Köy Enstitülü Mehlika Bozkurt’un İntiharı

Kategori : Eğitim Tarihinden

1946 Seçimleri sonrasında, Türkiye’de karşıdevrimin ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Hasan Âli Yücel gibi aydınlanmacı bakan yerine, Milli Eğitim Bakanlığına gerici ve ırkçı Reşat Şemsettin Sirer getirildi. Sirer, enstitülerin direği 400 yönetici ve öğretmeni anında görevden alarak, yerlerine köy enstitüsü karşıtı öğretmen ve yöneticiler atadı.

Bakan, kendi deyimiyle köy enstitülerinde “ıslah” çalışmalarını başlatmıştı. Enstitülerde uygulanan “iş içinde, iş aracılığıyla, iş için eğitim” ilkesi; “Amale mi olacaklar, öğretmen mi?” denilerek kaldırılmış, eleştiri – özeleştiri yapılan “Cumartesi Toplantıları”; “Öğrenci müdürünü, öğretmenini nasıl eleştirir” denilerek sonlandırılmış, “serbest okuma” savsaklanmış, kütüphaneye giden öğrencilere iyi gözle bakılmamaya başlanmıştı. Hasan Âli Yücel’in “Çeviri Heyeti” oluşturarak, bin bir emekle çevirttiği Doğu’nun ve Batı’nın Klasik Eserleri, “komünist kitaplar” denilerek yakılmaya başlanmıştı.

Bu kara tablo sonucu; o eskinin aydınlık, cıvıl cıvıl yaşam okulu; enstitüler gitmiş, yerine soğuk, donuk ve karanlık bir okul sistemi getirilmişti.

Enstitülere “ıslah” için gönderilen öğretmen ve yöneticiler ön yargılıydılar; iş yapan, okuyan, düşünen, hakkını savunan öğrenciler üzerinde baskı kuruyor, zaman zaman da şiddete başvuruyorlardı. Oysa İsmail Hakkı Tonguç yönetici ve öğretmenlere “öğrenciye bir tokat atarsanız, size karşılık verme hakkı doğacaktır” diye genelge çıkartmıştı.

Köy Enstitülerinin yıkılış sürecinde, atanan öğretmen ve yöneticiler, enstitülerde uygulanan “Bilimsel, parasız, laik, demokratik, karma eğitim yerine tam tersi uygulamalar içine girdiler. Enstitünün sıcak yuva, öğretmenlerin anne baba olma özellikleri kısa süre sonra ortadan kaldırıldı, öğretmen ve öğrencilerin birlikte yemek yeme, birlikte iş yapma, birlikte eğlenme kültürüne de büyük darbe vuruldu.

Kars Cılavuz Köy Enstitüsünde

İşte o günlerde, diğer enstitülerde olduğu gibi; Kars Cılavuz Köy Enstitüsünde de ilginç olaylar oluyordu. Sirer’in gönderdiği “ırkçı” öğretmenlerden biri öğrenciler arasında Alevi öğrencileri arıyor, onlara eziyet ediyordu.

1947-1948 öğretim yılında Cılavuz Köy Enstitüsüne giren Aliyar Karaca, “Cılavuz Olmasaydı” adlı kitabında; ikinci sınıfta öğlen yemeğinde yeşil mercimek yemeğinin içinden taş çıkması üzerine, büyük sınıflardan bir öğrencinin bu durumu protesto etmek için kısa konuşma yaptığını, bu konuşma üzerine de, bin kişinin yemeği bırakarak protestoya katıldığını anlatıyor.

Çok sevdikleri nöbetçi öğretmenin önündeki çanaktan mercimeklerini kaşık kaşık yemesi ve kendilerine eğitici bir konuşma yapması üzerine, eyleme son verdiklerini de ekliyor.

Yeni dönemde atanan öğretmen ve yöneticilerde bu tür eğitici yaklaşımlar görmek olanaklı değildi.

