Henry Giroux: Paulo Freire’nin Mirası ve Karanlık Zamanlarda Eleştirel Pedagojinin Gerekliliği

Kategori : Eleştirel Eğitim

Çevirenler: Ali Hamza Borazan, Yağız Şimşek

Günümüzde eğitimin dünya çapında neo-liberal ve otoriter rejimler tarafından saldırıya uğramasıyla
Freire’nin fikirleri her zamankinden daha hayati bir önem kazandı.

Eğitim dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silahtır – Nelson Mandela

Brezilyalı radikal eğitimci Paulo Freire yaşasaydı, 19 Eylül 2024’te 103 yaşına girecekti. Freire sadece bir akademisyen değildi; aynı zamanda bir devrimciydi. Hayatı boyunca ekonomik, eğitimsel ve sosyal adalet için savaş veren; dünya çapındaki öğretmen, öğrenci ve işçi nesilleri üzerinde silinemez izler bırakan, ezilenlerin yılmaz savunucusuydu. Freire’in son derece önemli çalışması, Ezilenlerin Pedagojisi, 1960’ların Brezilya’sının zalim politik baskıları altında yazılmıştı. Buna rağmen taşıdığı mesaj, bugün yükselen otoriteryanizmin ve eleştirel düşünceye açılan savaşın suratına karşı, çok daha yüksek sesle yankılanıyor. Freire, eğitimin hiçbir zaman doğal bir eylem olmadığını, her zaman politik bir eylem olduğunu biliyordu. Eğitim her zaman ya özgürleştirmeye ya uysallaştırmaya, ya güçlendirmeye ya da boyun eğdirmeye hizmet eder.

1921’de, Refice-Brezilya’da doğan Freire ezilenlere olan bağlılığını şekillendiren bir yoksulluk ve eşitsizliği ilk elden deneyimledi. Özgürleştirme teolojisinin sadık bir savunucusu olarak eleştirel okuryazarlıkta kökleri olan özgürleştirici bir pedagojiye öncülük etti. Bu pedagoji, sadece dünyayı anlamaya değil aynı zamanda onu değiştirmeye yarayan bir araçtı. Brezilya’da 1964 yılında yaşanan darbeyi takiben, Freire 70 gün hapse mahkûm edilip ardından ülkesinden neredeyse 20 sene sürecek bir sürgüne yollandı. 1980’de ülkesine dönüşü, onun aktivistliğine son noktayı koymadı; 2 Mayıs 1997’deki ölümüne dek dışlanmışların ve ezilenlerin sesi olmaya devam etti.

Paulo ve ben, 1980’den itibaren 15 yıl boyunca beraber çalışan yakın dostlardık. Onun eğitimi demokratikleştirmenin, politik direnişin özü olduğu konusundaki sarsılmaz inancına ilk elden şahit oldum. Günümüzde, eğitimin dünya çapında neo-liberal ve otoriter rejimler tarafından saldırıya uğramasıyla Freire’nin fikirleri her zamankinden daha hayati bir önem kazandı. Bunu faşist Başkan Jair Bolsonaro, Paulo’nun ismini karalamaya, onun mirasını itibarsızlaştırmaya ve kitaplarını Brezilya’da yasaklamaya çalışınca açık bir şekilde gördük — ki bu, Freire’ in bakış açısının kalıcı gücünün bir kanıtı.

Freire’nin Mirası

Bu vahim zamanlarda, Freire’nin çalışmaları sadece geçerli değildir; aynı zamanda meydan okuma için radikal bir çağrıdır. Faşizm dünya çapında dirilirken ve toplumsal kültür yapay cehaletin ağırlığı altında parçalanırken, Freire’i hatırlamak tek başına yeterli değildir. Onun mirasını, direnmek ve isyan etmek için toplu bir çığlık olarak yeniden sahiplenmeliyiz. Freire, eğitimin ve politikanın ayrılamaz olduğunu anlamıştı; eleştirel eğitim bir başkaldırı hareketidir, baskılara karşı doğrudan bir meydan okumadır. Onun pedagojisi, saf bir metot değil; yaşayan bir özgürlük projesidir, baskıya karşı bir kuvvettir. Freire sadece bir entelektüel değildi, çalışmaları hem özgürlüğün bir analizini veren hem de özgürlüğe yol gösteren bir devrimciydi. O, insanların adalet için harekete geçecek şekilde eğitilmeleri gerektiğini anlamıştı. Bu eğitim, ki doğası gereği politiktir, bireylere düşünecek, hayatlarını idare ettirecek; güç, eylem [1] ve daha adil bir gelecek için mücadele edecek kuvveti verir. Freire’in mesajı gayet açıktı: bilgili ve eleştirel bir toplum, tiranlığa karşı en büyük güçtür ve eğitim bu dönüştürücü kuvvetin temeli olmalıdır.

