Paulo Freire: Diyaloğun Pedagojisine Giden Yol

Paola Vittoria’nın, Freire üzerine yazdığı, Yasemin Tezgiden Cakcak ve Erdal Cakcak’ın Türkçeleştirdiği Ahmet Yıldız’ın Önsözünü yazdığı “Paulo Freire: Diyaloğun Pedagojisine Giden Yol” adlı kitabı birçok açıdan üzerinde durulmayı hak ediyor. Türkiye, Freire’nin düşünceleriyle 1990’ların başında tanıştı. Tespit edebildiğim kadarıyla Freire’den Türkçe’deki ilk yayın, Adam Sanat Dergisi’nin 1990 yılının Ekim ayında yayınlanan 59. sayısındaki “Ezilenlerin Eğitimi” başlıklı makaledir. Söz konusu makale “Ezilenlerin Pedagojisi” kitabının 2. Bölümünü içerir. Bu bölüm Türkçeye Yurdanur Salman ve Gülşat Aygen tarafından çevrilmiştir.

1990 yılından bu yana Freire ve onun geliştirdiği Eleştirel Pedagoji hakkında Türkçe yazının çeşitlendiğini, güçlendiğini söyleyebiliriz. Freire’nin başyapıtı sayılan “Ezilenlerin Pedagojisi”nin ilk basımı 1991 yılında yapılmıştı. O günlerden bugüne kitaba olan ilginin azalmadığını, hatta arttığını görüyoruz. Freire, Türkiye’de eğitim yazınını takip edenler, yaşanan sorunlara eleştirel biçimde yaklaşanlar ve eğitim aktivistleri tarafından, bilinen biri.

Bu bilinmenin onun hak ettiği kadar olup olmadığı hakkında çok şey söylenebilir. Ancak 1990 yılından bugüne kadar geçen zamanı dikkate aldığımızda gelinen noktanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu başarıda Freire’nin eserleri kadar Eleştirel Pedagojiyle ilgili diğer yayınların, Freire üzerine yazıların, çeviri kitapların payı göz ardı edilemez. Paola Vittoria’nın çalışmasının da bu çerçevede önemli bir katkı olduğunu düşünüyorum. İnanıyorum ki “Paulo Freire-Diyaloğun Pedagojisine Giden Yol”, Freire ve Eleştirel Pedagoji ile yeni tanışanların beklentilerini fazlasıyla karşılayacaktır.

Kitap, “İnsanları Ezmenin Eski ve Yeni Biçimleri” adlı bir giriş ve Freire’nin yaşam deneyimlerini özetleyen, pedagojisinin temel kavramları üzerinde duran iki kısımdan oluşmakta. Kitaba ek olarak konulan Freire’nin ikinci eşi, aynı zamanda Freire düşüncesinin önde gelen isimlerinden biri olan Ana Maria Freire röportajı kitapta anlatılanlara birinci elden bir tanığın katkısı olarak görülmelidir. Kitabın birinci kısmı Freire’nin diyalog kavramı ve bu kavramın etkileri üzerine odaklanmaktadır. Özellikle bu kısmı oluşturan beş alt bölümde Freire’nin seçilmiş yaşam deneyimleri ile düşüncesinin gelişimi aktarılmaktadır. Yazar bu süreci Freire’nin diyaloğa dayalı pedagojisine giden yol olarak nitelendirmektedir. İkinci kısımda ise Freire’nin düşünce sistemini oluşturan “ezme, toplumsal dönüşüm, constizaçao(bilinçlenme), praksis, diyalog” kavramları üzerinde durulmaktadır.
Bir düşünce sistemini, akımını, en iyi biçimde tanımanın, anlamanın, öğrenmenin yolu o sistemin, akımın kurucu isimi ya da isimlerinin biyografilerini okumaktan, yaşam öykülerini bilmekten geçer. Çünkü hiçbir düşünce boşlukta oluşmuyor. Onu ifade edenin, ortaya koyanın yaşamının içinde gelişiyor. Freire’de de bunu en yalın haliyle görebilmekteyiz. Kitap, bu gerçeği kısa ve olabildiğince yalın biçimde ortaya koymaktadır. Yazarın da belirttiği gibi “teorik düşünce pratik deneyim ile bağdaştırılmalıdır.”(s.18)

Kitabın içeriği üzerine notlarımıza, değerlendirmelerimize geçmeden önce yazarın Freire’nin de özellikle vurguladığı bir ilkeyi benimsediğini görüyoruz. Freire, sadece eğitim alanını değil, toplumsal yaşamın tüm alanlarını özellikle de kültürel alanı çözümleyen ve bu çözümlemeler ışığında dönüştüren bir mücadele pedagojisi ortaya koymuştur. Bunu yaparken, düşüncelerinden etkilenenlere çağrısı benim takipçim olmayın, beni nakletmeyin, yeniden yaratındır. Çünkü Freire, deneyimlerin nakledilemeyeceğine, ancak yeniden yaratılabileceğine inanırdı. Vittoria’nın çalışması da bu çağrıya uygun biçimde onun, yazdıklarını, deneyimlerini kendince yeniden yapılandıran birinin çalışmasıdır.

