Kamusal eğitim sistemleri piyasa mekanizmalarına uyarlandıkları derin bir dönüşüm geçirirken, devletler bu dönüşümde merkezi bir rol oynarken ve global düzeyde Kovid-19 pandemisi, doğa kaynaklı felaketler ve göç gibi toplumsal olaylar yaşanırken, tarihsel olarak kamunun temsilcisi ve kamusal adaletin sözcüsü olagelmiş öğretmenlerin mücadeleleri de derin dönüşümler geçirmekte. Bir yanıyla mesleki özerklikleri, çalışma koşulları ve sosyal haklarındaki gerilemelere karşı cevaplar üretmeye çalışan öğretmenler, öte yandan artan toplumsal eşitsizlikler, haksızlıklara ve gericiliğe karşı öğrencilerini korumakla uğraşıyorlar. Aslında tüm bunlar birbiriyle nasıl da ilişkili.
Türkiye yukarıda saydığımız gerilimlerin yoğun olarak yaşandığı, kumu öğretmenleri mücadelesinin gerilediği, özel okul öğretmenleri mücadelesinin yoktan var olmaya başladığı ve her ikisinde de öğretmen örgütlerinin tekrar tartışılmaya açıldığı bir süreci deneyimliyoruz. Bunların Türkiye’ye has bağlamlarla da yakından ilişkisi var. Nitekim dünya üzerinde bu kadar çok sayıda öğretmen sendikasının olduğu ve devletin sendikal alanı doğrudan yönlendirdiği örnek bulmak zor. Bu yazıda acaba Türkiye dışında neler oluyor sorusuna birkaç cevap vererek, bizdeki koşulların ayırt edici yönlerini kavrama ve başka tür olanaklara gözümüzü dikme olasılığını açmak istiyorum.
Küreselleşme, Toplum ve Eğitim (Globalisation, Societies And Education) dergisi dünyada öğretmen mücadelelerine dair 21 makaleden oluşan seçkiyi 2025 Ocak ayında yayımladı. Derginin çağrısının başlığı “Öğretmen Sendikaları, Eğitimci Örgütlenmesi ve Eğitimde Adalet İçin Küresel Mücadeleler”di (Teachers’ Unions, Educator Organising, and Global Struggles for Educational Justice).
Dünyanın dört bir yanından örneklerin yer aldığı seçkiyi güzel kılan sadece farklı coğrafyalardan, dolayısıyla farklı tür politik ve sosyal bağlamlardan olmaları değil. Bunun yanısıra geleneksel sendikaların yanında, yeraltında çalışma yürüten, yeni oluşmakta olan, birleşmiş olan sendikalar ve dahası geleneksel sendikalar içindeki hizipler ve muhalif gruplar, öğretmen meclisleri ya da ağları şeklindeki örgütlenmeler de içerilmiş. Anlatılan vakalar içtenlikle kazanımları ve kayıplarıyla bir arada ele alınmış. Her bir çalışmanın politik perspektifini anlamlı ya da doğru bulmasam da ufuk açıcı olduklarını kabul etmem gerekir. Nitekim, bunların tamamı dünyanın, toplumun ve eğitimin nasıl olduğu ya da olması gerektiğine dair hâkim ideolojilere bayrak açmış, öğretmenin ve okulun kazandığı yeni anlamlara karşıt söylemler geliştirmiş mücadelelere dair çalışmalar.
Seçkide yer alan 21 makaleden bazılarını, editörlerin (Rebecca Tarlau, Javier Campos and Ashley Visagie) tespit ettiği ortak bir tema üzerinden tanıtmak istiyorum. Okurun ilgisini çekerse takip eden yazılarda diğer bazı ülke bağlamlarını ya da ülkeleri kesen diğer temaları da açabiliriz.
Küreselleşme, Neoliberal Ekonomik ve Siyasi Reformlar
Bu özel sayıda, bizleri şaşırtmayarak, tüm bağlamları kesen temaların başında neoliberal ekonomik ve siyasi reformların yoğunlaşması gelmekte. Bu reformlar eğitim alanına da yansıyarak hem öğretmenlerin iş ve çalışma koşullarını hem de öğretmenlik kimliğini yeniden tanımlamaya çalışmakta.