Paulo, insanların adalet adına harekete geçmek için eğitilmeleri gerektiğinin gayet farkındaydı. O, eğitimin en geniş manada son derece politik olduğunu gözlemlemişti; çünkü eğitim öğrencilere, kendilerini yansıtacakları, kendi hayatlarını idame edebilecekleri koşulları ve eleştirel eylemlilik için gerekli belli görüşleri sağlar. Eğitim politikanın merkezindedir, çünkü eğitim; güç, eylem, kimlik, bağlamlar, teori ve bir gelecek görüşü için bir mücadeledir. Paulo; eğitimli vatandaşların, adalet arayışında olmazsa olmaz olduğunu belirtmişti. Onun için, eğitim doğası gereği politikti; çünkü eğitim kendini yansıtmayı, bağımsızlığı ve eleştirel eylemliliği destekler. Güç, kimlik ve gelecek için adeta bir savaş alanı olan eğitim, toplumsal sıkıntıların tam kalbinde yer alır. Freire’nin pedagojiye olan katkıları eşsizdir. Freire, pedagoji kavramının sadece eğitim veya bilginin doğal aktarılışı olarak görülmesini reddetmiştir. Bunun yerine, pedagojiyi; öğrencileri eleştirel vatandaşlar yapacak ve onların demokrasi ile olan etkileşimlerini derinleştirecek şekilde donatan politik ve ahlaki bir uygulama olarak görmüştür. Freire’in bakış açısı radikaldi, çünkü o sadece eğitimli toplumların ekonomi ve adalet adına harekete geçebileceklerini biliyordu.

Paulo sık sık eğitimin, toplumsal okuryazarlığın ve eleştirel pedagojinin değerinin; insanların hayatlarını ne kadar geliştirdikleri, onlara ne kadar umut verdikleri, onlara daha adil, baskılardan ve tahakkümden arınmış bir geleceği ne kadar gösterebildikleri ile ölçülebileceğini belirtirdi. O, insanların davranışları, bilinçleri ve hayatlarını yaşayış şekilleri değişmediği sürece sosyal dönüşüm için bir ihtimal olmadığına inanıyordu. Paulo, haklı olarak, eleştirel bir eğitimin gençlere, ezilenlere ve birçok diğer kişiye; kayıtsız kalmamayı, umut ve imkân dolu bir gelecek adına risk almayı öğretebileceğini öne sürmüştü. Onun, eğitimin gücüne olan radikal inancı, sadece bir kanaat değildi; kimlik, güç ve değerlerin, politik ve eğitimsel sıkıntılardan ayrılamaz olduğu fikrine dayanan bir sosyal değişime olan adanmışlıktı. Freire teorinin değil, gerçek sıkıntıların önce geldiğini anlamıştı. O, insanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları somut problemlerle başlanılması gerektiğini ve teorinin bu problemlerle yüzleşmek ve onları çözmek için bir araç olduğunu savunmuştu. Freire için teori; soyut bir uygulama değil, yaşanmış tecrübelerin en dibinden özgürlük adına çekilmiş bir kılıçtı.

Faşizmin Kuşatması Altında Eğitim

Bu kritik dönemeçte, eğitim faşizmin güçleri tarafından kuşatma altındadır. Sağcı politikacılar ve otoriter rejimler açıkça sınıflara saldırmıyorlar ancak eleştirel pedagoji ile topyekûn bir savaş halindeler. Kitapları yasaklamaya, tarihi silmeye ve muhalefetleri ezmeye çalışıyorlar. Tıpkı Freire gibi bu güçler de eğitimi kontrol edenlerin geleceği şekillendirme gücünü elinde tuttuğunun farkındalar. İşte tam da bu yüzden eğitim için verilen savaş, demokrasi ve sosyal adalet için verilen daha büyük mücadelelerden ayrılamaz. Eğitim sadece kişisel gelişim için bir yol değil, kolektif özgürleşmenin temelidir.

