Proje Okullar Tartışması Sürüyor 26 Mayıs -1 Haziran 2025

Binlerce öğretmenin proje okullarından hukuksuz, adaletsiz ve keyfi şekilde gönderilmeleri ile başlayan tartışmalar devam ediyor. Okullarından gönderilen mağdur öğretmenler bir taraftan idari yargıya başvurarak atanma/atanmama işlemlerinin iptalini istiyorlar, bir yandan da Eğitim Sen Ankara 2 No’lu Şube tarafından Cuma günleri MEB önünde yapılan “Eğitim Nöbeti” etkinliğine katılıyorlar. Ayrıca bu hafta 30 Mayıs Cuma günü Eğitim Sen İzmir Şubeleri İzmir Atatürk Lisesi önünde proje okullarında yaşanan hukuksuzluklara dönük olarak bir açıklama yaptı.

Proje okullarına dönük yaşanan tartışma iller arası isteğe bağlı atama başvurularının başlaması ile başka bir boyuta taşındı. İller arası isteğe bağlı atamalarda bazı proje okulları da başvuruya açıldı, başvuruya açılan proje okullarına atamalar hizmet puanı üstünlüğüne göre yapılacak. Hizmet puanını proje okullarında görev süresinin uzatılması/uzatılmamasında dikkate almayan MEB’in, iller arası atamalarda bazı proje okullarına hizmet puanı üstünlüğüne göre atama yapacak olması uygulama birliğini bozacak, hukuken sorunlu olacaktır. Ayrıca bu durum proje okullarında yaşanan keyfiliğe de somut bir örnek oluşturmaktadır.
Geldiğimiz aşamada proje okullarına atama biçimi tartışmalı ve karmaşık hale gelmiştir. Aynı tür okullara iki farklı şekilde atama yapılmasının açıklanabilir bir tarafı yoktur. Keyfiliğe ve hukuksuzluğa açık halde bulunan proje okulu uygulaması artık sonlandırılmalı ve proje okullarından hukuksuzca gönderilen öğretmenler okullarına geri dönmelidir.

Öğretmenler Yine Ulus’ta

Atama bekleyen öğretmenler, açıklanan atama sayısının düşüklüğünü eleştiriyorlar ve haftalardır ek atama ile 2024 KPSS sonucuna göre atanacak öğretmen sayısının artırılmasını talep ediyorlar. İstanbul ve Ankara’da yaptıkları açıklamalardan sonra iki defa Ulus’ta bir araya gelen öğretmenler renkli etkinliklerle seslerini siyasi iktidara duyurmaya çalıştılar ancak şu ana dek olumlu sonuç alamadılar. TBMM’de çeşitli siyasi partilerden milletvekillerini ziyaret ederek taleplerini yüz yüze ifade eden öğretmenler, yaşadıkları sorunları detaylı şekilde anlatarak çözüm önerilerini ilettiler.

28 Mayıs tarihinde MEB iller arası isteğe bağlı yer değiştirme dönemi kapsamında açık olan okulları ilan etti. Tayine açılan norm kadro sayısının çokluğu öğretmen arkadaşların taleplerinin eğitimin sürdürülebilirliği açısından ne kadar haklı ve yerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle de atanmayan öğretmenlerin, “en az ücretli öğretmen sayısı kadar atama” talebi yerinde ve gereklidir. MEB, bu talebi artık beklemeden yerine getirmelidir.

Diyanet’e Sınırsız Yetki

TBMM’de bu hafta kabul edilen bir yasa, Diyanet İşleri Başkanlığına sınırsız yetki verdiği gerekçesi ile yoğun olarak eleştirildi. Verilen yetkilerden biri de Din Hizmetleri Genel Müdürlüğüne öğrenci yurtlarında, eğitim kurumlarında, gençlik merkezleri ve kamplarında, ceza infaz kurumlarında, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kurumları ve benzeri yerlerde işbirliği esasına göre manevi danışmanlık ve din hizmetleri sunmaydı.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlendireceği kişilerin eğitim kurumlarında manevi danışmanlık yapabilecek olması, önümüzdeki dönemde okullarda rehber öğretmenlerin sunduğu psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetlerinin işlevsiz hale gelmesine neden olabilir. Öğrencilerin gereksinim duyduğu rehberlik hizmeti yerine manevi danışmanlık yapılmasının oldukça önemli sorunlar yaratacağı ortadadır.

Diyanet İşleri Başkanlığına son yıllarda verilen yetkiler ve sağlanan olanaklarla toplumsal yaşam dini referanslarla yeniden yapılandırılmaya çalışılmaktadır. Anlaşılan o ki, TBMM’de kabul edilen son yasayla eğitim kurumları ve özellikle gençler hedeflenmektedir. Çocuklarımızın geleceği ve haklarına sahip çıkmak bu dönemin en önemli görevidir.

Eğitim Şurası Neyi Konuşacak?

Siyasi iktidara yakın yazarlar ve gazeteciler, zorunlu eğitimle ilgili tartışmaların başladığı günden bu yana bu konunun 21. Eğitim Şurasında karara bağlanacağını ifade ediyorlar. Ancak, MEB tarafından bu konu ile ilgili resmi bir açıklama ve çalışma başlatılmadı, ayrıca “Eğitim Şura”larını planlayan ve çalışmaları koordine eden bir Şura Sekretaryası da henüz oluşturulmadı.

Zorunlu eğitim kapsamının ve süresinin daraltılması için faaliyet sürdüren Eğitim Bir Sen genel başkanı da geride bıraktığımız hafta yaptığı bir açıklama ile konunun karara bağlanacağı zemin olarak “21. Eğitim Şurası”nı işaret etti. Anlaşılan o ki, 2025 sonbaharında bu konu resmi olarak gündeme getirilecek ve 2026 başında toplanacağı ifade edilen 21. Eğitim Şurasında karar resmileştirilecek.