Bu yazıda üç farklı sendikal örneği verecek şekilde üç ülkeden makaleleri seçtim. İlkinde, tarihsel olarak güçlü bir öğretmen sendikasına ve sendikal harekete sahip olan Yunanistan ele alınıyor. Burada odak, 2010’lu yıllardan itibaren hayata geçirilmeye çalışılan reformlar kadar bu süreçte öğretmen sendikası ile devlet/hükümet arasındaki ilişkide yaşanan dönüşümler de tartışılmakta. İkinci örneğimiz ABD’den, Oakland’dan. Bu örnekte, 2019 yılında sendikalar diğer yerel kolektiflerle birleşerek, spesifik eğitim politikalarının toplumsal ayrışma ve ayrımcılıkla ilişkilenmesini ve daha güçlü bir politik mücadeleyi örmeyi mümkün kılıyorlar. Üçüncü örnek Şili’den. Burada 2014-2016 yılları arasında güçlü eğitim sendikası içinden bir muhalefetin nasıl ve neden örgütlendiği ve sendika yönetimini değiştirmekle birlikte öğretmen mücadelesini nasıl rayına oturttuğu anlatılmakta.
Yunanistan: Öğretmenleri Güvencesiz Çalıştırma ve Denetlemeye Karşı Sendikal Muhalefet
Anna Traianou’nun kaleme aldığı makalede, yapısal uyum ve uzun süreli kemer sıkma döneminde (2010-2023) gerçekleşen eğitim reformlarına sendikaların cevapları, sendikacılarla yapılmış görüşmeler ışığında, ele alınmakta. Bu zaman aralığını Yunanistan tarihinin içine yerleştiren makalenin tamamını özetlemek mümkün değil. Ancak ele alınan son iki hükümet dönemi, SYRIZA ve Yeni Demokrasi hükümetleri, arasındaki ‘uyum’ vurgulanmaya değer.
2015-2019 yılları arasında SYRIZA hükümeti, diğerlerinin yanısıra, öğretmenleri doğrudan etkileyen iki politikanın altına imza atmaya çalıştı. Bunlardan ilki, uluslararası örgütlere (OECD) verdiği devleti küçültme sözünün bir parçası olarak ve bir önceki dönem hükümeti PASOK’un 2010 yılında denediği biçimde, öğretmenlik mesleğini güvencesiz bir meslek haline getirmek üzere attığı adımlar oldu. Bunun, Türkiye’ye de yabancı olmayan iki adımı bulunmaktaydı: Yeni atanacak öğretmenlere kalıcı/güvenceli kadro tanımlamamak ve standart öğrenci verilerine dayalı olarak öğretmenleri ölçmek ve denetlemek. Bu konuda Yunanistan sendikaları kesin bir başarı elde ettiler. Sendikalar içindeki sol eğilimin önemli bir örgütleyici rol oynadığı grev ve eylemlerle, 2010-2019 arasında iş güvencesi olmaksızın göreve başlamış binlerce öğretmen için iş güvencesi elde edildi.
Yazarların “’Nefes alacak zamanımız yoktu’: 2019 sonrası reformlarla başa çıkmak” şeklinde başlıklandırdıkları, Yeni Demokrasi hükümeti döneminde ise, Pandeminin yarattığı koşulları toplumsal hareketlere karşı kullanarak sendikal hareketin etkililiğini sınırlandırılmaya çalışıldığı anlatılmakta. Yeni Demokrasi’nin 2020 ve 2021 yıllarında çıkardığı eğitim yasaları, sistemin uzun vadeli sorunlarını daha da kötüleştirirken, kemer sıkma politikalarının etkilerine ve pandeminin yeni aciliyetlerine yanıt vermekte başarısız oldu. Makale sözlerine yer verilen sendikacaların ifadelerine bakılırsa, devlet, kendi yükümlülüklerini yerine getirmek ve kemer sıkma politikalarının okullara ve öğretmenlere yaşattığı adaletsizliği gidermek yerine, öğretmenlerden durumu yönetmek için sorumluluk almalarını talep etmeye devam etti. Bu politikalarda, kolektif ruhun yerini ‘eğitim ödüllerinin dağıtımında liyakatin esas alındığı’ bir ruhun alınmasına çalışıldı.
Anaakım medya ve hükümet tarafından 2020-2021 yasalarına karşı mücadeleye girişen öğretmen sendikalarının fikirleri ‘marjinal’, kendileri de özel çıkar grubu ve dahası gerekli reformların önünde engel olarak gösterilmeye çalışıldı. Öğretmenlerin cevapları kesindi: Öğretmenlerin eylemlere katılımları %90’ları buldu ve bu süreç öğretmenleri siyasallaştırdı, sendikal hareketten uzaklaşan genç öğretmenleri mücadeleye dahil etti.