Freire’nin pedagojisi, otoriterliğe karşı güçlü bir çağrıdır. Freire, iktidar sahiplerinin eğitimi bir baskılama aracı haline getirme yollarını açığa çıkarır. Aynı zamanda Freire, eğitimin; öğrencilerle eğitimcilerin eleştirel diyalog kurduğu, güç yapılarını sorguladığı ve baskı zincirlerinin ötesinde bir dünya hayal etmeye cesaret ettiği dinamik bir alan olması gerektiğini savunur. Onun çalışmaları, eğitimin pasif bir tüketim olmadığını hem sözcükleri hem de dünyayı eleştirel bir şekilde okumayı ve baskı düzenini yıkmak için kolektif eyleme geçmeyi içeren aktif ve devrimci bir süreç olduğunu anlamamızı sağlar.

Faşist politikaların dünya çapında yükselişi, yağmacı kapitalizmin son evresinin çirkin yüzünü tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Bu çirkinlik, sistematik ve şaşırtıcı düzeydeki eşitsizlik, denetimden yoksun ekonomi politikaları, acımasız bir kültür, Beyaz Hristiyan Milliyetçiliği, sistematik ırkçılık ve çevreye yönelik giderek tehlikeli hale gelen saldırıları içeriyor. Aynı zamanda da bireylerin eleştirel düşünme, risk alma, alışılmışın dışında fikirler üretme, derinlemesine diyalog kurma, tarihten ders çıkarma ve iktidarı sorgulama yetkinliğini kazanmalarını sağlayan eleştirel eğitimi küçümseyen anti-entelektüel bir kültürü de görünür hale getiriyor. Aynı zamanda, küresel kapitalizmin iddiaları; ekonomik başarısızlıkları, sosyal hareketlilik vaatlerinin içi boş çıkması ve yol açtığı korkunç sonuçlar nedeniyle sarsılmıştır. Özellikle bitmek bilmeyen savaşlar, yaygın yoksulluk ve finansal elitlerin elinde toplanan akıl almaz servet birikimi; bu sistemi ciddi şekilde zayıflatmıştır.

Özgürleştirici Eğitim

Freire’in eğitimi siyasetin merkezine yerleştirme çabalarını ciddiye almak için daha uygun bir zaman olamaz. Freire için eğitim, tüm insanların özgürleşmesini amaçlayan toplumsal bir kavramdı. Bu, bizi kendi sınırlarımızın ötesine geçmeye çağıran ve başkalarına özen göstermeyi, baskı yapılarını ortadan kaldırmayı ve tarihin, siyasetin ve gücün pasif birer nesnesi değil, aktif birer öznesi olmayı ahlaki bir sorumluluk olarak görmeyi amaçlayan bir pedagojidir.

Bu, eleştiri ve umut dilini barındıran bir politik projeydi ve aynı zamanda bilgi sahibi ve toplumsal bilince sahip yurttaşlar olmadan demokrasinin var olamayacağı fikrine de odaklanıyordu. Böyle bir dil, eğitimciler, gençler, sanatçılar ve diğer kültür emekçileri arasında kamu yararını savunmak için uluslararası kolektif bir direnişin koşullarını yaratmak adına gereklidir. Bu tür bir hareket, Amerika Birleşik Devletleri, Macaristan, Türkiye, Arjantin ve sağ popülist hareketlerin yükselişiyle boğuşan diğer ülkelerde hüküm süren acımasız ve faşist kabuslara karşı koymak ve bunları aşmak açısından önemlidir. Sosyal izolasyonun, bilgi taşkınlığının, tüketim kültürünün, aşırı tüketim alışkanlıklarının ve şiddetin gösteri haline getirildiği bir çağda, toplumsal bilinci yüksek, bilgi sahibi ve eleştirel düşünen yurttaşlar olmadan demokrasinin var olamayacağı ya da korunamayacağı fikrini ciddiye almak her zamankinden daha kritik hale gelmiştir.