Cılavuz Köy Enstitüsünde tarih dersine giren Bekir Akyıldız, papazların aforoz işlemlerini anlatırken, cennetten yer sattıklarını halkı sömürdüklerini, cennetin parayla tapusunu verdiklerini anlatıp, sözü Alevi-Bektaşi dedelerine getiriyor, Alevi-Bektaşi dedelerinin de papazlar gibi yaptığını söylüyordu. Reşat Şemsettin Sirer’in atadığı bu öğretmen Alevi-Bektaşi çocuklara eziyet ediyordu. Daha sonra İzmir’e tayini çıkan Ayyıldız’ın, Milliyetçi Öğretmenler Derneğinin bir militanı olduğu ortaya çıkacaktı.

Mehlika’nın İntiharı

1950 kışında Cılavuz’da her taraf kardı ve sıcaklık –35 dereceye kadar düşmüştü. Öğrencilerin çoğu hastaydı. Dördüncü sınıf öğrencilerinden Mehlika Bozkurt, o gece hiç uyumamıştı. Sabaha karşı yatağından kalktı, yalın ayak dışarı çıktı ve fırtınanın içinde kaybolup gitti. Nereye gittiğini ertesi gün öğreneceklerdi.

 “Beş arkadaş elektrik santralinde nöbetçiydik. Sıra ile birimiz nöbet tutuyor, diğer arkadaşlar uyuyordu. Benim nöbetimde soba sönecek gibi oldu. Odun koydum, yanmadı. Yanımızda bir şişede adını bilmediğim, o zamana kadar görmediğim renkli bir sıvı vardı. Herhalde sobayı tutuşturmak içindir, diye düşündüm. Sobanın ağzını açıp biraz döktüm. Etrafa alev sıçradı. Korktum, kapıyı açtım. Avuç avuç kar dökerek alevleri söndürdüm. Nöbeti benden sonraki arkadaşa devrettim. Sabah oldu Çıldırlı Kemal Diktaş arkadaş heyecanla, Mehlika ablanın gece yukarı doğru gittiğini pencereden gördüğünü anlatıyordu. Aramızdaki şakalaşmalarda bu sevgili arkadaşımıza “keçe” derdik. Kemal’e bu adı kim koydu, neden böyle dendi bilmiyorduk. “Hadi oradan Keçe. Mehlika abla bu fırtınada, gece vakti burada ne gezer?” diye Kemal’le dalga geçtik. “Oğlum sen hayal görmüşsün” dedik.” (Karaca 2021, s. 58)

Sabah olduğunda, tüm okul yitik Mehlika Bozkurt’u arıyordu. “ Nöbetimiz bitti derse gittik. Sonra okulda herkesin Mehlika ablayı aradığını duyduk. Nöbetçi öğretmene santralde nöbetçi olduğumuzu, Kemal arkadaşın Mehlika ablayı santral binasının önünden yukarı doğru gittiğini gördüğünü söyledik. Büyük sınıflardan ağabeyler o tarafa doğru koşmaya başladı. Biz de arkalarından gittik.” (A.g.e, s. 58)

Yukarı; santrale doğru gidenler, santral havuzunun ortasında Mehlika’nın donmuş saçlarını ve bedenini gördüler. “Santralin su deposunda Mehlika Bozkurt ablanın donmuş cesedini gördük. Ağabeyler çıkardı. Okula getirdiler. Cesedi hamama koydular. Herkes ağlıyordu. En çok da ben ağlıyordum. Çünkü benim gerçekten ablamdı.” (A.g.e, s. 58)

Hemen santralin suyunu kestiler ve enstitü yakınlarındaki karakola haber verdiler. Sonra da Kars Savcılığına, adli tabipliğe ve jandarma komutanlığına… Savcı olaydan bir gün sonra ancak gelebildi. Mehlika’nın cansız bedeni havuzda öylece bir gün daha kaldı.

