Dijital çağda yaşıyoruz. Bilgiye ulaşmak kolay! İnternet önünüze dünyayı getiriyor. Sayısız makaleye, kitaba ulaşmak için bilgisayar başında oturmanız, elinizdeki telefonla metroda, otobüste, dolmuşta bir tıkla kitap dosyasını açmanız, makale ve kitap indirmeniz mümkün. Böyle bir çağda üstelik 90m²lik daire içinde kitaplar için yer bulmak, çalışma odası yapmak, nerede ise imkânsız! Evliyseniz ve çocuklarınız da var ise evden kovulması gerekenler arasında ilk sırada kitaplar yer alıyor. Seksenli yıllarda televizyon dolabının altı ve üstü ansiklopedilerle doluydu. Gazeteler kuponla AnaBritanica dağıtırdı. TV’lerin yanı başına ansiklopediler konur, tozlanmaması için de örtüler özel olarak hazırlanırdı. Bu yaşam, geride kaldı. Benim yaşımdakiler için de arada bir hatırlanan anı oldular. Dijital okuryazarlık yaşamın gerçeği ve büyük ölçüde de geleceği.
Tanıdığım öğretmenlere evlerinde kitaplık olup olmadığını sorarım. Elbette evlerinde kitaplar olduğunu söylüyorlar ama kitapların adını söylediklerinde çoğunun kitaplığa sahip olmadığı hemen anlaşılıyor. Kendilerine neden kitaplığınız yok diye sorduğumda cevapları hazır: “Dijital dünyadayız, dijital kütüphanem var.” Bir öğretmen, bilgisayarında hemen hemen her konuda 15 bin kitap kopyasının bulunduğunu söyledi. Bilgisayardan okuyup okuyamadığını sorduğumda ise “internet sitelerinden bilgisayara indirip gerekli olan bölümlere bakıyorum” dedi. Dijital kütüphanenin faydasız, gereksiz olduğunu söyleyemem. Ama herhangi bir metni okumanın “gerektiğinde bakmanın” ötesinde bir eylem olduğunu düşünüyorum.
Öğretmenin kitaplığı, öğretmenin kişiliğini, karakterini, mesleğiyle olan ilişkisini hemen ele verir. Dışarıdan bir göz, kitaplıkta yer alan kitaplardan sahibi hakkında çok şey söyleyebilir. Hele bir de öğretmenin branşını biliyorsa, söyleyeceklerinin bütünlüklü bir analize dönüşmesi mümkündür. Öğretmenin kitaplığı, öğretmenin mesleğiyle olan ilişkisi bakımından ona duyulacak güvenin dayanaklarından biridir.
Hepimiz hastane kapılarını aşındırırken önceden doktor isimleri tespit etmeye, o doktorun bizim şikâyetimiz konusunda alanında en iyisi olduğu konusunda bilgi edinmeye çalışıyoruz. İyi bir doktorun önemli özelliklerinden biri mesleğiyle ilgili literatürü takip etmesi olduğunu biliriz. Hastalıklarla ilgili bilgisi, üniversite sıralarında edindiği bilgiyle kalmış bir doktoru kimseye tavsiye etmeyiz. Yasaları, yönetmelikleri, genelgeleri, mahkeme kararlarını takip etmeyen bir avukatı kim tercih eder? Öğretmen de mesleğindeki değişimleri takip etmek, kendisini yeni bilgilerle donatmak, öğretim teknikleri ve teknolojileri alanında kendisini yenilemek zorunda.
Bu tespitime şu itirazın geleceğini tahmin ediyorum. Öğretmenin sınıf içinde öğretim programı ve kılavuz kitaplarla, genelgelerle sınırlanmış olması, teknisyene indirgenmiş olması, öğretmenin kendisini yenilemesini gereksiz kılıyor. Bu itirazı dile getirenlere haksızlar diyemem. Ama yine de öğretmen kendisinden istenmiyor bile olsa yaptıkları üzerine düşünmek zorunda. Onu okulda, sınıfta güçlü kılacak olan da yapıp ettikleri, olup bitenler, yaşananlar üzerine düşünmesidir. Öğretmenin bunu yapabilmesi için mesleğiyle ilgili bilgi ve becerisinin, hatta genel kültürünün üst düzeyde olması gerekir. Ancak bu durumda yapıp etmelerini bir bütünün içinde doğru biçimde değerlendirebilir. Öğretmenin kitaplığı, öğretmenin bu konuda nasıl bir tercih yaptığını da bize gösterir.
