“Dursun Akçam gibi yaşarsan, ne kadar eziyet çeksen de,
insanlığının bilincini vicdanının damağında tatmak mutluluğunu duyumsarsın”
İlhan Selçuk
Dursun Akçam, 1930 yılında Ardahan’ın Ölçek köyünde doğar ve 19 Eylül 2003 tarihinde Ankara’da sonsuzluğa uğurlanır. 1945’te öğrencisi olduğu Cılavuz Köy Enstitüsünü 1950 yılında tamamlar. 1956 yılına kadar kendi köyünde ve çevre köylerde ilkokul öğretmenliği yapar. 1958 yılında Gazi Eğitim Enstitüsünü tamamlayarak Ardahan Ortaokuluna Türkçe öğretmeni olarak atanır. Pek çok öykü ve roman ödülü alan Dursun Akçam, 12 Mart döneminde Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesince tutuklandı ve TÖS davasından yargılandı. 8 yıl 10 ay hapse mahkûm edildiyse de Yargıtay sürecinde beraat etti ve bu süre içinde hep açığa alınmış durumda kaldı. Daha sonra değişik okullarda öğretmenlik yaptı. 12 Eylül’de yurtdışına çıkmak zorunda kaldı ama yazmayı hep sürdürdü. 11 yıl ülkesine dönemedi. Daha sonra Almanya’dan dönerek Kuşadası’na yerleşti. Varlık, Yeni Ufuklar, Demet, Köy ve Eğitim, İmece, Pazar Postası, Son Havadis, Dünya, Milliyet, Cumhuriyet, Akşam, Vatan, Yön, Devrim, Türk Dili, Forum, Milliyet Sanat, Yeni Toplum, Demokrat Dergi ve gazetelerinde yazıları ve öyküleri ve çok sayıda romanı yayımlandı.
Dursun Akçam’ı lise yıllarımda okuduğum Köy Enstitülü babamın kütüphanesindeki “Kanlıdere’nin Kurtları” romanıyla tanımıştım. Dursun Akçam ile Kuşadası’nda yaşadığı dönemlerde yan yana gelmiştik. YKKED’ni kurduğumuz yıllardı. Fuar İzmir Sanat’ta 17 Nisan 2005 tarihinde iki gün süren “Aydınlanma Söyleşileri” başlıklı etkinlikler düzenlemiştik. Dursun Akçam’ı telefonla arayarak davet etmiştik. Etkinliğe gelip enstitülü günlerinden de kesitler sunarak güzel bir konuşma yapmıştı. Dursun Akçam, 1940’lı yıllarda Kars-Ölçek köyünden okumak arzusu ile dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e mektup yazar. 11 yaşındaki Dursun’a yanıtı İsmail Hakkı Tonguç yazdığı bir mektupla verir: “Sevgili Oğlum Dursun, Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e yazdığın mektubu aldım. Direnişini yürekten kutlarım. 23 Şubat ilkokulundan alacağın diploma ile Cılavuz Köy Enstitüsü direktörü Halit Ağanoğlu’na başvurursan dileğin yerine getirilecektir. Başarılar diler, gözlerinden öperim. İsmail Hakkı TONGUÇ, İlköğretim Genel Müdürü”. Bu mektupla 11 çocuklu yoksul Akçam ailesinin oğlu Dursun Akçam’ın hayatı değişir, eğitim hakkına kavuşur. Cılavuz Köy Enstitüsüne gider. Demokratik, parasız, laik, üretici eğitim süreçlerini tamamlar ve daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirerek Türkçe öğretmeni olur. Eğitim aldığı Köy Enstitüleri zenginliği ile ülkemizin çok önemli yazarlarından olur.
Fakir Baykurt ve Köy Enstitülü arkadaşlarıyla TÖS’ü kurarlar. Sayın Dursun Akçam ölümünden kısa bir süre önce yazdığı “Kaf Dağının Ardı” adlı romanında bu mektubu yayınlar. Kitapta bu mektubu hiç unutmadığını, ilk kez gözlerinden öpülmek ifadesi ile tanıştığını ve devletin bir genel müdürünün onun direnişini kutladığının altını önemle çizer.
