Çocuk Haklarının 100. Yılında Erken Çocukluk Eğitimine Erişimin Değerlendirilmesi

Kategori : Güncel

Çocukların ve çocukluğun her daim tartışma konusu olduğu, çocuk kimin, kim için var, neden iyi eğitim almalı, nasıl bir eğitim almalı, nasıl bir yurttaş olmalı gibi uzayıp giden soruların odağındaki “çocuk” insanlığın çocukluğu keşfettiğinden beri benzer tartışmaların odağında yer almaktadır. “Çocuk” ve “gelecek” ikilisi olduğu sürece bu sorular ve tartışmalar da devam edecek gibi. Bu yazıda öncelikli vurguyu 100 yıl önce temelleri atılmış olan çocuk haklarını ve çocuk haklarının kısa bir tarihçesini tartıştıktan sonra koruyucu bakım hizmetlerinin bir boyutu olan erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerinin okuyucular için kısa bir tanımı, işlevi, bu hizmetlere erişimin sonuçları, erişimde yaşanan olası sorunlar ve sonuçlardan bahsedeceğim. Yazıdaki temel amacım, çocuk haklarının bizlere yüklediği görev ve sorumluluklar bağlamında neler yapılması gerektiği ve neler yapılabildiğine dikkati çekmektir.

Çocuk Haklarına Dair…

Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında imzaya açılan ve 196 ülke tarafından imzalanan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme temelde çocuğun katılım hakkı, yaşama ve gelişme hakkı, ayrımcılıktan korunma hakkı ve çocuğun yüksek yararı olmak üzere dört temel ilke üzerine inşa edilmiştir. Bu dört ilke çocuklara ve haklarına yönelik tutumun nasıl olması gerektiğine ilişkin taraflara rehberlik eder. Bu rehberlik taraf devletlerin yasal düzenlemelerini buna göre gözden geçirmelerini tavsiye eder. Elbette, bu tavsiye tüm taraf devletlerde aynı nitelikte ya da eşitlikte gerçekleşememektedir. Ancak yine de günümüzde çocuklara yönelik gerçekleştirilen uygulamalara baktığımızda uygulamaların çocuk haklarının gözetilerek gerçekleştirildiğini gözlemlemekteyiz. Örneğin, araştırmalarda çocukların rolü tartışılmakta, çocuklara yönelik hazırlanan eğitimlerde çocukların konumları gözden geçirilmekte ya da sağlık alanında çocuklar için en iyisinin nasıl olması gerektiği yine disiplinler arası bir bakış açısıyla çocuğun yüksek yararı gözetilerek gerçekleştirilmektedir. Tüm bu düzenlemeler çocuğun kendi yaşamının “öznesi” oluşuna yönelik vurgudur.

Çocuk haklarının güvence altına alınması elbette hemen birkaç günde gerçekleşen bir durum değildir, uzun yılların tartışması, birikimi ve ortak aklının ürünüdür. İlk defa çocuk haklarına ilişkin tartışma her ne kadar 19. yüzyılın ortalarında Fransa’da anayasal bir hak (1841) olarak tanınsa da uluslararası alanda ilk defa yüksek sesle dile getirildiği yıllar, özellikle I. Dünya Savaşının hemen sonrasıdır. Çünkü özellikle savaştan etkilenen grupların çocuklar olduğu tüm taraflarca kabul edilmiştir. Bu bağlamda 1924 yılında, bundan 100 yıl önce günümüzdeki Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin ilk formu olarak kabul edilen Cenevre Bildirgesi ırk, milliyet veya inanç gibi tüm hususların ötesinde çocukların haklarını tanımlarken aynı zamanda da yetişkinlerin sorumluluklarını tanımlamaktaydı. Dönemine göre değerlendirildiğinde Cenevre Sözleşmesi çocuğun özneleşmesinde oldukça ilerici ve önemli bir metin olarak kabul edilebilir. Çünkü, beş bölümden oluşan Cenevre Sözleşmesi çocuğu bütüncül bir şekilde ele alarak değerlendirmekte ve koruyucu hakları vermektedir. Örneğin, üçüncü maddede “kriz anlarında öncelik çocuğun olmalı” yakın zamanda yaşadığımız salgın ve doğal afetlerde çocuk için oldukça belirleyici bir eylemi işaret ederken, ikinci madde olan “aç çocuk beslenmeli, hasta olan çocuk emzirilmeli, geri kalmış olan çocuğa yardım edilmeli, suçlu çocuk geri kazanılmalı, yetim ve kimsesiz çocuk barındırılmalı ve desteklenmelidir.” çocuğun korunması ve güçlendirilmesini işaret etmektedir. Birinci maddesi “Çocuğa hem maddi hem de manevi olarak normal gelişimi için gerekli olan araçlar sağlanmalıdır.” olan sözleşme, çocuğu tamamen güvence altına almaktadır. Bu maddeler detaylı incelendiğinde yetişkinlere ve taraflara yüklenen sorumlulukların da ayrıca vurgusu öne çıktığı görülebilmektedir.