Eğitimin hem sembolik hem de kurumsal boyutlarıyla; anti-demokratik kültürlerin, destansı tarih anlatılarının ve beyaz üstünlüğü ile beyaz milliyetçiliği gibi yükselen ideolojilerin yeniden canlanmasına karşı mücadelede merkezi bir rolü vardır. Dahası, dünyanın dört bir yanındaki aşırı sağcılar, geçmişin toksik ırkçı ve ultra milliyetçi imgelerini yayarken eğitimi ve eleştirel pedagojiyi, tarihi bilinç ve ahlaki tanıklık perspektifiyle yeniden sahiplenmek hayati bir önem taşır. Bu, özellikle tarihsel ve toplumsal unutkanlığın bir tür ulusal alışkanlığa dönüştüğü, kamusal alanın giderek daha fazla maskülenleştiği ve cehalet, korku, görüş ayrılıklarının bastırılması ve nefret üzerine inşa edilen faşist siyasetin normalleştiği bir dönemde gereklidir. Kültürel bir çalışma biçimi olarak eğitim, sınıfın ötesine uzanır ve etkisi her zaman görünür olmasa da faşist pedagojik oluşumların ve faşist ilke ve fikirlerin yeniden meşrulaştırılmasına karşı koymada kritik bir öneme sahiptir. [2]

Özgürleştirici Dil

1970’lerden bu yana kültürel siyaset, iktidar elitlerinin kültürel araçları giderek daha fazla kontrol altına almasıyla toksik bir hal aldı. Bu araçlar, yoksulları, göçmenleri, mültecileri, Müslümanları ve fazlalık olarak görülen diğer grupları aşağılayan, küçük düşüren ve dışlanmalarını normalleştiren imgeler üreterek, onları tamamen değersiz ve dışlanmaya mahkûm hayatlar olarak damgalayan ahlaki duyarsızlık sistemine hizmet eden birer yaratıcılık köreltme makinesine dönüştürüldüler. Ahlaki ve siyasi yozlaşmanın şekillendirdiği alanlar, tüketim, özelleştirme, gözetim ve serbest piyasa ideallerinin temel düzeni haline gelmiştir. Giderek daha da faşistleşen bu ortamda, kamusal alanlar yerini toplumsal terk edilmişlik bölgelerine bırakmış ve üretilmiş cehalet, acımasızlık ve sefalet kültürünün somutlaşmış hali olan yürüyen ölülerin enerjisiyle varlığını sürdürmektedir.
Küresel yağmacı kapitalizmin altında, kamusal yararın yok edilmesi; eşitsizlik, açgözlülük ve sınırlar, duvarlar ve kamplar gibi ırkçı bir dilin toksik bir şekilde birleşmesiyle eş zamanlı olarak gerçekleşiyor. Eğitimcilerin, dilin yalnızca korku, şiddet ve sindirme aracı olmadığını; aynı zamanda eleştiri, toplumsal cesaret, direniş ve bilinçli bir eylem aracı olduğunu unutmaması çok önemlidir. Demokrasi dilinin, vaatlerden ve umutlardan arındırılarak talan edildiği bir dönemde yaşıyoruz.

Paulo, sağ popülizm ve otoriterliğin yenilmesi için eğitimin siyasetin temel ilkesi haline getirilmesi gerektiğinde ısrar etmekte haklıydı ve bunun, yalanları, baskı sistemlerini ve yozlaşmış güç ilişkilerini açığa çıkarıp çözümleyen, aynı zamanda alternatif bir geleceğin mümkün olduğunu gösteren bir dil, eleştirel okuryazarlık biçimi ve pedagojiyle kısmen başarılabileceğini savunuyordu. Dil, gerçeği bulmak ve yalanlarla adaletsizliklere karşı durmak için güçlü bir araçtır. Ek olarak, faşizmin tarihi ancak dil sayesinde hatırlanabilir ve soykırım felaketine yol açan koşullardan çıkarılan dersler, faşizmin yalnızca geçmişte kalmadığını ve en güçlü demokrasilerde bile izlerinin her zaman gizliden gizliye var olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Paulo, Primo Levi’nin şu uyarısının farkındaydı: “Her çağın kendi faşizmi vardır ve güç yoğunluğunun, vatandaşların kendi özgür iradeleriyle ifade etme ve harekete geçme imkanlarını reddettiği her yerde bunun uyarılarını görürüz.”

