Türkiye gündemi çok yoğun…CHP’ye yönelik yargı yoluyla iktidar mücadelesini önleme çabaları, Halk TV’yi kapatma uğraşıları, kayyum tartışmaları, toplumsal muhalefeti tartışmaları, toplumsal ve TBMM gündemindeki zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerine açılması adına şirketlere peşkeş çekme çabaları. Görüldüğü gibi artık doğa, çevre mücadelesi anti-kapitalist mücadelenin bir parçası. Bir tarafta halk, bir tarafta şirketler yani kapitalizm. Siyasal iktidar, toplumsal muhalefeti yargıyı kullanarak bastırırken diğer yandan torba yasalarla kendi sermaye çevrelerine rant üretmeyi amaçlıyor.
Siyasi iktidar, TBMM’ne sunduğu torba yasa tasarısıyla Ege ve Akdeniz’in mitolojik, simgesel ağacı, köylülerimizin en önemli geçim kaynağı ve yiyeceği zeytin ağaçları alanlarını maden çıkarma adına şirketlere alanlarını maden. Milas’tan gelen köylü yurttaşlarımız yaşam alanlarını yok eden bu tasarıya karşı Ankara’da haklı tepkilerini ortaya koyuyorlar. 2014 yılında zeytinliklerini koruma adına Yırca köylülerinin verdikleri onurlu mücadeleyi 2025 yılında da Milaslı zeytin üreticileri vermektedirler. Bu günlerde karşılaştığım ve zeytin tasarısını konuştuğumuz çoğu arkadaşlarımın ortaklaştığı “AKP’de vicdanlı kimse yok mu?” sorusu karşıma çıkıyor. TBMM’de ilgili komisyondan yoğun itirazlara rağmen AKP-MHP ittifakının oylarıyla geçen taslak torba yasası önümüzdeki günlerde TBMM’de görüşülecek. Zeytinlikleri yok etmeyi hedefleyen torba yasa tasarısını hazırlayanları ve bu tasarıyı mecliste destek verenleri anlamak çok zor. Bu kararın, halkın alışkanlıklarını, doğayla ilişkisini, yaşam geleneklerini ve bir kültürü yok edeceği için beyinlerde, yüreklerde karşılığı asla yoktur.
Şirketler yani kapitalizm için daha çok kazanma, daha çok kar, daha çok para temel amaçtır. Köylü yurttaşlarımız için ise zeytinlik, sadece zeytinlik değil, yaşadıkları nefes aldıkları yer, havaları, suları, toprakları, yaşam alanları, doğayı beraber paylaştıkları diğer canlılar, evleri ve anıları demektir. Siyasal iktidar bunu anlayamıyor, empati yapmıyor. Zira ülkeyi yönetme anlayışlarında halk, insan, doğa, çevre yok. Tüm sağ iktidarlarda olduğu gibi… Siyasal iktidar son 23 yılda yaptığı gibi tercihini halktan yana değil şirketlerden yana kullanıyor. AKP iktidarı döneminde 10 kez zeytinliklerin imara, madene açılması için TBMM’de yasa taslağı hazırlandı. Zeytin üreticileri, doğa ve çevre savunucuları, toplumsal muhalefet ve muhalefet partilerinin çabasıyla engellendi. Akdeniz kıyısı olan Yunanistan, İtalya, İspanya gibi ülkelerde zeytin ağaçları “maden ruhsatı verilecek alan” değil, korunacak kültürel varlık kabul ediliyor. Batı ile aramızdaki düşünce farkı çok açık…Mustafa Balbay Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan makalesinde: “Ömrün zeytin ağacı kadar uzun, zeytin taneleri kadar bereketli, zeytinyağı kadar sağlıklı olsun! Bir zeytin ağacına kıyarak sadece yüzlerce yıl yaşama olasılığı olan bir canlıyı yok etmiyorsunuz, doğmamış fidanların katili oluyorsunuz!” ifadeleriyle tepkisini dile getirirken Özlem Yüzak ise köşe yazısında: “Zeytin ağacı bin yıllık bir direnç sembolüdür. Bugün onu korumak, yalnızca bir ağaç için değil, gelecek nesiller için de bir savunma hattı kurmaktır.” diyerek yapılanların yanlışlığına vurgu yapıyor.