Dursun Akçam, Tonguça Kitap’ta yazdığı Bir Destan İçinde Tonguç adlı yazısında Tonguç için: “Tonguç Baba, köy çocuklarının tümüne kanat germiş, insan yüreğine basmıştı. Gece-gündüz onların başında savaşıyor, savaştıkça ilkelerini sağlama oturtuyordu. Bu bir zihniyet savaşıydı da. Orta çağ kalıntısı ölü öğretim kurumları parçalanıyor, yerine canlı bir hayatı getiren yepyeni bir sistem doğuyordu. Türk toplumu sahici rengiyle bu yuvalara girmiş işleniyordu. Devrimci bir kuşak var oluyordu yokluklardan. Köy çocukları ağaya ırgat, cehalete köle, şeyhe mürit, politikacıya kurban olmaktan kurtuluyordu. Yüreklerinde inan, beyinlerinde ışık, ellerinde bayrak, kurtuluş türküleriyle koşuyorlardı karanlık köylere. Gittikleri yerlerde devrimleşiyorlardı. Softanın, mürtecinin karşısında anıtlaşıyorlardı” değerlendirmesini yapmıştı (1).
Dursun Akçam, 1946-1947 yıllarında, Tonguç ve Yücel’in görevlerinden ayrılması sürecinde Cılavuz Köy Enstitüsünde öğrencidir. Bu yıllarda Köy Enstitüleri sisteminde yapılan değişiklikler size nasıl yansıdı şeklindeki bir soruya: “Köy Enstitülerinde okutulan derslerin yüzde 50’si kültür dersiydi, yani 1947’ye kadar. Yüzde 25’i tarım, yüzde 25’i teknik derslere ayrılmıştı. 1947 sonrası bu kültür dersleri, yani nazari dersler arttırıldı. Tarım ve teknik dersleri azaldı ve aynı zamanda uygulamalı değil de nazari olarak öğretilmeye başlandı. Öyle oldu ki, günde 8 saat ders görüyorduk. Biz tarımı, tarlada, bağda bahçede değil de dershanede ders kitaplarından ve öğretmenin yazdığı notlardan öğrenmeye başladık. Üretim alanından öğrenciler büsbütün çekildi ve öğrenciler yerine bir takım ücretli işçiler belirdi. Ayrıca kız öğrenciler inek sağarlardı, süt, yoğurt yaparlardı. Bizim Cılavuz Köy Enstitüsünde öyleydi. Kız öğrenciler bu işten alındı. Artık biz efendi olacaktık. Okulda birdenbire müstahdem sayısı çoğaldı. Öğrencilerin idare ettikleri yerlere, kütüphaneye, kooperatife memurlar atandı. Böylece öğrenciler tamamen üretimden ve enstitüde karıştıkları birtakım faaliyetlerden alındılar ve dershanelere sokulmuş oldular” diyerek tanıklığını aktarır (2). Dursun Akçam giysilerindeki, şapkalarındaki değişikliği: “Bizim kılık kıyafetlerimiz de değiştirildi. Örneğin köylü kasketlerini attık, onun yerine mavi şeritli ve kokartlı şapkalar giydik, kravat takmamız öğütlendi. Ekonomik durumu iyi olan öğrenciler lacivert urba, ütülü pantolon ve kolalı gömlekle çalım yapmaya başladı. Daha önce iş elbisesi, tek tip elbise vardı. Zaten enstitünün havası öyle kravatlı, kolalı gömlekle, kravatlı elbiseyle dolaşmaya elverişli değildi” şeklinde anlatır. Dursun Akçam, zamanla arı gibi cıvıl cıvıl kaynayan Köy Enstitülerinin giderek sönmüş arı kovanına dönüştüğünü ifade eder.
