Eğitimde Birinci Dönemi Geride Bırakırken

Kategori : Güncel

MEB’e bağlı okullarda birinci dönemin sona ermesiyle birlikte, eğitim alanında oldukça tartışmalı, bir o kadar da sıkıntılı bir dönemi geride bırakmış olduk. Maarif Modeli ve Öğretmenlik Meslek Kanunu tartışmalarının ana eksenini oluşturduğu bu dönemde, MESEM ve mesleki eğitim alanında yaşananlar ile MEB’in kimi vakıflar ve derneklerle imzaladığı protokoller de gündemi çok fazla meşgul etti. ÇEDES ve Ülkü ocakları ile yapılan protokoller en fazla tartışılanlar olsa da, söz konusu işbirlikleri bunlarla sınırlı kalmadı ve birinci dönemde pek çok vakıf ve dernekle protokol yapıldı. Geride bıraktığımız birinci dönemde MEB’in Maarif Modelinin ve bu modele uygun öğretmen profili oluşturmak için çıkardığı Öğretmenlik Meslek Kanununun uygulanmaları ve kurumsallaşmaları için çok sayıda mevzuat değişikliği yapıldı.

MEB’e bağlı okullarda birinci dönemin başlamasıyla birlikte ekonominin nasıl eğitim hakkının önüne geçtiğini, çocuğun üstün yararı için kamu kaynaklarının eğitime dönük kullanılmasının nasıl sınırlandırıldığına da tanıklık ettik. Okullarda yaşanan temizlik sorunu, ücretli öğretmenlerin maaşlarının ödenmemesi, belediyelerin kreşlerinin kapatılmasına dönük girişimler, ücretsiz okul yemeği talebinin reddi ve taşımalı eğitimde yaşanan sınırlandırma en fazla konuştuğumuz başlıklar oldu.
Geride bıraktığımız dönemin en sıcak başlıklarından biri de öğretmen alımında uygulanan mülakatlar sonrasında mağdur olan öğretmenlerin yürüttüğü ve halen devam eden adalet mücadelesiydi. Farklı illerdeki komisyonların verdiği farklı puanlardan dolayı kontenjan dışı kalan öğretmenler çok çeşitli yöntemleri ve mekanları kullanarak kamuoyuna seslerini duyurmaya çalıştılar ve çalışmaya da devam ediyorlar. Bu sesi duymamakta ısrar eden MEB sanki sorun yokmuş gibi davranmaya devam etse de mülakat mağduru öğretmenler mağduriyetleri giderilinceye dek mücadelede kararlı görünüyorlar. MEB, umarız bu ısrarından ve yanlışından geri dönerek mağdur öğretmenlerin mağduriyetlerini giderecek çözümleri acilen üretir.

Her Adım Maarif Modeli İçin

Maarif Modeli adı verilen modelin siyasi iktidarın inşa etmeyi hedeflediği gelecek açısından belirleyici öneme sahip olduğunu hem modeli üretenlerin ve uygulayanların hem de modelin sahibi siyasi iktidarın sözcülerinin açıklamalarından anlıyoruz. Modelin kabul görmesi ve modelin kurgulandığı gibi uygulanması için oldukça fazla faaliyetin yapıldığı bir birinci dönem yaşadık.

Bu faaliyetlerin bir bölümünü illerde yapılan modele dönük öğretmen buluşmaları oluşturdu; Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı başta olmak üzere MEB yöneticileri illere giderek burada çalışan öğretmenlerle toplantılar gerçekleştirdiler. Söz konusu toplantılarda öncelikli hedef modele dönük rıza üretmekti; modele dönük yoğun eleştirilerin olması ve modelin üzerinde toplumsal bir uzlaşı olmaması muhtemelen MEB yönetimini böyle bir arayışa yönlendirdi.

MEB, bir taraftan illerde öğretmenlerle toplantılar yaparken diğer taraftan da eğitim müfettişleri aracılığıyla modelin uygulanıp uygulanmadığına dönük denetimler yapmaya başladı; bu denetimler aracılığıyla da öğretmenler arasında bir tür rıza üretilmeye çalışıldı.

Maarif Modelinin uygulanması ve kabulü için atılan üçüncü adım öğretmen eğitimleri oldu; ilki Eylül ayında okullar açılmadan önce yapılan bu eğitimlere dönem içerisinde de devam edildi. Söz konusu eğitimler aracılığıyla da öğretmenlerin sürecin parçası olmaları hedeflendi.

