İŞKUR’dan Üniversitelilere “Harçlık” 2-9 Şubat 2025

Kategori : Güncel

Emekle Kazanılmış Bedeli Ödenmiş Haklar

Geçtiğimiz hafta, TUİK tarafından açıklanan enflasyon rakamları esas alınarak belirlenen sefalet ücretlerine karşı iş bırakarak tepkilerini ortaya koyan eğitim emekçileri MEB tarafından gönderilen bir uyarı yazısını imzalamak durumunda bırakıldı. Katıldığı bir televizyon programında Milli Eğitim Bakanı konunun kendisine sorulması üzerine söz konusu yazının bir uyarı yazısı olduğunu ve fiilin tekrarı durumunda ceza verileceğini ifade eden cümleler kurdu.

Geçtiğimiz hafta söz konusu uyarı yazısının iş bırakma eylemine katılan eğitim emekçilerinin savunmaları alınmadan verilmesinin hukuki dayanağı olmadığını açıklamıştık. Tekrar etmek gerekirse, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kamu görevlilerine savunmaları alınmadan ceza verilemeyeceğini düzenlemiş durumda; tartışılan uyarı yazısı usul açısından ilgili yasaya uygun olmadığından hukuki dayanaktan yoksun durumdadır.

Usul ile birlikte esas açısından da yazının hukuki dayanağı olmadığının pek çok yargı kararı ile kesin olmasına rağmen hem yazının içeriğine hem de Milli Eğitim Bakanının açıklamalarına bakıldığında konunun idare tarafından böyle değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Milli Eğitim Bakanı kabul edilmesi mümkün olmayan bu yazıyı katıldığı programda özetledi: Bir kişinin anayasal hakları ihlal edildiğinde yapılan eylem Anayasal bir hakkın kullanımı kapsamında dahi olsa yasal değildir. Eğitim almak her çocuğun anayasal hakkıdır, öğretmenler iş bırakma eylemi yaparak çocukların anayasal haklarını kullanmalarını engellemektedir, bu nedenle de öğretmenlerin iş bırakması bir hak değil suçtur.

Bakanın sözlerini ve söz konusu yazıyı esas aldığımızda çalışanların “grev” yapma hakkı hiçbir koşulda mümkün değildir zira her grevde ya bir malın ya da bir hizmetin üretiminin durdurulması esastır, bu nedenle de grev emekçilerin işverene karşı en etkili mücadele aracıdır. Bu hakkı bir başkasının hakkı elinden alınıyor gerekçesi ile kullanılamaz hale getirmek, iş verene karşı emekçilerin mücadele etmesini engellemek dışında bir anlam taşımaz. Bu bakış açısının sadece MEB yönetiminin değil siyasi iktidarın çalışma yaşamına dönük temel bir politikasını yansıttığı da ayrıca unutulmamalıdır. Bu politikanın sonucu olarak 22 yıllık AKP iktidarı döneminde yasaklanan grev sayısı 21, grev hakkını kullanması engellenen işçi sayısı ise 200 bine yaklaşmış durumdadır.

MEB yönetimi, eğitim emekçilerinin grev hakkı başta olmak üzere kullandıkları hiçbir sendikal hakkı yöneticilerin lütufları ile edinmediklerini unutmamalıdır. Sendikal haklar ve özgürlükler mücadelesi uzun ve zorlu bir süreçtir. Bu mücadelede ağır bedeller ödenmiş ve ciddi emekler ortaya konmuştur. Mücadele ile elde edilen her hakkımızın bedeli ödenmiştir; bedeli ödenmiş, emekle ve mücadeleyle kazanılmış haklarımızın kullanılamaz hale getirilmesi mümkün değildir. Haklarımıza ve özgürlüklerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Amaç Okul Yapmak mı?

Geçtiğimiz haftaya MEB’in müthiş başarısı olarak sunulan ve Türkiye’nin en büyük lise yerleşkesi olarak tanıtılan “Esenyurt Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi’nin” açılışı ile başladık. Yerleşkede 4 Anadolu lisesi, 1 fen lisesi, 1 mesleki ve teknik Anadolu lisesi, 1 tane de imam hatip lisesi bulunuyor; toplam 345 dersliğin bulunduğu yerleşkede, bir sınıfta 30 öğrencinin olacağı varsayıldığında, 10 binin üzerinde öğrencinin günlük olarak bir arada bulunacağını öngörmek gerekir.