Köy Enstitüleri ve Zeytincilik
Kızılçullu, Ortaklar, Savaştepe ve Aksu Köy Enstitülerinde yaygın bir şekilde zeytincilik yapıldığını enstitü mezunlarının anılarında görebiliyoruz. İzmir’in Enstitüsü Kızılçullu Köy Enstitüsünün iki çiftliği vardı. Şimdiki adı Gaziemir olan Emrez çiftliğinde zeytincilik yapılırdı. Emrez’de toplanan zeytinlerin enstitünün yağhanesine getirildiğini ve üretilen yağın yemekhanede tüketildiğini, zeytinin ise kahvaltıda tüketildiğini anılardan öğreniyoruz (1). Buca’daki Kozağaç çiftliğinde ise enstitünün gereksinmesi olan sebze tarımı, bağcılık yapılırdı. Kızılçullu Köy Enstitüsünde zeytincilik enstitünün önemli bir çalışma alanıydı. 1967-1972 yılları arasında ilkokul sonrası öğrencisi olduğum Ortaklar İlköğretmen Okulunun sağı solu zeytin ve incir ağaçlarıyla donatılmıştı. Bu zeytinlerin çoğu 1944-1954 yılları arasında Ortaklar Köy Enstitüsü öğrencileri tarafından dikilmişti. Köy Enstitülerindeki zeytincilik uğraşısını anlamak için önceki yıllarda elime geçen ve yayımladığım bir belgeyi paylaşmak isterim (2). 9.7.1948 tarihli ve Tarım Bakanlığı Bahçe Kültürleri İstasyon Müdürlüğünden Ortaklar Köy Enstitüsü Müdürlüğüne yazılan yazı: “Yüksek Tarım Bakanlığınca emrinize ücretsiz olarak tahsis edilmiş 947 fidandan tevzi zamanında adresinize gönderilen 200 adet zeytin fidanının kaç adedinin tuttuğunun ve kuruyanların neden kuruduklarının yapılacak istatistiklerimize işlenmek ve bakanlığa arz edilmek üzere bildirilmesini rica ederim. Saygılarımla” şeklinde olup ve not olarak da “Kurumada iklime uygunsuzluk gibi haller müşahede edilmiş midir?” diye bir soru eklenmiştir. Bu yazıya Ortaklar Köy Enstitüsü Müdürü Arif Gönendik 13.7.1948 tarihinde “Tarım Bakanlığı Bahçe Kültürleri İstasyon Müdürlüğüne, Erbeyli” adresine yanıt vermiş. Yanıtta: “9.7.1948 gün ve 282 sayılı yazıları karşılığıdır. Müdürüyetimizin istasyonunuzdan enstitümüze verilmiş bulunan 200 zeytin fidanından 175’i halen tutmuş vaziyettedir. Tutmayan 25 fidan dikim zamanında sıra üzerinde kayalık sahaya düştüğünden tutmamıştır. Keyfiyet saygı ile arz olunur” ifadeleri yer almıştır. Yukarıdaki yazışma Pazarören Köy Enstitüsü ana binasının girişinde yazılan “Bozkırı baştan başa yeşile öreceğiz, Tanrı’nın geç kaldığı işi biz göreceğiz” ifadelerinin anlattığı gibi Köy Enstitülerinin Anadolu’nun yeşillendirilmesi, ağaçlandırılması konusundaki duyarlılıkları ifade etmektedir. Yukarıdaki yazışma belgeleri 1948 yılında kamunun ve Köy Enstitülerinin zeytin fidanlarına verdiği önemi göstermesi anlamında çarpıcıdır.
Hayatımızdaki Zeytin
Çocukluğumu yaşadığım Kavaklıdere denizden yüksekliği 900 metre civarında olan bir orman kasabasıydı. Kavaklıdere, çevre köy ve kasabalara göre daha soğuk geçen bir iklime sahipti. Zeytin yetişmezdi. Çocukluk yıllarımda kasabada sadece bir veya iki zeytin ağacı vardı. Son 15 yılda Çine’deki Topçam barajının yarattığı iklim değişikliği Kavaklıdere’de zeytinciliğin hayata geçmesini sağlamıştı. Kasabada tarlalar da zeytinlik yapılmıştı. İzmir’den Muğla’ya otobanda giderken 1967-1972 yıllarında öğrencisi olduğum Ortaklar Köy Enstitüsünün ardılı Ortaklar İlköğretmen Okulunun zeytinliklerine hep acıyla, hasretle bakarım. Köy Enstitülü büyüklerimizin diktiği ve bizlere miras bıraktıkları zeytinlikte arkadaşlarımla zeytin topladığım, piknik yaptığımız güzel günleri hatırlarım. Aydın için Evliya Çelebi’ye atfedilen “Dağlarından yağ, ovalarından bal akan” ifadesini doğrularcasına Aydın’a kadar yolun sağı ve solundaki barışın, bereketin simgesi, yoksulların azığı, doğanın süsü zeytin ağaçlarını sevgiyle selamlayıp, onları uzaktan adeta kucaklarım.
