılan müdahalelerle yeniden kararname düzenlenmiş ve bu öğretmenlerin atamaları yeniden yapılmıştır. Sadece bu durum bile proje okulu atamalarının ne kadar keyfi ve adaletsiz olduğunu göstermektedir.
Son dönemde kamu yönetiminin belirgin şekilde “belirsizlik, kişiye bağlı yönetim ve keyfilik” esas alınarak sürdürüldüğünü gözlemlemekteyiz. Belirli ilkeler ve kurallara bağlı olmayan yönetim şekli kaçınılmaz olarak çürümeye ve yozlaşmaya neden olmaktadır. Kamuya ait olan proje okullarının özel işletmeler gibi yönetilmesi ve bu okullarda çalışacak öğretmenlerin belirlenmesinin tamamen kuralsız olması kabul edilebilir bir durum değildir; proje okul uygulaması acilen sonlandırılmalı ve bu okullar da diğer okullar gibi genel esaslara tabi olmalıdır.
Mülakat Israrı
Kamu görevlilerinin istihdamında seçme yöntemi olarak kullanılan “mülakat” geçmişten bu yana tartışmalı olmuş, kamuoyu tarafından kabul edilen bir seçme biçimi olmamış, mülakatlarda yaşanılan hukuksuzluklar ve adaletsizlikler tüm toplumun gözleri önünde yaşanmış ve kamuoyunda ciddi rahatsızlıklara neden olmuştur. Bu nedenlerle de siyasi partiler ve Cumhurbaşkanı adayları 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimleri öncesinde seçim meydanlarında kamuya istihdamda mülakatın kaldırılacağı sözünü vermiş ancak seçimler sonrasında verilen sözler unutulmuş ve mülakat uygulanmaya devam etmiştir.
Geride bıraktığımız yıl yapılan mülakatlar sonrasında 1611 öğretmenin kontenjan dışı kalması ve mağdur öğretmenlerin hakları için mücadele başlatması mülakat tartışmasını temel gündemlerden biri haline getirmiştir. Mağdur öğretmenler, sorunlarının çözülmesi ve maruz kaldıkları adaletsizliğin giderilmesi için ısrarla mücadele ettiler ve etmeye de devam ediyorlar. Mülakat mağduru öğretmenler sorunlarının çözümü için 30 Haziran Pazartesi yeniden MEB önünde olacaklar, sorunları çözülene, talepleri karşılanana dek sürecek bir oturma eylemi başlatacaklar. Umarız mağdur öğretmen arkadaşların talepleri bu defa karşılık bulur ve sorun ek atama ile çözülür.
Mülakat mağdurlarının mücadelesi sürerken diğer taraftan da 2024 KPSS sonuçlarına göre atanacak öğretmenlerin mülakat süreci başladı ve devam ediyor. Türkiye genelinde 5 ilde devam eden mülakatlarda, kılavuza göre, her bir adaya 45 dakika süre verilmesi gerekiyordu ancak bunun böyle olmadığına dair bilgiler paylaşılıyor. Durumun açıklığa kavuşması için MEB, mülakatların nasıl devam ettiğine dair kamuoyuna bir açıklama yapmalıdır.
MEB, 2024 KPSS sonuçlarına göre yapılacak atamalarda kullanılan mülakat yönteminde kimi değişiklikler yapmış olsa da yine sorunların yaşanacağı ve mülakatların sonucunda öğretmenlerin bazılarının mağdur olacağı açıktır. MEB, mülakat yönteminde ısrar etmek yerine öğretmen istihdamında KPSS sonuçlarını esas almalıdır.
Öğretmenler Yürüyor
Güvencesizliğe, ağır çalışma koşullarına ve düşük ücretlere karşı Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası tarafından “ Öğretmenliği Yaşatacağız” şiarıyla başlatılan öğretmen yürüyüşü devam ediyor. 25 Haziran Çarşamba günü sendika merkez binasının bulunduğu Kadıköy’den başlayan yürüyüş tüm engellemelere rağmen öğretmenlerin kararlı tutumu ile devam ediyor. 10 gün devam edecek olan yürüyüş sırasında öğretmenler kimi özel öğretim kurumlarını da, çalışanlara dönük tutumlarından dolayı, kurum binalarının önlerinde yaptıkları açıklamalarla teşhir ettiler.
Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının başlattığı öğretmen yürüyüşü, içerisinden geçmekte olduğumuz dönemden dolayı tarihi bir öneme sahiptir. Bu dönemin en temel özelliği öğretmenlerin çeşitli nedenlerle mağdur ediliyor olmasıdır. Böylesi bir dönemde öğretmenlik mesleğini ve öğretmenleri savunmak için bu uzun yürüyüşün yapılıyor olmasının çok değerli ve anlamlı olduğunun altının çizilmesi gerekmektedir. Umarız arkadaşlarımızın yürüyüşü başarı ile sonuçlanır.