Zorunlu eğitimle ilgili tartışmanın sadece eğitim tartışması olmadığını, bu meselenin geleceğimizle ilgili olduğunu ifade etmiştik; çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasına ve kız çocuklarının aile kurma gerekçesi ile sosyal yaşamdan çekilmesine neden olabilecek her türden girişime karşı çıkarak çocuklarımızın geleceğini savunmak için şimdiden hazırlık yapmak gerekmektedir.

Öğrencilerin Söz Varlığı

MEB, 26 Mayıs tarihinde “Öğrencilerin Söz Varlığının Tespiti, Geliştirilmesi, İzlenmesi” projesinin tanıtımını yaptı. MEB, söz konusu proje ile öğrencilerin Türkçe gelişimini destekleyerek milli, manevi ve kültürel değerlere bağlılıklarını güçlendirmek; kelime hazinesini tespit ederek geliştirmek, ders kitaplarındaki söz varlığını tespit edip zenginleştirmek ve okuma kültürünün oluşturulmasının amaçlandığını ifade etti.

Öncelikle, söz varlığı, dilin etkili ve doğru kullanımı bireyin gelişiminin en önemli aracıdır. Birey, dil aracılığıyla dünyayı algılar, kendini keşfeder ve gelecek yaşama hazırlar. Bu kadar etkili bir aracı “milli, manevi ve kültürel” değerlere bağlılıklarını güçlendirmek gibi son dönemde sıkça duyduğumuz bir hedefin aracı olarak yapılandırmak doğru olmayacaktır. Neyin milli, neyin manevi olduğuna ve hangi kültürel öğelere bağlılığın amaçlandığına siyaseten karar veriliyor olması, bu anlamda projede hangi araçların kullanılacağı tartışmasını da yaratacaktır. Öğrencilerin dil kullanımının geliştirilmesi siyasi tartışmaların dışında tutulmak durumundadır.

Akademiyi Savunmak

Harvard Üniversitesi Rektörü Alan M. Garber, ABD başkanı Donald Trump’ın elinde bulunan yetkileri kullanarak üniversiteye dönük girişimlerine karşı akademik özgürlükleri ve üniversiteyi savunan mücadelesine devam ederek bilim insanı sorumluluğunu yerine getiriyor. Harvard Üniversitesini siyasi iktidarın hegemonyasına rıza göstermeye zorlayan ABD yönetimi bunun için bilimi ve bilimsel çalışmayı dahi hedef almaktan çekinmiyor.

Beyaz Saray basın sözcüsü Karoline Leavit bu konu ile ilgili yaptığı bir açıklamada, “Amerika’nın şu anda daha fazla çırak, tesisatçı ve elektrikçiye ihtiyacı var. Harvard Üniversitesi gibi okullarda LGBTQ üzerine yapılan bazı bölümler yerine bu tür mesleki alanlara yönelim artmalı. Bu, bu yönetimin duruşudur.” dedi.

Açıklama, bilimi ve bilimsel özgürlükleri yok sayan, sermayenin ve ekonominin gereksinimlerini önceleyen bir bakış açısıyla yapılmış durumda ve bu haliyle bizim için de oldukça tanıdık. Aynı bakış açısıyla bizde de liselerin, üniversitelerin yapılandırılmaya çalışıldığına tanıklık ediyoruz.

Geride bıraktığımız hafta Sağlık Bilimleri Üniversite Rektörü Prof. Dr. Kemalettin Aydın, bulunduğu üniversitede eylem yapan gençlere izin vermeyeceğini, üniversiteye girmelerine izin vermeyeceğini söyledi. Demokratik haklarını aramak, sormak, sorgulamak ve doğru olmadığını düşündüğüne karşı çıkmak üniversite öğrencilerinden beklenen ve olması gerekendir. Öğrencilere dönük rektörün tutumu ile Harvard Üniversitesini hedef alan ABD sözcüsünün tutumunun benzer olduğunun altını çizmek gerekmektedir. Farklı olan ise Harvard Üniversitesi Rektörünün akademiyi savunmak için ortaya koyduğu örnek çabadır.

Ödüller Kime Verilecek?

MEB, taşra teşkilatına gönderdiği bir yazı ile 2025 ödül işlemlerinin 2 Haziran tarihi itibarı ile başlayacak olduğunu ve üstün başarı belgesine sahip öğretmenler arasından seçilen öğretmenlerin ödül alacağını açıkladı. MEB, 11 Mart 2025’de değiştirdiği “Milli Eğitim Bakanlığı Personeline Başarı, Üstün Başarı ve Ödül Verilmesine Dair Yönerge” ile ödüllendirilecek personeli belirleme yetkisini disiplin amirlerine bırakmış durumdadır.

Ödül verilecek isimler belirlenirken değerlendirmenin keyfiliğe olanak veren subjektif ölçülere göre yapılacak olması, ödüllendirileceklerin belirlenmesinde siyasi, sendikal ve kişisel yakınlığın etkili olma olasılığının önünü açmaktadır. Bu yönergenin uygulanması okullarda çalışanlar arasında eşitliği ve iş barışını bozabilir, bu nedenle de yönergenin uygulanmaması en doğru olanıdır.

Güzel, eşit ve adil günlerde görüşmek üzere…

Paylaş:
Etiketler : Çocukların Söz Varlığı, Eğitim Şurası, MEB'den Diyanet'e sınırsız yetki, Öğretmenler Ne İstiyor?, Proje Okullar, Ulusta Öğretmen Eylemi

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Öğretim Yılı Biterken
Drama Bizi İyileştirebilir (mi) ve Başka Birine Dönüştürebilir (mi)