1941 yılında Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat birlikte çıkardıkları Garip isimli şiir kitabı ile dönemin edebi hayatını sarsmışlar; şiirin tarihinde bir dönüşümün sembolü olmuşlardır. Bu üç şairin arasında o dönem en çok isminden söz ettiren ise Orhan Veli olmuştur. O dönem bir eğitimci yaptıkları ile Orhan Veli gibi önemli bir şairi, bir şiirinde kendisinden söz ettirmeyi başarmıştır. Orhan Veli, Destan Gibi (1946) adlı kitabındaki bir şiirinde bir okul müdürüne şu sözlerle selam göndermiştir:
“ Yarına umutla yürüyenlere
Bir selam uçuralım”
Peki, Kimdir Bu Öğretmenimiz?
Orhan Veli’nin selam uçurduğu bu öğretmen kimdir? 1902 yılında Kirmasti’de (Mustafa Kemal Paşa) doğdu. Kirmasti’de Mahalle Mektebi’ni ve ilkokulu bitirdikten sonra yaşı büyük olmasına rağmen Bursa Sultanisine kabul edildi. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ile dersler bitirilince ailesinin yanına döndü. Burada gönüllü olarak orduya katıldı. Gönüllü katıldığı alay Yunan ilerleyişi karşısında geri çekilince tekrar eve dönmek zorunda kaldı. Kirmasti’nin işgali, onun Bursa Darülmuallimine kaydolmasına vesile oldu. 1921 yılında Kirmasti’nin Demireli köyünde öğretmenlik görevine başladı. 1922 yılında Koşuboğazı köyünde görev yaparken eşkıyaların baskılarından dolayı öğretmenliği bırakmak zorunda kaldı. Öğretmenliği bıraktıktan sonra İstanbul’a gitti. Cumhuriyet ile birlikte aydınlanmanın bir neferi olarak eğitimin içinde kaldı. 1928 yılında İstanbul İlköğretim Müfettişliğine atandı.
Tonguç ile Tanışma
1936 yılında o dönem ilkokullarda okutulan tarih kitaplarının alacağı yeni biçimi konuşmak üzere Ankara’ya çağrılmıştır; ancak toplantıyı yöneten başkan, üyeler tarafından getirilen yorumlara karşı çok sert davranmıştır. Toplantı kendisini epey üzünce, dertleşmek için İlköğretim Genel Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışan arkadaşı Fuat Baymur’a gitmiş ve toplantıda olup bitenleri ona da anlatmıştır. Baymur:
“Şimdi seni Tonguç ile tanıştıracağım, yaşadıklarını bir de ona anlatmanı istiyorum” demiştir.
O dönem Tonguç, İlköğretim genel müdürüdür. O gün Tonguç’un ona gösterdiği yakınlık ve sıcaklık, onun gücünü tazelemiştir. Ardından eğitim üzerine bu üç eğitimci arasında uzun bir sohbet gerçekleştirilmiştir. O da Tonguç’un eşsizliğinden, idealistliğinden çok etkilenmiştir. Tonguç’un da bu genç eğitimciyi gözü tutmuştur ve en kısa zamanda ona görev verecektir.
“Yok Üzerine Var”ı İnşa Etmek, “Köyü Uyandırmak”
Böylece Tonguç, ilerleyen yıllarda “Yok üzerine var”ı inşa etmek, “Köyü Uyandırmak” için bir araya gelecek Cumhuriyetin genç devrimci eğitimcilerine yeni bir namzet bulmuştur. Tonguç, onu Cumhuriyetin büyük ideali için hazırlayacaktır. 1936 yılında köylüyü uyandıracak, Türk köyünü kurtaracak ilk adım hayata geçmiştir: Eğitmen Kursları başlamıştır.
Ordudan çavuş ve onbaşı olarak terhis edilen köy çocukları, 7-8 aylık bir eğitimin ardından, üç yıllık eğitim vermek için köylerde görevlendirilecektir. Genç devrimci öğretmenimizin “Köyü Uyandırmak” adına üstlendiği ilk görev Eskişehir-Mahmudiye Eğitmen Kursunda Eğitim Şefliği olacaktır. Burada rüştünü ispatlayan öğretmenimiz, artık daha zorlu görevlere hazırdır.
