Köy enstitülerinin kurucusu, kuramcısı ve uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç, ilköğretim genel müdürlüğünden alındıktan sonra, Talim Terbiye Kurulu üyeliğine, Tahsin Banguoğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı döneminde de, Ankara Atatürk Lisesi resim iş öğretmenliğine verildi.
Tonguç’un Bakanlık Emrine Alınması
Demokrat Parti 1950 yılında iktidara gelince Avni Başman Milli Eğitim Bakanı oldu. Başman Tonguç’un dostuydu. Ancak Bakanlığı çok kısa sürdü. Ondan sonra gelen Tevfik İleri daha ilk günlerde Tonguç’un da içinde olduğu dokuz öğretmeni Bakanlık emrine aldı. Bunların neredeyse hepsi köy enstitüleriyle ilgili kişilerdi. Tonguç ertesi gün kararı tebellüğ etti. “Böylece, 1919’da Eskişehir Öğretmen Okulu’nda başlayan mesleki yaşamı 11 Eylül 1950’de Bakanlık emrine alınarak bitiriliyordu.” (Atıcı 2024, s. 236)
Tonguç’un Danıştay’da Açtığı Davanın Aşamaları ve Sonucu
Tonguç Bakanlık emrine alınırken kendisine bir gerekçe belirtilmemiş, “görülen lüzum üzerine” denilmişti. Bu kahredici bir durumdu, Bakanlık hiçbir gerekçe göstermiyordu. Bunun üzerine Tonguç, suçunu öğrenebilmek için bir dilekçeyle Bakanlığa başvurdu. Ancak Bakanlıktan yine “görülen lüzum üzerine” denildi. İçerikle ilgili bir açıklama yapılmadı.
Tonguç, sorusuna yanıt verilmemesi üzerine Danıştay’a başvurdu. Danıştay Bakanlığın uygulamasını yasaya uygun buldu. Çünkü Bakanlığa yasayla böyle bir yetki verilmişti.
Ortada suç olmayınca, herhangi bir savunma da yapılamıyordu. Hizmette 30 yılı aşmış olan Tonguç, bu kez emekli olmak için Bakanlığa başvurdu. Bakanlık, devam etmekte olan soruşturmayı bahane göstererek işlemi gerçekleştirmedi.
“Soruşturmayı bitirmiyorlar, emekli işlemlerini de yapmıyorlardı. Bakanlık emrinde geçen süre üç yıl dolunca, aldığı yarım maaşı da kesiyorlardı. Yasa böyleydi. 7 Eylül 1953’te Tonguç’un almakta olduğu yarım maaş da kesildi.” (A.g.e, s. 240)
Danıştay, 5677 Sayılı Genel Af kapsamına girmesi sonucu 1954 yılında Tonguç’un davasını oybirliği ile sona erdirdi. Tonguç bu sonuçla birlikte yeniden Bakanlığa emeklilik için başvurdu. Bu kez emekli edilmesi yönünde harekete geçildi ve 31 yılı aşkın hizmetten sonra Bakanlıktan güç bela emekli oldu.
1954 – 1958 Yılları Arasında Tonguç
1954 Ekim ayında Tonguç, Ankara’ya gelen Hindistan Planlama Nazırı’nın isteği üzerine bir görüşme yaptı. Nazır, Avrupa’da bir kongreye katılmış, köy enstitülerinin adını duymuş ve Ankara’ya geldiği zaman Hasanoğlan’ı görmüş, sonrasında da; Tonguç’la enstitülüler konusunda görüşmek istemişti.
Etlik’teki Bağ Evi Satılıyor
1954 yılında Tonguç, Etlik’teki bağ evini sattı. Hem Bakanlık emrine alınması nedeniyle maaşının yarısını alması, hem de oğlunun Avrupa’da ihtisas yapması, maddi sıkıntı yaşamasına yol açmıştı. Oğluna yazdığı mektupta duygularını belli etmeden bu haberi verdi: “Geçen hafta içinde bağı sattık. Kentteki evin arsa işlerini sonuçlandırmak, geçimimizi normal bir duruma koymak, senin öğrenim harcamalarını güvenceli bir şekle sokmak için bundan başka bir olanak yoktu. Onun için bu yolu tuttuk ve buna zorunluyuz. Elimizde böyle bir yerimizin bulunmuş olmasını şans sayıyoruz. Şimdi kentteki evin pürüzlü son parçası olan arsayı almaya uğraşıyoruz. Ondan sonra kesin bir kararı verecek, yaşamımıza yeni bir şekil verecek ve düzene koyacağız.” (Tonguç 1997, s. 503)
1955 Yılında Tonguç
1955 yılında Tonguç, daha çok evdeydi. Kömür sobasının kömürünü doldurmak, külünü boşaltmak, yakınlarda bulunan sebze halinden alışveriş yapmak, günlük gazetelerini almak en temel işlerindendi. Bu işler bitince pencerenin önüne çekilir, sedire bağdaş kurarak oturur, yazılarını, mektuplarını yazardı. Bu arada hiç bırakamadığı sigarasını da art arda eklerdi.
