Geride bıraktığımız hafta eğitim açısından oldukça yoğundu. Ancak ülke ve dünya gündeminin yoğunluğundan kaynaklı eğitimle ilgili başlıklar kamuoyu tarafından yaygın olarak tartışılmadı. Mülakat mağduru öğretmenlerin İstanbul il Milli Eğitim Müdürlüğü önünde başlattıkları oturma eylemi ve sonrasında yaşananlar; Milli Eğitim Bakanının ÖSYM başkanı ile yaptığı görüşme ve görüşmede konuşulanlar; Üsküdar ve Trakya üniversitelerinde yapılan toplantılar ve YÖK’ün kuruluş yıldönümü; Türk devletleri için geliştirilen yeni alfabe; KPSS’de iptal edilen sorular ve yapılan yeniden değerlendirme; Bolu İl Genel Meclisinde taşımalı eğitimle ilgili yapılan açıklamalar geride bıraktığımız haftanın öne çıkan gelişmeleri oldu.
Yaşananların her biri rejimin doğasını göstermesi, siyasi iktidarın eğitime yaklaşımını ve eğitimden beklentisini açığa çıkarması açısından oldukça anlamlıydı. Tam da bu noktada yaşananların tamamının siyaseten yapılan tercihlerin ve uygulanan politikaların sonucu olduğunun altını kalın şekilde çizmek gerekmektedir.
Mülakat Mağdurlarının Protestoları Sürüyor
Mülakat bu hafta da eğitim alanındaki önemli başlıklardan biri oldu. Mülakat sonuçlarına göre öğretmen atamalarını yapmakta ısrar eden MEB’e seslerini duyuramayan öğretmenler son çare olarak il milli eğitim müdürlükleri önünde oturma eylemine başladılar; İstanbul’da başlayan eylemler daha sonra Bursa, Mersin ve Gaziantep’te devam etti. Sonrasında 9 Kasım Cumartesi günü mülakat mağduru öğretmenler kendilerine destek veren sendikaların şubeleri ile Beyazıt meydanında bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Aynı gün ve aynı saatlerde bazı sendikalar Ankara’da MEB önünde ve Ulus’ta mülakata karşı açıklamalar yaptılar. Mülakat mağduru öğretmenler 10 Kasım’da MEB önünde seslerini duyurmaya çalıştılar ve ısrarlarını sürdürecekler; bu etkinlikleri takip etmeyi sürdüreceğiz.
Mülakata karşı eğitim kamuoyunda ve öğretmenler arasında oluşmuş olan bu fikri ortaklık, MEB açısından oldukça sorunlu bir durum oluşturmaktadır. Mülakatla ilgili tartışmaların yoğun olarak devam ettiği bir dönemde TRT yaptığı bir yayınla tartışmaya dahil oldu ve mülakata karşı görüş ifade edenleri hedef aldı; yapılan yayının mülakat mağduru öğretmenlerin kamuoyunda görünür olmaya başladığı bir dönemde yapılmış olması da ayrıca anlamlı oldu. Buna karşı da öğretmenler oturma eylemini TRT önüne taşıdılar. Vergilerimizle finanse ettiğimiz bir kurum olan TRT’nin kamusal yayıncılık yapması gerekir; kamusal yayıncılığın en önemli ilkesi de yayınlarda kamusal yarar gözetilmesi, objektiflik, tarafsızlık ve açıklıktır. Bütün kamusal yayın ilkelerini yok sayarak haklarını arayan öğretmenlerin mücadelesini gölgelemeye çalışmak kabul edilebilir bir durum değildir; ancak yukarıda da ifade edildiği üzere bu örnekler rejimin doğasını anlamak açısından oldukça anlamlıdır.
Bolu’da Taşımalı Eğitim Sıkıntıları Sürüyor
Mülakat kadar önemli başlıklardan biri de taşımalı eğitime getirilen kısıtlamadır; bu konuda yaşanan gelişmeleri ve Bolu’da muhtarlar, Veli-Der Bolu Şubesi ve Eğitim Sen Bolu Şubesinin ortak mücadelesini önceki yazılarda aktarmıştık. Bolu’da yaşanan yeni gelişme taşımalı eğitimle ilgili gelinen aşamayı ve kamusal eğitimin nasıl ekonomiye kurban edildiğini görmemiz açısından oldukça anlamlı oldu. Taşımalı eğitimle ilgili yaşanan sıkıntıların İl Genel Meclisine taşınması üzerine söz alan İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı yapılan kısıtlamanın nedenlerini anlattı. Müdür yardımcısı konuşmasında MEB müfettişlerinin bu konuda kendilerine yönetmeliği uygulamalarını, zaten tasarruf tedbirleri olduğunu ve uygulamazlarsa taşımalı eğitimin maliyetinin kendilerine rücu edeceğini söylediklerini aktardı.
Öncelikle müdür yardımcısının bunları söyleyen müfettişlere karşı çocukların eğitim hakkını savunamamış olması oldukça sıkıntılı bir durum; bir eğitimciye düşen görev tüm öğrencilerin eğitim hakkını her koşulda savunmak olmalıdır. Diğer bir sorun da bakanlık müfettişlerinin yerel yöneticilere çocukların eğitim hakkını engelleyecek ve eğitimi ekonomiye feda edecek bir durumla ilgili baskı yapmalarıdır. Bu konunun mutlaka çocuğun üstün yararı ve eğitim hakkı bağlamında çözülmesi gerekmektedir. Bu konuda Bolu Veli-Der’in ısrarlı takibinin ve mücadelesinin yanında olmak anlamlı olacaktır.