Kastamonu Gölköy Eğitmen Kursu
Ona verilecek yeni görev, Kastamonu Gölköy Eğitmen Kursunda kurucu müdürlüktür. Buraya Tonguç ile beraber gitmiştir. Bütün yolculuk boyunca yeni görev yerinin hayalini kurmuştur. Ona anlatılan: Bağlık, bahçelik, çamlık, suyu bol, güzel, gölü var…
Yol üzerinde eğitmenli köyleri ziyaret etmişlerdir. Karşılarına çıkan olumlu tablo onların şevklerini artırmıştır. Gölköy’e varıldığında ise öğretmenimizi bir yıkım bekliyordur: “Ağaçlık bir saha içinde beyaz, büyük bir bina… İşte görebildiğim bu kadar. Göl yok, çam yok, yeşillik yok. Kendimi şöyle bir zorladım. Artık buraya kadar getirdiğim güzel hayalim bile yoktu. Bu benim ilk yıkılışımdı. On seneden beri kendi haline bırakılan altmış dönümlük bir bahçenin başındaki bina ile etrafındaki samanlık ve ahırların ayakta zor duran enkazını görünce artık temelli göçmüştüm. Tam ortasında baca gibi yükselen büyük ambarlı ev, ölçüp biçtikten sonra, tıka basa nihayet 100 kişi alabilirdi…” (1)
Tablo umut kırıcıydı; yalnız yüzyıllarca süren taassuba ve karanlığa artık kimsenin tahammülü yoktu. Tonguç bir ara, göndermeyi planladığı 250 öğrencinin 150’sini civar vilayetlere dağıtma teklifini yapar; ama o razı olmaz. Öyleyse tek çözüm bir süre çadırda eğitimdir. Evet, Gölköy Eğitmen Kursu çadırlar ile eğitime başlayacaktır. Zaman içerisinde tuğla alınarak bina yapımına başlamışlardır; yalnız bu kez de okulun bulunduğu civarda yüzbinlerce tuğla bulunamamıştır. Tuğlayı üreten bir yer vardı, onlar da Müdürün darda olduğunu anlayınca oldukça yüksek bir tutar talep ediyorlardı, ayrıca üretimleri de sınırlıydı. O da çözümü tuğlayı üretmekte buldu. Okula gelmeden önce tuğla işinde çalışan eğitmen adayları vardı. Bunlar aracılığıyla, hem de daha ucuza, kendi ihtiyaçları için 250 bin tuğla ürettiler. Niye kendileri için diye belirttim; çünkü Kastamonu’da yapılacak lise pavyonu için de tuğla ihtiyaçtır, 120 bin adet de lise pavyonu için üretilir. Böylece devlet tasarruf eder, “Yok üstüne var” inşa edilerek…
Buradaki ağır yükün altından başarı ile kalkınca; artık ona yeni bir görev verilebilirdi. Sonuçta Eğitmen projesi bir öncüydü, kendisinden sonra gelecek büyük eğitim atılımının öncüsü: Köy Enstitüleri.
Göçmen Kuş Misali
Göçmen kuş misali yer değiştirir; lakin büyük bir fark vardır. Bulunduğu yere baharı getiren öğretmenimiz, bir başka bahara ihtiyacı olan bir yere uçuyordur. Bu kez yeni durak: “Adapazarı sapağında kör bir istasyon, burasında zorla ayakta durabilen birkaç ev. Sivrisinek yatağındaki bu bataklıkta hayvan bile zor yaşar. Eğer oturulabilecek bir yer olsaydı zengin, kalabalık bir köy olurdu şimdi. Burası, dize kadar çamurlu suyu ile sellere yataklık eden bir cehennem…”(2)
Öğretmenimiz Arifiye Köy Enstitüsündedir; artık buranın kurucu müdürüdür. Tonguç, onu köy enstitüsü yasası bile çıkmadan göndermiştir. Tablo yukarıda da anlatıldığı gibi yine çok ağırdır, Kocaeli Eğitmen Kursundan kalma birkaç derme çatma bina ve bataklığı andıran bir bahçe vardır. Bu kez şikâyetçidir, Yine mi, “Yok üstüne var” etmek ona düşmüştü. Tonguç ise tanıyordur onu, serzenişlerine aldırmaz: “Yahu… sen de mi yıkıldın ve daha ne çabuk!.. Daha işin içine girmeden bu ne yalınkatlık!”
İşe hemen koyulur; yalnız buradaki vali Kastamonu’daki gibi değildir, yardımcı olmaz; umursamazdır. Valinin umursamazlığı, yokluk, kıtlık, susuzluk, tahtakuruları ve ardından kurulan medeniyetin yeni merkezi olmuştur, Arifiye Köy Enstitüsü.
İdealist ve Devrimci Bir Öğretmen
Ne demişti Şair Orhan Veli:
“Arifiye!
Şoför durdu, Enstitü Mektebi, dedi
Süleyman Edip Bey Müdürün adı
Bir yol da burada duralım
Ellerinde nasır, yüzlerin nur
Yarına umutla yürüyenlere
Bir selam uçuralım
Yukarıda anlattığımız öğretmenimiz, Arifiye Köy Enstitüsünün Kurucu Müdürü Süleyman Edip Balkır’ı, 1978’in Ocak ayında kaybettik. Balkır, idealist ve devrimci bir öğretmendi. Bir eğitim destanını yazan kahramanlardan bir tanesi, “Köyü Uyandırmak” için, “Yoku var” etmeye çalışan bir eğitimci, Atatürk’ün irfan ordusunun bir neferiydi, ölümünün 47.yılında bir kez daha saygıyla anıyoruz…
[1] Süleyman Edip Balkır, Yeni Hızla Köye Doğru, Kastamonu Gölköylüler Vakfı Yayınları, 17 Nisan 2002, s:14-15
[1] Süleyman Edip Balkır, Arifiye Köy Enstitüsü, Hür Yayınevi, 1974, İstanbul, s: 58
2 Yorum. Yeni Yorum
Kalemine sağlık. Harika, eğitim tarihi açısından örnek alınacak kişiler hakkındaki bilgilerin için teşekkürler.
Keyifli bir yazıydı, kaleminize sağlık.