Savcı gelince sıcak su dökerek cesedi oradan çıkardılar. Okulun hamamında vücut normal hale gelinceye kadar beklediler. Muayene ve normal işlemlerden sonra cenazenin gömülmesine izin verildi. Mehlika Bozkurt Ardahan yolu kenarına gömüldü. Öğrenciler günlerce ziyarete gittiler. Gelip geçenler Mehlika’yı andılar, hüzünlendiler. Yıllarca tek mezar olarak kaldı. Enstitünün bulunduğu Susuz köyü ilçe olunca, çevresi yeni mezarlarla doldu ve burası ilçe mezarlığına dönüştü.

Mehlika’nın Sınıf Arkadaşı Mehmet Alptekin’in Mektubu

2013 yılında Bursa’dan emekli matematik öğretmeni Mehmet Alptekin’den Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfımıza gönderilmiş bir mektup aldık. Alptekin öğretmen Mehlika Bozkurt’un sınıf arkadaşıydı ve olayın yakın tanığıydı. Mektubu, şair A. Kadir Paksoy’un Mehlika için yazdığı şiirden etkilenmiş, ona ulaştırmamız için bize göndermişti… Mektubun bir örneğini de bizim arşivimize kaydetmemizi istiyordu.

“Mehlika Bozkurt benim masa-sıra arkadaşım oldu. Çoğu zamanımızı ders çalışarak ve sohbet ederek geçirirdik. Aramızda bacı-kardeş ilişkisi vardı.” (Alptekin, 24.07.2013 mektubu)

Mehlika Bozkurt Neden İntihar Etmişti?

Mehlika Bozkurt o gün (10 Ocak 1950, Salı günü) “Kızlar yatakhanesinde ütü görevlisidir. Şemsettin Özçelik, Mehlika Bozkurt’a ütülemesi için verdiği kravatını almaya gider. Bir süre sonra oraya aynı sınıftan İsmet Ayık da gelir. Bir tatsızlığa ve dedikoduya meydan vermek istemeyen Şemsettin aniden karyolanın altına girer, ama ayakları görünür. İsmet kravatını alarak sınıfa döner ve durumu arkadaşlarına anlatır.” (A.g. mektup)

Mehlika’yı çekemeyenlerden biri bu olayı müdür muavini Şemsettin Ataman’a aktarır. O sırada Mehmet Alptekin okul müdürünün izniyle Şemsettin Ataman’a yardım etmektedir. “Şemsi Ataman olayı dinledikten sonra bana: “git, Mehlika’yı al, buraya getir” dedi. Ben de öğrenciler yemeğe oturmuş haldeyken Mehlika’yı sofradan kaldırarak, -biraz da kırıcı konuşarak- idareye getirdim. Ki bu benim Mehlika’yı son görüşüm oldu.”  (A.g. mektup)

Müdür Yardımcısı Şemsettin Ataman, Mehlika’ya öfkeyle bağırır, çağırır, azarlar, “Seni ailene göndereceğim. Okuldan attıracağım” diye tehdit eder. Mehlika da; “okuldan atılmasını gerektirecek bir suçunun olmadığını” söyleyerek, “öğretmene karşı direnir.” Olay büyür. Namus davası haline getirilir. Olağanüstü toplanan disiplin kurulu o gece birçok kişinin ifadesini alır.

Henüz karar vermeden dinlenmeye çekilirler. Mehlika’nın kayıp olduğunu iki kız arkadaşı bildirir. Aramalar başlar. Sabahleyin çoraplı ayak izlerinden elektrik santraline gittiğini anlarlar. Mehlika o gece yaşadığı hakaret ve onur kırıcı davranışları gururuna yediremez, çok üzülür, kitaplarıyla, okuluyla sessizce vedalaşır ve yaşamına son verir…

