Cumhuriyete Kanat Geren Eğitim İşçisi: Ferit Oğuz Bayır

Kategori : Eğitim Tarihinden

İsmail Hakkı Tonguç’un çalışma arkadaşı, şube müdürü Ferit Oğuz Bayır, 5 Kasım 1998’de, 99 yaşında Foça’da bu dünyadan ayrıldı. Cenazesi Foça’da görkemli bir törenle toprağa verildi.
Bayır, Cumhuriyet aydınlanmasına; öğretmen, müfettiş, eğitim şefi ve şube müdürü olarak hizmet etti. Cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık eden Bayır’ın ömrü cehaletle savaşla geçti. Mesleğinin son yıllarında büyük baskılara uğradı. Onun bu dünyada en büyük ödülü, ölünceye kadar bağrında gururla taşıdığı İstiklal Madalyası oldu…
Ferit Oğuz Bayır’ın bizim için özel olmasının nedeni; başkanlığını yaptığım Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nın kurucusu ve Onursal Başkanı olmasıdır. Vakfın kurulması, yaşaması, geleceğe taşınması için büyük destekte bulunmuştu. Açık söylemek gerekirse, Ferit Oğuz Bayır’ın katkısı olmasaydı, Vakfın kurulması ve yaşaması olanaklı değildi.

Ferit Oğuz Bayır’ın Yaşamı

1899’da Bilecik’in Bayır köyünde, Kolağası Ali ve Fatma’nın oğlu olarak dünyaya gelmişti. Babasının görevi nedeniyle Edirne Mahalle Mektebi’ni bitirdi. Balkan Savaşını yaşadı. Fatih Askeri Rüştiyesini, 1917 – 1920’de Edirne Öğretmen Okulunu bitirdi.

Mustafa Kemal Paşa’yı Öğretmen Okulunda Öğrenciyken Gördü ve Hiç Unutmadı

Ferit Oğuz Bayır 1918 yılında Edirne Öğretmen Okulunda okurken Mustafa Kemal’i gördü, dinledi ve yaşamı boyunca onu hiç unutmadı. Onun eğitim hedeflerini kendi eğitim hedefleri yaptı. Mücadele gücünü onun devrimlerinden aldı.

Yıl 1918… Gelibolu Savaşı yeni bitmiş, müthiş bir Mustafa Kemal rüzgârı ülkeyi sarmış. Herkes ondan söz ediyor. Efsane bir isim. Ferit Oğuz Efendi Edirne Muallim Mektebinde öğrenci. Yaşı 18, 19. Bir gün heyecanlı bir haber çıkmış. Albay Mustafa Kemal Edirne’ye gelmiş. (Daha o sırada general değil) Muallim Mektebine de davet edilmiş, bizimle de konuşma yapacakmış. Sormayın bizdeki heyecanı. Ayak yerden kesiliyor. Ertesi günü geldi evet. Zayıf, incecik, avurtları birbirine geçmiş, ama çakı gibi genç bir adam. Bizi salona aldılar. Sahneye çıktı, önce selamladı. İnce, hırçın, çelik gibi bir sesle başladı konuşmaya. Daha ilk cümlelerde beni bir titreme aldı. Vatan sevgisini, Türk milletinin yüce vasıflarını, çalışkanlık, kahramanlık, millet için çalışmanın kutsallığı… Bir saate yakın konuştu. Titremem hiç durmadı. Yan gözlerle şöyle arkadaşlara baktım. Onlar da benim gibi titriyor. Yüzleri sapsarı… Ben o günden beri Atatürkçüyüm. Bir gün bile aklımdan çıkmadı. Beynimi, yüreğimi onlar yoluna adadım. Hep o aşkla çalıştım…” (Apaydın, 2003, S. 208)

Kurtuluş Savaşı’nda Ferit Oğuz Bayır

Bayır, 1920’de asker oldu ve Trakya Paşaeli Müdafa – i Hukuk Cemiyeti emrinde gerillacılık yaptı. Aynı yıl Trakya Yunanlılar tarafından işgal edilince, ordu ile birlikte Bulgaristan’a sığındı. Kızanlık’ın Isıova Köyü’nde Türklere imamlık ve öğretmenlik yaptı. 1921 kışında Burgaz’dan Türkiye’ye gelirken Yunanlılar tarafından esir alındı. Larissa Esir Kampında 3 ay kaldı.

