Çeviri: Bilge Şam, Zeynep Çakır, Gizem Keser
Marksist felsefeci Paulo Freire 19 Eylül 1921’de dünyaya geldi. Yapıtları ezilenlerin özgürlüğüne kavuşmasında ve kapitalizme karşı mücadelede eğitimin nasıl bir rol oynadığını gösterdi. Bugün (19 Eylül 2021), Brezilyalı felsefecinin yüzüncü doğum günü. Dillere destan eseri “Ezilenlerin Pedagojisi” ile tanınan Freire’nin çalışmaları, yoksulluk içindeki toplumlarda çalışan öğretmenler ve adalet terazisinin kırıldığı bu dünyada adalet kırıntısı arayan hemen herkes için yol gösterici olmaya devam ediyor.
Ezilenlerin tepetaklak olmuş dünyalarını anlamak ya da öğretmenliğin toplumun güç ve imtiyaz asimetrilerinin üstesinden gelmek adına bir yöntem oluşu fikrinden ilham alarak, eleştirel düşünceye sahip her eğitimcide Freire’den bir parça vardır. Freire’nin köylüleri güçlendirmek amacıyla yürüttüğü okur-yazarlık programları, şu an bütün dünyada uygulanıyor. Ve dahası, Ezilenlerin Pedagojisi an itibariyle sosyal bilimler alanında üçüncü, eğitim alanında ise en çok alıntı yapılan yapıttır.
Freire’nin ünü memleketi Brezilya ’da, onu hem bir hedef hem de kahraman haline getirmiştir. Günümüzde, Movimento Brasil Livre ve Revoltados Online gibi aşırı sağ gruplar tarafından hedef haline gelmiş ve Brezilya Cumhurbaşkanı onu eğitim sisteminde Marksist bir doktrin komplosunun sorumlusu olmakla suçlamıştır.
Aslına bakacak olursak Cumhurbaşkanı Bolsonaro’nun, Freire’nin bizlere bıraktıklarını ortadan kaldırmaya yönelik girişimleri, Amerikan Cumhuriyetçilerinin eleştirel ırk teoricilerine ve Marksist eğitimcilere yönelik saldırılarını hatırlatıyor. Bolsonaro ve aşırı sağcı kanat Escola sem Partido, öğrencileri, sınıfta öğretmenlerini kayda almaları konusunda yüreklendirdi, özellikle solcu fikirleri savunduğunu düşündükleri öğretmenleri, hatta daha kötüsü, Freire’den ilham aldıkları siyasi ve sosyal görüşleri olan öğretmenleri. Hatta Bolsonaro’nun partisinden bir federal vekil, Freire’nin “Brezilya Eğitiminin Patronu” ünvanını kaldırmak adına bir yasa tasarısı sundu.
Amerikan muhafazakârlar bile Freire’ye darbe atma kervanına düşünmeden katıldılar. The Economist dergisi, “Liberal Olmayan Soldan Gelen Tehdit” adlı son sayısında bile Freire ’nin pedagojisini Mao’nun Kültürel Devrim ruhuyla yazmış olduğuna dair bir makale yayınlamıştır. Makalenin bütün bulgularının Ezilenlerin Pedagojisi’ndeki tek bir dipnotuna dayandığını belirtelim. Daha da önemlisi, Freire’ nin çalışmasının kitlelerle dayanışmaya dayandığını ve Kültürel Devrim in bir parçası haline gelen şiddet türüne karşı olduğunu vurgulayalım.
Uzun lafın kısası, neden Bolsonaro ve The Economist Freire’ yi hedef alıyor? Freire’nin fikirleriyle alakalı neyi bu kadar tehdit edici buluyorlar?
Bir Devrimci Eğitimcinin Hayatı
Paulo Freire, 1930’ların küresel Büyük Buhranı sırasında, Brezilya’nın kuzeydoğusundaki Recife eyaletinde büyüdü. Okuma-yazmayı, çocukken gölgesinde oturduğu mango ağacının dallarından harfler yaparak öğrendi. Freire’nin genç yaşta açlık ve yoksulluk deneyimi zamanla sınıf arkadaşlarının dört yıl gerisinde kalmasına neden oldu, babasının 1933’teki ölümü ise durumu daha da kötüleştirdi. Buna rağmen, Freire eninde sonunda eğitimini tamamlamayı başardı, üniversiteden mezun oldu, 1959’da Recife Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı ve avukatlık ruhsatı kazandı (ancak Hukuka devam etmedi).
Freire, profesyonel hayatına 26 yaşında, Oswaldo Cruz Ortaokulu’nda Portekizce öğretmeni olarak başladı. 1946’da Pernambuco eyaletindeki işçilere ve ailelerine sağlık, barınma, eğitim ve eğlence hizmetleri sunmak için kurulan bir işveren kuruluşu olan Sosyal Hizmetler Eğitim ve Kültür Departmanı Müdürü olarak atandı. 1961’de Recife Üniversitesi Kültürel Büyüme Departmanı’nın müdürü oldu ve 1962’de kitlesel okuma-yazma bilmeme sorunuyla başa çıkmayı amaçlayan önemli bir eğitim projesine dahil oldu.