James Baldwin, “Sokağın Dili Olsa” adlı eserinde verdiği sert uyarıda kesinlikle haklıydı: “Güçle birleşen cehalet, adaletin karşılaşabileceği en vahşi düşmandır.” Düşünme eylemi artık aptallık olarak algılanıyor, düşüncesizlik ise sanki bir erdemmiş gibi yüceltiliyor. Eleştirel düşünceye dair izler, kültürün ancak uç noktalarında kendini gösterebiliyor. Cehalet asla masum değildir. Özellikle de düşünmeyi tehdit olarak görüp gerçeğe, bilimsel kanıtlara ve akılcı değerlendirmelere karşı bir küçümseme sergilediğinde. Ancak burada, sağduyu gibi övülen toksik bir cehaletin üretilmesinden, sahte haberlerin normalleşmesinden ve siyasi ufukların daralmasından çok daha fazlası söz konusu. Siyasi ve pedagojik ufukların daralmasının yanı sıra, açıkça gösterilen bir zalimlik ve toplum tarafından geniş ölçüde kabul gören bir acımasızlık da bu duruma eşlik etmektedir. [3]

Böylesi koşullar altında, düşünceli muhakeme, empati, toplu direniş ve şefkatli hayal gücü yoğun bir saldırı altındadır. Toni Morrison’un da belirttiği gibi, dilin sansürlendiği, bir tür uyuşturucu etkisi yaratan narsisizme indirgenerek yeni veya eleştirel fikirlere tahammül edilmediği bir dönemde yaşıyoruz. Baskı aracı haline geldiğinde dil, dönüştürücü gücünden yoksun bırakılarak işlevsiz bir hale gelir. Dil, eleştirel düşünceyi teşvik etmek yerine tarihi siler, tehdidi ve boyun eğmeyi destekler ve bir şiddet aracı olarak kullanılır. Örneğin Filistin özgürlüğünü savunan dilin, Yahudi karşıtı olduğu iddiasıyla nasıl sansürlendiğini, etkisiz hale getirildiğini ve içinin boşaltıldığını bir düşünün.

Hayalleri yok eden makinelerin oluşturduğu bir tsunamiyle kuşatılmış mevcut siyasi kriz düşünüldüğünde, sermayenin finansal, kültürel, siyasi, ekonomik, bilimsel, askeri ve teknolojik kaynakları eşi benzeri görülmemiş bir şekilde birleştirerek güçlü ve çeşitli kontrol biçimleri uyguladığı bir dünyada, eğitimcilerin değişen bağlamları ve sorunları ele alabilmek için yeni bir siyasi ve pedagojik dile ihtiyaçları vardır. Eğer eğitimciler ve diğerleri, küresel kapitalizmin siyasetin geleneksel alanını artık ulus ötesi hale gelen güç ağlarından ayırma yeteneğine karşı koyacaksa piyasa özgürlükleri ile sivil özgürlükler, piyasa ekonomisi ile piyasa toplumu arasındaki ayrımın yok edilmesini reddeden eğitim yaklaşımları geliştirmeleri hayati önem taşımaktadır. Direniş, kapitalizmi düzeltmekle değil, tamamen ortadan kaldırmakla başlar. Bu bağlamda eleştirel pedagoji, toplumsal okuryazarlığı, toplumsal kültürü ve ortak vatandaşlık anlayışını canlandırma mücadelesinde siyasi ve ahlaki bir pratiğe dönüşür. Eğer siyaset, öğrenciler ve diğer bireylerin eleştirel düşünmelerini ve bilinçli ve toplumsal değişim için mücadele etmeye hazır vatandaşlar olarak kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayacak eğitim koşullarını sunamazsa özgürleştirici potansiyelini kaybeder. İnsanların bilinçlenmesini sağlayan, yaygın kabul gören düşünceleri sorgulayan ve hayatlarını şekillendiren koşulları yeniden düşünmelerine olanak tanıyan bir pedagoji olmadan, radikal siyaset mümkün olamaz.