Hala devletin verdiği paranın dışında bir iş kurarak çalışmak niyetindeydi ve oğlu Engin Tonguç’a yazdığı mektuplarda şöyle diyordu: “Gelecek günlerin yaşam koşullarını hesaba katarak el ayak tutarken biraz daha çalışmak gerekiyor.” (A.g.e, s.505)
Bu arada baskılardan dolayı dostlar azalıyordu, ama azalan dostlarla duygular daha da pekiştiriliyordu.
Yaz tatilinde oğlu Engin Tonguç gelmişti, onunla birlikte Batı Anadolu gezisine çıktı. Afyon’da müfettiş olan kardeşi Zekeriya Tonguç’ta kaldılar bir akşam, sonra İzmir, Dikili, Bergama ve İzmit’i gezdiler. Bir süredir görmediği Anadolu’nun ovalarına, dağlarına özlemini gideriyordu.
Sen Öğretmen misin?
Bu sırada iktidarın baskısı da gittikçe artıyor, buna rağmen özellikle köy enstitülerinden mezun öğretmenler, baskılara aldırmadan görevlerini yapmaya çalışıyordu. Bunlardan biri Akçadağ Köy Enstitüsü çıkışlı, H. Nedim Şahhüseyinoğlu’ydu. Şahhüseyinoğlu, Malatya Adana yolu üzerinde bulunan Suçatı köyüne atanmıştı. Okulun damı akıyordu, Şahhüseyinoğlu eşiyle birlikte çatıyı onarıyordu. Köye akşamüstü gelen jeepten inen üç kişiden biri köylülere öğretmeni sordu, “Çatıda çalışıyor dediler. İş giysili Şahhüseyinoğlu elinde keser ve testere ile çatıdan indi. Sen öğretmen misin? Evet. Milli Eğitim Müdürü bağırıyordu: Böyle öğretmen olmaz. Sen öğretmen misin? İşçi misin? Şu kadın kim? Sen de mi köy enstitülüsün? Ne olacak? Enstitülüden böyle öğretmen çıkar!. Bunun ardından günler süren soruşturmaları gelecekti. Üç gün maaş kesme cezası ve sürgün. Çevresi parmaklıklarla çevrilmiş, çatısı, kapı ve pencereleri onarılmış bir okul.” (A.g.e, s. 509)
Tonguç’un Avrupa Seyahati
1956 yılının Nisan ayında Tonguç ve eşi Avrupa’ya gitmeye karar verdi. Bunun birinci nedeni, oğlunun Almanya’da çalıştığı hastaneden Doktor Müstesna Hanımla evleniyor olmasıydı. Düğüne katılacaklardı. İkinci nedeni de iki kitap üzerine (Sanat Eğitimi ve Çocuk Ansiklopedisi) çalışıyordu. Bu kitaplar için Avrupa müzelerini görmek istiyordu.
Dostlarının yardımıyla pasaport ve döviz işlemlerini tamamladı. Tonguç yük şilebiyle gidecekti. Hem ucuz, hem de daha çok yer görmüş olacaktı. Onları Avrupa’ya götürecek olan Kütahya Şilebi İskenderun’dan kalkacaktı. Ankara’dan trenle İskenderun’a hareket ettiler. 25 Temmuz 1956’da İskenderun’dan Akdeniz’e açıldılar. Şilep’te kendilerinden başka iki yolcu daha vardı. Bunlar İspanyol müzisyenlerdi. Kısa zamanda geminin tüm personeliyle iletişim kurdular, sohbet ettiler. Tonguç, gördüğü yerlerin resmini, krokisini çiziyor, küçük not defterine, notlar alıyordu: “27.07.1956 Keros adası yakınlarından geçtik saat 04.30, 30’a 7 Sicilya’ya yaklaşıyoruz saat 11.15. Çarkçı başı ile uzun konuşma. 5.8: (Ağustos E.A.) Septe’ye geldik (Cebelitarık) 10. 8: Portekiz kıyılarından geçiş 15. 8: Manş denizine girdik.” (A.g.e, s. 524)
Kütahya Gemisi ile 16.8.1956’da Almanya’nın Emden Limanı’na girdiler. Kendisini oğlu ve gelini karşıladı. “Bir aya yakın süre Almanya, Hollanda, İsviçre, Avusturya ve İtalya’yı gezeceklerdi.” (A.g.e, s. 524)
Para sorununu da Türkiye’den götürdükleri halı kilim ve bir iki bakır eşyayı 500 Mark’a satarak çözdüler. O günler için iyi paraydı.