 “Santral havuzunun başına gittiklerinde bir şey göremezler. Biraz bekledikten sonra önce saçları su yüzüne, sonra da gövdesini görmüşler. Hemen santralin suyunu kesmişler, jandarmayı –o zaman Susuz nahiye idi, karakol ise okul ile santral arasındaydı- başına dikip Kars’a Savcı beye, jandarma komutanına ve adli doktora haber verilmiş. Onlar da ancak ertesi günü gelebildiler. Mehlika havuzda dondu kaldı. Savcı ve diğer görevliler geldikten sonra sıcak su dökülerek naaş oradan çıkarıldı ve okulun hamamına konarak vücut normal hale gelince muayenesi ve diğer işlemleri yapılarak gömülmesine izin verildi. Muayene sonucu Şemsettin’le bir ilişki yaşamadığı anlaşıldı.”  (A.g. mektup)

Mehlika’yı gencecik yaşında mezara sürükleyen neden; 1946 sonrası enstitülerde oluşan anlayışsızlık, gericicilik ve bağnazlıktır…

Mehlika’dan Bu Dünyaya Kalanlar…

“Ben daha ertesi günü 12 Ocak 1950 Perşembe günü Mehlika’nın idareye getirilen kitap ve defterlerini karıştırırken –fotokopisini eklediğim- bazı yazılara rastladım ve not ettim, hala saklarım. Ayrıca birlikte ders çalışırken -4. Sınıfta- geometri ders kitabıma attığı imzayı –ki onun fotokopisi de ektedir. Rahmetli arkadaşımın anısı olarak saklamaktayım.”

Rahmetli Kız arkadaşımız Mehlika Bozkurt’un intiharından evvel kitapları üzerine yazmış olduğu yazılar:

KÜKREYİŞ: Kısmet olmadı ki birkaç defa okuyayım. Ben günleri, ayları sayarken tanrım benim yanıma koymadı. Daha önceki yerime gönderdi.

TARİH: Beni denizler, dağlar, çağlayanlar unutsun. Neyleyim kaderimmiş başıma geldi.

10/1/1950 Salı günü başıma büyük işler geldi. Kitap seni doya doya okuyamadım.

Ne kara imiş şu alnımın yazısı, meleşiyor koyun ile kuzusu.

Bu kitabı okuyanlar benim gibi yarıda kalsın.

COĞRAFYA: Bensiz kalan zavallı kitaplar.

Başka bir kitabın üzerine:

Gülenaz,

Bülbül eder gülenaz,

Bugün bir şehre vardım

Ağlayan çok gülen az.

Ooooooof…. Benim gibi……. (A.g. mektup)

Mehlika’nın Halasının Söyledikleri

Mehmet Alptekin mektubuna ilginç bir anıyla son vermiş. Mehlika’nın ölümünün ardından bir yıl geçmiştir. Alptekin, Oltu’da oturan amcasının ziyaretine gitmiştir. Amcası Mehmet öğretmeni ve kardeşini okutarak istikbal kazandırmıştır. “Amcamın Oltu’daki ev sahibi fotoğrafçı Mehmet Efendi diye biri idi. Onun hanımı Cılavuz’dan mezun olduğumu duyunca Mehlika’yı tanıyıp-tanımadığımı sordu. Ben de, size yukarıda anlattığım gibi olayı olduğu gibi açıkladım. Kadıncağız, “şükür Allaha ki lekelenmemiş ve yine çok şükür ki, intihar ederek bizi yere baktırmamış, Allah rahmet etsin” deyince ben:

  • Neyi oluyorsunuz? Diye sordum.
  • Halasıyım. Dedi.” (A.g. mektup)

 

Kaynaklar:

  1. Karaca, Aliyar. Cılavuz Olmasaydı, Koza Yayın Dağıtım Aş., Ankara 2021
  2. Mehlika’nın sıra arkadaşı Mehmet Alptekin’in Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’na gönderdiği 24.07.2013 tarihli mektup

 

Paylaş:
Etiketler : dersler dergisi, Erdal Atıcı, Kar Cılavuz Köy Enstitüsü

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Neden Köy Enstitüsünün Fikir Babası John Dewey Değildir?
Bir Cumhuriyet Aydını Olarak “Öğretmen Kemal”