Köy Enstitüleri Kanunu: 17 Nisan 1940’ta TBMM’de Hangi Tartışmalar Yapıldı?

Kategori : Eğitim Tarihinden

Taslak Maarif Komisyonunda

Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un hazırladığı Köy Enstitüleri kanun taslağı; Başbakanlığın 1194 Sayılı ve 19 Mart 1940 tarihli teskeresi ile TBMM Başkanlığına gönderilmiş, oradan Maarif Komisyonuna havale edilmişti. Burada yapılan görüşmelerde 24 maddelik kanun taslağının 3. Maddesine ait bazı fıkraları değiştirilmiştir. Bu bağlamda 3. Maddenin birinci fıkrasında köy enstitülerine kabul edilecekler “Köy” çocukları arasından seçilecek ibaresi “Köylü” çocukları arasından seçilecek olarak değiştirildi.
İkinci fıkrada enstitülerin öğrenim süreleri beş yıl olarak saptanırken, buna “en az” kelimesi eklendi.
Beşinci maddede enstitüden çıkanların köy öğretmenliğinde otuz yıl süreyle çalışmaları koşulu, komisyon tarafından yirmi yıla indirildi. Kanun taslağı bu değişikliklerle 26 Mart 1940’ta görüşülerek komisyondan geçti.

Taslak Ziraat Komisyonunda

Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in huzurunda taslak okundu. Köy eğitim sorununu kapsamlı bir şekilde çözmeye yönelik olduğu için memnuniyetle karşılandı. Komisyon olarak; köye sadece bir öğretmen gitmeyeceği, aynı zamanda ziraat işlerinden ve hayvancılıktan anlayan bir öğretmenin gidecek olmasının da bu memnuniyeti artırdığı söylendi.
Ziraat Komisyonu 3. Maddenin ikinci fıkrasında “en az” beş yıl yerine, “beş yıl” sözcüğünün yeterli olacağını söyleyerek, 4. Maddedeki tazminat konusunda “faiz” sözcüğünün çıkarılmasını istedi. Yine 11. Maddede öğretmenlere verilecek üretim araçlarına “çift ve irad hayvanları” eklenmesi önerildi.

Köy Enstitüleri Kanun Taslağı TBMM’de

Köy Enstitüleri Kanun Taslağı 17 Nisan 1940’ta TBMM genel kuruluna getirilerek, kanunun geneli üzerinde görüşmeler başladı.

“Enistütü Deyiverelim!”

Görüşmelerde ilk sözü Konya Milletvekili Dr. Şevki Uludağ aldı. Uludağ kanun teklifinin çok önemli olduğunu açıkladıktan sonra, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e teşekkür etti. Şehirlerde yetişen öğretmenlerin köylere gitmek istemediğini belirterek, enstitülerden yetişecek öğretmenlerin köylere severek gideceklerini, çünkü enstitülerin köylerden öğrenci alacağını ifade etti…

Şevki Uludağ, “Enstitü” kelimesi üzerinde durdu, bu okullara “Niçin enstitü denilmiştir” diye sordu. “Buna enstitü demekten ziyade politeknik mektebinin daha küçük mikyasını ifade eden kelimeyi bulmak lazımdır. Ben bulamadım. Mamafih kelimeleri aynen yazmak davasında olanlara iltihak ederek diyeceğim ki, enstitü kelimesi yerine (enistütü) deyiverelim (Gülüşmeler). Burada en büyük dava köy enstitüleri veya şimdi teklif ettiğim köy (enistütü)lerinin memleket dâhiline taksim ve tevzisidir. On iki muhtelif mıntıkada köy enstitüleri kuruluyor. Bu mıntıkaları teşkil ederken Maarif Vekâletinin ne gibi zorunluluklara dayadığını, gerekçesini iyice anlayamadım.” (Yay. Haz. Aydoğan, 2000, s. 64)
Ulusoy, sözlerine devam ederken, Konya ilinin çocuklarının Isparta’da açılacak olan Gönen Köy Enstitüsüne gidecek olmasını eleştirdi. Konya’nın yüzölçümünün Isparta’dan büyük olduğunu, Konya’nın bitki örtüsüyle, Isparta’nın bitki örtüsünün aynı olmadığını, bu nedenlerden ötürü de Konya’ya ayrı bir enstitü açılmasını istedi.