2020 ve 2021 eğitim reformlarının birden çok başlığı bulunmakta. Bunlardan öğretmenlik mesleği açışından başlıca önem arz eden, öğretmenler düzenli olarak hesap verdikleri, gözlemlendikleri ve dar amaçlar açısından değerlendirildikleri bir sistemin getirilmeye çalışılmasıydı. Burada sendikalar denetlenmeye karşı olmadıklarını ama hükümetçe sunulan değerlendirme ölçütlerini kabul etmediklerini ifade ettiler. İşte burada bir hata yapıldı. Sendika bunu gösterebilmek için alternatif bir değerlendirme formu hazırladı ve öğretmenler bu formu sisteme yüklediler. Türkiye’den de bildiğimiz bir atlatmayla hükümet kamuoyuna bunu öğretmenlerin yeni değerlendirme sistemine katılım oranları olarak açıkladı. Amorf ve ilkesiz siyasetle başetmek de ayrı bir kurnazlık gerektiriyor demek ki.
Makalenin ele aldığı bir diğer konu ise sendikal hareket açısından oldukça önemli. Yunanistan’da öğretmen sendikaları niteliğinde bir dönüşüm de yaşandı. Yeni Demokrasi hükümeti öncesinde kendilerini politika yapımında bir tür paydaş kabul ettirmiş olan sendikalar, bu süreçlerden tamamen dışlanmayı ve hatta düşmanlaştırmayı deneyimlediler. Buna cevaben kurdukları ve geliştirdikleri araştırma merkezleriyle alternatif politika üretme yolunda daha ciddi adımlar atmaya ve sendikacılığı olgunlaştırmaya başladılar. Hükümetle ve politika yapıcılarıyla oluşan mesafe, Yunanistan öğretmen sendikalarına daha bağımsız olma, üyelerinin dertlerini daha açık ifade etme, siyasi ve entelektüel olarak daha esnek ve üretken olmalarına kaynaklık etti.
ABD – Oakland: Eğitimde Adalet Hareketi
Frances Free Ramos ve Nirali Jani’nin kaleme aldığı makalede, ABD’nin Oakland şehrinde gerçekleştirilen özelleştirme ve okul kapatmalarına karşı öğretmen mücadelesi ele alınmakta. Bu makalede ele alınan vakanın Yunanistan örneğinden farkı sadece geleneksel öğretmen sendikalarına dayanmaması. Kendisini Eğitimde Adalet Hareketi (Education Justice Movement) olarak adlandıran bu mücadelenin bir diğer ayırt edici özelliği Oakland’ın halkının ağırlıklı olarak Siyahlardan oluşması ve bahsi geçen politikalardan olumsuz etkilenen grup olmaları sebebiyle, etnik (racial) eşitlik mücadelesinin önemli bir eksenini oluşturması.
Bu hareketin bağlamını, ABD’deki neoliberal eğitim reformlarının devlet destekli özel okul sektörünü (charter school) genişletmesi ve okul seçimi politikaları yoluyla devlet okullarına piyasalaştırmayı aşılaması oluşturmaktadır. Charter okullarının sayısındaki hızlı artış, devlet okullarından kaynakları çekerek en çok ihtiyacı olan aileleri yetersiz finanse edilen okullarla başbaşa bırakmıştır. Buna ek olarak, okulları karşılaştıran ve cezalandıran hesapverebilirlik sistemleri, çoğunlukla düşük gelirli siyah ve latin mahallelerde düşük performanslı olarak etiketlenen okulların kapatılmasını haklı çıkarmak için kullanılmaktadır. Politika yapıcılar, okul kapatmaları yoluyla bütçenin yeniden dağıtıldığını ve yetersiz kaynaklara sahip okulları iyileştirdiğini iddia etse de araştırmalar bunların hiçbirini yapılmadığını göstermektedir.