Kurtuluş Savaşı Sonrasında Ferit Oğuz Bayır

İstanbul’a dönüşünde Milli Eğitim Bakanlığına başvurarak öğretmenlik istedi. Maarif Nazırı Şükrü Bey tarafından Ankara Maarif Vekiline yazılan bir mektupla birlikte Anadolu’ya gönderildi. 1923’te İzmir Vilayeti Foçateyn Kazası Merkez İlkokuluna öğretmen olarak atandı. 1924’te Foça’da Hüsniye Hanımla evlendi. Bu evlilikten Dilek, Doğu ve Emek adlarında 3 çocuğu oldu. 1926’da İlköğretim Müfettişliğine atandı ve 1939’a kadar İzmir, Aydın, Manisa ve Balıkesir’de 13 yıl müfettişlik yaptı.

Yolu Tonguç’la Kesişiyor

İsmail Hakkı Tonguç’la 1927’de; Tonguç Mektep Müzesi Müdürüyken Ankara’da bir müfettişlik kursunda tanıştı. Cumhuriyetin 10. Yılında Ankara’ya çağrıldı ve diğer görevlilerle birlikte kutlama dövizlerini hazırladılar…
Devlet Demiryolları vagonuyla Anadolu’yu gezen “Seyyar Eğitim Sergisi”nde görev aldı.

Seyyar Terbiye Sergisi Kadrosu: Hayrullah Örs, Dr. Celal Otman, İsmail Hakkı Tonguç, Ferit Oğuz Bayır, Reşat Şemsettin Sirer, Sadri Ertem. (1933)

Seyyar Terbiye Sergisi

1926’da ilkokullar için yeni bir öğretim programı yürürlüğe girmişti. Yeni program eski programdan birçok yönüyle farklıydı. Okul yöneticilerinin, öğretmenlerin, müfettişlerin bu yeni programa uyum sağlayabilmeleri için bir dizi etkinlikler yapılıyordu. İşte bu etkinliklerden birisi de “Seyyar Terbiye Sergisi”ydi. Yeni program için yapılan konferans, gösterim, kurslar, MEB Mektep Müzesi Müdürlüğünce hazırlanıyordu. Müze müdürü de İsmail Hakkı Tonguç’tu.
Sergi görevlileri arasında Mektep Müzesi Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, Sağlık Bakanlığı Müfettişi Celal, Gazi Terbiye Enstitüsü İş Şubesi Öğretmenlerinden Hayrullah Örs, Müfettiş Ferit Oğuz Bayır, Eğitim Müfettişi Reşat Şemsettin Sirer, basından da Sadri Ertem vardı.
Ankara’dan trenle başlayan bu yolculuk iki ay kadar sürdü. Tren; Ankara, Kırıkkale, Yerköy, Fakılı, Kayseri, Sarıoğlan, Şarkışla, Sivas, Yıldızeli Zile, Turhal, Amasya, Havza, Ladik, Kavak istasyonlarına uğrayıp Samsun’a vardı.
Sergiyi binlerce insan gezdi, özellikle kadınlar geliyordu, daha çok çocuk bakımı kitapları istiyorlardı.

Eğitmen Kursları ve Ferit Oğuz Bayır

Atatürk’ün kurmay subaylarından biri olan Saffet Arıkan 1935 yılında Milli Eğitim Bakanı oldu. Atatürk, Saffet Arıkan’dan ilköğretim sorununu çözmesini istedi. Arıkan, o güne kadar eğitimle ilgili kitaplar yayınlayan, yazılar yazan Gazi Terbiye Enstitüsü Resim Bölümünü kuran, Mektep Müzesi Müdürlüğü yapmış olan İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne getirdi. Tonguç nüfusu 150’nin altında olan köylerde ilkokul 3’e kadar öğrencileri okutacak “Eğitmen” Kurslarını açtı. Askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış, uyanık gençler, 6 aylık bir kurstan geçirilerek eğitmen yapılacaktı.
İlk kurs 1936 yılı Temmuz ayında, Eskişehir – Mahmudiye beldesinde açıldı. Kurs başarılı olunca yaygınlaştırılması kararı alındı. Kursları yönetecek kişilere gereksinim vardı. Bu nedenle Ferit Oğuz Bayır, Ankara’ya çağrıldı, eğitmenleri görev yaptıkları köylerinde iş başında izledi. “1937 yılında Edirne Karaağaç’ta açılacak eğitmen kursu yöneticiliğine atandı. Böylece köy enstitüleri sistemine girmiş oldu. 1937 yılında Karaağaç, 1938 yılında İzmir Kızılçullu, 1939 yılında Manisa Horozköy Eğitmen Kurslarını yönetti.” (Kanalıcı –Aydoğan 2003, Sayfa 34)

Ferit Oğuz Bayır, İsmail Hakkı Tonguç ile birlikte.