Siyasi iktidar açısından, şehir hastanelerinde olduğu gibi, eğitim kampüslerinde de hizmet verilen binalar sundukları kamusal hizmete göre değil oluşturacakları gelir kaynakları ve büyüklükleri esas alınarak değerlendirilmektedir. Bu bakış açısına göre inşa edilen binaların tamamının ortak özelliği, büyüklükleri ve geniş alanlara yayılmalarıdır. Eğitim kampüslerinde de aynı bakış açısının hakim olduğu görülmektedir. Farklı türlerden 7 lisenin aynı yerleşke içerisinde bulunması işte böylesi bir büyüklük ve genişlik tercihinin sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eğitim kampüsleri AKP’nin iktidar olduğu ilk dönemden bugüne var olan bir projedir. MEB Eğitim Kampüsleri Yönergesi 2009 yılının Mart ayında yayınlandı ve ayrıca aynı yıl, yani 25 Haziran 2009 tarihinde, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda bir değişiklik yapılarak eğitim kampüsleri Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri başlıklı bölümün 16. maddesine eklendi.

Eğitim yerleşkesinin “külliye” olarak adlandırılması, eğitim yerine “maarif” kavramının kullanılmasındaki ısrarla aynı bakış açısının sonucudur. Külliye, bir caminin çevresinde camiyle birlikte yapılmış medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane gibi yapıların tamamı için kullanılıyor. Külliyede esas olan camidir ancak eğitim yerleşkesinde esas olan “okuldur”. Eğitim yerleşkesine isim verirken dahi siyasal referanslarla davranmak, MEB’in diğer adlandırmalarında da karşımıza çıkmaktadır.
Eğitim kampüsleri öğrencilere hizmet satacak yemekhaneleri, kantinleri, ulaşım için kullanılacak servisleri dikkate alındığında önemli bir gelir kaynağı haline gelecektir; öncelik eğitim kurumları aracılığıyla gelir getirecek yeni kaynaklar oluşturmak değil, öğrencilerin üstün yararını gözetecek uygulamaları yaşama geçirmek olmalıdır.

Proje Sürüyor

Proje okullarına öğretmen atama ve yönetici görevlendirmede yaşanan keyfilikleri zaman zaman yazıyoruz; bu okul türünün idareye geniş bir hareket alanı oluşturmakta olduğu ve bu okulların MEB yönetimi açısından bir kadrolaşma alanı olarak görüldüğü açıktır. Atama ve görevlendirme açısından genel usul ve esaslara tabi olunmamasından dolayı yapılan atamalar ve görevlendirmeler ve bunların hangi ölçülere göre yapıldığı konusu uzun süredir tartışılmaktadır.

MEB, 5 Şubat tarihinde proje okullarına yapılacak atama ve görevlendirmelere dönük bir kılavuz yayınladı; kılavuzda başvuru esasları, başvuranlarda aranacak özellikler ve atama takvimi gibi pek çok husus bulunmaktadır. Kılavuzda bulunmayan tek husus ise atamaların ve görevlendirmelerin hangi ölçülere göre yapılacağıdır. Bu haliyle kılavuz belirsizlikler içermektedir ve bir idari işlemin herhangi bir aşamasında belirsizlik olması hukuk devletinde kamu yönetimi açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Eğitim sendikalarının bu kılavuzun yürütmesinin durdurulması ve iptali için yargı yolunu kullanması gerekmektedir.
Proje okullarında çalışan öğretmenlerin görev sürelerinin hesaplanmasında hangi tarihin esas alınacağı tartışması şu an bu okulların öğretmen odalarının en önemli gündem maddesi haline gelmiş durumdadır, bu durumun en önemli nedeni de MEB’in bu okullara öğretmen atama ve yönetici görevlendirme yönetmeliğinde sürekli değişiklik yapmasıdır. Tartışmanın sonlanması için yazalım: 23 Haziran 2023 tarihinde yapılan yönetmelik değişikliğine göre proje okullarında görev süresinin başlangıcı olarak 6 Temmuz 2020 tarihi esas alınacaktır. Öğretmen arkadaşların görev sürelerini bu tarihi esas alarak hesaplaması gerekmektedir.

Meslek Yüksek Okulları Dönüşecek

YÖK tarafından 4 Şubat tarihinde “Meslek Yüksekokullarının Mevcut Durumu ve Mesleki Eğitimin Geleceği Çalıştayı” yapıldı. Çalıştayın açılışında konuşan YÖK başkanı Erol Özvar, meslek yüksekokullarının değişen koşullara göre yeniden yapılandırılacağını ve mezunlarının istihdam oranı düşük olan meslek yüksekokullarının dönüştürüleceğini ifade etti. Özvar, organize sanayi bölgelerinde açılan yüksekokulların istihdam oranının %80 civarında olduğunu ve bu modelin yaygınlaştırılacağını belirtti.