LGS Kitapçığı
LGS kapsamındaki merkezi sınavın birinci oturumunda uygulanan alt testlere ait sözel kitapçığının sosyal medya iletişim platformlarında paylaşılmasıyla başlayan tartışma devam ediyor. MEB, söz konusu kitapçığın sözel oturumundan sonra paylaşıldığı için sorun olmadığını iddia etse de paylaşımın sayısal oturumu devam ederken yapıldığı Milli Eğitim Bakanı tarafından katıldığı bir TV programında ifade edildi.
Söz konusu paylaşım sözel oturumu bittikten sonra yapılmış olsa dahi bu durum sınav güvenliği ile ilgili yaşanılan zafiyeti açığa çıkarmıştır. Sınavların yapıldığı binalardan içeri girmesi mümkün olmayan birinin sınav kitapçığının görsellerine sahip olması fiziken mümkün değildir, bu ancak bina içerisinden alınan görüntülerin kendisine ulaştırılması ile olabilir. Bu durum güvenlik zafiyetinin boyutlarının görünenden fazla olduğunu açığa çıkarmaktadır. Yüzbinlerce öğrencinin emeklerinin heba olmaması için olayın tüm boyutları ile araştırılması gerekmektedir.
Sesini Duyuramayanlar
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin 26 Haziran Perşembe günü bir televizyon programına konuk oldu ve kimi sorulara yanıt verdi; programda sorulan sorular eğitim gündeminin gerçek ve acil sorunlarının büyük bir bölümünü kapsamadığı gibi daha çok eğitimde ne kadar iyi işler yapılıyor algısı oluşsun diye seçilmiş hissi uyandırdı.
Program boyunca iki grup öğretmen sesini bakana duyurmaya çalıştı ancak başarılı olamadı: 2024 KPSS sonuçlarına göre atama bekleyen öğretmenler ve yeterince açık norm kadro olmadığı için iller arası isteğe bağlı atamalarda atamaları yapılmayan öğretmenler. Program boyunca atılan çok sayıda mesaja rağmen programın sunucusu bu iki kesimin sorularını ve taleplerini bakana sormadı ve iletmedi. Bir kere daha gördük ki haklar ancak örgütlü ve birlikte mücadele ile alınır.
Üniforma Yoksulluğu Örter mi?
Yapılan yönetmelik değişikliğinden dolayı 2025-2026 Eğitim-Öğretim yılından itibaren okul kıyafeti (üniforma) uygulamasına geri dönülüyor. üüniforma uygulamasını, tek tip öğrenci yetiştirmeye hizmet ettiği gerekçesi ile sonlandıran MEB yönetimi şimdi yeniden üniforma uygulamasını başlatıyor.
Bu geri dönüşün iki gerekçesi olduğu açık; bunlardan ilki derinleşen yoksulluğun neden olduğu ekonomik eşitsizliklerin üzerinin üniforma ile örtülmesi ve görünmez hale getirilmesi, diğeri de öğrencilerin kıyafetlerinin kontrol altına alınması isteği. Üzerini örtmek yerine yoksulluğu engellemek ve sosyal politikalarla gelir düzeyi düşük öğrencileri desteklemek gerekirken, üniforma ile bu sorun yokmuş gibi davranılması kabul edilebilir bir durum değildir. Öğrencilerin ne giyeceğine onlar adına karar vermek yerine karar alma becerilerini geliştirmek gerekir. Üniforma yaşanılan gerçekliği örtemez.
Gözleri Keman Dudakları Darbuka Çalanlar
Milli Eğitim Bakanı, MESEM’lerle ilgili eleştiri yapan bir siyasi parti genel başkanını Fikret Kızılok’un “Alaturka Liberal” şarkısının sözleri ile eleştirdi; “gözleri keman çalardı, dudakları darbuka” diyerek alınan tutumun tutarlı olmadığını ifade etti. Sermayenin ara eleman ihtiyacını gidermek için MESEM’leri açtıklarını, bu defa da çocukları sermayeye ucuz işgücü yapmakla suçlandıklarını söyledi.
MESEM’lerde meydana gelen can kayıplarını, burada yaşanan emek sömürüsünü ve çocukların eğitim hakkından mahrum kalmasını dikkate bile almayarak; “biz sermayenin gereksinimini karşılıyoruz, kimse bizi eleştirmesin” denilemez. Çocuk işçiliğine karşı mücadele, çocukların haklarını savunmak ortak görevimizdir.
Çocukların sömürülmediği günlerde görüşmek dileğiyle, görüşmek üzere…