Yeni Pedagojinin Keşfi

Freire düşüncesinin gelişiminde Brezilya Recifte’ki yaşamının ve buradaki okuryazarlık çalışmalarının payı büyüktür. Çocukluğunda ve gençliğinde karşılaştığı yoksulluk ve baskılar, geri kalmışlık üzerine düşünceleri, onu sadece rahatsız etmekle kalmıyor, nasıl çözüleceği üzerine düşünmesine de neden olmuştur. Okuryazarlık deneyimleri ise ona bu sorunların çözümüyle ilgili yeni düşünceler geliştirmesine anahtar rol oynayacaktır. Brezilya’da 1 Nisan 1964 yılında gerçekleşen askeri darbe Recifteki bu insanı bütün bir dünyaya taşıyan adımın başlangıcı olmuştur. Şili’de başlayan sürgün yaşamı daha sonra birçok ülkede, kıtadaki deneyimleri Recifte geliştirdiği okuryazarlık yöntemini ve egemen hegemonyaya karşı mücadele biçimlerini geliştirmesine neden olacaktır.
Vittoria, Freire’nin yaşam öyküsünü ve düşüncesinin gelişimini önce çocukluğundan başlatmaktadır. Freire de kendi yaşamıyla ilgili yazdıklarında ve söyleşilerinde çocukluğuna sıkça göndermelerde bulunur. Türkiye’de 2000 yılında yayınlanan “Yüreğin Pedagojisi” adlı kitabında yer alan “İlk Dünyam”(s.31) başlıklı yazısı tam olarak böyledir.
Freire, üniversiteden hukukçu olarak mezun olmasına rağmen, eğitim alanında çalışmayı seçer. Sınai Sosyal Hizmetler Kurumunda 10 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Recife Üniversitesinin Kültürel Genişleme bölümünden sorumlu oluyor. Öğretmenliği ve bu yeni görevi ülkenin geri kuzey kasabalarından biri olan Angicos’taki okuryazarlık projesinin koordinatörü seçilmesini sağlıyor. Vittoria, Ancigos deneyimine özel olarak odaklanmakta ve bu kasabanın neden Freire’nin yönettiği “okuryazarlık projesinin odak noktası olmuştu?” sorusunu sormaktadır. Çünkü buradaki deneyim, hem kendi pedagojisini geleneksel pedagojiden koparmasına, hem de projenin arkasındaki siyasal güçleri yakından tanımasına neden olacaktır. Onun pedagojisinin gelişiminde Angicos deneyimi yeni bir sentez için bütün imkânları içerecek niteliktedir. Nitekim 2 Nisan 1963’te Angicos projesinin son günündeki kapanış töreninde yaptığı konuşmada Freire yeni pedagojisinin temelini oluşturan yaklaşımını şöyle özetleyecektir:

Pek çok yöntemsel tabuyu kırdık. Okul’un ötesine geçip ona ‘Kültür Çemberi’ adını verdik; “öğrenci” ‘tartışma katılımcısı’ ile ‘ders’, ‘diyalog’ ile ‘akademik müfredat’ ise ‘bizleri zora sokan toplumsal durumlar’ ile yer değiştirdi. Katılımcılar ile tartışmalar yaptık, insanların fikirlerinde ve deneyimlerinde var olan bilgeliğin ortaya çıkmasını sağladık.” (s.45)

Vittoria’da bu deneyimle ilgili olarak;

Tarihsel olarak Angicos örneği bize gösterir ki, öğrenmek ve dinlemek öğretmektir ve öğretmek, mevcut uygulamaları insan haklarına dönüştürmek için öğrenmektir. İşte bu son derece insancıla özelliği yüzünden bu deneyim kendini Amerikan programına uyumlandırmamış, pedagojik anlamının çok ötesine geçen politik ifadesiyle, yeniden düşünülmek ve tartışılmak zorunda kalmıştır.”(s.46) diye yazmaktadır.
Bu başarılı proje 1964 darbesinde özel soruşturmaya konu olacak ve Freire tutuklanacak birçok katılımcı da bu baskı ortamından nasibini alacaktır. İlginç olan askeri hükümetin bir taraftan Freire’yi yargılarken uygulamaya koyduğu okuryazarlık projesinde onun yöntemini taklit etmesidir. Haklı olarak bu durum yazar tarafından “askeri hükümetin maskaralığı” olarak nitelendirilmiştir.