Maarif Modeline dönük faaliyetler dönem içerisinde çeşitlenerek devam etti; modele dönük olumlu algı oluşturmak için biyografi atölyeleri, seminerler, konferanslar, ulusal ve uluslararası kongreler düzenlendi. MEB, 3-4 Haziran 2025 tarihinde Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli temasıyla 1. Uluslararası Eğitim Kongresini düzenleme kararı aldı, yine aynı hedefe dönük olarak 12-13 Mayıs tarihlerinde teması “Çocuk Edebiyatı Yoluyla Erdemlerin Kazanılması” olan “Çocuk Edebiyatı Öğretmen Kongresi” düzenlenecek. 20-22 Mayıs tarihlerinde ise “Milli Kültür ve Değerler Edinimi Eylem Araştırması” teması ile 4. Türkçe ve Dil Eğitiminde İyi Uygulamalar Konferansı düzenlenecek. Etkinliklerin temalarının Maarif Modelinin erdem-değer-eylem modeli paradigmasının güçlendirilmesi hedefi ile belirlendiği görülmektedir.

MEB’in bir dönem boyunca yürüttüğü tüm faaliyetlerde hem Maarif Modelinin izlerini gördük hem de tüm yapılanların modelin kurumsallaşması, kabul görmesi ve modele dönük rıza üretilmesi hedefi ile yapıldığını izledik. Yapılan faaliyetler ne olursa olsun bilimsel süreçlerle ve yöntemlerle oluşturulmayan, içeriği bilimsel olmayan ve belirli bir profilde insan yetiştirmeyi hedefleyen, üzerinde toplumsal uzlaşı olmayan bir modelin genel kabul görmesi mümkün değildir.

Öğretmeni Değiştirmek

Öğretmenlik mesleği ve öğretmen profiline dönük MEB’in uzunca bir süredir çalışmakta olduğunu biliyoruz. 9 Haziran 2017 yılında yayınlanan “Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi” MEB’in öğretmen profiline dönük çalışmalarının hedeflerini ve ayrıntılarını içermektedir. Milli Eğitim Akademisi başta olmak üzere şu an tartışılan pek çok uygulamanın bu belge ile ilişkili olduğunun ve kimilerinin strateji belgesinde bulunduğunun altının çizilmesi gerekmektedir.

Öğretmenlik Meslek Kanunu hedeflenen öğretmene ulaşmak için bu dönemde atılan en önemli adım oldu; öğretmen istihdamını değiştiren ve Milli Eğitim Akademisinin kuruluş, görev ve yetkilerini düzenleyen bu kanunun öğretmenlik mesleği ve öğretmenler üzerindeki etkisini önümüzdeki aylarda ve yıllarda göreceğiz. Kanunun ilk görüşülmeye başlandığı dönemde öğretmenler ve eğitim sendikaları bu kanun tasarısına dönük etkili bir muhalefet ortaya koydu. Ancak TBMM’nin yaz tatili sonrasında yeniden açıldığı ve ÖMK’nın yeniden görüşülmeye başlandığı süreçte aynı etkili muhalefet ortaya konamadı, hatta görüşmeler devam ederken anlaşılması güç bir sessizlik yaşandı.

Yapılan mevzuat değişikleri ile Milli Eğitim Akademisinin kuruluşu artık neredeyse tamamlanmış oldu; 16 Ocak tarihli “Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına Dönük Yönetmelik” değişikliği ile de öğretmenlerin Akademiye Geçiş Sınavına (AGS) başvuru, akademiye kabul edilme, eğitim alma, mezuniyet ve atanmalarıyla ilgili esaslar düzenlenmiş oldu.

Yapılan tüm değişiklikler ile yeni bir öğretmen profili hedeflendiği ve bunun için geride bıraktığımız birinci dönemde MEB’in yoğun bir faaliyeti olduğunu gözlemledik. Ancak tarihsel deneyimler göstermektedir ki öğretmenler çocuğun üstün yararını gözetecek, tüm çocukların kamusal eğitim hakkını savunacak ve halkın öğretmeni olmaya devam edeceklerdir.

Mülakat Mağdurları Direnmeye Devam Ediyor

ÖMK ile eşzamanlı olarak tartışılan diğer bir başlık da öğretmen istihdamında mülakatın bir seçme yöntemi olarak kullanılmasıydı. Mülakatın kamuoyunda yarattığı rahatsızlık o kadar ciddi boyutlara ulaşmıştı ki, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri öncesinde tüm adaylar ve siyasi partiler seçim meydanlarında mülakatın kaldırılacağı vaadinde bulunmuştu. Ancak seçim bitti ve verilen sözler unutuldu, mülakat uygulanmaya devam etti.