Alper Akçam, babası Dursun Akçam’ı ve enstitü eğitimiyle onun dönüşümünü: “Babam Dursun Akçam, yoksul bir köylü çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Anası Seyhat, 20. yüzyılın başında, Güneybatı Kafkasya’daki, emperyalistlerin birincil nedeni olduğu o kanlı karmaşada, mahşer günlerinde yalınayak kar üstünde kaçarak yaşamda kalabilmiş, yaptığı on bir doğumdan yalnız altısını çocuk olarak yetiştirebilmiş yoksul bir köylü kadınıydı. Dursun, Cılavuz Köy Enstitüsü’nün kurulduğunu, köylü çocuklarının orada öğretmen olarak yetiştirildiğini duyunca, köyü Ölçek ile Ardahan arasındaki 14 km yolu üç kere çarıklarıyla yürümüş, üstü başı yırtık ve yamalı olduğu için “dilenci” sanılarak kovalanmıştı. Dördüncü gidişinde bir öğretmenin yardımı ile amacına ulaşmıştı… Köyde zamanında açılıp kapanmış millet mektebinde okuma yazma öğrenmişti. Dördüncü sınıftan başladığı Ardahan 23 Şubat ilkokulunu bitirip büyük bir mücadele ile Cılavuz Köy Enstitüsü’ne gitti. Orada kendisi de bir köylü çocuğu olan İsmail Hakkı Tonguç (Baba Tonguç)’un kurduğu sistem içinde hem üretti hem öğrendi, o ÖZGÜRLÜŞME EYLEMİ içine girdi. Cılavuz’u bitirdiğinde başka biriydi artık. İçindeki o isyankâr köylü çocuğu bilinçli bir devrimciye dönüşmüştü… Bir öğretmen, bir öğretmen mücadelesi önderi, bir yazar, bir gazeteci oldu aynı zamanda. O yoksul köylü çocuğunun adı ülkesinden kaçıp sığınmak istediği Almanya’da, Hamburg’da, oradaki azınlık çocuklarına verdiği hizmet nedeniyle bir kıyıyla verildi. Cılavuz Köy Enstitüsü olmasaydı, Hamburg’daki o Dursun Akçam Ufer de olmayacaktı, Ardahan’daki o Dursun Akçam Kültürevi de…” ifadeleriyle anlatır (3).
Dursun Akçam’ın vefatı sonrası oğlu arkadaşımız Alper Akçam, Prof. Dr. Nilsen Gökçen ile beraber Kuşadası’nda yapılan anma toplantısında Dursun Akçam’ı Kuşadası’ndaki dostlarıyla birlikte andık. Sonraki süreçlerde Akçam ailesi Ardahan’da yaptıkları Dursun Akçam Kültürevi’ni hayata geçirdiler. Alper Akçam önderliğinde her yıl bu mekanda inatla düzenledikleri “Dursun Akçam Kültür ve Sanat Etkinlikleri” ile bu yörede bir aydınlanma okulu olarak çok değerli işlev görmektedir. YKKED Genel Başkanı olarak 11-13 Haziran 2010 tarihleri arasında Dursun Akçam Vakfı tarafından düzenlenen 6. Dursun Akçam Kültür ve Sanat etkinlerinde yer aldık. Ardahan Üniversitesinin de katkı yaptığı bu etkinliğin ana teması “Kültür ve sanatta yerel duruş, yöre yazarlarında yerellik” idi. Ardahan’daki demokratik kuruluşlarının da katkı verdiği bu etkinlikte halk kültürü, dayanışma, üniversite öğrencilerinin konseri, bölgenin hayvancılık, arıcılık ve eğitim gibi sorunlarının konuşulduğu demokratik bir platform üretmişti. Ardahanlı gençlerin Alper Akçam’ın yazdığı “Bayro’nun Listesi” adlı tiyatro oyunu kültürevinde başarı ile sahnelendi. Ardahan’daki Dursun Akçam Kültürevi tıpkı Köy Enstitüleri gibi ışık saçıyordu. Köy Enstitülüler, aramızdan ayrılmalarına rağmen toplumsal sorumluluklarını sürdürüyordu. Daha sonra 22-24 Haziran 2014 tarihleri arasında Ardahan’da yapılan 10. Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri’nde “Bireyin Özgürleşmesinde Kültür ve Sanat” başlıklı oturumda konuşmacı olarak Ardahan’daydık.
Cılavuz Köy Enstitüsü
Ardahan’a giderken yolumuz günümüzde yerel adı Susuz olan ilçedeki Cılavuz Köy Enstitüsü yerleşkesinden geçti. Cılavuz Eğitmen Kursu, 1940-1954 arası Cılavuz Köy Enstitüsü, 1954-1975 arası Cılavuz İlköğretmen Okulu ve daha sonraki yıllarda Kazım Karabekir Öğretmen Lisesi, Anadolu Öğretmen Lisesi olarak faaliyet gösteren dönemin aydınlık yuvası kaderine terk edilmişliğin tüm görüntülerini sergiliyordu. Harabeye dönüşen enstitü mekanlarını acı ile izlemiştik. Artık orada aydınlanma ışığı yanmıyordu. Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Perihan Akçam, Halise Apaydın, Osman Nuri Alper, İsa Öztürk ve pek çok aydın öğretmen Cılavuz Köy Enstitüsü çıkışlıydı. Onların yaşamı orada değişmiş ve anlamlaşmıştı.