Freire Dünya Sahnesinde

Yukarıda da belirttiğimiz üzere 1964 darbesi, Freire’nin dünya sahnesine çıkmasına neden olacaktır. Önce Bolivya ardından Şili’de geçen 5 yıl onun eleştirel pedagojisinin gelişmesinde önemli yer tutar. Brezilya’daki okuryazarlık deneyimini burada da uygulamaya koyar. Şili’nin Birleşmiş Millet tarafından okumazyazmazlıkla en başarılı biçimde mücadele eden ülke seçilmesine katkısı büyük olacaktır. Şili’den sonra Freire kısa bir süre (Nisan 1969-Şubat 1970) ABD’de Harvard Üniversitesinde çalışmaya başlayacaktır. Vittoria’nın da belirttiği üzere (s.59-60) ABD’de solcu entelektüellerle tanışacak ve eleştirel pedagojinin kavramlarını bunlarla tartışma fırsatı bulacaktır. 1970 yılında Dünya Kiliseler birliğinde çalışmaya başlayacaktır. Bu tarihten itibaren başta Portekizce konuşan eski Portekiz sömürgeleri olmak üzere çok sayıda Afrika, Orta Amerika ve Asya ülkelerinde okuryazarlık kampanyalarında görev alacaktır. Bu ziyaretler onu “ezme ve ezmeye ev sahipliği yapan” ülkelerdeki egemen bilinçten kurtarma misyonuyla donatacaktır. Bu ülkelerden bazıları Tanzanya, Gine Bissau, Mozambik, Angola, Cape Verde(Yeşil Burun Adaları), Sao Tome ve Principe, Peru, Nikaragua, Avustralya, Fiji adaları, İtalya’dır.
Paolo Vittoria, kitabında bu deneyimlerden Gine Bissau ve Cape Verde’yi öne çıkarmaktadır. Çünkü “Gine Bissau’daki siyasal ortam Freire’nin inançlarına uygundu.” (s.63) Freire açısından Gine Bissau deneyiminin en önemli kazanımı “halkından öğrenen devrimci” diye nitelediği Amilcar Cabral gibi birini keşfetmiş olmasıdır. Freire’nin kendi sözleriyle, Cabral’ın en etkileyici yanı sınıf mücadelesinden çok üretim araçları üzerinde durmasıdır. Üretim araçlarının geliştirilmesi ve değiştirilmesi ise ona göre eğitimi gerekli kılmaktaydı. Yazarın da belirttiği üzere Freire, Cabral sonrasında, eğitim, üretim ve sömürgeleşmeden kurtulma arasındaki ilişkiler üzerine önemli açılımlar yapacaktır ve bu da onu radikalleştirecek, pedagojisini ezilenlerden yana toplumsal hareketlerin ezilme biçimlerinden kurtulmak için toplumsal dönüşüm pedagojisi haline getirecektir.

Freire’nin Pedagojisinin Kavramları

Kitabın ikinci kısmında Vittoria, Freire’nin pedagojisini 5 temel nokta üzerinden açıklamaya çalışmaktadır. İlk olarak pedagojisinde anahtar rolünde olduğunu belirttiği “ezme” sözcüğü (s.95) üzerinde durmaktadır. Çünkü Freire’nin amacı sömürülen, nesneleştirilen insanı özgürleştirmek için ezme-ezilme durumunun siyasal köklerini ortaya çıkarmaktır. Freire bunu Ezilenlerin Pedagojisinde ayrıntılı biçimde ortaya koymuştur. Ezme-ezilme ilişkilerinin olduğu yerde ezilene, ezilenin kendi sesi değil kendisine dayatılanın sesi yön verir. Ezenin talimatları takip edilir. Ezilen, ezene bağımlı, onun koşullarına uyumlu davranır. Kendi düşüncelerini baskılar. “Sessizlik kültürü” içinde yaşamını sürdürür. Böylece Freire pedagojisinin bir başka önemli kavramı “sessizlik kültürü” üzerinde durur.
Ezme-ezilme durumu üzerinde duran, bu ilişkiyi bütün yönleriyle ortaya koymaya çalışan Freire, ezilenlerde “özgürlük korkusu” olduğunu tespit eder. Yazar Vittoria, “özgürlük korkusu” başlığı altında Freire’nin ezilenlerin bilincindeki yabancılaşmanın en önemli göstergesi olan bu konuda Freire’nin analizlerini bize aktarmaktadır. Egemenler, ezilenlerdeki özgürlük korkusunu sürekli güçlendirmek isterler. Örneğin sahip olma, satın alma, üretim ve tüketim yapma özgürlüğüne dayanan bir “yanlış özgürlük mitini” ezilenlere manipülatif biçimde sunarlar. Ezilenlerin pedagojisi bunu fark etmek, birey üzerindeki tahakküm süreçlerini etkisiz hale getirmekle başlar.
Yazar “eğitim ve değişim” başlığı altında Freire’nin eğitime nasıl bir işlev yüklediğini bu işlevlerin arkasındaki bilgi anlayışını bize özetlemektedir. Onun eğitim anlayışında eğitimin ilişkisel bir temele dayanması gerçeği vardır. Çünkü insanlar ilişkisel varlıklardır.