Öğretmen atamalarında mülakatın uygulanması öncesinde eğitimciler, sendikalar, siyasi partiler tarafından MEB yoğun şekilde uyarıldı, eleştiriler yapıldı ve kaygılar dile getirildi. Ancak MEB söz konusu görüşleri dikkate almak yerine mülakatı uygulamakta ısrar etti ve beklendiği şekilde de sonuçlar açıklandıktan sonra çok sayıda mağduriyet ve eşitsizlik haberi paylaşılmaya başlandı. 245 farklı mülakat komisyonunun yaptığı değerlendirmelerin eşit ve aynı olması beklenemezdi zaten ve öyle de oldu. Farklı illerdeki komisyonların farklı değerlendirmelerinden dolayı 1300 civarında öğretmen yazılı sınava göre kontenjan içindeyken mülakatlar sonucunda kontenjan dışında kaldılar.

Mülakatlar sonucunda mağdur olan öğretmenler çeşitli illerde, farklı mekanları kullanarak yaşadıkları mağduriyetleri anlatmaya çalıştılar; zaman zaman Ankara’ya gelen mağdur öğretmenler, bazen Ulus’ta son zamanlarda da sıklıkla MEB önünde yaşadıkları adaletsizliği ve eşitsizliği kamuoyu ile paylaşarak maruz kaldıkları mağduriyetin MEB tarafından giderilmesini talep ettiler. Ancak bugüne dek istedikleri sonucu alamadılar.

Önceleri bu sesi duymayan MEB, öğretmenlerin kararlı ve ısrarlı mücadeleleri sonucunda sesi duydu ancak yine olması gerekeni yapmadı; önce mağdur öğretmenlere mahkemelere gitmeleri önerildi sonra da sorunun varlığı yok sayıldı ancak öğretmenler direnmeye ve seslerini duyurmak için mücadele etmeye devam ettiler. Geride bıraktığımız dönemin hafızalarımızda kalacak en önemli başlığı mülakat mağduru öğretmenlerin kararlı mücadelesi olacaktır.

Protokoller Bildiğiniz Gibi

Birinci dönem ÇEDES uygulamasının yine sayısız farklı uygulamasıyla karşılaştık ve bu uygulamalara zemin hazırlayan MEB’in işbirliği politikasını ve uygulamalarını eleştirdik. Bu eleştirilerimiz bırakın MEB üzerinde etki etmeyi, dikkate bile alınmadı ve MEB kimi vakıf ve derneklerle protokoller imzalamaya devam etti. Birinci dönem bazen bir yarışmaya hazırlık için haftalarca kurs verilmesi için bazen de liseler arasında spor ligi kurma gerekçesi ile çok sayıda protokol yapıldı.

ÇEDES projesi imzalandığı günden bu yana, hem kapsamı hem de içeriği açısından, en dikkat çekici ve en fazla tartışılan proje oldu. Bornova’da 99 okula imam görevlendirilmesi yapılması birinci dönemde bu kapsamda tartıştığımız en önemli başlıklardan biri oldu. Sınıfların içerisinde kurulan Kabe maketleri etrafında tavaf edilerek uygulamalı hale getirilen Hac eğitimleri ve ÇEDES kapsamında yapılan diğer etkinlikler zaman zaman basında yer aldı ve buna karşı da çıkıldı ancak bu konuda “laik eğitim, laik yaşam” savunusunun yeterince görünür ve etkili olduğundan söz etmek mümkün değil. Önümüzdeki dönem eğitimde dinselleşme ve piyasalaşmaya karşı daha etkili bir muhalefetin sürdürülmesi gerektiği açıktır.

Sermaye Ucuz İşgücü İstiyor

Birinci dönem sermayenin ucuz işgücü gereksinimini karşılamak amacıyla MEB’in çeşitli uygulamaları yaşama geçirdiği bir dönem oldu. Ağustos ayında yayınlanan “Mesleki Eğitim Politika Belgesi” kapsamında yeni meslek lisesi türleri açıldı ve MESEM’lere öğrenciler yönlendirilmeye devam etti.