Toprak Ağası Eskişehir Milletvekili Emin Sazak Söz Alıyor

Köy Enstitüleri Kanununun geneli üzerine ikinci sözü Eskişehir’in büyük toprak ağalarından Emin Sazak aldı. Emin Sazak öncelikle köy eğitmenlerinin çalışmalarını izlediğini ve çok başarılı bulduğunu anlatarak, Eğitmenler Yasasını çıkaran Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’a teşekkür etti. “Eğitmenleri o kadar enerjik buldum ki, muallimlerde bunu göremedim. Geçen sene kendi kazamda kaplıcaya gitmiştim. Eğitmen orada muhtarı almış, köylüyü toplamış, mektebin taşını, kerestesini getiriyorlar. Valiye, kaymakama bar olmaksızın kendi mekteplerini kendileri yapıyorlar” (A.g.e, s. 65)

Bu arada Emin Sazak, kafasına takılan bir soru olduğunu ifade ederek 60 – 80 hanenin üstünde insanın yaşadığı köylere giden eğitmen ve öğretmenlere daha fazla maaş verilmesinin ve böylece daha eğitimli öğretmenlerin köylere gitmesinin teşvik edilmesini istedi. Emin Sazak kanunu henüz okumadığını da belirterek, Maarif Bakanının kendilerini aydınlatmasını istedi, eğitmenlerin başarılı olduklarını bir kez daha tekrarladı.

İstanbul Milletvekili General Kazım Karabekir Söz Alıyor…

İstanbul milletvekili Kazım Karabekir, kanunun büyük bir ihtiyacı karşıladığını, her türlü teşekkürü hak ettiğini belirterek sözlerine başladı. Köy enstitüsü gibi kurumların harp halinde bile birer üretim merkezi olarak çalışmalarının önemini vurguladı. Harpte üretim gücünü artıracak önlemler alınmalıdır diyerek, savaş zamanında buraların üretime geçecek birer merkez haline gelebileceğini anlattı.

Karabekir, konuşmasını köy enstitülerine öneriler yaparak sürdürdü. Karabekir’e göre gereksiz masraflara girilmemeliydi, tasarruflu davranılmalıydı. Köylerin yaşam şartları daima göz önünde tutulmalıydı, bilgili iş insanları yetiştirilmeliydi, “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” ilkesi konusuna özellikle dikkat edilmeliydi. Yani ruh ve beden terbiyesine büyük titizlik ve bilimsel yaklaşım gösterilmeliydi.

Karabekir konuşmasında beden ve ruh sağlığına önem veren ülkeleri sıraladı ve o ülkelerden örnekler verdi. Karabekir, konuşmasının son bölümünde bu kanunla ilgili üç maddeyi sakıncalı bulduğunu açıkladı. Karabekir’in mahsurlu bulduğu maddeler: “3. Maddesi hükmü ile köy enstitüleri yalnız köy ilkokullarını bitiren çocuklara hasrediliyor. Şehir ve kasaba çocuklarının köylerle temasını kesiyor. Hâlbuki dünyanın her tarafında bu teması çoğaltmak için yeni yeni tedbirler alındığını görüyoruz. Büyük şehir çocuklarının köylere gitmelerini temin için bütün milletler yarış ediyorlar.” (s. 68)
Karabekir, “köy enstitüleri öğrencilerini köylü çocuklarından alır”, maddesini sakıncalı gördüğünü; bu maddenin ileride memleketi ikiye ayıracağını, oysa köylü ve şehirli çocuklarını kaynaştıracak şekilde davranılması gerektiğini vurguladı.
Karabekir, şehirlerde okuyan çocuklara köy enstitülerinde staj yaptırılmasını da önerdi. Eğitmenlerle ilgili ise, eğitmenlerin görev yaptıkları köylerde sağlık ve imar işleriyle de uğraşmalarını istedi. Köyün bozulan çeşmesini onarmalarını, yalağını temizlemelerini, bataklıklarını kurutmalarını, yapamadıklarını ise yetkililere iletmesini istedi.