Ağustos ayında yayınlanan Mesleki Eğitim Politika Belgesi ile birlikte 1 Şubat 2025 tarihinde yayınlanan Ulusal İstihdam Stratejisi 2025-2028 ile birlikte değerlendirildiğinde sermayenin en önemli taleplerinden biri olan ucuz işgücü gereksiniminin karşılanmasına dönük önemli adımların atılacağı anlaşılmaktadır. Meslek yüksek okullarında yaşanacak dönüşümün de bu kapsamda gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.

Bahse konu belgelerle bir taraftan sermayenin gereksinimleri karşılanırken diğer taraftan da yaşanan ekonomik krize ve yüksek işsizlik oranlarına karşı etkili bir mücadelenin siyasi iktidar tarafından yapıldığı algısı kamuoyunda oluşturulmaya çalışılmaktadır. Oysa bu dönemde vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözülmesi esas olmalıdır.

Üniversite Öğrencilerine Cep Harçlığı

İŞKUR, 5 Şubat tarihinde üniversite öğrencilerine dönük İŞKUR Gençlik Programı adı altında yeni bir programın başlatıldığını duyurdu. Söz konusu programa göre öğrenciler kendi üniversitelerinde kimi işlerde çalışarak günlük 1083 TL kazanabilecek. Program 10 ay sürecek ve katılımcılar program kapsamında en fazla 140 gün çalışabilecekler. Programa katılacaklar ya noter kurasıyla ya da liste usulüyle yani rektörlükler tarafından belirlenecek. Liste usulünün kullanılması durumunda programın niteliği, başvuranların sosyoekonomik koşulları ve benzeri hususların dikkate alınacağı ifade edilmiş ancak bu ve benzeri hususların neler olduğu açıklanmamış durumdadır.

Üniversitelerin işgücü gereksinimini kadrolu ve güvenceli çalışanlarla değil de geçici ve düşük ücretle aynı işleri yapmak durumunda kalacak üniversite öğrencileriyle karşılamaya çalışması tam da zamanın ruhuna ve siyasi iktidarın politik pratiklerine uygun bir durumdur. Bir taraftan gençlere destek veriliyor algısı oluşturularak üniversite öğrencileri arasındaki siyasi iktidara destek oranı artırılmaya çalışılırken diğer taraftan da yapılması gereken işlerde düşük ücretlerle güvencesiz çalışanlar istihdam edilerek bu işlerin ekonomik maliyeti düşürülecektir.

Ayrıca, yaşadıklarımızı dikkate aldığımızda bu işlerde kimlerin çalışılacağı belirlenirken kullanılacak usullerden biri olan “liste usulü” ile ilgili zihnimizde kuşkular ve kaygılar belirmektedir. Bu programa kabul edilecek ve edilmeyerek elenecek olanların objektif ve açık ölçülere göre belirlenmesi gerekmektedir. Bu konuda her hangi bir tartışma veya şüphe oluşmaması için mutlaka tüm süreçler katılıma açık ve şeffaf olarak işletilmelidir.

Maarif Modeli Devam Ediyor

MEB, 5 Şubat tarihinde Ankara Kızılcahamam’da “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Öğretim Programları Geliştirme Çalıştayı” düzenledi. Söz konusu çalıştayda sanat, spor, tasarım, bilişim ve yabancı dil alan becerilerinin ele alındığı öğretim programlarının ikinci fazı da tamamlanmış oldu. Maarif Modeli kapsamında müfredatları yayınlanmamış derslerin programlarının yayınlanmasında sona yaklaşıldığı anlaşılmaktadır. Öğretim programları Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının onayından sonra Milli Eğitim Bakanına sunulacak ve bakan onayından sonra da yayınlanacaktır.

Maarif Modeline dönük eleştiri ve önerileri dikkate almayan MEB’in modelin uygulanması konusundaki ısrarı devam ediyor. Modelin uygulanması ve modele dönük olumlu bir algı oluşturmak için aralıksız bir çaba içerisinde olan MEB’in objektif ve açık bir şekilde modeli ve öğretim programlarını tartışmaya açması gerekir.

Öğretmenler Şanlıurfa’dan Seslendi..

2024 KPSS sonuçlarına göre atama bekleyen öğretmenler atama sayıları ve takviminde yaşanan belirsizliğin giderilmesi ve kontenjanın yüksek belirlenmesi talebiyle Şanlıurfa’da bir araya gelerek seslerini duyurmaya çalıştılar. Uzunca bir süredir taleplerini örgütlemeye çalışan atama bekleyen öğretmenler “mülakat mağduru” öğretmenlerin yaşadıklarını da dikkate alarak benzer bir sorunun yaşanmaması için kontenjanın en az 68 bin olmasını talep ediyorlar.