Politika belgesinde tarif edilen “ihtisaslaşmış, bölge, sektör içi ve sektöre entegre” olmak üzere dört ayrı meslek lisesi türü birinci dönemde yaşama geçirildi; açılan bu yeni okullarla sermayenin gereksinimlerini karşılamak adına yeni adımlar atıldı.
Birinci dönemin mesleki eğitim açısından diğer bir önemli gelişmesi de meslek eğitiminin ortaokullara kadar indirilmesi oldu; çocuk işçiliğinin yaygınlaşacağına dair iddialara kayıtsız kalan MEB meslek ortaokulu kavramını artık yayınladığı yönetmelik değişikliklerinde kullanarak bu uygulamanın kalıcılaşmasına dönük adımları atmaktadır.

Geride bıraktığımız birinci dönemde, önceki yıllarda da olduğu gibi, işveren örgütlerinin yerel ve merkezi yöneticilerinin “Daha fazla çırağa ihtiyacımız var ve MEB bu konuda adım atmalı” çağrılarına MEB’in kayıtsız kalmayarak MESEM’lere öğrencileri yönlendirmeye devam ettiğine tanıklık ettik.

Bir taraftan emek sömürüsüne bir taraftan da can güvenliği tehlikelerine maruz kalan çocukların sıkıştıkları bu cendereden çıkmaları için mutlaka bir şeyler yapılması gerekiyor; eğitim örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve akademinin bu konuda sorumluluk alması gerektiği açıktır.

Kaynaklar Okullara Değil Sermayeye

Birinci dönemin en dikkat çekici ve önemli başlıklarından biri de okullarda yaşanan temizlik ve güvenlik sorunu oldu. Eğitim alanında her uygulama siyaseten yapılan seçimlerin sonucunda oluşuyor. Kaynakları okullara ve eğitime ayırmak yerine sermayeye transfer etmek politik bir tercihin sonucudur. Ancak bu tercihin sonuçlarına tüm toplum birlikte katlanmak durumunda kalıyor.

Okulların açılması ile birlikte yaşanmaya başlayan temizlik ve güvenlik sorununun arkasında siyasi iktidarın eğitime yeterince kaynak ayırmaması olduğu açıktır. Okullarda görevlendirilecek emekçilere “İşgücü Uyum Programı” kapsamında cep harçlığı kapsamında sefalet ücreti önerilmesi sonucunda yeterince çalışacak emekçi bulunamadı ve bu da okullara temizlik ve güvenlik sorunu olarak yansıdı.

Okullarda yaşanan temizlik ve güvenlik sorunun büyümesi ve kamuoyunda tartışılması ile beraber muhalefet belediyeleri okulların temizlenmesi için sorumluluk almaya çalışsa da bu adım da MEB tarafından engellendi. Oysa MEB çocukların üstün yararı için belediye yönetiminin hangi siyasi partide olduğuna bakmaksızın işbirliği yapmalıydı. Ancak siyasi kamplaşma ve husumet öyle boyutlara ulaşmış durumda ki, temizlik gibi doğrudan öğrencilerin sağlığını ilgilendiren bir konuda dahi ortaklaşma sağlanamadı. Okulların temizlik ve güvenlik gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaması için kamu kaynaklarının kamu okullarının gereksinimleri için kullanılması gerekmektedir.

Belediyelerin Kreşleri

Birinci dönem yaşanan diğer bir tartışma da muhalefet belediyelerinin açtığı kreşlerin kapatılmasına dönük olanıydı. Kreşlerin okulöncesi eğitim programını kullandığı ve okulöncesi eğitim kurumu açmanın sadece MEB’in yetkisinde olduğu gerekçesi ile MEB belediyelere ait kreşlerin kapatılmasına dönük bir hamle yaptı. Ancak kamuoyunun söz konusu hamleye karşı tepkisi üzerine bu tartışma soğutulmaya bırakıldı ama ifade etmek gerekir ki hala gündemden kalkmadı. Kadınların çalışma yaşamı içerisinde yer alması için önemli bir olanak olan güvenli, temiz ve ekonomik kreşlerin kapatılmasının yaratacağı olumsuz sonuçlar ortada; MEB bu kreşleri kapatmaya çalışmak yerine söz konusu kurumlara destek olarak kamusal sorumluluğunu yerine getirmeli.

