Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisi AKP’nin kısa tarihi sayısız zikzakla, U dönüşleriyle doludur. Bu yazıda karşıdevrimin son çeyrekteki en güçlü siyasal örgütü olan AKP’nin söz konusu zikzaklarından, U dönüşlerinden eğitime ilişkin birkaç örnek ele alınacaktır. Ancak AKP’nin siyasal seyrinin salt eğitim alanında değil, toplumsal yaşamın akla gelen tüm alanlarında böyle olduğunu da unutmayalım. Dış politikada bir dönem Avrupa Birlikçiyken sonra Avrupa karşıtı, sonra yeniden Avrupacı olmak gibi. Bir ara “Kardeşim Esat” dediğine sonra “Zalim Esed” demek gibi. Faize karşı “Nas var Nas” deyip peşinden faizci birisini ekonominin başına oturtmak gibi. Bir gün “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alıp” ertesi gün “her türlü milliyetçiliği” saltanat kalkanına dönüştürmek gibi…
Saymakla bitmez.
Eğitimle ilgili olanlara gelelim. Kolayca akla gelecek inişli çıkışlı kimi uygulamalara.
LGS Olmadı OKS, O da Olmadı TEOG, Yine Olmadı…
Yalnız öğrenci ve öğretmenlerin değil, yediden yetmişe herkesin belleğine kazınan sınavlar, kısaltılmış biçimleriyle bir tür marka adı gibi yıllardır dolaşımdadır. Eskisi-yenisiyle bilinen birkaç örnek: LGS (Liselere Giriş Sınavı), OKS (Ortaöğretim Kurumları Sınavı), ÖSYS (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı), YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı), KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı), DGS (Dikey Geçiş Sınavı), TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı)…
İlkokuldan üniversiteye ve sonrasına dek sınavın birinden çıkıp öbürüne yetişmekte uzmanlaşmış bir ülkeyiz, uzun süredir.
AKP, eğitim tarihimiz boyunca bu sınav sistemleriyle en çok oynayan, dolayısıyla türlü zikzakları, U dönüşleri olan siyasal partidir. Bunlardan en ilginci, ilköğretimden ortaöğretime geçiş sınavıdır. Bu sınav sistemi 13 yıl içinde beş kez değiştirildi. Şöyle:
2006’ya dek LGS kısaltmasıyla bilinen lise (Anadolu, fen, askerî liseler…) giriş sınavı, 2005’te OKS’ye dönüştürüldü, OKS de 2006-2007 öğretim yılında uygulamaya kondu. Bu dönüşümde öğrencilere, velilere kimi teknik ayrıntılar ve katsayı uygulaması dışında önceki işleyişten farklı herhangi bir ek külfet gelmediyse de bir sonraki dönüşüm öyle olmadı. Her değişikliği topluma “devrim”, hem de “büyük devrim” diye pazarlayan iktidarın eğitim bakanlarından Hüseyin Çelik’in bu LGS’den OKS’ye geçiş “devrimi”ni sonraki bakanlar pek beğenmediler. OKS’den 2008’de SBS’ye (Seviye Belirleme Sınavları) geçildi. MEB, uzmanların tüm uyarılarına karşın önce ortaokulun her sınıfında her dönem yapılması planlanan sınavlarla ilgili karışıklığın önüne geçemeyip on binlerce öğrenciyi mağdur duruma düşürünce söz konusu sınav 2009’da yeniden yalnız 8. sınıf sonunda yapılmaya başlandı. Gelen bakanlar, öğrencileri “eleştirel düşünceye açık, bağımsız davranabilen”(!) insan yetiştirmeye hizmet edeceği savlanan bu sınav “devrimi”ni de beğenmeyince 2013’te sistem bir daha değişti. Ortaokul son sınıf öğrencileri, 2014’te bu kez TEOG’la (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) tanıştılar. Bakanlığa bakılırsa artık liseye geçecek öğrenciler için sonunda en uygunu bulunmuştu ama o da çok sürmedi ve 2017’de TEOG da kapı dışarı edilip yerine “öğrencilerin mantık yürütme ve yorumlama becerileri”ne öncelik vereceği söylenen LGS’ye (Liselere Giriş Sınavı), yani 2006’daki uygulamaya dönüldü. 11 yıl süren zikzaklı gidişin ardından gelen U dönüşü…
Son zamanlarda dolaşan söylentilere bakılırsa öğrenci başarısının sürekli gerilediği temel eğitimden liselere geçiş sınavı konusunda MEB, “öğrencilerin mantık yürütme ve yorumlama becerileri” iyi ölçülememiş olmalı ki liseye geçiş sınavını tümden kaldırmayı düşünüyormuş. İktidarın azaltıyoruz dedikçe çoğalttığı, öğrencilerin de velilerin de başını döndüren bu geçiş sınavı kalkar mı, yerine başka adla bir sınav “devrimi” daha yapılır mı, bilinmez. Ama bilinen bir şey var ki bol inişli, çıkışlı, dönüşlü eğitim öğretimin gidişinden öğrencilerin de velilerin de ezici çoğunluğu memnun değil. Bundan sonra liselere geçişte izlenecek yolun ne olacağını zaman gösterecek.