Müzeleri gezdiler. Köyleri ziyaret ettiler. Pestolozzi’nin köyüne gittiler. Sonunda İtalya’nın Napoli Limanından, Yunanistan’ın Pire Limanına geldiler. Pire’den İstanbul’a, sonra da 1 Ekim 1956’da Ankara’ya geldiler. Tonguç Avrupa’da gördüklerini, yaşadıklarını, duyduklarını arkadaşlarına yazdığı mektuplarda yazdı. Ayrıca; Avrupa’dan Mektuplar, adıyla Demet dergisinde de yayınladı.
Fay Kirby’den Tonguç’a Mektup
Tonguç Ankara’ya dönünce köy enstitüleri üzerine doktora yapan Fay Kirby’in mektubuyla karşılaştı. Kirby, Kanada’dan Tonguç’a köy enstitüleri ile ilgili sorular soruyordu, Tonguç bu soruları 1957 yılında yanıtladı ve gönderdi.
1958 – 1959 Yılı Tonguç’un Hastalığı
1958 yılının başından itibaren Tonguç hızla zayıflamaya başladı, bir süre sonra bol elbiseleri, pantolonları dikkat çekmeye başladı. Erime iki üç ay içinde neredeyse otuz kiloya vardı.
“Bir gün eşi Nafia Hanım telefonla, onun bulunmadığı bir sırada beni eve çağırdı. Bu zayıflamadan çok kaygılandığını, direnmelerine karşın doktora gitmediğini, arkadaşları olarak bizim bu işi ele almamızı rica etti. Bu konuda onu biz de zorluyorduk; ama O, iştahı olmasına rağmen az yemesine ve uzun geziler yapmasına bağlıyordu zayıflamayı.
Arkadaşlarla birlikte doktora gitmesini iyice direttik. İç hastalıkları uzmanı İhsan Aksan ahbabı idi ve muayenehanesi Ulus’ta eski evinin hemen yanındaydı. Ondan bir randevu alacağımı ve birlikte gitmemizle direndim… İhsan Aksan’a gitmeye razı oldu. Ertesi gün randevuyu aldım ve bir pazartesi günü onu evinden alarak birlikte gittik.” (Arman 1990, s. 353)
Doktor, önce sohbet etti, sonra Tonguç’u iyice muayene etti. Sonra karnında bir sertlikle karşılaştığını, röntgene ihtiyaç duyduğunu söyledi. İki gün sonra röntgen çekildi, film bozuk çıktı, bir kez daha çekildi bu kez de bir şey anlaşılmadı. Aksan, Tonguç’un oğlunun Almanya’da doktor olduğunu biliyordu. Almanya’ya gitmesini ve teşhis ve tedavi olmasını önerdi. Arkadaşları da bu konuda diretti.
Ama Bizim Almanya’ya Gidecek Paramız Yok ki..
O gece oğlu Engin’e telefon edip görüşmüşlerdi. Görüşmeden hemen sonra Tonguç, Hürrem Arman’ı evine çağırdı. “Engin Tonguç gerekenleri sormuş, kısa sürede 30 kilo zayıflamayı öğrenince hemen annesiyle beraber uçakla gelmelerini istemişti. Tonguç; gitmeye karar verdik. “Ama bizim Almanya’ya gidecek paramız yok ki” dedi. “Para bulunur Hocam” dedim ve hemen hatırıma gelen çözümü söyledim. İstanbul’a Şerif Tekben’e telefon edip Remzi Özyürek ve Ramazan Arkın’dan ödünç para bulmasını sağlarız.” (A.g.e, s. 354,355)
Hürrem Arman o gece Hasan Âli Yücel’i arayıp konuyu anlattı. Yücel, hem Tonguç’u; hem de, pasaport işi için dostlarını aradı.