Bundan 100 yıl önce çocuğun yüksek yararının gözetilmesi için atılan adımların rehberi ve öncülü olan Cenevre Sözleşmesi tarihsel bağlamda önemli ve temel bir metin olarak kabul edilmektedir. Bu metin temel insan haklarından bağımsız olarak ayrıca çocuk haklarını görünür kılarak günümüzde çocuklara yönelik gerçekleştirilen uygulamalara da kılavuzluk etmiştir. Çünkü, 1989 yılında taraflarca imzalanan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin temelini oluşturmaktadır.

1924 yılından 1989 yılına kadar olan süreçte çocuk haklarına dair sözleşmeler, protokoller, antlaşmalar incelendiğinde çocuğun bütüncül bir şekilde güçlendirilmesinin temel aracının eğitim olduğu öne çıkmaktadır. Özellikle nitelikli eğitime yapılan vurgu, eğitimin zorunlu olması, eğitimin başlangıç yaşı, eğitimin nasıl olması ve nerede verilmesi gerektiği gibi tartışmalar çocuk özne kabul edilerek yapılmıştır. Bu bir anlamda çocuk hakları sözleşmelerinde ortak iyinin savunulduğu, ortak aklın işe koşulduğunu da göstermektedir. Ancak buna rağmen 2024 yılına kadar özellikle koruyucu bakım hizmetlerinin bir boyutu olan erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerinin sunulması tavsiye edilse bile zorunlu olması yönünde bir tutumun olmadığı da görülmektedir. 2022 yılında UNESCO himayesinde Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te gerçekleştirilen Dünya Erken Çocukluk Eğitimi ve Bakımı Kongresi “Taşkent Deklarasyonu” olarak adlandırılan bildirge ile “herkes için erişilebilir ve kapsayıcı nitelikli erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetleri” gündemini BM İnsan Hakları Konseyinin gündemine alınmasını sağlamıştır. Bu gündem, 8 Temmuz 2024 tarihinde Cenova’da BM Genel Kurulunda en az bir yıl erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerini zorunlu ve ücretsiz olmasının görüşülmesini ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi imzalamış taraflar ile konu ile ilgili ek protokollerin yapılmasını kararlaştırmıştır. Bu karar tarihsel bir öneme sahip olmakla birlikte nitelikli, kamusal, ücretiz erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerinin nasıl verilmesi gerektiğini de tartışmaya açmaktadır. Bu tartışma oldukça önemli bir tartışmadır, çünkü düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerdeki çocuk nüfusunun yalnızca %29,9 nitelikli erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerine erişebilirken, bu ülkelerin kırsal kesimlerde yaşayan çocukların ise oldukça düşük bir oranının bu hizmetlere erişebildiği bilinmektedir (Draper vd., 2024). En az bir yıl erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerinin ücretsiz olması bu hizmetlere erişim eşitsizliklerini azaltacağı varsayılmaktadır.

Koruyucu Bakım Hizmetleri: Erken Çocukluk Eğitimi ve Bakımı

Koruyucu bakım hizmetleri sağlıktan beslenmeye, güvenlik ve korumadan duyarlı bakıma ve en nihayetinde erken yaşlarda eğitimi de kapsayan bütüncül bir hizmettir. Koruyucu bakım hizmetlerinin önemli bir boyutunu oluşturan erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetleri çocuğun hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. Erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetleri çocukların gelişimsel, bilişsel, sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan çeşitli program ve hizmetleri içermektedir.