Mülakatı Kaldırıyoruz, Yok Yok, Kaldıramıyoruz!
Benzer zikzaklı durum ortaöğretimden yükseköğretime geçiş sınavlarında da var ama konunun uzamaması, iktidarın sınavlar dışındaki eğitim zikzaklarıyla U dönüşlerine yer verebilmek için kimi ayrıntıları atlayalım. Ancak hem sınavlar bağlamında hem iktidarın politik tutarlılığı konusunda gelecek kuşaklara örnek olmaya yaraşır bir uygulamasına değinmeden geçmek büyük eksiklik olur. Hemen tahmin edilebileceği gibi, “mülakat”lar! Meslek türlerine göre değişse de yapılış amacı değişmeyen şanlı “mülakat”lar! Yani sözde “sözlü sınav”lar!
KPSS testinden her meslek dalı için belirlenen barajın üstünde puan alanların çağrıldığı, ülke genelinde derece yapanların saf dışı bırakılıp ceplerinde “hamili kart” bulunduranların öne geçirildiğine ilişkin belgeli-kanıtlı haberlerin sunulduğu eleyici-kayırmacı mülakat uygulaması 2016’da uygulamaya kondu. İktidar partisinin kamuda kadrolaşmayı sürekliliğe dönüştürmek için keşfettiği mülakatlarla ilgili akıl almaz adaletsizlik örneklerinin kamuoyunda ayyuka çıkması nedeniyle 14 Mayıs 2023’teki cumhurbaşkanı seçimi öncesinde Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, seçim beyannamesinde “Kamuya işe alımları, görevin gerektirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız” sözünü kayda geçirdi. Seçim afişlerinde, iktidar partisinin mitinglerinde başrolü oynayan “Mülakatı kaldırıyoruz” söylemi, seçim bitiminde moda hukuk terimiyle “mutlak butlan” oldu, yok sayıldı. Sözü veren baş sorumlu bu konuda bir daha ağzını açmazken kamuoyu baskısına dayanamayan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Mülakatı mülakat gibi yapacağız” deyip hem bu uygulamanın kalkmayacağını hem de dolaylı olarak şimdiye kadarki “mülakatların mülakat gibi yapılmadığını” itiraf etti!
Başta ataması yapılmayan yüzbinlerce öğretmen olmak üzere en yetkili ağızın “kaldırıyoruz” dediği mülakat adaletsizliği, kamuda hoyratça kadrolaşma politikası olanca hızıyla sürüyor.