Tonguç’un Almanya’ya Gidebilmesi İçin Gereken Para Toplanıyor …
“O iki arkadaştan üçer bin olmak üzere çok ivedi olarak altı bin lira sağlamasını söyledim. … Bir saate varmadan Şerif’ten olumlu haber geldi. Yarın bankaları aracılığı ile ve telefon havalesi ile 3’er bin lira göndereceklerini söylemişler ve bankalarının adlarını da vermişler. Öğleden sonra Tonguç paraları alabilirmiş. Şerif de çok üzülmüş, telaşlanmıştı. Ankara’ya gelmesine zorlukla engel olmuştum. Yücel ahbabı olan Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur aracılığı ile 2 günde pasaport işini çözümledi. Faik Reşit Unat bilet ve diğer gider işlerini yaptı. Bir gün erkenden Kızılay’daki bir Alman uçak acentesinin önünde onu eşiyle Hamza Soydaş ile birlikte yolcu ettik. Havaalanına kadar gelmemizi istememişti.” (A.g.e, s.355)
“Kitaplarımı Gazi Eğitim Enstitüsüne ve Hasanoğlan Öğretmen Lisesi Kitaplığına Verirsiniz”
Tonguç, ayrılmadan önce, Hürrem Arman’a dönüp “gidip de dönmemek var.” deyince, Arman çok üzüldü. “Yabancı dilden olma kitaplarımı Gazi Eğitim Enstitüsü kitaplığına, Türkçe olanları da Hasanoğlan Öğretmen Okuluna verirsiniz, dedi. Sağlıkla döneceğinin kesin olduğunu söyler ve üzüntümü belli etmemeye çalışırken, ben de çok karamsardım. Hamza Soydaş yakın bir büfeden bir tespih almış, yolda oyalan hocam, diye kendisine vermişti. Kanserden kuşkulanıyorduk.” (A.g.e, s.355, 356)
Tonguç, 9 Nisan 1958’de Almanya’da tedavi altına alındı. Bir buçuk aylık bir tedaviden sonra Ankara’ya döndü. Sigarayı bırakacak, alkol almayacaktı. Tonguç sigarayı azalttı, ama tam olarak bırakamadı. Alkolü ise zaten az alıyordu…
Ve 27 Mayıs…
Olayların artması ve Menderes iktidarının çözüm olarak baskıyı artırması sonucu ordu yönetime el koydu. DP iktidardan uzaklaştırıldı. Yeni anayasa hazırlıkları başladı. Tonguç, eğitimle ilgili çalışmalara başladı. Bu arada DP İktidarı döneminde Tonguç’u görünce yolunu değiştirenler, Tonguç’u görmek için evine uğruyorlar, boynuna sarılıyorlardı. Onlara göre; enstitüler yeniden diriltilmeliydi, Tonguç büyük eğitimciydi… Tonguç bu olanları ve ikiyüzlülükleri görünce acı acı gülüyordu.
Tonguç 14 Yıl Sonra Hasanoğlan’da
Tonguç ölümünden 12 gün önce Hasanoğlan’a gitti. Sabahattin Eyüboğlu, UNICEF’in Türkiye sorumlusu bir Fransız ve Kanadalı bir UNESCO görevlisini Hasanoğlan’a götürmek üzere Ankara’ya gelmişti. Tonguç’a da birlikte gelmesini önerdi. Eyüboğlu’nun da 14 yıl aradan sonra Hasanoğlan’a ilk gidişiydi.