İlköğretim Şube Müdürlüğüne Atanma

1939’da İsmail Hakkı Tonguç’un önerisi ve Hasan Ali Yücel’in onayıyla İlköğretim Genel Müdürlüğü’nde Şube Müdürlüğüne getirildi. (9 Ağustos 1939)
Köy Enstitülerinin Kuruluşunda Tonguç’un en yakın çalışma arkadaşı olarak görev aldı. Bu görevi 1946’ya kadar 7 yıl sürdü.
Tonguç’un sağ kolu olarak, enstitülere büyük emeği geçti. Hasanoğlan Köy Enstitüsünün temeli atılırken, ilk kazmayı vuran Bayır’dı. Yıkılış döneminde yıkıcıların karşısına dikilen de Bayır oldu.

Cumhuriyet Treninin Makas Değişimi

1946 sonrasında CHP içindeki sağcı – gerici gruplar partiye egemen olmaya başlamıştı. 1946 seçimleri sonrasında İsmet Paşa kabineyi kurmak için Recep Peker’i görevlendirdi. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e; Peker kabinesinde yer verilmedi, yerine sağcı, gerici Reşat Şemsettin Sirer, milli eğitim bakanı oldu.
Bakanlık personeli Reşat Şemsettin Sirer’i kutlamak için odasında toplanmıştı. Burada İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un Şube Müdürü Ferit Oğuz Bayır da vardı. 50 – 60 kişi arasında Ferit Oğuz Bayır’ı gören Reşat Şemsettin Sirer “Merhaba Ferit Bey” diye bağırdı. Bu selamlaşma üstü kapalı tehditti. “İşte şimdi yandın, ben artık milli eğitim bakanıyım” demekti bu!
1933 yılında yapılan “Seyyar Terbiye Sergisi”ne Sirer’le birlikte katılmışlar, sergi treninde uzun tartışmalara girişmişlerdi. Eğitimle ilgili görüşleri birbirine tamamen zıttı. Aralarındaki tartışma sergi süresince sürmüştü…

Şeker Çuvalından Yapılmış Beyaz Yazlık Giysi

1946 yılı, enstitüler için yıkım rüzgârları esmeye başlamıştı. Köy enstitülerinin aleyhinde olduğu bilinen TBMM Başkanı Kazım Karabekir, Şemsettin Günaltay ve Fikri Düşünsel Hasanoğlan Köy Enstitüsünü teftiş edeceklerdi.
Ferit Oğuz Bayır, o gün evinde olan İsmail Hakkı Tonguç’u arar, “Bana onlarla sen git dedi. Bu kimselerin yanında görülecek elbisem olmadığını, şeker çuvalından yapılmış beyaz yazlık giysimle gidebileceğimi söyledim. Elbiseyi boşver dedi. Tekrarladı “sen git”. (Bayır, 1971, sayfa 288)
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü o yıl ikinci mezunlarını veriyordu. Hasanoğlan Köyü yolundan üç kara araba art arda geçtiler. Uygulama okulunun yanında durdu kara arabalar, Karabekir, Günaltay, Feridun Fikri Düşünsel ve Denizli Milletvekili Kemal Cemal arabadan inip okula yürüdüler.

Yüzleri sert, bakışları soğuktu. Öğrencilere küçümseyerek bakıyorlardı. Biraz sonra tüm öğrencilerin güzel sanatlar bölümüne toplanması istendi. Salonda büyük bir sessizlik oldu.
Piyanonun yanında yer alan önemli kişiler, sorguya hazırlanan yargıçları anımsatıyor. Ferit Oğuz Bayır, Okul Müdürü Ali Doğan, Yüksek Bölümden Eğitimbaşı Hürrem Arman, düşünceli. Türküler söylendi, şiirler okundu, oyunlar oynandı önce, dağılır gibi oldu ürkütücü suskunluk; yüz çizgileri yumuşar gibi oldu yargıç duruşlarında: Oynadığınız oyunlar, söylediğiniz türküler, dinlediğimiz şiirler güzel” dedi Karabekir. “Ama bir de sınırlarımız dışında kalan ırkdaşlarımız var, onları da düşünüyor musunuz? Topraklarımıza göz dikmiş ezeli düşmanımız Moskoflar için yazılmış bir şeyleriniz yok mu?”
“Pekii, Moskofların ezeli planlarını, politikalarını anlatabilecek biri var mı aranızda?”
Tümü ayağa kalktı içeridekilerin.
İşaret edilen Cemal Yıldırım, (Y.N. Yüksek Köy Enstitüsünü bitirip ODTÜ’de uzun yıllar Hocalık yaptı. Yıkım döneminin sağcı öğrencilerinden) ortaya çıktı. Rusların tarih boyunca Akdeniz’e inmeyi amaçladıklarını, ayrıntılı bilgilerle anlattı.” (Başaran, Kartal Belediyesi Yayınları, s 154)

Fikri Düşünsel o anda Karabekir’in kulağına bir şeyler fısıldadı. Birdenbire Karabekir’in kaşları çatılmıştı. Tonguç’la ilgili sorulara geçilecekti.

