Öğrenme Hakkı ve Olanağının Belirleyicisi Olarak Çocuk Yoksulluğu: Genel Bir Çerçeve

Kategori : Eleştirel Eğitim

Çocuk için öğrenme istenci ve arzusu -yetişkinden farklı olarak- gereksinimlerle biçimlenmemektedir. Doğumla birlikte getirdiği potansiyel bir bilme, öğrenme merakı ve hazzı onu, keşfetmeye ve öğrenme eylemine itmektedir. Bu nedenle de temel bir hak ve desteklenmesi gereken bir gereksinimdir çocuk için öğrenme. Ancak, çocuklar eşit ve iyi koşullara sahip olmadıklarında kendilerini gerçekleştirme potansiyeli zarar görür. Bu nedenle de günümüz dünyasında çocuğun bütüncül gelişimini engelleyen en büyük yapısal sorunlardan biri “yoksulluk”tur. Nitekim Unicef de 2005 raporunda “Yoksulluk içindeki çocuklar, yaşama, büyüme ve gelişmeleri açısından gerekli maddi, manevi ve duygusal kaynaklardan yoksun biçimde yaşamakta, böylece haklarından yararlanamamakta, potansiyellerini tam olarak geliştirememekte ve topluma tam ve eşit üyeler olarak katılamamaktadırlar.” İfadesini öne çıkarmaktadır.

Çocuklar, küresel nüfusun yalnızca üçte birini oluşturmalarına rağmen, bu oran aşırı yoksul koşullarda yaşayanların yüzde 50’sinden fazlasına denk düşmektedir. Çocukların, hayatta kalmak ve gelişmek için ihtiyaç duydukları gıda, hijyen, barınma, sağlık hizmetleri ve eğitimden yoksun, aşırı yoksulluk içindeki hanelerde yaşama olasılığı yetişkinlere göre iki kat daha fazladır. Üstelik bu koşullar erken çocukluk döneminin gelişimsel ilkeleri açısından önemli bir dezavantaj oluşturmaktadır. Bu nedenle de “çocuk yoksulluğu kritiktir”. Dünya Bankası Yoksulluk ve Hakkaniyet Küresel Direktörü Luis-Felipe Lopez-Calva, “333 milyon çocuğun aşırı yoksulluk içinde yaşadığı, yalnızca temel ihtiyaçlardan değil aynı zamanda onur, fırsat ve umuttan da yoksun olduğu bir dünya kesinlikle kabul edilemez. Tüm çocukların kaliteli eğitim, beslenme, sağlık, sosyal koruma, emniyet ve güvenliğe adil erişim vasıtasıyla yoksulluktan kurtulmalarını sağlayacak açık bir yolun olması, her zamankinden daha kritiktir” ifadeleri ile (Dünya Bankası ve Unicef, 2023) çocuk yoksulluğunun kavramsal çerçevesini tanımlamış ve önemine dikkat çekmiştir.

UNICEF ve Dünya Bankası, aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak ve küresel Covid-19 Pandemisinin süregelen etkilerini dengelemek için hükümetlere şu önlemlerin alınması konusunda çağrıda bulunmaktadır;

“Alt orta ve düşük gelirli ülkelerde ve kırılgan bağlamlarda aşırı yoksulluk içinde yaşayan çocukların sürekli odakta olmasını sağlamak.
Aşırı yoksul hanelerde yaşayan çocuklara ulaşmak için sosyal koruma kapsamının genişletilmesi de dahil olmak üzere, çocuk yoksulluğuyla mücadeleyi amaçlayan gündemlere öncelik vermek.
Büyük hanelere, küçük çocukları olanlara ve kırsal kesimde yaşayanlara ulaşmak için kamu politikası portföyleri tasarlamak.
Çocuk yoksulluğunun azaltılmasında kanıtlanmış etkili bir tedbir olan evrensel çocuk yardımlarına erişimi arttırmak.
Engellilik ve cinsiyete özgü ihtiyaçları dikkate alarak kapsayıcı sosyal koruma programları tasarlamak” (2023).
Çocuk yoksulluğunu önleyici yapısal politikaların geliştirilmesi, öncelikli eylem planları arasında yer alması ve eğitim sistemlerinin ulusal hedeflerine yol gösterici olması önemli bir gereksinimdir. Yolsulluğun getirdiği sonuçlardan biri nitelikli eğitime erişim, dolaylı olarak da öğrenme hakkıdır.

Eğitim Eşitsizliği ve Öğrenme

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD, 2021) son raporuna göre, Türkiye’de 6,5 milyon çocuk aşırı yoksulluk içinde yaşamını sürdürmektedir.

Türkiye’de gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı olan yoksulluk sınırı 65 bin TL civarında ve açlık sınırı ise asgari ücreti geçmişken toplumun çoğunluğu artık ekonomik koşullardan dolayı nefes alamayacak duruma gelmiştir (Türk-İş, 2024). İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) raporuna göre kentte dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti Mart 2025 verilerine göre 87 bin 485 liraya yükselmiştir.

