Okullar Hüzünle Açılıyor
Okullar ikinci döneme 2023 senesinde olduğu gibi yine sessiz ve hüzünlü başlıyor. İki yıl önce, 6 Şubat 2023’te sabah 04:17’de 11 ilde meydana gelen deprem resmi rakamlarla 53 bin 537 yurttaşımızı aramızdan aldı. Perşembe günü depremin ikinci yıldönümü ve üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen maalesef hala depremin yarattığı yıkımın sonuçları ortadan kaldırılabilmiş değil. Deprem bölgesinde eğitimin sağlıklı devam etmediğini, bu konuda alınan önlemlerin ve yapılanların yeterli olmadığını eğitim alanında örgütlü yapıların temsilcileri her fırsatta dile getiriyor. Deprem bölgesinde yaşanan sorunların çözümü ancak bunun için ortaya konacak irade ve yapılacak tercihlerle mümkün. 6 Şubat’ın yıldönümünde bu konuda ses çıkarmak ve farkındalık yaratmak gerekiyor.
Geçen hafta yazımıza “Bu Defa Unutmayalım” diyerek başlamıştık ve Kartalkaya yangınında yaşanan can kayıplarına, alınmayan önlemlere, sorumluların kimler olduğuna ve gerçeklerin karartılamaması için sorumluluklarımıza dikkat çekmiştik. Felaketin üzerinden 13 gün geçmiş olmasına rağmen sorumluluğu olanlar halen tam olarak açığa çıkmış değil. Gözaltına alınanlar ve tutuklananlar olsa da yangının tüm sorumluları açığa çıkarılmadan benzeri felaketlerin yaşanmasını önlemek mümkün olmayacak.
Önlenebilir ölümlerle artık daha fazla canımızı kaybetmek istemiyoruz. Bu nedenle de DERSLER DERGİSİ olarak “Gözleri Şiir Yazan Çocuklar İçin Öğretmenlere Çağrı” adında bir metni kamuoyu ile paylaştık. Öğretmenlere yaptığımız çağrıda diyoruz ki: “Gelin, ilk dersimizde; bilimle vicdanın buluştuğu toplumlarda, sorgulayan bireylerin böyle “kader” denilen ölümlere izin vermeyeceğini anlatalım öğrencilerimize…”.
Ne depremde ne de yangında yitirdiğimiz “gözleri şiir yazan çocukların” ölümleri kader değil, önlenebilir ölümleri kabullenmemek gerekiyor. İşte bu nedenle de bu ölümlere neden olanların, eksiği ve ihmali bulunanların eksiksiz olarak yargı önüne çıkarılması gelecek önlenebilir ölümleri engelleyecektir. Bu ülkenin eğitimcileri olarak süreci izlemeye devam edeceğiz.
MEB’DEN Psikososyal Destek Eylem Planı
MEB, Kartalkaya otel yangınından sonra öğrenciler, öğretmenler ve veliler için psikososyal destek eylem planı hazırlandığını ve bunun da 3 Şubat tarihinden itibaren okullarda uygulanacağını 1 Şubat tarihinde açıkladı. Bu konu ile ilgili bir destek eylem planı hazırlanmış olmasının olumlu olduğunu belirtmek gerekiyor.
Yaşanan travmadan dolayı önlem alınmasına dönük MEB’e çağrılar yapılmış ve adım atılması istenmişti ve MEB’de bu konuda bir adım attı. Ancak yapılan çağrılar bununla sınırlı değildi; eğitim kurumlarının yangına ve depreme karşı hazır hale getirilmesine dönük beklenti pek çok kesim tarafından ifade edildi, edilmeye de devam ediyor. MEB’in kısa süre içerisinde eğitim yapılan tüm binaları yangına ve depreme karşı korunaklı hale getirmesi gerekiyor.
Sendikalı Öğretmene Sopa
Eğitim emekçileri bugün kullandıkları sendikal hakları emek harcayarak ve bedel ödeyerek kazandılar; bu hakların hiçbiri yöneticilerin lütufları veya izinleri ile edinilmedi. Mücadele edilerek kazanılan hakları da şimdiki kamu yöneticileri iki satır yazı ile ortadan kaldıramaz.
