Kasım ayının ilk haftasında TED Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen Ankara Matematik Festivali’ne katıldım. Festivalde, farklı üniversitelerin matematik kulüplerinin stantları sıralanmış, her stantta öğrenci grupları kendi üniversitelerini ve projelerini tanıtıyordu. Yanına yaklaştığım bir standın başında, formüllerle dolu bir posteri inceliyordum ki heyecanlı bir öğrenci yanıma gelip çözmeye çalıştığı bir problemi anlatmaya başladı. Konuyu derinlemesine kavramış ve adeta öğretmeye hazırdı. Bu enerjik atmosfer bana, öğrenmenin yalnızca sınıfla ve “öğrenci” kimliğiyle sınırlı olmadığını bir kez daha hatırlattı.
Gerçek öğrenme, bireyin merak, içsel motivasyon ve çevresiyle kurduğu etkileşimlerle beslendiğinde anlamlı hale gelir. Bu durum, insan zihninin öğrenme sürecindeki karmaşıklığını ve potansiyelini daha derinlemesine inceleme isteğimi artırdı. Peki, öğrenme gerçekten sadece “öğrenci kimliği” ile sınırlı kalabilir mi?
Öğrenci Kimliğinin Ötesinde Öğrenme Nedir?
“Öğrenci” olmak, elbette eğitim sürecinin temel bir yapı taşıdır. Ancak öğrenmenin derinliğine indiğimizde, bu kimliği aşmanın gerekliliği ortaya çıkar. Gerçek öğrenme, yalnızca bir kimliğin sınırları içinde kalmayan; bireyin merakı, içsel motivasyonu ve çevresiyle olan etkileşimleri sayesinde şekillenen bir süreçtir.
Bu süreç, beynin sağ ve sol yarımkürelerinin farklı işlevleriyle çok boyutlu bir yapı sunar (Metos, 1990). Birey, bu sürece aktif olarak katıldığında öğrenme, kalıcı ve dönüştürücü bir yolculuğa dönüşür. Öğrenci kimliğini aşarak öğrenmek, bireyin bilgiye eleştirel bir gözle bakmasını, anlamlandırmasını ve kendi benzersiz bakış açısını geliştirmesini sağlar.
Eğitim Sistemine Yönelik Eleştiriler ve Bankacı Eğitim Modeli
Eğitim sistemine yönelik en temel eleştirilerden biri, öğrencilerin bağımsız düşünme becerilerinin geliştirilmesine yeterince olanak tanınmamasıdır. John Taylor Gatto (2020), mevcut eğitim sisteminin bireyleri pasif bilgi alıcıları haline getirdiğini ve bireysel düşünce ile özgün öğrenme çabalarını baltaladığını savunur. Bu mekanik yapı, insan zihninin potansiyelini sınırlayan bir sistem olarak ele alınır. Bu modele göre, öğrenciler bilgiyi eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmek yerine, kendilerine sunulanı yalnızca “doğru” olarak kabul etmek zorunda bırakılmaktadır.
Bu noktada Paulo Freire’nin (1970/2017) “bankacı eğitim modeli” kavramı önem kazanır. Freire, geleneksel eğitim sisteminde öğrencilerin bilgi alan “boş kaplar” olarak görüldüğünü ve bu yaklaşımın öğrencilerin öğrenme sürecine aktif katılımını engellediğini savunur. Ona göre gerçek öğrenme, bilgiyi eleştirel bir gözle sorgulamak, anlamlandırmak ve bu sürece aktif olarak katılmakla mümkündür.
Dijital Çağda Öğrenme: Dikkat Dağınıklığı ve Odaklanma Sorunları
Günümüzde öğrenme, yalnızca eğitim sistemindeki sorunlardan değil, aynı zamanda dijital dünyanın dikkat dağıtıcı etkilerinden de olumsuz etkileniyor. Johann Hari (2022), sosyal medya, anlık bildirimler ve sürekli uyaranlar nedeniyle bireylerin odaklanma becerilerinin zayıfladığını vurgular. Dijital çağda dikkat dağınıklığı, derin öğrenmeyi engelleyen önemli bir faktör haline gelmiştir.