Cılavuz Köy Enstitüsü’nün kurucu müdürü Halit Ağanoğlu 1947 yılında Cılavuz’dan ayrılırken kaleme aldığı “Köy Enstitüleri Yolunda” adlı kitabında: “1937’de Eğitmen Kursu olarak içinde vazife aldığım ve 1940’a kadar kurs halinde, 1940’dan 1947 yılı Ekim ayına kadar da enstitü müdürü olarak idaresini, maddi ve manevi yapısını kurma sorumluluğunu omuzladığım Cılavuz müessesi, on yıllık ömrümün hatıralarıyla dolu. 1937’de korkunç bir harabe yığını, baykuş yuvası halindeki Cılavuz’da şimdi küçüklü, büyüklü ya yeniden veya harap binaların onarılmasıyla meydana getirilmiş 23 bina mevcut bulunuyor. 25 ailenin barınacağı ev, 1000 öğrencinin yerleşeceği dershane, yatakhane, yemekhane, 300 kadar damızlık hayvanın yerleşeceği ahır, tavla vb. 400 tavukluk kümes, bir uygulama okulu, 150 kovanlı arılık, 60 beygir gücünde bir santral, 5 kilometrelik su kanalı, bir hamam, bir fırın alın terimizin ürünüdür.” Aynı kitapta fizik öğretmeni Remzi Çakır önderliğinde ve tüm enstitünün katıldığı bir imece ile üretilen elektrik santralının çalıştığı günkü duygularını: “Ampullar birer güneş parçası gibi başımızda alevlenince çocuklarımızın heyecanı Cılavuz’u doldurmuş ve çoşturmuştu” ifadeleriyle Cılavuz imecesini aydınlatıyordu.
Cılavuz çıkışlı yazar Ümit Kaftancıoğlu Cılavuz’a giriş öyküsünü “İlkokulu bitirir bitirmez, tek kapımız, kabemiz, Köy Enstitüsü’ne, Cılavuz’a başvurduk. Çayırlar biçildi, tarla biçildi, harmanlar dönüyor, el kadar kağıttan haber yok… Kim bilir kimin kapısında olurum, artık Gani Ağa’nın kapısı kilise kapısı olsun… Bütün Yelatan’ı taşıdık, gene de bitmedi bunların işi…En iyisi Kartal Kayası’ndan atayım kendimi de kurtarayım…O ki kazanamadım, ne yaşayacağım?” Karlı bir havada Cılavuz Köy Enstitüsüne gitmek için üç arkadaş beraber yalın ayak, yalın yürek yola çıkarlar. İki gün boyunca yaya gittikleri bu yolculuk onun gözünde ölüm yolculuğudur. Zorluklarla kaydolduğu enstitü onun için yeni yeni bir yaşam, yeni bir pencere olur. Cılavuz için Kaftancıoğlu: “Cılavuz Köy Enstitüsü gerçekten bir cennetti, sıcak bir yuvaydı, yaşamdı. İnsan olduğumuzu orada anladık” diyerek yaşamını anlamlaştıran enstitüyü özetler.
Cılavuz Köy Enstitüsü, Kuzey Doğu Anadolu’daki yoksul halk çocuklarının eğitim hakkına koştukları aydınlık bir yuvaydı. Dursun Akçam bu aydınlık yuvada kendini var etmiş ve yazılarında, kitaplarında bu bölgenin çok kültürlü yapısını, coğrafyasını, doğasını, kültürünü, çelişkilerini kitaplara taşımıştır. Cerrah, edebiyatçı Alper Akçam, uzun yıllar YKKED-Ankara şube başkanı olarak dernek imecemizde yer aldı ve düzenlediğimiz sempozyum ve panellerde konuşmacı oldu. Alper Akçam, Dursun Akçam’ın bu kültürel mirasını günümüze onurla taşımaktadır. Dursun Akçam’ın değerli eşi Cılavuz çıkışlı Perihan Akçam’a ve tüm Akçam ailesine saygı ve dostluklarımla…
Kaynakça:
1) Tonguç Dostları, (1961) Tonguç’a Kitap, Ekin Basımevi, İstanbul
2) Topuz.H-Unsal, H. (1984) Cumhuriyetin Beş Dönemeci, Sergi Yayınları, İzmir
3)https://www.aydinlik.com.tr/haber/koy-enstitulerinin-kurulus-yildonumunde-dr-alper-akcamla-konustuk-82-yildir-gundemde-31147).