Emekçilerin dünya genelinde en etkili mücadele aracı üretimden gelen güçleridir, yani gerektiğinde iş ve hizmet üretimini durdurmak, grev yapmaktır. Bu hak evrensel bir haktır ve uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınmıştır. Anayasanın 90.maddesi usulüne göre onaylanmış uluslararası sözleşmeleri “kanun hükmünde” olarak kabul etmekte ve bunlarla ulusal mevzuat çeliştiğinde, uluslararası sözleşmelerin esas alınacağını düzenlemektedir. Grev hakkı bu nedenle Anayasal güvence altına alınmış bir haktır.
Grev hakkının, yani üretimden gelen gücün kullanılmasına dönük bugüne dek pek çok örnek yaşanmış ve bunların ardından işveren konumunda olan MEB soruşturmalar açmış ve hizmet üretmeyen eğitim emekçilerine ceza verme yoluna gitmiştir. Ancak verilen cezaların tamamı yargıdan dönmüş ve hatta Danıştay tarafından verilen kararlarla da artık bu yasal tartışma sona ermiştir.
Sadece eğitim alanında değil toplumsal yaşamın genelinde görünen otoriterleşme bu dönemin en çok tartışılan başlığı olmaya devam ediyor. Bu durumun son örneği MEB’de yaşanıyor. 13 Ocak tarihinde sendikaların, yaşanan düşük ücret artışlarına karşı yaptıkları bir günlük hizmet üretmeme eylemine çok sayıda eğitim emekçisi katıldı. Bu konuda her hangi bir soruşturma açılması mümkün değildi, bu nedenle de MEB soruşturma açmak yerine bir uyarı yazısı hazırlayarak bunun eyleme katılan öğretmenlere imza karşılığı duyurulmasını istedi.
Öncelikle hazırlanan yazının yazılı bir uyarı olduğunu ve yazılı uyarı yapmadan önce uyarılan eğitim emekçisinin ifadesinin alınması, yani savunma hakkını kullanması, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 130. maddesinin gereğidir. Bu anlamıyla da söz konusu yazı hukuki dayanaktan yoksundur.
Ayrıca, söz konusu yazı ile eğitim emekçilerinin Anayasa ile korunan sendikal hakları sınırlandırılmakta ve işverene karşı eşitsiz bir duruma çekilmektedirler. Oysa çalışma yaşamında artık sendikalar ve işveren arasındaki pazarlık ilişkisiyle çalışma koşulları ve ücretler belirlenmektedir. Söz konusu uyarı yazısı sendikalar öncesi bir dönemdeymiş gibi yazılan, çalışma yaşamında gelinen aşamayı görmeyen bir yazıdır.
MEB tarafından çıkarılan ve sendikal hakları yok sayan bu yazı geri çekilmeli, sendikal haklar ve özgürlüklerin önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır.
Bir Yumruk 4040 TL
İbrahim Oktugan adında bir öğretmen arkadaşımızın okulda silahla vurularak yaşamını yitirmesine tepki olarak tüm sendikalar 10 Mayıs 2024 tarihinde bir günlük bir iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler. Öğretmene yönelik şiddete karşı ortaya konulan bu güçlü tavır, MEB ve siyasi iktidarın da öğretmene dönük şiddeti gündemine almasına neden oldu. Hemen bunun ardından gündeme gelen Öğretmenlik Meslek Kanununa dönük rıza üretmek için kullanılan argümanlardan biri de yasa taslağı içerisinde öğretmene dönük şiddet eylemlerinde ceza artırımına olanak tanıyacak maddelerin olmasıydı.
Son yaşanan örnek, öğretmene yönelik şiddet üzerine yeniden düşünmemize neden oldu. Mahkeme Sarıyer’de bir okulda öğretmene yumruk atan şüphelinin 4040 TL para cezası ödemesine karar verdi. Öğretmene yönelik şiddete karşı söylenen büyük sözlerden gelinen aşama, sadece 4040 TL para cezası oldu. Cezanın caydırıcılığı ve önleyiciliği açısından bu durumun oldukça düşündürücü olduğu açıktır.
Öğretmene yönelik şiddet, yaşanan gündelik gerçeklikten ve öğretmenlerin statüsünden bağımsız olarak değerlendirilemez. Şiddeti üreten nedenleri ortadan kaldırmadan, sadece önleyici tedbirler veya cezalarla şiddetin önlenemeyeceğini biliyoruz. Bu konuda geniş bir uzlaşı ve güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç var.