Kamusal Entelektüel Olarak Eğitimciler

Freire, eğitimcilerin, öğrenciler için eleştirel düşünme ortamı yaratmak ve onlara umut aşılamaktan daha fazlasını yapmaları gerektiğini net bir şekilde savunmuştur. Eğitimciler, aynı zamanda daha geniş toplumsal bağlamlarda toplumsal bilinç eğitmenleri rolünü üstlenmeli ve yeni medya teknolojilerini kullanarak fikirlerini diğer eğitimcilerle ve genel kamuoyuyla paylaşmaya istekli olmalıdır. Toplumun farklı kesimlerine ulaşmak, radyo, internet, alternatif dergiler gibi araçlarla yazılar yazmayı, halka açık konuşmalar yapmayı, medya röportajlarına katılmayı ve alternatif okullarda gençlere ve yetişkinlere eğitim vermeyi içeren fırsatları değerlendirmeyi gerektirir. Kamusal entelektüeller olarak rollerinden yararlanan akademisyenler, daha geniş kitlelere açık, anlaşılır ve aynı zamanda titiz bir dille hitap edebilirler. Daha da önemlisi öğretmenler, hem eğitimci rollerinin hem de demokraside eğitimin önemini vurgulamak için bir araya geldiklerinde, sendikalarla çalışmanın ötesine geçen ve onları da kapsayan toplumsal hareketler geliştirmek adına yeni ittifaklar ve bağlantılar kurabilirler.

Mevcut tarihi an içinde, eleştirel pedagojiyi; güç, atfedilen anlamlar ve tanımlamalardan bağımsız kalamayacak, politik ve ahlaki bir uygulama olarak benimsemek, her zamankinden önemlidir. Eğitim modern dünyada güç açısından kritik bir bölge olarak faaliyet göstermektedir. Eğer öğretmenler gerçekten eğitimi korumakla endişelilerse, Paulo’nun önerdiği gibi pedagojinin yerel ve küresel seviyelerde nasıl işlendiğini ciddiye almadırlar. Eleştirel pedagojinin; gücün, bilginin ve değerlerin nasıl dağıtıldığını, olumlandığını ve geleneksel tartışmaların ve kültürel sınıfların içinde ve dışında nasıl direnişe uğradığını anlamakta ve bunlara karşı çıkmakta oynayacak önemli bir rolü vardır. Yerel bir bağlamda, eleştirel pedagoji; bilgi üretimi, öğrenme, akademik emek, sosyal ilişkiler ve demokrasinin kendisi üzerinde sınırlamalar koyan kurumsal koşulları anlamak için önemli bir teorik araç haline gelir. Eleştirel pedagoji aynı zamanda yerel ve ulusal sınırları aşan sosyal hiyerarşileri, kimlikleri ve ideolojileri inşa etmek ve onlara meydan okumak için bir tartışma sunar. Ayrıca, pedagojiyi bir üretim ve eleştiri biçimi olarak ele almak, olanaklar üzerine bir söylem sunar— öğrencilere anlayışı bağlılıkla, sosyal dönüşümü ise en büyük mümkün olan adaletin peşinden gitmekle ilişkilendirme fırsatı sağlar.

Eğitimli Umut

Bu gösteriyor ki, öğretmenlerin, sanatçıların, gazetecilerin, yazarların ve diğer kültür emekçilerinin en ciddi imtihanlarından biri; kelimelerin ve dünyanın kritik okumalarını genç insanların yaratıcı kapasitelerini geliştirecek ve onları eleştirel eylemcilere çevirecek koşulları sağlayacak şekilde bağlayacak bir dil, tartışma ve pedagojik uygulamalar geliştirmektir. Bu projeyi üstlenirken, eğitimciler ve diğerleri; kimsesizliği ve alaycılığı şüpheli, umudu ise kullanışlı hale getirmelerini sağlayan bilgi, değer ve yurttaşlık cesaretini edinme fırsatı veren koşulları öğrenciler için yaratmaya çalışmalıdır. Umut, bu durumda eğiticidir; radikal demokratik bir toplum için mücadelenin karşılaştığı kısıtlamaların farkında olmayan bir idealizmin hayalinden uzaktır. Eğitimli umut, ne okulları ve daha geniş sosyal düzeni şekillendiren zor koşulları görmezden gelmek için bir çağrıdır, ne de belirli durum ve mücadelelerden arınmış bir şablondur. Tam tersine, şimdinin kabuslarını tekrarlamayan bir geleceği hayal etmek için, şimdiyi gelecek yapmamak için bir önkoşuldur.