“Tonguç’la ilgili bir marşınız varmış sizin, bir de onu söyleyin bakalım.”deyince anladılar ki, “Ziraat Marşı”ndan söz ediyordu Karabekir. Hep bir ağızdan söylemeye başladılar. İçinde Atatürk geçince yine hiddetlendi, kestirdi marşı. Öğrenciler gelenlerin Atatürk’ten hoşlanmadıklarını anladılar.
Hüseyin Küçükçakar adlı öğrenci, kendi bestelerini söylemeye başladı. Yetenekli bulmuşlardı. Ama neden hep Gogol Puşkin, Moliere okuyor bu çocuklar, diye soruyordu Feridun Fikri. Milli benliğimize neden dönmüyoruz diye soruyordu.
Daha da ötesine geçip, köy enstitülerinde milli hisler hissettirilmiyor, kendi tarihimiz öğretilmiyor, amelelik ettiriliyormuş, Çehovlar, Gogollar okutuluyormuş deyince;
Ferit Oğuz Bayır, kendini tutamayacak kadar sinirlenmişti. Karşısında oturan Meclis Başkanı ile yardımcılarına baktı. Sonra söze başladı:

Ben Okumaz Yazmaz Kolağası Ali Bey’in Oğluyum

“Efendim ben okumaz yazmaz kolağası Ali Bey’in oğluyum. Dömeke, İşkodra, Pilevne, Yemen savaşlarına katılarak, erlikten kolağalığına yükselen babam; bu ülke bu topraklar için savaştı. Öğretmen olmadan önce Batı Trakya’da çeteciydim ben de. Sonra Kurtuluş Savaşına katıldım. 1923’ten beri, milli eğitim saflarında çalışıyorum. Cumhurbaşkanımızın dedikleri gibi, gerçekten “millet olma, insan olma” davası boyutuyla ele alınmıştır köy enstitülerinde eğitim. Yasalar, yönetmelikler çerçevesinde eğitim yapılmaktadır buralarda. Çalışmalar yetkili organlarca denetlenmektedir. Alışılmış, Batı kopyası klasik okullara benzemez enstitüler; kendi gerçeklerimizden doğmuş, bize göre kurumlardır.
Sahneledikleri oyunlara gelince… Konservatuarın değerli öğretmenleri burada da görevlidir. Seçkin düşün ve sanat adamlarımız çalışmaktadır. Yüksek Bölümün Güzel Sanatlar kolunda. Sergiledikleri oyunlar, ya öğrencilerce yazılmakta, ya da Bakanlık yayınları arasından seçilmektedir. En yetkili kişilerin kılavuzluğunda sahneye konmaktadır. Daha iki ay önce Cumhurbaşkanımızın huzurunda “Bizim Şehir” oynandı. (Başaran, s 157)
Ferit Oğuz Bayır, TBMM’den gelenlerin konuşmalarını duymuş ve dinlemiş olmaktan çok üzgündü. Bu adamlar Atatürk’ün kurmuş olduğu partinin milletvekilleriydi. Neler geçiyordu kafalarından? Bu soruşturma neyin habercisiydi. Tonguç’u görevden alan zihniyetti bu! Patlamamak için zor tutuyordu kendini…
Uzaklara baktı, daha dün buralar uçsuz bucaksız bozkırdı. Ama şimdi yamaçlara diktikleri fidanlar kocaman ağaç olmuştu. Konuşmasını sürdürdü: “Bu çocuklar, Çanakkale’de doğu cephesinde, Yemen’de, Kurtuluş Savaşı’nda kanlarını akıtan, canlarını veren Türk köylüsünün çocuklarıdır. Yurt sevgisi bunların kanına işlemiştir ve bu doğrultuda yetiştiriliyorlar. Siz o aradığınızı burada bulamazsınız.” (Apaydın, 2003, s 98)