Enstitü Yerine “Hayat Mektebi” Kullanılsın …

Kazım Karabekir, konuşmasının sonunda isim meselesine de değindi: “Buna da enstitü diyoruz. Ziraat enstitüsü diyoruz, kız enstitüsü diyoruz. Bilmem bu ismi köy muallim müesseselerine kadar tamim etmeli midir? Yoksa kendi mesailerine mukabil ve köylülerin ruhuna kadar tesir yapacak bir isim bulmalı mıdır? Bendenize öyle geliyor ki, “hayat mektebi” yahut “hayat kaynağı” gibi daha anlaşılır ve köylüler, çocuklar üzerinde bize hayat vermeye gelmiştir gibi bir tesir bırakacak bir isim vermek daha muvafık olur. Böyle yaparsak hem yüksek enstitülerin adını bu kadar yaymış olmayız hem de gerek çocuklar ve gerek köylüler üzerinde daha güzel bir tesir yapacak şekilde maksad izah edilmiş olur.” (s. 71)

Bingöl Milletvekili Feridun Fikri’nin Konuşması

Bingöl Milletvekili “Cumhuriyetin en güzel bir eseri karşısındayız” diyerek sözlerine başladı, köye yönelmenin, köylüyle yakından ilgilenmenin çok önemli olduğunu anlattı.

Kanunun sakıncalı gördüğü maddelerinden birinin köyü terk edecek olan öğretmenlere uygulanacak caydırıcı müeyyideler arasına “bu kişilere başka devlet işi verilmemesinin” eklenmesini istedi.

Diğer eleştirenler gibi Ferudun Fikri de, Kanun tasarısının üçüncü maddesini eleştirdi. Köy enstitülerine yalnızca köylü çocuklarının alınmasını sakıncalı bulduğunu, çünkü kendi ili Bingöl başta olmak üzere Doğu’da birçok kasaba ve ilçenin köyden farksız olduğu örnekler vererek açıkladı.

Manisa Milletvekili Kazım Namı Duru

Manisa Milletvekili Kazım Namı Duru da konuşmasına Eğitmenlerden dolayı Saffet Arıkan’ı güzel sözlerle anarak başladı. Köy enstitülerinin “köylünün köyüne, arazisine sevgi ile bağlı olarak köyünde çalışması için yapılmıştır” diyerek Hasan Âli Yücel’e teşekkür etti. Bu konuda çok çalıştığını söylediği İsmail Hakkı Tonguç’u da anarak sözlerini sonlandırdı.

Kütahya Milletvekili Dr. Ali Suha Delibaş

Konuşmasında daha çok, köylü şehirli tartışmasına değinen Ali Suha Delibaş, Köy Enstitüleri Kanunu nedeniyle bazı temennilerde bulunacağını söyleyerek “Bizim memleketimizdeki köylerdeki ev hayatı tarzı tamamıyla iptidai (ilkel E.A.) bir mahiyettedir. Köylü maalesef çok defa, bunu bir doktor sıfatıyla arz ediyorum, kendisini sayine (sevgi, şevkat E.A.) , enerjisine tekabül edecek derecede lazım gelen gıdayı güzel bir yolda alamamaktadır. Yani hepimiz biliriz, köylü sabahleyin bir çorba, akşam bir çorba içer. Köylünün gıda maddeleri buğday, arpa, yahud mısır ekmeği ve çorbasından ibarettir.” (s. 76)

Dr. Ali Suha Delibaşı, köy enstitülerinde köylü çocuklarına kendi hayatlarının yükselmelerini uygulamalı olarak öğretilmesini, bununla beraber, köylü kısmının da biraz daha kendi yiyeceklerini gene kendi malzemeleriyle sağlıklı bir şekilde yapmalarının öğretilmesini istedi.