2025 Mali Bütçe Kanunun görüşmeleri öncesinde kontenjanın ve takvimin bütçenin kabulünün ardından açıklanacağını ifade eden Milli Eğitim Bakanı Şubat ayına gelinmiş olmasına rağmen bu konuda tatmin edici bir açıklama yapmadı. Öğretmen arkadaşların belirsizlik yaşamaması ve kendi yaşamları ile ilgili planlama yapabilmeleri için takvimin ve yapılacak atama sayısının kısa sürede açıklanması gerekiyor.

Burs Değil Tüm Öğrencilere Eğitim Ödeneği

MEB, ilköğretim ve ortaöğretim kurumları bursluluk sınavı (İOKBS) duyurusunu yayınladı; 27 Nisan 2025 tarihinde yapılacak olan sınava başvurular 10 Şubat-3 Mart tarihleri arasında alınacak. MEB tarafından öğrencilerin eğitimlerine destek olunması ve bazı giderlerin karşılanması amacıyla ödenen burs miktarı kamu görevlilerine ödenen ücretlere göre artırılıyor. 2025 yılı Ocak-Haziran arasında burs almaya hak kazanan öğrencilere 2.015,00 TL burs ödemesi yapılacak.

Derinleşen ekonomik kriz ve buna bağlı olarak artan yoksulluk ve alım gücünün düşmesi, öğrencilerin eğitim giderlerinin karşılanması konusunda ailelerin ciddi sıkıntılar ve sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Krizin ve yoksulluğun derinleşerek yaygınlaştığı bir dönemde devletin görevi geliştirdiği sosyal politikalarla halkı desteklemek olmalıdır. Bu nedenle de MEB’in yapması gereken sınırlı sayıda öğrenciye burs ödemesi yapmak değil talep eden tüm öğrencilere “eğitim ödeneği” vermesidir. Kamu kaynaklarının kimlere ne oranda aktarılacağı ile ilgili tercihlerde öğrenciler lehine yapılacak bir değişiklik ile böylesi bir desteğin verilmesi mümkündür.

Özel Okullara Değil Kamu Okullarına Kaynak

Milli Eğitim Bakanının, Türkiye Özel Okullar Derneği tarafından Antalya’da düzenlenen sempozyumda özel okullara yeni destek anlamına gelebilecek cümlelerinin dikkatle takip edilmesi gerekiyor; Milli Eğitim Bakanı özel okullarda boş kalan kontenjanlara dönük bir çalışmanın yapıldığını söyledi. Bu çalışma boş kalan kontenjanların ücretsiz olarak kullanılması ise bu tartışılabilir ancak eğer bu çalışma boş kalan kontenjanlara yerleşen öğrencilerin ücretlerinin kamu tarafından karşılanması ise bunun tartışılabilir bir yanı yoktur. Böylesi bir girişime doğrudan karşı çıkmak ve kamu kaynaklarının kamu okulları için kullanılmasını sağlamak için mücadele etmek gerekmektedir.

6 Şubat depremlerinin 2. yılında sadece yitirdiklerimizi anmadık, depremin değil binaların öldürdüğü gerçeği ile yeniden yüzleştik; yapılmayan denetimlerin, alınmayan önlemlerin, yetersiz kalan arama kurtarma faaliyetlerinin ve depremde yıkılan kentlerin yeniden inşasında yaşanan gecikmenin sorumlularını tartıştık, sorumlularla ilgili yapılanları sorguladık. Deprem bölgesinde eğitimde yaşanan eksiklikleri ve sorunları konuştuk hafta boyunca. Sadece yıldönümlerinde anımsayarak gelecekte yaşanacak “önlenebilir ölümleri” engelleyemeyiz, “gözleri şiir yazan çocuklar” için ayağa kalkmanın zamanıdır artık.

Güzel ve güneşli günlerde görüşmek dileğiyle…

Paylaş:
Etiketler : “Esenyurt Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi, “Meslek Yüksekokullarının Mevcut Durumu ve Mesleki Eğitimin Geleceği Çalıştayı”, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, eğitim yerine “maarif” kavramının kullanılması, Eğitim yerleşkesinin “külliye” olarak adlandırılması, İŞKUR üniversite öğrencilerine harçlık ödeyecek, MEB Eğitim Kampüsleri Yönergesi 2009, proje okullarına yapılacak atama ve görevlendirme kılavuzu, Ulusal İstihdam Stratejisi

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Okullar Hüzünle Açılıyor 27 Ocak-2 Şubat 2025
Mülakata Yargı Freni 10 -16 Şubat 2025