MEB-ÖSYM Görüşmesinde Öne Çıkanlar
Bu hafta yaşanan diğer bir gelişme de Milli Eğitim Bakanı ile ÖSYM başkanı arasında yapılan görüşme oldu; görüşmede YKS’nin Maarif Modeline uygun hale getirilmesi ile Milli Eğitim Akademisi Giriş Sınavı (MEB-AGS) ve Öğretmenlik Alan Bilgisi (ÖABT) kapsam ve içeriği görüşüldü.
MEB, beceri örgüsü temelli olarak tanımladığı Maarif Modeline uygun bir yükseköğretim kurumları sınavı için kamuoyunun hazırlanmasına dönük ilk adımı da atmış oldu. Akademik yatkınlığa göre öğrenci kabul etmeye çalışan üniversitelere şimdi Maarif Modeline göre öğrenciler yerleştirilecek. Yükseköğretime geçişte toplumsal bir uzlaşı gerekmektedir; üzerinde uzlaşı olmayan her yerleştirme sistemi hem kabul görmeyecek hem de yoğun tartışmalara neden olacaktır. Aksayan yönleri olsa da genel olarak kabul gören bir sistemi değiştirmek kuşkusuz çok tartışılacaktır. Kendisi zaten tartışmalı olan bir modele göre bir sınav ve yerleştirme sistemi inşa etmenin anlaşılır ve kabul edilebilir yanı yoktur.
Görüşmenin ikinci başlığı olan öğretmenlikle ilgili sınavlar ise eğitim fakültelerini işlevsiz hale getirecek sonuçları açısından oldukça tartışmalı olacaktır. ÖMK tartışmalarında da çokça ifade edildiği üzere Milli Eğitim Akademisi kendisini eğitim fakültelerinin yerine ikame etmekte ve bununla da eğitim fakültelerini gereksiz hale getirmektedir. Görüşülen sınavlarda eğitim fakültelerinin yaptığı değerlendirmeleri işlevsizleştirmektedir.
ÖSYM, 7 Kasım 2024 tarihinde internet sitesinde 14 Temmuz tarihinde gerçekleştirilen 2024-KPSS Lisansın Genel Kültür-Genel Yetenek oturumunda yer alan Genel Yetenek testindeki 4 soruyu yargı kararı gereği iptal ederek sınav sonuçlarını yeniden değerlendirdi. Yaşanan bu olay ÖSYM açısından oldukça sorunlu bir durum oluşturdu; bu yayının hemen ardından ÖSYM ile ilgili tartışmalar başladı. Hemen hemen her alanda olduğu gibi burada da “liyakat” temel tartışma ekseni oldu. Önümüzdeki haftalarda bu konunun tartışılmaya devam edeceği açık.
Üsküdar ve Trakya Üniversitelerinden “Bilimsel” Etkinlikler
Geride bıraktığımız hafta Üsküdar ve Trakya üniversitelerinde gerçekleştirilen iki etkinlik üniversitelerin geldiği aşama açısından oldukça önemliydi; üniversitelerin içinin boşaltılması ve olması gereken işlevlerinden uzaklaştırılmasının sonuçları bu örneklerde açık olarak görülebilmektedir. Üsküdar Üniversitesi tarafından “8. Ortak Türk Alfabesi” yapıldı ve kongrenin ardından “Yaratılış Manifestosu” imzaya açıldı. İkinci etkinlik ise Edirne Valiliğinin desteği, Trakya Üniversitesinin ev sahipliği ile İslam Alimleri Vakfı tarafından düzenlenen “Balkan Alimleri Buluşması” idi.
Üniversiteler özgür düşüncenin, aklın, bilimin, eleştirinin ve sorgulamanın hakim olması gereken yerlerdir. Bu kurumları evrensel değerlerden uzaklaştırarak, sorgulamak yerine itaat, eleştirel düşünce yerine koşulsuz inanmayı üniversitelere yerleştirmeye çalışmak yeni olmayan ama dikkat çekilmesi gereken arayışlardır.
Bu haftanın çok tartışılan başlıklarından biri de alfabe ile ilgili olan tartışma oldu; Ortak Türk Alfabesi olarak tanıtılan yeni alfabede 34 harf bulunuyor. 29 harflik alfabeye bu durumda 5 yeni harf eklenecek. Her harfin bir sese karşılık geldiği şu anki kullandığımız alfabe bu özelliği ile diğer alfabelerden ayrılan bir yapıya sahip. Yazıldığı şekilde okunuyor olması ve var olan tüm sesleri simgeleyen bir sembol bulunması ile oldukça işlevli ve kullanışlı bir alfabeye sahip olduğumuzu belirtmek gerekiyor.
Böylesi bir alfabeye, üstelik hiç ihtiyaç yok iken, doğal olmayan bir müdahale ile harf eklemek fayda yerine sorun üretebilir ve sıkıntısız kullanılan bir alfabenin yapısını olumsuz etkileyebilir. Dil ve eğitim siyasetin müdahale alanından mutlaka dışarı çıkarılmalıdır.
Görüşmek üzere…