Yoksul üniversite öğrencileri Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun verdiği kredi veya burslarını kredi kartı özelliğine sahip banka kartları aracılığıyla almaktadırlar. Ziraat Bankası’nın tek kartta hem banka hem de kredi kartı olma özelliğini birleştirdiğini resmî sitesinden duyurmuş olduğu bu kartı Ziraat Bankası, nakit avans çekme ve taksitli alışveriş yapma fırsatı verdiği için “öğrenci dostu” olarak sunmuştur. Bu uygulamayı, öğrencinin ülkede yaşanan enflasyon nedeniyle gittikçe dibe vuran geçimini iyileştirmeye yönelik bir uygulama olmaktan ziyade yoksulluğundan faydalanarak onu daha da muhtaçlaştırmanın bir yolu olarak okumak lazım.
“Öğrencinin Dostu Bankkart Genç Şimdi Hem Banka Hem Kredi Kartı”!
Eğitim Sosyolojisi dersinde eğitimde eşitsizliklerinden konuşurken öğrenciler sıklıkla yaşadıkları ekonomik sorunları, yurt sorunlarını ve üniversitenin yetersiz buldukları yönlerini dile getirirler. Geçen haftalarda yine böyle konuşurken bir öğrenci devletten aldığı aylık KYK kredisine ait kredi kartına borcu olduğunu söyledi. Bahsettiği borç KYK kredisinin geri ödemesine ait borç değildi. Öğrenciler aylık kredi ücretlerini bankadan çekmek için kendilerine verilen kartın sadece bir bankamatik kartı olmadığını, aynı zamanda hesapta para olmasa dahi istedikleri kadar harcama yapmalarına imkân veren kredi kartı özelliğine sahip olduğunu söylediler. Yani aylık hesaplarına yatan miktarı harcadıklarında bir dahaki aylık yatana kadar yapmaları gereken harcamaları bu kart ile yapabiliyorlar. Bunu ilk defa duydum. Benim okuduğum yıllarda KYK kredisini bankadan çekebilmeye yarayan bankamatik kartlarımız vardı ama bu kartların kredi kartı özelliği yoktu. Bu nedenle yatırılan ücret kadar harcama yapar, içeriye borçlanma yapamazdık. Şimdi ise öğrenciler kendilerine verilen kredi kartı özelliği olan kart ile yatırılan miktardan fazlasını harcadıkları için sürekli devlete borçlu hale getiriliyorlar.
Burs/kredi başvuruları her yıl kamuoyuna duyurulan tarihler arasında e-Devlet üzerinden yapılmaktadır:
Başvuru sırasında öğrenciden ekonomik, sosyal ve eğitim durumuna ilişkin bilgiler talep edilmekte ve bu bilgiler kamu kurumlarından alınan veriler ile karşılaştırılarak teyit edilmektedir. Yapılan değerlendirme sonucunda bütçe durumuna göre belirlenen sayıda durumu mevzuata uygun öğrenciye burs, diğer tüm öğrencilere ise kredi verilmektedir.
İlk defa burs/ kredi alacak öğrencilere, müracaat ettikleri öğretim yılı başı olan Ekim ayından başlamak üzere normal öğrenim süresince ödeme yapılmaktadır. Bu öğrencilere, T.C. kimlik numaralarının son rakamına göre her ayın 6 ve 10’uncu günleri arasında ödeme yapılmaktadır (kygm.gsb.gov.tr).
Kredi ya da burs almaya hak kazanan öğrenci Ziraat Bankası’na gittiğinde kendisine bir teklif sunulmaktadır:
• Öğrencinin Dostu Bankkart Genç Şimdi Hem Banka Hem Kredi Kartı
• Bankkart Genç ile banka kartı ve kredi kartı tek kart üzerinde birleşti;
• Yapman gereken tek şey alışveriş yaparken, para çekerken istediğin kartı seçmek!
• Kredi Yurtlar Kurumu’ndan (KYK) burs ya da öğrenim kredisi alıyorsan
• 18 – 26 yaş aralığında bir Lisans, Yüksek Lisans veya Doktora öğrencisiysen
Sana özel tasarlanan bu ürün ile tek kartta hem banka kartı hem de kredi kartının özelliklerini bir arada bulabilirsin. Üstelik hesabında para olmadığında da faizsiz/masrafsız ekstra alışveriş fırsatı sunan Harçlık Avans’ını KYK bursun ya da öğrenim kredin devam ettiği sürece kullanabilirsin. Sen de KYK’dan burs ya da öğrenim kredisi alıyorsan, Bankkart Genç’e ve Harçlık Avans’a başvur. Kredi kartı özelliği açıldıktan sonra artık alışverişlerini ister banka kartına bağlı vadesiz hesabından veya Harçlık Avans limitin ile, istersen de kredi kartı limitinden yapabilirsin (www.ziraatbank.com.tr).