Freire’nin 1962 yılında Recife’deki okuma-yazma projesi, özellikle halk geleneklerini kullanması ve bilgiyi kolektif olarak inşa etmeye verdiği önem ona uluslararası bir ün kazandırdı. Freire, burada “okuryazarlık sınıfları” yerine tercih ettiği “kültür çemberleri” adını verdiği bir yöntemi geliştirmeye başladı; çünkü “okuryazarlık” ve “okuma yazma bilmezlik” terimleri, okuma ve yazmanın işçilerin toplumsal dünyasının zaten ayrılmaz bir parçası olduğu varsayımını içeriyordu.
Bu kültür çemberlerinden birinde, 300 şeker kamışı işçisi hayret verici bir şekilde 45 gün içinde okumayı ve yazmayı öğrendi. Freire’nin başarısından etkilenen Brezilya hükümeti, Başkan João Goulart liderliğinde, iki yıl içinde beş milyon yetişkine okuma öğretmeyi amaçlayan 2000 Freireci kültür çemberi kurmayı planladı. Bu, yetişkin nüfusun yalnızca yarısının okuma-yazma bildiği bir ülkede büyük bir başarı olacaktı.
Ancak bu gerçekleşmedi. Bunun yerine, 1964 yılında, sağcı bir askeri darbe, Goulart’ın demokratik olarak seçilmiş hükümetini devirdi. Freire, komünizm propagandası yapmakla suçlandı, sorguya çekildi ve tutuklandı. Askeri hükümet tarafından yetmiş gün hapsedildi ve ulusal okuma-yazma kampanyasındaki önemli konumu nedeniyle suikasta uğrayabileceği korkusuyla kendi isteğiyle sürgüne gitti. Brezilya ordusu gerçekten de Freire’yi “uluslararası bir bölücü” ve “İsa’ya ve Brezilya halkına ihanet eden biri” olarak görüyordu, Brezilya’yı “Bolşevik bir ülkeye” dönüştürmeye çalışmakla suçlandı.
Freire’nin 16 yıllık sürgün hayatı hem çalkantılı hem de üretken geçti: Bolivya’da kısa bir süre kaldıktan sonra, Şili’de beş yıl geçirdi ve burada Hristiyan Demokratik Tarım Reformu Hareketi’ne katıldı ve UNESCO’nun Tarım Reformu Araştırma ve Eğitim Enstitüsü’nde danışman olarak çalıştı. 1969’da Harvard Üniversitesi’nin Kalkınma ve Toplumsal Değişim Araştırmaları Merkezi’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptı, ardından ertesi yıl İsviçre’nin Cenevre şehrine taşındı.
Cenevre’de, Dünya Kiliseler Konseyi Eğitim Ofisi’ne danışmanlık yaptı ve Tanzanya ve Gine-Bissau için ülkelerinin yeniden Afrikalaştırılmasına odaklanan okuma-yazma programları geliştirdi. Ayrıca, Gine-Bissau ve Mozambik gibi devrim sonrası eski Portekiz kolonilerinde okuma-yazma programlarının geliştirilmesinde yer aldı ve Peru ile Nikaragua hükümetlerine kendi okuma-yazma kampanyalarında yardımcı oldu.
Freire, nihayet 1980’de Brezilya’ya döndü ve Pontificia Universidade Catolica de São Paulo ve Universidade de Campinas’ta öğretim üyeliği yaptı. 1980-1986 yılları arasında, São Paulo’daki İşçi Partisi’nin (PT) yetişkin okuryazarlık projesinin danışmanlığını yaptı. 1989-1992 yılları arasında kısa bir süre São Paulo Eğitim Sekreteri olarak görev yaptı ve bu dönemde şehir halkı için okuryazarlık reformu konusundaki radikal gündemini sürdürdü.
Azimli Bir Marksist
Freire için kapitalizme meydan okumak acil ve hayati bir gereklilikti. Sosyalist bir alternatifin nasıl görüneceğine dair kesin tanımlamalar sunmasa da Freire’in materyalist bir epistemolojiye bağlılığı sağlam ve derindi. Hayatı boyunca insan iradesine ve dilin sarsılmaz toplumsallığına modernist bir inanç besledi.
Freire kuşkusuz Marksistti, ancak dili, hiç Marksist-Leninist argonun siyasi sahada dolaştırdığı ifadeleri kullanmadı. Örneğin, tüm değerin üretim alanından kaynaklandığını vaaz etmediği gibi, okulların temel rolünün sermaye ve efendilerine hizmet etmek olduğuna inanmadı. Ancak, kapitalist eğitimi, baskıcı ve sömürgeci bir toplumsal düzenin sosyal ilişkilerini yeniden üreten bir sistem olarak görüyordu. Ayrıca, eğitimin bireyin “kendi durumunu geliştirmesi” yönündeki tipik çözüm önerisinin, insan dayanışmasını bireysel çalışma, ödül ve ilerleme gibi sahte anlatılara yönlendiren ideolojik bir örtü olduğunu düşünüyordu.