2023 yılında 45 yıllık üniversite öğretim üyeliğinden emekli olunca ilk işim Muğla-Yeşilyurt’taki evin önündeki bahçemize Nazım’ın “Yaşamaya Dair” şiirindeki “Yetmişinde bile zeytin dikeceksin” dizesine uygun olarak 67 yaşında dört adet zeytin fidanı dikmek oldu. Daha sonraki süreçlerde her gelişimizde onları sulamak ve gelişimlerini izlemek en önemli tutkum oldu. Bu arada Gemlik ve Memecik adlı zeytin fidanlarının bölgede yaygın olarak dikildiğini de öğrendik. Eşimin ailesinden kalan ve içinde 40 kadar zeytinin bulunduğu zeytinlikteki boşluklara doldurmak için 50 adet Gemlik zeytin fidanını dikerek zeytincilik faaliyetlerimizi genişlettik. Bu yaz ayda bir giderek onların sulanması süreçlerini yerine getireceğiz. Zeytin artık emeklilik dönemimde ailemizin ilgi alanına girmişti.
Edebiyatta, Şiirde, Sanatta Zeytin
Zeytin, ülkemizin ve özellikle Ege Bölgesinin her şeyidir. Zeytin ağacı, uğruna şiirler yazılan, şarkılar yakılan, romanlara, öykülere, efsanelere, Hollandalı ressam Van Gogh’un tablolarına konu olan mitolojik bir ağaçtır. Coğrafyamızın, doğamızın süsü, alışkanlığı, geçim kaynağı, yoksulun azığı ve gölgesidir. Köy Enstitülü yazar, şair Mehmet Başaran “Ağaçların bilgesi, zeytindir kuşkusuz. En çelimsizi bile kendini kabul ettiren bir ağırbaşlılık, bir suskunluk içinde. Yaşlarını bilen yok. Roma’nın, Bizans’ın izlerini taşıyor bazıları. Zamanlar geçmiş, sahipler değişmiş ama onlar kendi ölümsüzlüklerinde. Gene kendi kendilerinin.” İfadeleriyle kültürel miras olarak görerek zeytin ağaçlarını anlatır. Zeytin ağaçları şairlerimizin şiirlerinde de yaygın bir şekilde yer almıştır. Bedri Rahmi Eyüboğlu “Sitem” şiirinde: “Önde zeytin ağaçları arkasında yâr/ Sene 1946/ Mevsim/ Sonbahar/ Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim/ Dalları neyleyim/ Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim/ Yâr yâr!” dizeleriyle zeytin ağaçlarını şiirine katar. Nazım Hikmet ise: “Duyduk ki/ Bu işler duyulur da durmak olur mu? / Bi sabah erken/ Haymana Ovası’nda bir garip kuş öterken/ Sıska bir söğüt ağacı altında zeytin tanesi yedik” dizeleriyle zeytini selamlar. Nazım Usta, “Yaşamaya Dair” şiirinde de “Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı/ yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin/ h em de öyle çocuklara falan kalır diye değil/ ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için/ Yaşamak yani ağır bastığından.” Diyerek yaşam ve zeytin arasındaki ilişkiyi kurar. Şair Birhan Keskin ise “Zeytin Ağacı” şiirinde “Çok durdum, hiç gitmedim ben, bu dağ başında/Rüzgâra ağladım bazen/Bazen derdimin dibini saydım ıssıza/Yaşlı, durgun bir zeytin oluşuma bakma/Şuramda bir su vardı ve şuramdan/Neşeyle akardı aşağıya/Ela bir kızı sevdim ben de zamanında” dizeleriyle zeytin ağacını şiirleştirir. İlhan Berk ise “Ne Böyle Sevdalar Gördüm” şiirinde “Her akşam seninle/Yeşil bir zeytin tanesi/Bir parça mavi deniz/Alır beni” sözleriyle zeytini dizelerine taşır.
Sonuç
Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen beynimizde yüreklerimizde barıştan yana, insandan yana, doğadan, böcü börtüden, yüz yılların bize bıraktığı zeytin ağaçlarından yana umudumuz var. İnsanlığın evrensel vicdanına güveniyoruz. Doğayı tahrip edecek, insanlığımızın binlerce yıllık ağaçlarını yok edecek, zeytin alanlarının talanına neden olacak bu torba yasasının geri çekilmesini Egeli bir yurttaş olarak talep ediyorum. Unutulmamalıdır ki zeytinlikler bir kültürel mirastır ve halkındır. Son söz İngiliz yazar ve filozof Aldous Huxley’te: “Tümünü seviyorum, ama en çok zeytini. Öncelikle dalı ile barışı, altın renkli yağı ile huzur ve mutluluğu sembolize ettiği için”
Kaynakça:
1)Kocabaş.K (2011). Kızılçullu Köy Enstitülü Yıllar, YKED Yayınları, İzmir
2)Kocabaş.K .(2019). Tanıklık Yazıları, S:196, YKKED Yayınları, İzmir