Unicef’in “Türkiye’de Çocukların Durumu Raporuna göre (2011), Çocuklar arası eşitsizlikler ileri boyutlardadır –en azından Avrupa ve Asya’daki pek çok ülke ile karşılaştırıldığında- ülkedeki yoksulluk da önemli düzeydedir. Yoksulluk kırsal alanlarda, azgelişmiş bölgelerde (ağırlıklı olarak Doğu) ve genel olarak son dalga göçmenlerin yerleştiği büyük kent mahallelerinde yoğunlaşmaktadır. 2008 yılında gıda ve gıda dışı yoksulluk içindeki nüfusun oranı yüzde 17.11 gibi yüksek bir düzeydedir. Kırsal kesimde ise bu oran daha çarpıcı düzeydedir. Rapordan da anlaşılabileceği gibi, yoksulluğun yarattığı nitelikli eğitime erişim eşitsizliği sosyal sınıflar arasında da ciddi yarılmaları beraberinde getirmektedir. Öğrenme hakkı ve olanaklarına erişememenin en temel belirleyicisi olan yoksulluk bu anlamda bir yapısal şiddet aracı olarak da tanımlanabilmektedir.

Dünya Bankası ve UNESCO İstatistik Enstitüsü tarafından da 2019 yılında küresel öğrenme krizine dikkat çekilmiştir. Yüksek öğrenme yoksulluğu oranları, eğitim sistemlerinin çocukların kritik temel becerileri geliştirmesini sağlamada başarısız olduğunun ve dolayısıyla 2030 yılına kadar herkes için evrensel ve nitelikli eğitim hedefine ulaşmaktan çok uzak olduğunun işareti olarak görünmektedir.

Öğrenme krizi kavramı yeni değildir. COVID-19’dan çok önce başlamıştır. 2019’da düşük ve orta gelirli ülkelerdeki ortalama küresel öğrenme yoksulluğu oranı yüzde 57 idi. Başka bir deyişle, pandemi başlamadan önce her 10 çocuktan yaklaşık 6’sı 10 yaşına geldiğinde okuryazarlıkta asgari düzeyde bile yeterlilik kazanamamaktaydı. Örneğin Sahra Altı Afrika’da, çocukların %86’sı 2019’da öğrenme yoksulluğundan muzdaripti (Dünya Bankası ve Unicef, 2023). Okuryazarlık meselesi eğitim öğretim programları açısından öğrenen için genel bilişsel giriş özelliğidir ve çocuğun tüm öğretim programlarının hedeflerine ulaşmasında anahtar bir role sahiptir. Çocuğun sözcükleri, metinleri okuma ve kavraması dünyayı da okuyabilmesini sağlamaktadır. UNESCO İstatistik Enstitüsü (UNESCO Institute for Statistics) işbirliğinde Ekim 2019’da Dünya Bankası tarafından yayımlanan rapor öğrenme yoksulluğunu 10 yaş ya da temel eğitimin birinci kademesinin sonuna kadar çocukların basit metinleri okuması ve okuduğunu anlaması biçiminde tanımlamaktadır. Bu erişiye ulaşamayan çocukları da “öğrenme yoksulu” olarak tarif etmektedir ki raporda bu değişkenin de ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile korelasyon gösterdiği ortaya konmuştur. Öyleyse çocuk yoksulluğu, öğrenme ve kendini gerçekleştirme hakkı ve öğrenme yoksulluğu kavramları birlikte düşünülmelidir.

Küresel olarak 2020-22 yılları arası okul kapatmalar ve uzaktan eğitim için gerekli dijital çözümlerin toplumun tüm kesimlerinin erişimine açılamaması, eğitim programlarının hedeflerine öğrencileri ulaştırma açısından görece başarısız olmuştur.

Beslenme ve Öğrenme

Türkiye’de yoksulluk her geçen gün derinleşirken, enflasyon tırmanırken hane halkı gelir ve refah düzeyinin iyileştirilmemesi zaten kırılgan olan yaşam koşullarını daha da güçleştirmektedir. Bu koşullardan en fazla etkilenenlerin kadınlar ve çocuklar olduğu gerçeği ortadadır. OECD (2021) verilerine göre, Türkiye’de her beş çocuktan biri yeterli beslenememektedir. Yoksulluğun ve açlığın çocuklar için çok yönlü ve çok boyutlu kayıplara neden olduğu ve fiziksel ve psikolojik olarak uzun vadeli etkilerinin de düşünülmesi gerekmektedir. Türkiye’deki 17 milyon 114 bin 912 kişi, yaşamını sosyal yardımlarla sürdürmeye çalışıyor. Haziran itibarıyla sosyal yardıma muhtaç hane sayısı 4,2 milyonu aşmış görünüyor. “Sosyal yardımlarla ayakta kalmaya çalışan halk yüksek gıda fiyatları nedeniyle karbonhidrat, yüksek yağ, yüksek basit şeker ağırlıklı bütçesine uygun öğünlerle karnını doyurmaya yöneliyor. Sofralarda yeterli miktarda protein, taze sebze ve meyve yer almıyor. Bu nedenle obezite, hipertansiyon, diyabet, metabolik sendrom gibi obezitenin tetiklediği sağlık sorunları ortaya çıkıyor”. Yoksulluğun çok boyutlu bir şekilde ele alınıp çözüm üretilmemesi halk sağlığını tehdit etmeye devam etmektedir. Makro bir kavram olarak halk sağlığı ve özelinde de bir kamu sağlığı kategorisi olarak “okul sağlığı”nın disiplinlerarası biçimde ele alınması gerekmektedir.