Müdür Avni Özbenli, onları çok iyi karşıladı, eski enstitüyü gezdirdi. “Şüphesiz artık ne o eski öğrencilerle öğretmenler, ne de o canlı hareketli çalışma vardı. Yollardaki yontular kaldırılmıştı, açık hava tiyatrosu ıssızdı, acı tatlı duygular içindeydik. Kuruluş yıllarının anıları sığırcık sürüleri gibi havalanıyordu gözlerimizin önünden… Hasanoğlan’da Tonguç’u en çok ağaçlar etkilemişti. İlk kazmanın vurulduğu gün bir tek çalının bile bulunmadığı o çıplak sırt kocaman ağaçlarla bezeliydi şimdi. Ağaçlara dokunamamışlardı, belki bakmamışlardı ama onlar kök salmışlar ve büyümüşlerdi. Gezerken ağaçlardan gözünü alamıyordu.” (Tonguç 1997, s.583, 584)
Tonguç’un Ölümü
Almanya’dan tedaviden döndükten sonra Tonguç’un sağlığı iyiydi. Verilen perhizlere dikkat ediyordu. İçki ve sigarayı azaltmıştı. Hürrem Arman ve Tonguç; Şinasi Tamer’in Ankara’ya gelmesi nedeniyle yemeğe gittiler. Yemekte Tonguç hazımsızlıktan söz etti. Ertesi günü Hürrem Arman, Tonguç’u telefonla aradı. Birlikte doktora gitme teklifinde bulundu. Tonguç birkaç gün izleyelim ondan sonra gideriz, yanıtını verdi. Bu konuşmadan iki gün sonra: “23 Haziran 1960 günü sabah saat 7’de bir telefon sesiyle uyanan eşim, telaşla beni uyandırarak, Tonguç’un komşusunun dairesinden telefonla acele gelmemizi istendiğini söyledi ve kendisi geceliğiyle onlara koştu. Oturdukları apartman birkaç sokak ötemizde idi. Ben de giyinip koştum. Komaya girmek üzereydi. Eşimi tanımış ve beni sormuştu. Ama beni fark ettiğini sanmıyorum. Başında doktor vardı. Benim yardımımla birkaç iğne yaptı. Ama yaşam son bulmuştu.” (A.g.e, s.363, 364)
Hürrem Arman Yakınlarına Haber Verdi…
Hürrem Arman, yakınlarına; başta Kansu’lar olmak üzere; Hasan Ali Yücel’e, Cevat Dursunoğlu’na, Amasya Şeker Fabrikası’nda doktor olan oğluna durumu telefonla duyurdu. Necdet Pençe’den ve maskını alması için rica etti. Oğlunun yetişebilmesi için cenaze ertesi gün kaldırıldı:
“Onun büyük insan kişiliğine yaraşır bir tören için de çalışıldı. Çok sevdiği Hasanoğlan Öğretmen Okulu’ndan kalabalık bir öğrenci grubu geldi. Cenaze törenine İsmet İnönü de katıldı. Bir hayli de yürüdü. Cebeci mezarlığında toprağı verdik. Artık Tonguç’suz bir dünyada ama yine onun yolunda onunla yaşayacaktım.” (A.g.e, s. 364)
Aramızdan ayrılışının 65. Yılında köy çocuklarının Tonguç Babası, köy enstitülerinin mimarı İsmail Hakkı Tonguç’u saygıyla anıyoruz.
KAYNAKLAR:
1. Arman, Hürrem. Piramidin Tabanı, Köy Enstitüleri İle Başlatılan Büyük İmece, II. Kitap, Arkın Yayınevi, İstanbul 1990
2. Atıcı, Erdal. Köy Enstitülerine Saldırılar Tarihi, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 2024
3. Tonguç, Engin. Bir Eğitim Devrimcisi: İsmail Hakkı Tonguç, Yaşamı, Öğretisi, Eylemi, Güldikeni Yayınları, Ankara Eylül 1997, 2. Kitap
6 Yorum. Yeni Yorum
Köy Enstitülerini ve mezunu öğretmenleri herzaman kutsadım ve örnek aldım; ama ondan da önce, Eğitim tarihimizin “Köy Eğitmenleri” tarihini önemserim. Okudukça, Atatürk’ün,Tonguç ve arkadaşlarının Köylerin okullaşması” çabasını gördükçe “Bu nasıl bir insan sevgisi allahım!” dedim ve o eğitimcileri gözümde ilahlaştırdım! Bu hayranlıkla 3 yıl araştırmalar, derlemesi yaparak “EĞİTMEN KURSLARI ve KÖY EĞİTMENLERİ” kitabını yazdım, şu an yayımlanma çabasındayım.
Erdal Atıcı’nın bu yazı dizisinde Tonguç’un yaşamının -bilmediğim- ayrıntıntılarını öğrendim. Sayın Atıcı’ya teşekkür.
Erdal Atıcı’nın bu yazı dizisinde Tonguç’un yaşamının -bilmediğim- ayrıntıntılarını öğrendim. Sayın Atıcı’ya teşekkür.
Ben de size teşekkür ediyorum. Okuduğunuz ve değerlendirdiğiniz için…
Canım hocam, bu çalışmalarınızın hepsi Köy Enstitüleri tarihinde yerini alacaktır, sizinle gurur duyuyorum , katkılarımın azlığı beni utandırıyor, Yolunuz hep açık olsun
Hale Hocam ben size teşekkür ederim, destekleriniz için…