60 Ay! Olmadı, 72 Ay!
İktidarın en ünlü U dönüşlerinden biri de 2012’de yasalaşan 4+4+4 uygulamasıyla değiştirilen ilkokula kayıt yaşıyla ilgilidir. Anımsanacağı gibi her şeyiyle tam bir karşıdevrim eğitimini amaçlayan 6287 sayılı “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile daha önce kayıt tarihine dek 72 ayını, yani altı yaşını dolduran çocukların ilkokula yazılması söz konusuyken bu yasayla 60 ayını, yani beş yaşını dolduran çocuklar için ilkokula kayıt zorunluluğu getirildi. Konu kamuoyunda çok tartışıldı, uzmanlar bunun yanlışlığını anlatmak için çok dil döktüler ama iktidarın her konudaki “en iyisini, en doğrusunu ben bilirim” tavrı değişmedi. Kayıtlar başladığında 1. sınıfa yazdırılan çocukların fiziksel gelişimini gözleriyle gördüklerinde sınırı esnettiler biraz, yaş sınırını 66 aya çıkardılar, dileyen velilere de çocuk için doktor raporu karşılığı kayıt yaptırmama yoluna gidildi. Böyle bir kafa karışıklığı içinde yaşanan ilk yıldan sonra durumun kendi sandıkları gibi olmadığını anlayabilen MEB yöneticileri yaş sınırını yeniden eski yerine getirdiler: 72 ay!
Neydi o inat, her türlü sese, itiraza kulak tıkamak! Ve sonra ne oldu!
Parçalanan Edebiyat !
MEB’in 2005’ten başlayıp 2018’e dek ilk ve ortaöğretimde ders izlenceleriyle (müfredat) ilgili değişikliklerin sayısı, artık ipin ucu iyice kaçtığı için bilinmiyor. Her biri “devrim” gibi sunulan bu içerik değişikliklerinde iktidarın değişmeyen bir amacı kendini gösterdi sürekli: karşıdevrim eğitimi!
Sürekli bilimi kovup yerine hurafeyi yerleştirme planı!
Sanat, spor, beceri derslerinden kısıp seçmeli din derslerine, dolayısıyla dincileştirmeye yeni alanlar açma kurnazlığı!
Hakçası, işin bu yanında zikzaklardan, U dönüşlerinden söz edilemez.
Ama ana çizgisi hurafelerle “dindar ve kindar nesil” yaratma çabaları içinde yaşana bir U dönüşünden söz etmek gerek.
MEB, “ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet” diye hazırlayıp 2006-2007 öğretim yılında uygulamaya koyduğu ortaöğretim kurumlarındaki müfredat değişikliğiyle birlikte zorunlu temel derslerden birisiyle, Türk Dili ve Edebiyatı dersiyle ilgili özel bir değişiklik yaptı. Dersi ikiye ayırdı: Türk Edebiyatı, Dil ve Anlatım.
Lise 1’lerde üç saat Türk Edebiyatı, iki saat Dil ve Anlatım. Sonraki sınıflarda sözel bölümlerle sayısal bölümlerde saatler değişse de yine iki ayrı ders olarak uygulama sürdü. Özelliği gereği birbirinden ayrılmaması gereken edebiyat-dil derslerinde bütünlüğün bozulmaması için öğretim yılı içinde aynı öğretmenle sürdürülmesi gereken iki ayrı ders, iki ayrı öğretmenle sürdürüldü. Yine konunun uzmanları bu yöntemin de işleyişin de yanlışlığını örnekleriyle anlatıp durdular, MEB ise kös dinledi, 2016’ya dek. Talim ve Terbiye Kurulu, uygulamayı 2015’te değiştirdi, 2016-2017 öğretim yılında ders yeniden Türk Dili ve Edebiyatı adıyla birleştirildi.
Bütün bunlar olurken önce dersin neden önce neden ikiye ayrıldığına, on yıl sonra neden yeniden birleştirildiğine ilişkin MEB’den hiçbir açıklamanın yapılmadığını da ekleyelim. Anlaşılıyor ki 2006’daki MEB yöneticilerinin canı o zaman edebiyatı parçalamak istedi, on yıl sonrakilerin canı da parçaları birleştirmek istedi! Koskoca bakanlığın hikmetinden sual olunacak değil ya!
***
Şu sıralarda da yeni bir U dönüşünden söz ediliyor. Deniyor ki okullardaki “serbest kıyafet” uygulamasından vazgeçilecek.
AKP iktidarının bütün uygulamalarındaki gibi arandığında başka örnekleri bulunabilecek “olmadı, sil baştan” türünden zikzakları, U dönüşleri böyle sürüp gidiyor, 23 yıldır.
23 yıldır aradıklarını bulamıyorlar, bulamayacaklar da.
Bunun nedeni açık: Kılavuzu BİLİM olmayanın burnu…