Ücret Artışı Yok Pasaport Verelim
Milli Eğitim Bakanı Türkiye Özel Okullar Derneği tarafından düzenlenen 23. Geleneksel Antalya Eğitim Sempozyumunun açılışına katıldı. Sempozyum açılışında konuşan Milli Eğitim Bakanı özel okullara dönük MEB’in politikasının bir kez daha altını çizdi: “Özel okullar devlet okulları gibi kamusal hizmet vermektedir ve birlikte çalışmaya devam edeceğiz.” Yüksek fiyat alan özel okulların sayısının sınırlı olduğunu söyleyen Milli Eğitim Bakanı “derneğin” medyada ve siyasette yapılan eleştirilere sessiz kaldığını söyledi ve özel okul öğretmenlerine yeşil pasaport verilmesi için çalıştıklarını da ifade etti.
Aylardır “taban aylığı” mücadelesi veren özel okul öğretmenlerinin sesini duymayan ve taleplerine karşılık vermeyen MEB’in özel okul öğretmenlerine yeşil pasaport verilebileceğine dair açıklaması zamanın ruhunu yansıtmaktadır; sorunları çözmek yerine çözülüyor algısı oluşturmak. Özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim emekçilerinin ücret sorununun çözümü patronların iyi niyeti ile değil ancak yasal düzenlemelerle mümkündür.
Kim Çözecek?
Mülakat mağduru öğretmenlerin yaşadığı adaletsizliği ve buna karşı sürdürdükleri mücadeleyi haftalardır izliyor ve yazmaya çalışıyoruz. Mağdur öğretmenler nihayet Milli Eğitim Bakanı ile yüz yüze görüşmeyi başardılar ancak istedikleri sonucu alamadılar. Görüşmede Milli Eğitim Bakanının “Benim yapabileceğim bir şey yok, mahkeme sonucunu bekleyin” dediği ifade edildi.
Mağdur öğretmenlerin yaşadığı adaletsizlik farklı illerdeki mülakat komisyonlarının yaptığı puanlamadan kaynaklandı; sorununun nedeni mülakatta öğretmenlerin sorulara yanıt verememesinden değil komisyonların puanlama sisteminden kaynaklandı. Kendilerinden kaynaklı olmayan bir durumdan dolayı mağdur olan öğretmenlerin sorunlarının çözüm adresi mahkemeler değil MEB olmalı. Sorun ek atama ile çözülebilecek durumda ve bunun için MEB’in güçlü bir irade ortaya koyması gerekiyor.
Yeni Mağduriyetler Yaşanmasın
Milli Eğitim Bakanı bu hafta katıldığı bir programda Milli Eğitim Akademisi ve akademide öğretmenlerin alacağı eğitim ile ilgili açıklamalarda bulundu; açıklamalar içerisinde iki konu çok dikkat çekiciydi. Bunlardan ilki akademide eğitime alınacak öğretmenlere ödenecek ücret miktarıydı, ikincisi de öğretmenlerin yapacağı uygulama eğitimleri ile ilgiliydi.
Öğretmenlere 23 bin TL civarında ücret ödeneceğini söyleyen Milli Eğitim Bakanı, bu düşük ücretle öğretmenlerin nasıl yaşamlarını sürdürebileceklerini açıklamadı. Öğretmenliğe her fırsatta methiyeler düzen yöneticiler, sıra öğretmenlerin ekonomik haklarına geldiğinde sessizliği seçmektedirler. Öğretmenlerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek MEB’in öncelikli görevi olmak durumundadır.
Milli Eğitim Bakanı, öğretmenlerin akademi eğitiminde başarılı sayılmaları için teorik derslerle öğretmenlik uygulamasından alacakları notların ortalamasının alınacağını söyledi; bunun için öğretmenler, yanlarında staj yaptıkları öğretmenler tarafından notla değerlendirilecekler ve bu notlar öğretmenlerin başarılı sayılmalarında belirleyici olacak. Mülakatta olduğu gibi bu uygulamada da değerlendirme yapacak öğretmenler arasında uygulama birliği sağlanması oldukça güç görünüyor. Ayrıca bu uygulamanın ne kadar geçerli sonuçlar üreteceğini de bilmek mümkün değil. Kısacası bu uygulamanın yeni mağduriyetler yaratma olasılığını mutlaka dikkate almak gerekiyor.
Yeni acılar yaşamadığımız, gözleri şiir yazan çocukların gülüşlerinin solmadığı bir dönem olması dileğiyle, görüşmek üzere…