Hakkı Kılıçoğlu Muş Milletvekili

Hakkı Kılıçoğlu, Hasan Âli Yücel’in çekirdekten yetişip bu mevkiye gelmiş bir Bakan olarak, böyle önemli bir kanunu önlerine getirdiğini söyleyerek başladığı konuşmasına, köy enstitülerinden yetişecek olan öğretmenlere idealizm aşılanmalı diyerek devam etti. Bulgaristan’da karşılaştığı bir durumu anlattı. Çok genç ve güzel bir öğretmenle ücra ve küçük bir köyde karşılaştığını, dikkatini çeken bu kızla konuştuğunu ve buralarda ne işin var dediğini, kızın yanıt olarak kendisine, beni buraya getiren neden imanım ve milletime olan bağlılığımdır, dediğini anlattı. Öğretmen okullarında, öğrencilere böyle bir ruh verilmeli diyerek sözünü tamamladı.

Maarif Vekili Hasan Ali Yücel (İzmir Milletvekili)

Bütün bu konuşmaları, önerileri, eleştirileri dinleyen, Kanunu hazırlamak görevini yapmış ve bundan övünç duyan arkadaşları olarak Hasan Âli Yücel söz aldı.

Önce bu kanunu neden hazırladıklarını açıkladı: “Bizim nüfusumuz 17 milyondur. Yuvarlak hesapla 4 milyona yakın insanımız şehirlerde oturur ve 13 milyon halkımız köylerdedir. Buna mukabil tahsil çağında bulunan çocuklarımızın klasik surette hesap edildiği takdirde, yani nüfusun %12’si alınarak hesap olunduğu takdirde iki milyona yakın çocuğumuz olmak lazım. Bunun 785 binini okutmaktayız. … tahsil çağında bulunan çocukların üçte birini okutabiliyoruz demektir.” (s. 76)

Hasan Âli Yücel, konuşmasına verdiği istatiksel bilgileri sürdürdü. Köylerde oturan vatandaşların çocuklarının ancak % 25’ini okutabildiklerini, hükümetin bu kanunla birlikte %100’ünü okutabilmek için çalışmalar yapacağını anlattı.
Milli Şef İnönü’nün 1939’da yaptığı konuşmada “ilköğretim davasının çözülmesi” konusundaki direktifleri ile çalışmalara başlandığını, köy realitesini baktıklarını, planlarını buna göre yaptıklarını, durumu tartışmaya açtıkları zaman gördüklerini de şöyle anlattı: “40 bin köyden ancak 8 binin nüfusu dört yüzden fazladır ve 32 bin köyün nüfusu dört yüzden aşağıdadır. Bu 32 bin köyden 16 bininin nüfusu da 150’den azdır. Binaenaleyh 16 bini 150’den aşağı, mütebaki 16 bini 150’den yukarı ve 8 bini 4 yüzden yukarı.” (s. 78)

Hasan Âli Yücel konuşurken vekillerden çıt çıkmıyordu. Ortaya konulan rakamlar içler açısıydı. Böyle çağdaş uygarlık yakalanamazdı. Böyle bir toplum yapısıyla Cumhuriyet devrimlerini korumak olanaklı değildi.

Dava, Sadece Bir Vatanperverlik, Bir Mefkurecilik Davası Olarak Mütalaa Edilemez…

Artık eleştirilere de yanıt vermeye başlamıştı. İlk olarak şehir muallim mekteplerinden köye giden öğretmenlerin arasında da idealist ruhla çalışan öğretmenler olduğunu, ancak köylerde duramamış olanların sorununun idealizm eksikliği olmadığını, gittikleri çevreye uyum sağlayabilecek eğitimi veremedikleri için ortaya çıktığını anlattı.

“Dava, sadece bir vatanperverlik, bir mefkûrecilik davası olarak mütalaa edilemez. Bunu fiili olarak bildiğimiz için o şekilde bu gençleri yetiştirelim. Ve hayat tarzları o şekilde olsun ki, kendilerine köyde vazife verdiğimiz takdirde tabii olarak okul hayatları devam ediyormuş gibi olsun, vazifelerine memnuniyetle gitsinler, bu işleri seve seve görsünler diye düşündük.” (s. 79)

Enstitü Adını Neden Seçtik?