Kıyım Yılları

1946’da İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un yerine Yunus Kazım Köni getirilmiş, Tonguç’un üç şube müdüründen Lütfü Engin ve Hamdi Keskin yerinde kalmış, diğer şube müdürü Ferit Oğuz Bayır ise kızağa alınmıştı. Sirer’in yerine gelen Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu Bayır’ı, Bolu Kütüphanesine sürgün etmişti. Bir süre sonra DP’nin ilk Milli Eğitim Bakanı olan Avni Başman tarafından görevine iade edildi. Ancak Avni Başman milli eğitim bakanlığında iki buçuk ay kalmış, sonra istifa edip ayrılmıştı.
Bayır, 1950 – 1957 yılları arasında varlığı belirsiz Yayın Müdürlüğünde şef oldu… 1957 – 1959 yılları arasında Ankara Attila İlkokulunda öğretmenlik yaptı…

1959 Yılında Emekli Oldu

Ferit Oğuz Bayır, 1959’da 43 yıllık devlet hizmetinden sonra emekli oldu ve Foça’ya yerleşti… Zeytin bahçelerinin bakımıyla uğraştı… Foça’ya pansiyonculuğu ilk getiren Bayır oldu.
Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’na, Türkiye Öğretmenler Sendikası’na, Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği’ne, Eğitimciler Derneği’ne üye oldu. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı kurucusu ve Onursal Başkanı oldu…

Köyün Gücü

Meslek ve düşün dergilerinde yazıları yayınlandı. 1971’de “KÖYÜN GÜCÜ” yapıtı yayımlandı…
“Köyün Gücü” Ferit Oğuz Bayır’ın tek kitabıdır. Bayır, yapıtında; enstitülerin kuruluşuna giden tarihi süreci, enstitüleri ve İsmail Hakkı Tonguç’u anlattı… 1923 sonrası; köylünün eğitilme işine geç başlanıldığı için eleştirdi… Ferit Oğuz Bayır’a göre; Kemalizm’in altı oku içinde en ihmal edileni Halkçılıktı…


Mehmet Başaran, Ferit Oğuz Bayır’ın hayat hikâyesini “Aydınlanma Yolunda Eğitim Emekçisi Ferit Oğuz Bayır” adıyla kitaplaştırdı. Bayır, 1985’te kendi adıyla “Düşün ve Sanat Ödülü” kurdu. Her 17 Nisan’da ödüller veriliyordu.
Köy enstitülerini ve öğrencilerini TBMM Başkanına karşı korkusuzca savunan Ferit Oğuz Bayır, köy enstitülerinin kuruluşuna ve gelişmesine önemli katkı sağladı. Cumhuriyetçi, Halkçı, aydınlanmacı eğitim meşalesini yüceltenlerden biriydi… Hiçbir zaman umutsuz olmadı. Haksız kıyımlara uğradığı dönemde bile hiç inancını yitirmedi. “Dünya durmuyordu. İşini kaybeden bizlerin yarına inanması lazımdı. Güneş tutulabilir, fakat sonsuz gece olmaz. Umutsuzluk işin kolayına kaçmaktır. Bilek, beyin, yürek gücüyle, on tırnağıyla Türkiye doğasına saldıranlar er geç mutlu olacaklardır…” (Bayır 1971, s 298)
Cumhuriyetin saygın eğitimcisi, Ferit Oğuz Bayır’ı ölümünün 26 yılında bir kez daha saygıyla anıyoruz…

Kaynak:

1. Apaydın, Talip “Anıt Eğitimci Ferit Oğuz Bayır”, Ferit Oğuz Bayır’a Saygı, (Haz. Aydoğan, Mustafa – Kanalıcı Zeliha.), Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayını, 2003
2. Haz. Aydoğan, Mustafa – Kanalıcı, Zeliha. Ferit Oğuz Bayır’a Saygı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayını, 2003
3. Bayır, Ferit Oğuz. Köyün Gücü, Ulusal Basımevi, 1971
4. Başaran, Mehmet. Aydınlanma Yolunda, Eğitim Emekçisi Ferit Oğuz Bayır, Kartal Belediyesi Kültür Yayınları 1, Erdini Basım ve Yayınevi)

Paylaş:
Etiketler : Ferit Oğuz Bayır

1 Yorum. Yeni Yorum

  • Betül Taşkesen
    7 Kasım 2024 20:55

    Erdal hocam donanımınız bilginiz çağdaş Atatürkçü kimliğiniz sizinle aynı okulda çalışmak aydın Atatürkçü gençleri yetiştirmenin şahit olan öğretmen arkadaşınız olarak sizinle gurur duyuyorum yolunuz açık başarılarla dolu geçsin iyiki varsınız

    Yanıtla

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

‘Deli Muallim’in İzinde: Eğitim Tarihinde Bir Portre Behram Lütfi 1
Köy Enstitülü Yazar, Şair Talip Apaydın’a Saygıyla