Freire’in belirttiği üzere, eğitimli umut, nihayetinde öğretmenlerin emeğine değer veren, demokratik sosyal değişime bağlı eleştirel bilgi öneren, paylaşılmış sorumlulukları onaylayan, öğretmen ve öğrencileri kararsızlık ve belirsizliği öğrenmenin temel niteliklerinden biri olarak görmeleri konusunda onları cesaretlendiren bir çeşit aktif sosyal umuttur. Bu tür bir umut, verilenin ilerisini düşünme ihtimalini sunar. Korkunç zamanlarda bile, umut olmadan direnmenin, muhalif olmanın veya çırpınmanın ihtimali yoktur. Eylem, mücadelenin koşuludur, umut ise eylemin. Umut, mümkün olanın alanını genişletir ve şimdinin eksik doğasını tanımanın ve adlandırmanın bir yolu haline gelir.

Freire için, politikanın ve pedagojinin birleşimi; yeni bireysel ve toplumsal kimliklerin mücadelelerinin beslediği toplumsal, ekonomik eşitlik, toplumsal sözleşme, demokratik değerler ve toplumsal ilişkilerin değerini onaylayan kolektif bir bilinç ve hayal gücünün idealine dayanmaktadır. Demokrasi, eğitim hakkında düşünmenin bir yolu; pedagojiyi özgürlüğün uygulanmasına, öğrenmeyi etikle ve kimliği toplumsal sorumluluk ve kamusal yararın zorunluluklarıyla bağlayarak gelişen bir yöntem olmalıdır. [4] Paulo için, eğitim sadece demokrasiyi savunmanın bir aracı değildir, aynı zamanda demokrasiye imkân tanımıştır. Bununla birlikte şu vardır ki, umut olmadan eylem yoktur ve ortak girişim olmadan, direnmenin umudu da yoktur. Yükselen faşizm çağında, eğitimi sadece aklın gerekçesi, bilinçli yargı ve eleştirel bilinçle bağdaştırmak yeterli değildir; aynı zamanda güç ve toplu mücadelenin olasılığıyla da ilişkilendirilmelidir. Tehlikeli zamanlarda yaşıyoruz. Bunun sonucunda, mevcut despot faşist rejimlerin dirençle karşılaşabileceğine, alternatif geleceklerin mümkün olduğuna ve bu inançlar üzerinden toplu direnişle hareket etmenin radikal değişim getireceğine inanan daha fazla insanın, kuruluşun ve sivil hareketlerin bir araya gelmesine acil ihtiyaç vardır.

Demokrasinin amansız saldırı altında olduğu bu zamanlarda, Paulo Freire’nin çalışmaları sadece gerekli değildir— hayatta kalmak için devrimsel bir zorunluluktur. Eğitimi, direnmenin radikal hareketi; eleştirel bilinci geliştirmek için bir alan, ortak güç, boyun eğmeyen vatandaş cesareti ve toplu değişim olarak geri kazanmalıyız. Eğitimi yönetimin silahına dönüştürmeyi isteyen otoriter güçlerle yüzleşmeli ve onları ortadan kaldırmalı, yerine Freire’nin eğitim görüşünü özgürleştirici bir kuvvet olarak benimsemeliyiz— ezileni, dünyasını değiştirmeye ve adalet, radikal eşitlik ve hakiki demokrasiye bağlı bir gelecek oluşturmaya iten bir kuvvet. Üstelik yeniliği değil, yapısal değişikliği istemeliyiz. Kapitalizm ve demokrasi eş anlamlı olmamakla birlikte, bu yalnızca kapitalizmin dehşetlerini azaltmak için değil, ayrıca onun yerine bir çeşit demokratik sosyalizm koymak için bir çağrıdır.

Yükselen faşizmin karşısında, Freire’nin pedagojisi eğitimi gerçekten olduğu şekilde görmemizi istiyor: özgürlük için bir mücadele. O, bize eğitimin ya kurtuluşun bir enstrümanı ya da despotluğun bir aracı olabileceğini gösterdi. Eğitim, en çok özgürlüğün bir uygulaması ve toplu özgürleşmenin bir projesi olmalı. Vizyon eksikliği çeken bir çağda, Freire eğitimin, eleştirel pedagojinin ve vatandaş okuryazarlığının, konuşulamayana ve düşünülemeyene karşı çıkmakta azılı bir göreve bağlı olması konusunda ısrar ederek, devrim niteliğinde bir yol önerdi.