Yücel bu arada enstitü sözcüğüne yapılan eleştirilere de yanıt veriyordu: “Bu müesseselere köy öğretmen okulu demedik. Çünkü evvelce bu isimde müesseseler vardı. Bunları ona bağlamak istemedik. Bunlar yepyeni şeylerdir. Enstitü kelimesini biz Frenklerin telâffuz ettiği tarzda aldık ve buna alıştık. Bu isim bazı memleketlerde büyük, yüksek amali müesseselere verilmektedir. Mesela ziraat enstitüsü bu mana ve mahiyette isimlendirilmiştir. Ziraat enstitüsü bir yüksek okuldur. İçerisinde amali faaliyetler vardır, ilmi araştırmalar yapılır. Fakat bir kısım memleketlerde bu ismi yalnız böyle yüksek derecedeki okullara veya ilim müesseselerine vermezler. Daha aşağı derecede olanlara da verilmektedir. Fransa’da ve İtalya’da böyledir. Bizde de buna alışılmıştır. Bildiğiniz gibi İsmet Paşa Kız Enstitüsü, nihayet orta derecede bir okuldur. Buna enstitü denilmesinin sebebi içerisinde talebesini amali faaliyete sevk edici, tatbikat yaptırıcı ve meleke kazandırıcı birtakım atölyelerin ve faaliyetlerin bulunmasıdır. Biz köy enstitüsünü sadece içerisinde nazari tedrisat yapılan bir müessese olarak almadık. İçerisinde ziraat sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi amali birtakım faaliyetlerde bulunduğu için okul adı ile anmadık, enstitü diye isimlendirmeyi muvafık gördük.” (s. 80)

Enstitülere Öğrenci Seçimi

Hasan Âli Yücel, komisyon görüşmelerinde ve genel görüşmede en çok tartışılan enstitülere öğrenci seçimiyle ilgili eleştirilere de şu şekilde yanıt veriyordu: “şimdiye kadar ilk öğretmen yetiştirmekte uğradığımız hataya şu veya bu mülahaza ile yeniden düşmemek için kati olarak köyde yaşamış ve köy ilkokullarının her iki devresini bitirmiş çocukları almayı doğru bulduk.” (sayfa 81)

Sosyal Sınıf Yaratma İddiası

Genel kurulda enstitülere yalnızca köylü çocuklarının alınmasının “köylü – şehirli” ayrımı başlatacağı iddia edilmişti. Peki, Yücel’in bu iddialara yanıtı neydi? “İçtimai bir sınıf doğurma meselesi mevzubahis değildir. Partimizin programında da yazıldığı veçhile esasen rejimimiz sınıf ve imtiyaz kabul etmez. Yalnız hayat tarzı bakımından mesleki zümreler, biz ister kabul edelim, ister kabul etmeyelim, mevcuttur. Çiftçi vardır, demirci vardır, tüccar vardır, memur vardır. Bunlar birtakım çalışma ve iş zümreleridir.” (s. 81)

20 Yıl Mecburi Hizmet

Kanun, komisyona gelmeden önce mecburi hizmet 30 yıl olarak düşünülmüştü. Komisyon bunu 20 yıla indirdi. Bakanlık da bunu kabul etti. “Bu mecburi hizmet şu düşünce ile konmuştur. Köyden aldığımız, enstitüye getirdiğimiz ve oradan okutup çıkarttığımız bu gençler kız olsun, erkek olsun iki vazifesi ve bu vazifelerin hayatlarının sonuna kadar devam eder mahiyette bulunduğunu evvelden bilsinler. Vazifelerinden biri memleket müdafaasıdır, ikincisi de köydeki çocukları okutmaktır. Bunun haricinde vazifeleri yoktur. Bunu bilsinler ve böyle yapsınlar. Onun için kaçmak mevzubahis değildir, gitmek mevzubahis değildir. Esasen cazib noktaları olduğunu kanun mütalaa edildiği zaman bütün arkadaşlarımız görecektir.” (s. 83)