Conscientozaçao:Bilinçlenme

Bilinçle ve praksis başlığı altında Freire’nin eserlerinde sıkça rastlanan Conscientozaçao (bilinçlenme) sözcüğü ve bunun oluşumunun zorunlu kıldığı praksisi açıklamaktadır.
Conscientozaçao, terimini biz bilinçlenme olarak çeviriyor olsak da kavram, sadece bilinçte var olan bir durumu değil aynı zamanda dış dünyayla ilişkilidir. Kavramın çok yönlülüğü Freire açısında önemli olmakla birlikte Vittoria, bu kavramı “evrimci ve gelişimci” bulmaktadır. (s.116)
Bu noktada bilinçlenme sürecinin öncekinden sonrakine doğru bir evrim içerdiğini görmek gerekir. Freire’nin bilinçleme süreci “geçişli olmayan bilinçten eleştirel bilince” geçiştir. Geçişli olmayan bilinç, kendini gerçekliğin bilgisine açmak yerine kaderci, batıl inançlara dayalı yorumlarla yetinen bilinçtir. Yabancılaşmış bilinçtir. Buna karşılık eleştirel bilinç, geçişsiz bilincin üstesinden gelinerek oluşturulur. Bu bilinç, görünüşle yetinmez, gerçekliğin özünü merak eder, bilmek ister. Bilgiye sorgulayarak, diyalog kurarak, keşfederek ulaşır.
Gerçek anlamda bilinçlenmenin anlam kazanması ise praksisle olmaktadır. Yazar Freire’nin eserlerinde sıkça geçen bu kavramı çözümlemekte ve ardından insanın varoluşsal ihtiyacı olarak gördüğü diyalog kavramı üzerinde durmaktadır. Diyalogda ise asıl olan eleştirel diyaloğa sahip olmaktır. Çünkü eleştirel diyalog, politik eylemdir. Kısacası “diyaloğa dayalı eğitimin temel dayanağı insandır, insanın dünyayla ilişkisidir, belirli bir zaman ve belirli bir yerde olma durumudur.” Son olarak bu değerli eserden biraz da ülkemizin gündemine de çağrışımlar içeren bir paragrafı buraya aktarmak istiyorum.
“Demokrasiyi demokrasi pratiği ile öğrenmek katılım, farklılıklara saygı, zıtlaşma ve çatışmanın kabulünü gerektiren zor bir süreçtir.
Eğitim yaşamak, buluşmak, bilmek için, başarı ve hayal kırıklığı için, şiddet ve kuşak çatışması için bir alandır. İlişki dinamikleri içinde demokratik süreçleri alıp çoğaltmak zorunda olan bir toplumsal labaratuardır; ilişkilerde yaşar, ilişkilere yaslanır. Tartışmayı, araştırmayı, merakı ve estetik deneyimleri teşvik eden bir alan olmayı sürdükçe radikal bir biçimde demokratik bir ortam olarak görev yapacaktır. Eğitimin demokrasiyi tek başına inşa etmesi beklenemezse de bir ülkenin eğitim sistemi demokratik olmadan o ülkenin tam anlamıyla demokratik olması mümkün değildir.” (s.134)

Paylaş:
Etiketler : Conscientozaçao (bilinçlenme), Eleştirel Pedagoji, Ezilenlerin Pedagojisi, Paola Vittoria, Paulo Freire

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Sosyal Politikaların Kırılgan Yanı: Okul Öncesi Eğitim Sosyal Hizmet Politikaları Kapsamında Değerlendirilebilir mi?
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli: “İnsanın Fıtrî Özelliklerini Koruma ve Geliştirme” Amacı ve İçerdikleri