Freire, eğitimcilere ve kültür emekçilerine bizi karanlık bir geçmişe— yani korku, terör ve teslimiyetle tanımlanan bir geçmişe geri sürüklemek isteyen güçlerle yüzleşmek için gereken gözü pek özgüven, cüret ve hiddetli cesaretle harekete geçmeleri konusunda ilham verdi. Bize yalnızca tarihten öğrenmeyi değil, aynı zamanda onu dönüştürmeyi, baskıya karşı durmayı ve adalet, özgürleşme ve radikal neşe mücadelesine kendimizi tamamen adamanın önemini öğretti. Şimdi, her zamankinden daha fazla, eğitimle ilgilenen ve eleştirel eğitimi savunup mümkün kılmak isteyen hepimiz için, Freire’nin çağırdığı ruhu somutlaştırma anıdır. İçimizde ateşlediği inanç, cesaret ve korkusuzlukla ayağa kalkmalıyız—bizi korku ve teslimiyet tarihine zincirlemeye çalışanlarla yüzleşmeli ve bunun yerine, adalet, eşitlik ve toplumsal özgürleşmeye dayalı bir geleceği korkusuzca inşa etmeliyiz.

Freire’nin mirası sadece bir anı değil; bireysel ve toplu direniş çağrısının kalbinde parlak bir şekilde yanan devrimci bir ateştir. Yükselen otoriteryanizm çağında, eğitim anlayışımızı, geleneksel sınırların ve çocukça empirizm ile açık baskı fikirlerinin ötesine taşımalıyız. Eğitimi her alanda bir isyan eylemi, bir özgürleşme aracı ve bir kurtuluş gücü olarak görmeliyiz. Gerçekten demokratik bir sosyalist toplum inşa edeceksek eğer, kültürün her köşesi, vatandaşların baskıya karşı çıkmalarına ve adalet, eşitlik ve özgürlük temelinde bir dünyayı yeniden hayal etmelerine olanak tanıyacak eleştirel sorgulama ve direniş alanına dönüşmelidir. Öğrenmenin kendisinin bir devrim eylemi haline geldiği bir gelecek için, Freire’nin bu mücadeleyi besleyen ateşini canlı tutmak bizim görevimizdir.

 

Kaynaklar:
[1] Cindy Patton, “Refiguring Social Space,” in Linda Nicholson and Steven Seidman, eds. Social Postmodernism: Beyond Identity Politics (New York: Cambridge University Press, 1995), p. 227.
[2] See, for example, Jane Mayer, “The Making of the Fox News White House,” The New Yorker (March 4, 2019). Online: https://www.newyorker.com/magazine/2019/03/11/the-making-of-the-fox-news-white-house
[3] Pankaj Mishra, “A Gandhian Stand Against the Culture of Cruelty,” The New York Review of Books, [May 22, 2018]. Online: http://www.nybooks.com/daily/2018/05/22/the-culture-of-cruelty/
[4] I take this up in Henry A. Giroux, Pedagogy of resistance (London: Bloomsbury Books, 2022).

 

Bu makale laprogressive.com sitesinde yer alan “Paulo Freire’s Legacy and the Necessity of Critical Pedagody in Dark Times” adlı makaleden Ali Hamza Borazan, Yağız Şimşek tarafından uyarlanarak çevrilmiştir.

 

Paylaş:
Etiketler : dersler dergisi, Eleştirel Eğitim, faşizmin kuşatması altında eğitim, Freire'nin hayatı, Freire'nin okullarla ilgili fikirleri, Freire'nin pedagojisi, Freire'ye göre öğretmenler ne yapmalıdır, Henry Giroux, kamusal entellektüeller olarak eğitimciler, Paulo Freire

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Din Eğitimi-Laik Eğitim İkilemi Üzerine Kimi Düşünceler
Sophie Degener: Eleştirel Pedagoji, Yetişkin Okuma Yazma Eğitimine Nasıl Uygulanabilir?