Kendi deneyimlerinizi düşünün: Son bir saatte dikkatiniz kaç kez telefonunuza kaydı? Anlık bildirimler veya sosyal medya uyarıları dikkatinizi nasıl etkiliyor? Bu farkındalık, öğrenme sürecinizin kalitesini artırmada ilk adımdır. Eğer bu yazıyı telefonunuzdan okuyorsanız ve dikkatiniz buradaysa, tebrikler! 😊
Eğitimcinin Yeniden Keşfedilmesi: Bilgi Aktarıcısından Evrimen Öğretmene
Eğitim, bireyin zihinsel, duygusal ve toplumsal potansiyelini geliştiren bir süreçtir. Ancak öğretmenin bu süreçteki rolü, sınav odaklı sistemlerin etkisiyle zamanla daralmıştır. Kılıç (2019), öğretmenleri “en önemli beyin cerrahları” olarak tanımlayarak, onların yalnızca bilgi aktaran değil, öğrencilerinin zihinsel potansiyellerini ortaya çıkaran kişiler olduğunu vurgular.
Baltacıoğlu (1964, s. 135), ideal öğretmeni şu şekilde tanımlar: “Öğretmen vardır, bilgisi, görgüsü ne olursa olsun insan ruhunu sezmek, çocuğu anlamak için yaratılmıştır. Okuttuğunu ezberletmez, bilgiyi öğretmez, ürettirir; vermez, buldurur; öğrencilerini birer plak olmaktan kurtarır, kendi çaplarında birer bulucu, yapıcı, yaratıcı yapar.”
Sonuç: Yaşam Boyu Süren Bir Yolculuk Olarak Öğrenme
Özetle, öğrenme süreci yalnızca “öğrenci” kimliğiyle sınırlı kalmayan; merak, içsel motivasyon ve çevresel etkileşimle beslenen bir yolculuktur. Okul, bu yolculuğun ilk adımı olabilir; ancak asıl öğrenme, bireyin çevresindeki kaynakları fark etmesi ve kendi içsel motivasyonunu keşfetmesiyle anlam kazanır.
Asıl mesele şu: Hayat boyu öğrenme yolculuğuna çıkmaya hazır mısınız?
Eğer cevabınız “evet” ise, artık ilk adımı atma vakti: “Sapere Aude”
Kaynaklar:
Baltacıoğlu, I. H. (1964). Pedagojide ihtilâl. İstanbul.
Freire, P. (2017). Ezilenlerin pedagojisi (23. Basım) (Çev. D. Hattatoğlu ve E. Özbek). Ayrıntı Yayınları. (İngilizce basım ilk olarak 1970 yılında yapılmıştır.)
Gatto, J. T. (2020). Eğitim-bir kitle imha silahı: Zorunlu eğitimin karanlık dünyasında bir yolculuk (10. Baskı). (Çev. M. A. Özkan). EDAM Yayınları.
Hari, J. (2022). Çalınan dikkat: Neden odaklanamıyoruz? (Çev. B. E. Aksoy). Metis Yayıncılık.
Kılıç, T. (2019). Aslında öğretmenler, en önemli beyin cerrahlarıdır!”: Beyin araştırmalarından yaşamın neliği hakkında öğrendiklerimiz”, 3. Yarının Eğitim Zirvesi, Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı.
Metos, T. H. (1990). The human mind: How we think and learn. Franklin Watts.
1 Yorum. Yeni Yorum
Yazarın kaleminin ucundan dökülen bu saptamalar; yalnız okul ortamında öğrenciye aktarılan bilgilerin ne kadar kalıcı olduğunu; dolayısıyla öğrenmenin gerçek anlamının ne derecede karşılık bulduğunu ve öğretmen kimliğimizi sorgulatıyor bize. Teşekkürler.