Yetersiz beslenme ve çocuk açlığının bilişsel güçsüzlük/zayıflık, bellek ve uzun dönemde beyin gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinin olduğunu ve öğrenciler arasında akademik başarı açısından farklılıklara yol açtığını bilmekteyiz (Canbolat ve diğerleri, 2023). Yine yetersiz beslenmenin dikkat, biliş ve öğrenmeyi desteklememesi yanında sınıf içi olumsuz öğrenme çevresine yol açabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır (Jensen, 2013).

Sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzeninin beyin gelişimini optimum düzeyde desteklediğini, bilişsel yetilerimiz ve öğrenme kapasitemiz üzerinde oldukça etkili olduğunu biliyoruz (Naveed, Lakka, ve Haapala, 2020). Çocukluk döneminde özellikle balık, meyve ve sebze ağırlıklı beslenmenin akademik başarı üzerindeki etkisini de pek çok çalışma kanıtlamaktadır (Naveed ve diğerleri, 2020). Sağlıklı okul yemeğinin çocuğun sosyal interaksiyonunu sağladığını, tüm okul gününü sağlıklı geçirmesine hazırlık yaptığını ve ilerideki yaşamına da yatırım yapan çok önemli bir iyi oluş aracı olarak düşünülmelidir (Sarlio‐Lähteenkorva ve Manninen, 2010). Okul yemeği çocukların sosyal bir ortamda etkileşim geçirmesini, formal atmosferden uzaklaşmasını, birbirlerine yardım ve destek göstermelerini sağlayan, toplumsallık duygusunu güçlendiren bir araçtır (Fossgard, Wergedahl, Bjorkkjaer, ve Holthe, 2018; Neely, Walton ve Stephens, 2014).

Kuşkusuz çocuklar için nitelikli bir eğitim ortamına erişim, içine doğdukları sosyal sınıf, ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel bileşenleri ile belirlenen olanakları farklılaştırmaktadır. Yoksulluk erken çocukluk döneminden itibaren yapısal bir faktör olarak çocukların öğrenme fırsatlarını engellemektedir. Kamu ve özel okullar arasında ciddi eşitsizlikler olduğu gibi kamu okulları kategorik olarak kendi içinde değerlendirildiğinde de oldukça heterojen ve ayrıştırıcı bir yapı dikkati çekmektedir. Çocuğun üstün yararı ve devletin kamusal zorunlulukları temelinde sınıflararası eşitsizliği regule edecek bir kamusal eğitim sisteminin inşa edilmesi çocukların öğrenme yoksulluğunu engellemede önemli bir role sahiptir.

 

Kaynakça:
World Bank Group,& Unicef, (2023). Global Trends in Child Monetary Poverty According to International Poverty Lines, Policy Research Working Paper 10525.

Canbolat, Y., Rutkowski, D., & Rutkowski, L. (2023). Global pattern in hunger and educational opportunity: A multilevel analysis of child hunger and TIMSS mathematics achievement. Large-scale Assessments in Education, 11(1), 13.

Fossgard, E., Wergedahl, H., Bjorkkjaer, T., & Holthe, A. (2018). School lunch-children’s space or teachers’ governmentality? International Journal of Consumer Studies, 218–226.

Jensen, E. (2013). How poverty affects classroom engagement. Faces of Poverty, 70(8), 24–30. https://www.ascd.org/el/articles/howpoverty-affects-classroom-engagement

Naveed, S., Lakka, T., & Haapala, A. E. (2020). An overview on the associations between health behaviors and brain health in children and adolescents with special reference to diet quality. International Journal of Environmental Research and Public Health, 17(3).

OECD (2021), OECD Income Distribution Database, http://www.oecd.org/social/income-distribution-database.htm

OECD. (2019). Education at a glance 2019: OECD indicators. Paris: OECD Publishing.

Sarlio‐Lähteenkorva, S., & Manninen, M. (2010). School meals and nutrition education in Finland. Nutrition Bulletin, 35(2), 172-174.

UNICEF (2005). The State of the World’s Children. New York.

Unicef (2011). Türkiye’de Çocukların Durumu Raporu.

Türk-İş (2024). Açlık ve Yoksulluk Araştırması.

Paylaş:

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

bell hooks: Bir Sevgi Devrimine Doğru