Bu hizmetlerden yararlanan çocuklar gelişimsel olarak desteklendikleri gibi aynı zamanda nitelikli öğrenme ortamları ile de karşılaşmakta ve bir sonraki eğitim basamağına da akademik olarak hazırlanmaktadırlar. Bununla birlikte erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetleri, aile gibi küçük bir sosyal gruptan sosyal duygusal becerilerin (paylaşma, iş birliği, öz düzenleme, yardımlaşma, kendini ifade etme vb) üst düzeyde desteklendiği akranların olduğu başka bir sosyal grubun üyesi olmasına olanak sağlamakta ayrıca çocuklar için güvenli bir ortam olarak değerlendirilmektedir. Erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetleri çocukların sağlıklı bir ortamda büyümelerine olanak sağlamakta ve beslenme, hijyen ve güvenlik konularında çocukları desteklemektedir. Elbette ve belki de en önemlisi diğer eğitim basamakları ile karşılaştırıldığında aile ile yoğun çalışılan bir basamak olduğu için çocuk yetiştirmede rehberlik, çocuk için nitelikli ev ortamı hazırlama, duyarlı ebeveynlik gibi erken çocukluk hizmetleri aileye de üst düzeyde destek sağlamaktadır.

Erken Çocukluk Eğitimi ve Bakım Hizmetlerine Erişim Tartışması

Yaşamın ilk yılları kabul edilen doğumdan zorunlu eğitim çağı aralığındaki dönem, hassas bir kırılganlığa ve muazzam bir fırsata sahiptir. Bu dönemde dezavantajlı durumlara maruz kalmak çocuğu daha kırılgan, savunmasız hale getirirken, çocuğa sunulan fırsatlar ise çocuğun esenliğini güvence altına almakta ve çocuğun iyi oluşunu desteklemektedir. Dolayısıyla bu dönemde çocukların, bakım, beslenme, güvenlik ve korunma ihtiyaçlarını mümkün olan en erken yaşta karşılamak ve bunu güvence altına almak aynı zamanda Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin temel ilkelerinden biri olan “çocuğun yüksek yararını” gözetmek anlamına gelmektedir (UNICEF & ISSA, 2022). Heckman (2011) erken yıllarda çocuklara sunulan sistemli ve programlı hizmetlerin etkisinin uzun süreli çocuğun lehine olduğunu belirtmektedir. Bu hizmetlerin çocuğun erken yaşlarında sunulmaması durumunda eşitsizliklerin yıllar ilerledikçe arttığını vurgulamaktadır. Bununla birlikte, erken yıllarda sunulan hizmetleri ekonomik bir modelle açıklayan Heckman (2011), çocuğun mümkün olan en erken yaşlarına yapılan yatırımın ekonomik ve sosyal refah olarak uzun vadede toplumsal dönüşümde belirleyici olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla, gerek çocuğun yüksek yararı ve esenliği gerekse de çocukluğa sunulan hizmetlerin uzun vadeli etkileri çocuğa sunulan erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetleri ile mümkün olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir.

Erken çocukluk eğitimi ve bakım hizmetlerinin nitelikli, kamusal ve ücretsiz sunulması uzun vadede çocuklar arasındaki eşitsizlikleri azaltılmasında da belirleyicidir. Bu hizmetlerin ücretsiz sunulmadığı durumlarda çocuklar ilk yaşlarından itibaren eşitsizliklerle tanışmaktadır. Bu durum, “anaokulu paradoksu” olarak tanımlanmaktadır. Anaokulu paradoksu, en varlıklı ailelerden gelen çocukların erken çocukluk eğitim ve bakım hizmetlerinden yararlanma olasılığının en yoksul ailelerden gelen çocuklara kıyasla 7 kat daha fazla olduğunu ifade etmekte ve eşitsizlikleri görünür kılmaktadır (UNICEF & ISSA, 2022). Erken çocukluk eğitimi ve bakım hizmetlerine erişimden kaynaklanan eşitsizlikler daha sonraki yıllarda da artma eğilimindedir. Bu eşitsizliklerin artmasının önüne geçebilmek için nitelikli, sistemli ve programlı erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerine yatırım yapmak oldukça önemlidir. Çünkü mümkün olan en erken yaşlarda bu hizmetlere yatırım yapmak, geleceği şekillendirmeyi sağlarken; geç yatırım yapmak yalnızca geçmişte kaçırılan fırsatları düzeltmeye yönelik bir çözüm sunmaktadır. Kaçırılan fırsatları düzeltme maliyeti erken yapılan yatırımlardan çok daha pahalıya mal olmaktadır (Heckman, 2011). Bu da kamu kaynaklarının orantısız kullanımına yol açmaktadır. Eşitsizliklerin giderilmesi ve tüm çocukların esenliğinin ve iyi oluşunun bütüncül bir şekilde korunabilmesi için bu hizmetlerin nitelikli ve ücretsiz bir şekilde sunulması oldukça kritiktik olmakla birlikte aynı zamanda kamu kaynaklarının etkili kullanılmasını sağlamaktadır.

Erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerine erişimi olanaklı kılmak için birçok çalışma yapılmaktadır. Özellikle tüm çocuklara ulaşmak için farklı modellerin uygulandığı bu modellerin kurum ve ev temelli olarak çeşitlendiği de bilinmektedir. Bu modellerin etkili bir şekilde uygulanabilmesi için öncelikli olarak çocuğun gelişimsel ve psikolojik ihtiyaçlarına, kültürel duyarlılığına göre tasarlanması gerekmektedir. Her iki modelde de çocuğun içinde olduğu ekolojinin dikkate alınarak tasarlanması gerekmektedir. Çünkü çocuğa erişmek tek başına yeterli olmadığı gibi çocuğun içinde olduğu ekolojiyi de duyarlı bir şekilde desteklemek gerekmektedir. Bu hizmetler kurum temelli olarak çocuğun yüksek yararını gözeten standartlara göre merkezi hükümetler tarafından sunulmakla birlikte yerel yönetimler tarafından da sunulabilmektedir. Bu durum kaynakların orantılı ve etkili kullanımını olanaklı hale getirmektedir. Bununla birlikte ev temelli uygulamalar çocuğun içinde olduğu çevreye doğrudan etki ederek, çocuğa bakım sağlayan yetişkinleri desteklemekle birlikte çocuğu tüm boyutları ile güçlendirmeyi hedeflemektedir. Her iki modeldeki hizmetlerin erişilebilir olması için özellikle mali yükün hükümetler tarafından karşılanması oldukça kritik olmakla birlikte aynı zamanda da nitelikli sunulması önemlidir.

Sonuç yerine…

İnsanlık, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 100. yılında hâlâ çocuklara yönelik sunulan hizmetleri çocuğun yüksek yararını gözeten nitelikte sunamamaktadır. Bu bağlamda daha fazla çalışmanın yapılması, çocuklar için yapılan çalışmalarda ısrarcı olunması oldukça önemlidir. Ayrıca, kamu kaynaklarının öncelikli olarak çocuklar için harcanması için politikaların geliştirilmesinde de inisiyatifin alınması gerekmektedir. Çünkü koruyucu bakım hizmetlerinin tüm çocukların erişebileceği şekilde nitelikli sunulması çocuğun esenliği ve iyi oluşunun desteklenmesinde kritiktir. Çocukların en az bir yıl nitelikli erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerinden ücretsiz bir şekilde yararlanmasına yönelik alınan uluslararası karar oldukça değerlidir. Bu kararın hükümetler tarafından uygulanmasını takip etmek de hem biz uzmanların hem de yurttaşların önemli görevlerinden biridir.

Kaynaklar:
Draper, C. E., Yousafzai, A. K., McCoy, D. C., Cuartas, J., Obradović, J., Bhopal, S., … & Okely, A. D. (2024). The next 1000 days: building on early investments for the health and development of young children. The Lancet, 404, 2094-2116.
Heckman, J. J. (2011). The economics of inequality: The value of early childhood education. American Educator, 35(1), 31-35.
UNICEF & ISSA (2022). The early childhood years: A Time of endless opportunities. https://www.issa.nl/sites/default/files/pdf/Publications/cross%20sectoral/Resource%20Modules%20for%20Home%20Visitors%20Module%201.web_.pdf

Paylaş:
Etiketler : Anaokulu Eğitimine erişim, Dersler, dersler dergisi, erken çocukluk eğitimi ve Çocuk hakları Sözleşmesi, erken çocukluk eğitimine erişim, Prof. Mehmet Toran, Türkiye'de erken çocukluk eğitimi

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

24 Kasım Ulusal Öğretmenler Günü “12 Eylül İcadı” mıdır?
Nazım Mutlu: Sorun Kreşler mi, Sıbyan Mektepleri mi?