Bu saptamamızla sözü öğretmenin kitaplığının mesleki kitaplarla sınırlı olmaması gerektiği konusuna da getirmiş olduk. Şu söyleyeyim, öğretmenin kitaplığında çok kitap bulunması ölçüt değildir. Ölçütümüz kullandığı, okuduğu, incelediği kitapların olmasıdır. Kitaplığın zamanla gelişip gelişmediği de bir başka ölçütümüz. Bu konuda üçüncü sınıf beyinlere hitap eden kendilerini kişisel gelişimci, bilmem ne koçu diye adlandıranlara kapılmamak gerek. Öğretmen, kendisini, kendisi dışında hazırlanmış kalıp sözlerle var edemez. Onu var edecek olan kendi deneyimleridir. Çünkü bir şeyi bilmek, onu istenilen biçimde pratik, kullanışlı hale getirmek anlamına gelmiyor.
Öğretmen kitaplığını mesleği ve ilgisine oluşturur oluşturmasına ama yanı başında bazı eserleri bulundurması yararına olacaktır. Bunların başında sözlükler geliyor. Türkçe, Osmanlıca, İngilizce vb. sözlüklerin yanında eğitim terimleri ve dersinizle ilgili sözlüklerin de olması gerekir. Bu noktada “efendim ne gereği var, google var” diyebilirsiniz. Eğer okumak yerine “gerektiğinde bakmak” düşüncesindeyseniz, öyle yapabilirsiniz. Çünkü sözlükler, bakılan eserlerdir. Sözlüklerin dışında mesleğinizle, branşınızla ilgili temel kitaplar, biyografiler, ülkenizin ve dünyanın tarihini anlatan birkaç kitap mutlaka olmalı. Biyografiler size derslerinizde aradığınız örnekleri vermede inanılmaz derecede yardımcı olur. Elbette öğretmenin kitaplığında roman, öykü, şiir, tiyatro türünden eserler yoksa o öğretmenin kendini geliştirdiğinden söz edemeyiz. Edebi eserler kadar zihni güçlendiren, düşünme biçimini geliştiren eserler yoktur. Öğretmen edebiyattan beslenmiyorsa dilediği kadar felsefe, tarih okusun, matematik, fizik anlatsın!
Karşılık konuşmalardan öğrendiğim kadarıyla birçok öğretmen setler biçiminde kitaplar ediniyor. Konu ya da yazar adıyla yayıncıların oluşturduğu setleri önemli bulurum. Özellikle edebiyattan bahsedince aklıma geldi. Ülkemizde klasik eserler konusunda yayınevi çeteleri var. Çevirmeni belli olmayan, internet ortamında çevrilmiş, kâğıdı kitap olarak satanlar var. Bunların müşterisinin öğretmenler ve veliler olması üzücü. Bu tür kitapların varlığı, öğretmenin kitap seçme konusunda yetersizliğini gösterir. Öğretmen dilerse seri eserler alabilir. Örneğin Nazım Hikmetin, Yaşar Kemal’in, Tolstoy’un vb tüm eserlerini edinebilir. Bu kişilerle ilgili kendini özel olarak uzman haline getirebilir. Bu öğretmen için mesleki bir ilgi olmaktan çok, kişisel bir ilgidir. Elbette böyle öğretmenleri takdir etmeliyiz ama bilmeliyiz ki öğretmenin kitaplığı kitap koleksiyonu değildir.
Öğretmenin kitaplığı, öğretmenin aktif kullanımıyla oluşmalı. Mesleki ihtiyaçla, gelişimle şekillenmeli.
Konu kitap, kütüphane, okumak olunca Alberto Manguel’i burada anmamak olmaz. Zaten böyle bir konu için de ismini anacağımız insan sayısı bir elin parmağını aşmaz. Hocam olmasından dolayı Emin Özdemir’i ilk sıraya koyarım. Ataç ve Akşit Göktürk’ü de onun sayesinde tanıdım, sevdim. Ancak benim için Manguel’de bu isimlerin ötesinde bir etkileme gücü var.
Onun Fransa’dan ayrılmak zorunda kaldığında 36 bin kitabına yönelik ağıtı, kütüphane sahibi olmak üzere söylenecek her şeyi içeriyor. Gittiği her yerde zamanla kütüphanesi de büyüyen, kütüphanelerini geride bırakmak zorunda kalan bu dâhinin “kütüphanelerimin her biri bir nevi çok katmanlı otobiyografidir” sözünü hatırlatmak isterim.
Kitaplar her ne kadar içinde sana ait olmayan bilgiler, öyküler içerse de onu evine getirdiğinde artık bilgide de öykü de de sen varsın. Böylece kitaplığında kendi yaşam öykünü, mesleğindeki gelişimi belgelemeye başlamış oluyorsun.
28.03.2025