Tam da bu nedenlerle, ABD’nin farklı eyaletlerin öğretmen grevleri 2012’den bugüne dalgalar halinde geldi. Şubat 2019’da Oakland’daki devlet okulu öğretmenleri daha yüksek ücretler, daha iyi çalışma koşulları ve devlet okulları için daha fazla finansman talebiyle greve gitti. Son yıllarda greve giden diğer öğretmenler gibi onlar da okulların kapatılmasına ve kemer sıkma politikalarına son verilmesini talep etti. Grev başarılı oldu. Çünkü öğretmenlerin talepleri yerel diğer taleplerle etkili bir şekilde kesişti, siyah ve Latin öğrencilerin yerel temsilcilerince sahiplenildi. Kazanımlar arasında, öğrenciler için tazminat, charter okulların daha etkin denetimi ve sayısal olarak sınırlandırılmaları ile özelleştirme karşıtı adayların okul bölgesi yönetim kuruluna seçtirilebilmesi sayılabilir.
Siyah ve Latin topluluklar için, öğretmenlerin ırkçılık ve siyah karşıtlığını tartıştığını ve bunun okulların kapatılması ve özelleştirilmesiyle bağlantısını dile getirdiğini görmek, ailelerin, özellikle de siyah ailelerin devlet okullarına yabancılaşmasına ve charter okulları tercih etmesine yol açan etkileri tersine çevirdi. Eğitimde Adalet Hareketi kamusal eğitime dair söylemi yeniden kurdu: basitçe ‘kamu eğitiminin savunulması’ ya da ‘kamu okulları için finansmanın artırılması’ çağrısında bulunmak yerine, kamu okullarının beyaz olmayan öğrencilere iyi hizmet vermediğini ve dönüştürülmeleri gerektiğini ifade etti. Anlatı aynı zamanda neoliberal politikaların, aşırı yoksulluk ve ekonomik eşitsizlik bağlamında giderek daha azıyla daha fazlasını yapmaları istenen öğretmenlerin işini nasıl zorlaştırdığını da vurguluyordu. Ayrıca öğretmenlerin görevde kalması sorununu (ABD’de öğretmen istifası ciddi bir sorundur), neoliberal kapitalizmin neden olduğu daha geniş bir ortak güvencesizlik bağlamına oturttu. Tüm bunlar, öğretmen grevi için üye desteğinin yanı sıra toplum desteği de sağladı. 2019 grevinden sonra yeni oluşan toplumsal hareket bu yeni çerçeveyi yaymaya ve geliştirdikleri siyasi dayanışmayı daha fazla kazanıma dönüştürmeye devam ettiler. Oakland okullarından polisin çıkarılması için yürütülen başarılı kampanya ve 2020’de yerel eğitim yönetimi kurullarına muhalif üyelerin seçilmesi bunlar arasında sayılabilir.
Özetle, Eğitimde Adalet Hareketi, kamu okullarını ‘savunma’ çerçevesinden ‘kamu okullarını dönüştürme’ çerçevesine geçerek, yani tarihsel sorunların üzerini örtmeden yeni gelişmeleri daha geniş toplumsal etkileri açısından ele alarak, öğretmenler, öğretmenler sendikası ve yerel halk arasındaki dayanışmayı artırmayı başardılar. Kanımca bu çerçeve birçok öğretmen mücadelesine ışık tutacak bir nitelik taşımakta.
Şili: 2014-2016 Sendikal Muhalefet Hareketi
Felipe Acuña and Rocío Fernández Ugalde’nin kaleme aldığı Şili örneği daha önce iki örnekten oldukça farklı. Bu örneği anlayabilmek için Şili’nin toplumsal ve eğitimsel tarihine ayrıntılı dalmak gerekiyor. Maalesef bunu yapma şansımız yok. Burada 2014 ve sonrasında olanları anlatarak ilgilisine daha derinlemesine bakma itkisi verebilirsek ne mutlu. Şili’de olan kısaca şu: Hükümetle paralel işler yürüten sendika yönetimine bayrak açan sendikal muhalefet, sendikayı kazanmakla kalmıyor öğretmenler için önemli kazanımlara da imza atıyor.
2000’li yıllarda Şili’de diğer iki örnekte de gördüğümüz ortak, neoliberal politikalar tetikleyici unsur. Bu bağlamda da üç ana öğe öne çıkıyor: Öğretmenleri dar eğitim çıktılarına dayalı olarak ölçmek için araçlar üretme, kolektif bir anlayış yerine öğretimin nasıl organize edileceğine dair bireyselci bir algı ve öğretmenlerin performansını ödüllendirmenin ana yolu olarak parasal teşviklere odaklanma. Yani global bir eğitim politikası olarak bireysel performansa dayalı hesap verebilirlik politikaları. Şili’de bu politikalar Ulusal Eğitim Politikası (National Teaching Policy) adı verilen bir paketle öğretmenlerin gündemine 2010’larda giriyor ve burada anlatılan mücadeleye kaynaklık ediyor.