Peki Diğer Öğrencilerde Durum Nedir?
Sınıfta kredi veya burs alan öğrencilerin çoğunun aylık verilen miktar yetmediği için kredi kartı limitinden harcama yaparak borçlandıklarını öğrendim. O zaman diğer bölümdeki öğrenciler de bundan mustariptir. Bir dahaki hafta derste üniversitedeki diğer öğrencilerin borçlarını öğrenmek için anket soruları hazırladık, öğrenciler kendi aralarında hangi fakültelere veya MYO’lara gideceklerini kararlaştırdılar. Anket yaptıkça öğrenciler bu konuyla ilgili mini bir sunum yaptılar. Çeşitli fakülte ve MYO’larda öğrenim gören yaklaşık 120 öğrenciye ulaştılar. Elde ettiğimiz verilere göre: anne öğrenim düzeyi çoğunlukla ilkokul, babanınki ise ortaokul veya lise, çoğunun annesi çalışmıyor, çalışan annelerin geliri asgari ücret ile asgari ücretin biraz üstünde, babaların çoğunluğu çalışıyor, aylık geliri annelerininkinden ya farksız ya da biraz daha fazla, öğrencilerin çoğu devlet yurdunda kalıyor, öğrencilerin aylık ortalama harcaması 3 bin ile 7 bin arasında değişiyor, 3 bin ve altında harcama yapan öğrenciler de var, harcamayı en çok yiyecek ve giyim için yapıyorlar, öğrencilerin çoğunluğu çalışmıyor, borçları en düşük 3 bin ve altı ile en yüksek 27 bin arasında değişiyor. Soruyu anlamayıp aldığı kredinin geriye dönük toplam ödeme miktarını yazan da oldu. 120 bin lira borcu olduğunu yazan bir öğrencinin bu borcunu kredi kartı alışverişi ile yapmış olduğuna imkân vermedik. Borçlarını nasıl ödeyeceklerine gelince çoğu çalışarak veya ailesinden isteyerek ödeyeceğini yazarken bir kısmı af gelmesini beklediğini yazmış.
Bu verileri sunarlarken kimsenin bu durumu “yoksulluk” olarak adlandırmaması dikkatimi çekti. Hatta bir öğrenci bu verilere bakarak ailelerin ekonomik durumunu “orta derece” olarak adlandırdı. Önceki yıllarda yine üniversite öğrencilerine fakat başka bir amaçla yaptırdığım araştırmaların sonuçlarında da fark ettiğim bir durumdu. Demografik sorulardan biri öğrencilerin kendilerini hangi sınıftan gördüklerine ilişkindi. Yine alınan cevapların çoğunluğu “orta sınıf” şeklindeydi. Halbuki ailelerinin geliri asgari ücretin ya altında ya da biraz üstündeydi ve öğrencilerimizin hiçbiri bu tanımlamaya itiraz etmemişti. Cep telefonları varsa, iyi kötü giyinebiliyorlarsa, ailelerinin başlarını sokacak bir evi ve kapıda iyi kötü bir arabaları varsa kendilerini orta sınıf veya orta derece görüyorlar. Anladığım kadarıyla bir ekmeğe dahi muhtaç olmayı yoksulluk olarak görüyorlar. Halbuki kendileri öyle değildi. Bir de yoksul demek belki onur kırıcı bir durum gibi geliyordu onlara. Orta düzey ifadesini dile getiren öğrenciden, telefonundan yoksulluk sınırının ne olduğunu araştırmasını ve bize söylemesini istedim. Sendikalara göre değişse de yoksulluk sınırı ortalama 65 bin civarında. Bu rakamı duyunca bütün sınıf şok oldu, kendi ailelerini düşündüler. Yani aslında çoğu bırakın yoksulluk sınırının altında olmayı açlık sınırında yaşıyor ama gerek idare etme, gerek sabırla katlanma, gerek en yakın çevrelerine bakıp o kadar da kötü olmadıklarını düşünme yoluyla durumlarını kabul edilebilir hale getirdiklerinden gerçekliği algılamıyorlar, bu da başlarına gelenleri sorgulamalarına olanak tanımıyor. Bir önceki yazımda bahsettiğim eleştirel metinleri okusalar da araştırma, derin düşünme, neden-sonuç ilişkisi kurma gibi edimleri geliştirmede temel bir eksiklik var gibi görünüyor.