Okul Yemeği Artık Hayata Geçmeli

Yaşanan ekonomik kriz tüm toplumsal kesimleri olduğu gibi öğrencileri de pek çok açıdan olumsuz etkilemektedir. Beslenme, ulaşım ve eğitim giderlerinin ekonomik olarak karşılanması öğrenci velileri ve öğrenciler açısından artık katlanılamaz bir boyuta ulaşmış durumdadır. Eğitim hakkı barınma, okula ulaşım ve beslenme hakkı ile birlikte ancak bütün hale gelmektedir. Bu gerekçelerle kurulan “Okul Yemeği Koalisyonu” birinci dönem yoğun bir çaba içerisinde oldu; basın açıklamaları, çalıştaylar ve farklı etkinliklerle sesini duyurmaya çalışan koalisyon, MEB’in okul yemeği uygulamasını başlatmasını istedi ancak pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da MEB üzerine düşeni yapmadı. MEB’in artık bu talebi duyması ve ertelemeden okullarda ücretsiz okul yemeği ve temiz su uygulamasını başlatması gerekmektedir.

Ücretli Öğretmenlik Sonlandırılmalıdır

Öğretmen açığını kapatmak için istisnai durumlarda uygulanma hedefi ile başlatılan “ücretli öğretmenlik” AKP iktidarları döneminde kalıcı bir öğretmen istihdam biçimine dönüşmüştür. 2024-2025 eğitim öğretim yılının birinci döneminde 100 bin civarında ücretli öğretmenin görev yaptığı düşünülmektedir. Aynı işi yaptıkları, aynı görev ve sorumluluklara sahip oldukları kadrolu ve sözleşmeli öğretmenlerle aynı haklara sahip olmayan ücretli öğretmenler asgari ücretin neredeyse altında ücretlerle çalışmak durumunda kalmaktadırlar.

Sıralanan tüm sorunlara ek olarak ücretli öğretmenler birinci dönem almaları gereken düşük ücretleri bile zamanında alamadılar; konunun basında yer bulmasının ardından Milli Eğitim Bakanının “sorun birkaç güne çözülür” ifadesi ise ücretli öğretmenliğin nasıl keyfi uygulamalara açık olduğunu göstermiştir. Bir emekçinin hak ettiği ücreti alacağı tarihin kesin olarak belirli olmaması çalışma yaşamı açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Yaşanan tüm sorunlar ve bunların eğitim ortamına yansıması dikkate alındığında ücretli öğretmenliğin sonlandırılması dışında bir seçenek bulunmamaktadır; eğitim hizmeti ancak güvenceli çalışan kadrolu öğretmenlerle verilebilir.

Eğitim Hakkı Sınırlandırılamaz

Birinci dönemin tartışmalı bir diğer başlığı da taşımalı eğitimin 30 kilometre ile sınırlanmasıydı. Yönetmelikte olan bu maddenin önceki yıllarda uygulanmamasından dolayı bir sorun yaşanmazken, birinci dönem başında bu sınırlama uygulanmaya başlandı ve doğal olarak bazı öğrenciler taşıma sorunu ile karşı karşıya kaldılar. MEB, sorunun çözümü için ailelere ya çocuklarını pansiyonlara yerleştirmelerini ya da kendi olanakları ile çocuklarını taşımaları önerisinde bulundu. Her iki seçeneğin de veliler tarafından kabul edilmesi mümkün değildi. Bunun üzerine özellikle Bolu’da Veli-Der üyesi veliler, Eğitim Sen Bolu Şubesinin desteği ile birlikte seslerini duyurmaya çalıştılar. Bu sorunun kalıcı olarak çözümü için mutlaka yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir, pansiyonların çocuklara adres olarak gösterilmesi doğru değildir.
MEB, tüm eleştiri, uyarı ve itiraza rağmen, birinci dönem planladığı yukarıda sıralanan uygulamaları yaşama geçirmeye çalıştı. Umarız ikinci dönem söz konusu uygulamalara muhalefet eden kesimler birleşik ve sonuç alıcı etkinliklerle sürece müdahale ederler.
Tüm öğretmenlere ve öğrencilerimize iyi bir tatil dileriz. Görüşmek üzere…

Paylaş:
Etiketler : Belediye Kreşleri, Eğitim Hakkı Sınırlandırılamaz, Eğitimde 2024'te Neler Yaşandı, Okul Yemeği Hayata geçirilsin, Ücretli öğretmenlik sonlandırılsın

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Seçme Özgürlüğü Var mı? 6-12 Ocak 2025
Özel Okul Öğretmenlerinin Hakları Yok mu? 20-26 Ocak 2025