Ulusal Eğitim Politikası paketi konusunda Şili’nin en etkili öğretmen sendikası yönetimi (Colegio de Profesores y Profesoras) ve Hükümet arasında kurulan ittifak, sendika içinde kendiliğinden bir kırılmaya yol açarak Kasım 2014’te alenen ortaya çıkan muhalif hareketi tetikliyor.
Sendika içindeki muhalefet, Haziran 2015’ten itibaren 57 gün süren ve Şili’de öğretmenlik mesleği tarihindeki en uzun ikinci grevi gerçekleştiriyor. Bunun sonucu olarak Ulusal Eğitim Politikası paketinin bazı öğelerini iptal ettirmeyi başariyor. Muhaliflerin yeni haliyle de onaylamadığı bu paket yine de 2015 sonunda onaylanıyor. Bunun üzerine, Kasım 2016’da muhalifler, dördüncü kez sendika yönetimine aday olan ve Hükümetle bahsi geçen politika paketi konusunda uzlaşan sendika yönetimini yenilgiye uğratıyor.
Sendikal muhalefet 2014-2016 yılları arasında yürüttüğü mücadeleyi güçlü bir kampa karşı vermiş. Uluslararası örgütlerce desteklenen Hükümet; üniversiteler, düşünce kuruluşları ve vakıflardaki 40-50 uzmandan oluşan geniş, görünür ve iyi bağlantılara sahip bir politika ağını karşılarına almıştı. Bunlar, eski sendika yönetimiyle varılan anlaşmayı bir toplumsal uzlaşı olarak göstermeye çalışmış ve bir başarı olarak lanse etmişti. Buna göre mesleğe daha yüksek giriş standartları, daha iyi eğitim, daha güçlü maddi ve mesleki ödüller ve kariyer basamaklarında ilerlemek için düzenli değerlendirmeler içeren planın uygulanması konusunda fikir birliğine varılmıştı. Bunlar Türkiyeli okur için ne kadar da tanıdık. Sendikal muhalefet öncesindeki sendika yönetiminin bazı alt başlıklardaki uzlaşısı, Şili’li öğretmenlerin güçlü muhalefetinin etkisinde kırılmalara neden oldu. Yine de, Şili’deki öğretmen hareketi, toplumun belirli kesimleri tarafından desteklenen siyasi mantığın adaletsizliğini açığa çıkararak ve değişim için bir şans olduğunu göstererek hakim uzlaşıyı bozma becerisini göstermiştir.
Sendikal Muhalefet Hareketi, yani yeni sendika yönetimi, üç konuda yol almayı mümkün kıldı: Öğretmenlerin gündelik deneyimlerini, yeni politikaların ortaya çıkardığı stres, yük ve sorunların görünür kılınması, sendikanın iç mantığında yer alan mesleki gelişime yönelik bireysel ve teknik yaklaşımı sorgulama ve son olarak, öğretmenlerce sendikanın tarihinin ve pedagojik alanın siyasi bir alan olarak görülmesinin sağlanması. Ancak, Sendikal Muhalefet Hareketi, henüz bir alternatif proje geliştirmekte zorlanıyor ve şimdi önlerinde duran görev olarak bunu tarif ediyorlar. Yolları açık olsun.
Bitirirken
Bu yazıyı mümkün kılan bir derginin özel sayısı oldu. Özel sayıda buraya sığdıramadığımız, çok farklı perspektiflerden yazılmış başka ülke örnekleri de mevcut. Örneğin Ghana, İsveç, Güney Kore, İspanya, İran, Fas, Tunus, Latin Amerika’dan başka ülkeler ve ABD’den başka eyaletler. Bunlar 2008 krizinin ardından hızlanan ve etkileri daha görünür olan neoliberal politikaların etkisiyle ortaya çıkmış öğretmen hareketlerinin nasıl bir global ölçeğe sahip olduğuna işaret etmekte.
Temennim, Türkiye’de öğretmen mücadelesinin, kazanımlar elde eden, hakim anlayışı geçersiz kılan ve alternatifi geliştirip hayata geçiren bir güç ve niteliğe kavuşması. Bunda hepimize iş düşüyor elbette.