Paternalist Otoritenin Yoksullarla Kurduğu Sahte Sevgiye Dayalı İlişkisi
AKP yoksullukla mücadele edeceğini söyleyerek iktidar olan bir partidir, fakat uyguladığı sosyal yardımlar yoksulluğu azaltacak yerde, yoksulluğu kullanışlı bir pratiğe ve yoksulları da partinin siyasal destekçilerine dönüştürerek, siyasal ve duygusal cemaati haline getirmiştir (Yılmaz 2018: 64-65). AKP’nin iktidarı boyunca yoksullarla kurduğu bu ilişkiyi, özünde, Sennett’ın “Otorite” (2005) adlı kitabında, 19. yüzyılda fabrika sahibi paternalist bir otorite olarak tasvir ettiği Pullman örneğinde anlattığı sahte sevgiye dayalı bir otorite ilişkisi olarak okuyabiliriz. Kısaca özetleyelim: Pullman, fabrikasının olduğu yere bir kasaba inşa eder. Kasabada, evler, mağazalar, oteller vardır, ayrıca içki yasağı, sigara içilmesine dair kısıtlayıcı kurallar ve gece sokağa çıkma yasağı vardır. Hiçbir işçinin ev satın almasına izin verilmez, ancak kirada oturabilirler. Bunları yapması Pullman’ın kendisini işçilerin gerçeklik sınırlarını denetlemeye yetkili hissetmesindendir. Kasaba Pullman’ın kişiliğini yansıtır: Büyük, üretken, ahlakçı ve katı (2005: 73). Pullman işçilere iş, para ve kalacak yer tahsis ederek onlarda patron baba imgesi yaratmıştır. Bu nedenle işçilere yetişkin değil, bir çocuk muamelesi yapar. Buna rağmen 1894’te ABD’deki ilk genel grev Pullman’ın işçileri tarafından gerçekleştirilir. Sennett bu grevi iki nedene bağlar: Birincisi, Pulman’ın, işçilerin kendisine olan bağımlılıklarını ve yaşamları üzerindeki denetimini yitireceği korkusuyla onların ev satın almasına izin vermemesi; ikincisi, patron ile işçiler arasındaki paternalist ilişkinin doğası. Bu ilişkide patron baba hem işçilerin bakımlarını üstlenip hem de onların üzerine duygusal yükler yüklediği için herhangi bir mali sarsıntıda işçiler piyasayı değil Pullman’ı sorumlu tutmuşlardır. Pullman, hiç beklemediği grev karşısında şaşırmış ve ihanete uğradığını hissetmiştir. Paternalist otoriteler, kendilerine bağımlı olanlara karşı sahte bir sevgi gösterirler; onların bakımını üstlenirler ama bunu kendilerinin çıkarına hizmet ettikleri sürece yaparlar, üstelik bakım yoluyla kendilerini güçlendirmeyi amaçlarlar; kaynakları lütuf gibi sunarlar, bu lütfun koşulu ise, bağımlı olanların kendilerine şükran duyması ve pasif durmalarıdır. Kısacası paternalist otorite, başkalarının iyiliği için uygulandığı sanrısına dayandırılan iktidardır.
Pullman’ın yaptığı gibi AKP de yoksulları muhtaçlaştırarak ve yoksulluk koşullarını sürekli yeniden üreterek yoksullar üzerinde denetim kurmakta ve kendine bağımlı kılmaktadır. İnsanların bedenlerinin, benliklerinin ve duygularının sömürü nesnesi haline geldiği bu türden bir ilişki, sahicilik görüntüsü altında sunulan fakat sahteliğe dayalı bir ilişkidir. Öğrencilere ezici enflasyon karşısında yemek, giyim ve eğitim masraflarına yetecek düzeyde bir para vermek yerine onları ölmeyip hayatta tutacak kadar vermesini başka ne ile açıklayabiliriz? Burada bize düşen görev yoksulluk ile iktidar arasındaki bu ilişkiyi gerek Sennett, gerek Mills, gerek Marx, gerekse başka yazarlar yoluyla ve güncel örnekleri derse taşıyarak anlatmak, açıklamak ve tartışmaktır.
Kaynakça
https://kygm.gsb.gov.tr/sayfalar/2446/3200/sikca-sorulan-sorular-kredi-burs.aspx
Sennett, Richard (2005). Otorite, Çev. Kamil Durand, İstanbul: Metis Yay.
Yılmaz, Zafer (2018). Yeni Türkiye’nin Ruhu, Hınç, Tahakküm, Muhtaçlaştırma, İstanbul: İletişim Yay.