Freire, müthiş bir filozoftu, ancak felsefeyi soyut düşüncelerle sınırlamak yerine, özgürleştirici pedagojisini ilerletmek için kullandı. Otoriter eğitim biçimlerinden kurtuluş vizyonu, Hegel’in efendi-köle diyalektiğinden esinlenmişti; ezilenlerin kendini dönüştürmesini tanımlaması Martin Buber ve Jean Paul Sartre’ın varoluşçuluğundan ilham aldı; toplumsal ilişkilerin tarihsel niteliği konusundaki anlayışı ise Karl Marx’ın tarihsel materyalizminden etkilenmişti.
Freire’nin, sevginin gerçek eğitimin gerekli bir ön koşulu olduğuna yaptığı vurgu, radikal Hristiyan kurtuluş teolojisiyle duyduğu derin yakınlığın bir parçasıydı. Brezilyalı Roma Katolik Başpiskoposu Dom Hélder Câmara–Freire üzerinde derin bir etki bırakan biri–kurtuluş teolojisinin ruhunu birkaç kısa ifadeyle yakalamıştı: “Fakirlere yiyecek verdiğimde bana aziz diyorlar. Fakirlerin neden yiyeceği olmadığını sorduğumda ise bana komünist diyorlar.”
Kendisi bir Katolik olan Freire, “dindarlık” konusunda fazla kaygılı değildi; daha çok özgürleşmiş bir kilise olasılığıyla ilgileniyordu–özellikle eğitim sisteminin büyük bir kısmının hâlâ dini otoritelerin kontrolü altında olduğu bir bölgede. Freire, bunun yerine “peygamberlik kilisesi” adını verdiği bir kiliseyi hayal etti: kapitalist toplumun mağdurlarıyla dayanışma içinde olacak bir kilise. Bu vizyon, Kurtuluş Teolojisi’nin merkezi ilkesi olan “fakirlerden yana olma” anlayışını sistematize eden Gustavo Gutierrez’in, Freire’yi oluşmakta olan radikal Hristiyan öğretisinin bazı temel unsurlarını geliştirmeye davet etmesine neden oldu.
Bugün Freire
Freire her zaman eğitim içindeki birçok hareket ve akımla ilişkilendirilmesine karşı çıktı. Bazı insanlar Freire’nin popüler eğitimden yetişkin eğitimine,eğitimsel dönüşümdenyaygın eğitime, ilerici eğitimden Marksist pedagojiye kadar bazı hareket ve akımlarla ilintili olduğunu iddia etti.Eninde sonunda bu akımların bazıları eğitim politikasıyla ilgilenen “fikir” insanlarının ellerine düşseler de Freire’nin tasarısı sıkıca pedagoji odaklı kaldı.
Freire’nin birçok anlamda önlemeye çalıştığı dünyada yaşıyoruz: problem tanımlayıcı eğitim aracılığyla öğrenmenin bitmek bilmeyen kültür savaşlarına karşı zemin kaybettiği, öğretmenlerin kanıta dayalı akıl yürüttükleri için eleştirildiği, Amerika’nın sömürgeciliğe ve köleliğe dayalı olan acımasız tarihine meydan okuyan insanların cezalandırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Freire’nin cesur düşünce tarzı günümüz siyasi liderlerinin ve tanınmış kişilerin çoğunun ahlaki alçaklığını daha da lanetleyici hale getirdi.
Bugün okullarda ihtiyacımız olan şey öğrencilerin kendi deneyimlerini daha geniş, daha karmaşık sosyopolitik bağlamlar içinde anlamalarını sağlayacak bir pedagojidir. ABD ve Breziya’Daki kültür savaşları tüm bunların yaratacağı anlamdan korkmalarından kaynaklanmaktadır. Öğrencileri feminist teori, eleştirel ırk teorisi sömürgesizleştirme teorisi üzerine düşündürmek demek bu bakış açılarını ortaya çıkaran tarihsel deneyimler üzerine de düşünmek demektir.
Brezilya’da ya da Batıda Sağın doktrinasyon korkusu yaymaya çalışmasının temel nedeni kendilerinin eleştirel düşüncelerden korkmasıdır. Freire’nin bizim anlamamızı sağladığı şeyi, yani eğitimin statik dünya görüşleri ile ilgili olmadığını aynı zamanda dünyayı değiştirmekle ilgili olduğu düşüncesini unutturmaya çalışıyorlar. Freire’nin deyimiyle “Dünyayı okumak kelimeyi okumaktan önce gelir.”
Bu yazı https://tribunemag.co.uk/2021/09/paulo-freire-at-100-remembering adlı sitedeki Remembering Paulo Freire başlıklı yazının çevirisidir.