Harp Halinde Enstitülerden Yararlanma

Bir milletvekili harp halinde köy enstitülerinden yararlanmak için tedbir alınmasını önermişti. Hasan Âli Yücel bir genel seferberlik durumunda, buna karşı çıkmayacaklarını açıklıyordu. Yine bütçe konusunda tasarruf yapılmasını isteyen bir arkadaşına da; “70 milyon liradan fazla bir parayla bir asırda tahakkuk edecek bir işi 27 milyon liraya yapmak için emek çeken arkadaşlarımızın, zaman ve para bakımından tasarrufa ne derece riayet edeceğini takdir buyurun” (s. 82) diyerek yanıt veriyordu. Yücel, milletvekillerinin başka soruları olursa kanunun maddeleri görüşülürken cevap verebileceğini ifade ederek konuşmasına son verdi.

Maddeler Üzerinde Tartışmalar

Köy Enstitüleri Kanunu madde madde görüşülürken, genel görüşmeler yapılırken, söz almış milletvekilleri yeniden söz alarak isteklerini yinelediler.

En Çok Tartışılan Kanun Maddesi

Kanunun 3. Maddesi görüşülürken enstitülere köylü çocuklarının alınması yeniden tartışıldı. Ardı ardına görüşler açıklandı, bu madde üzerine Kazım Karabekir, Feridun Fikri, İbrahim Alaeddin Gövsan, Kazım Namı Duru, Emin Sazak sırayla söz aldı ve görüşlerini aktardılar.

Biz Bu Usulü Müterakki (İleri) Memleketlerden mi Alıyoruz?

Kazım Karabekir sordu: “Biz bu usulü müterakki memleketlerden mi veya herhangi bir yerden, tecrübe edilmiş bir yerden mi alıyoruz, yoksa birçok işlerimizde olduğu gibi birçok zan ve tahminlerimiz üzerine onun iyi neticeler vereceğini düşünerek mi alıyoruz?”

Bu Bizimdir, Kimseden Almadık; Başkaları Bizden Alsın!

Hasan Âli Yücel yanıtladı: “Biz hiçbir memleketin ilk tahsil meselesini hallederken aldığı tedbirleri aynen almadık. Hepsinin tarihini biliyoruz, cahili değiliz. Bunları kendi memleketimizin fiili hakikatine ve içtimai realitesine uyarak yapmış bulunuyoruz. Bu, bizimdir, kimseden almadık; başkaları bizden alsınlar (alkışlar).” (s. 97)

3803 Sayılı Köy Enstitüleri Kanunu 278 Oyla Kabul Edildi…

Köy Enstitüleri Kanunu, 17 Nisan 1940 tarihinde oylandı ve oylamaya katılan 278 üyenin tamamının oylarıyla kabul edildi.
Kanunun kabul edildiği gün Mecliste milletvekili sayısı 429’du. Kabul edenler 278, oylamaya gelmeyenler 148, boş bulunan üyelik sayısı 3’tü.

Oylamaya katılmayan 148 kişi dikkat çekecektir. Bu kişiler kanuna karşı oldukları için mi, yoksa bir mazeretleri olduğu için mi oylamaya katılmamışlardır. Belli değildir…

Köy enstitülerinin kuruluşunun 85. Yılı kutlu olsun… Başta köy enstitülerinin kurucuları Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’u, öğretmen ve idarecileri ve 17 bin enstitülüyü saygıyla selamlıyoruz…

 

Kaynak:

Aydoğan, Mustafa (Yay. Haz). Köy Enstitüleri İle İlgili Yasalar, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları, Ankara, 2000

Paylaş:
Etiketler : 17 Nisan, Köy Enstitüleri kabul edilirken hangi tartışmalar yaşandı?, Köy Enstitüleri Kanunu Nasıl Kabul Edildi

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Bir Cumhuriyet Aydını Olarak “Öğretmen Kemal”
Devrimin İlk Koparılan Düğmesi: Köy Enstitüleri