Bankalar Öğretmenlere Neden Eğitim Verir?

Kategori : Eğitim Dünyası

Eğitimde çarpıcı değişimler yaşanıyor. Okullarda artık eğitimciler dışında yeni aktörlerle karşı karşıyayız. Örneğin Hayrat Vakfı, TURGEV vs gibi İslamcı oluşumların eğitim alanına yayıldığına, okullarda cirit atmalarına tanıklık ediyoruz. Fakat bu tarikat yapılarının eğitime müdahale eden son büyük grup olduğunu, onlara kapıyı açanların ise başkaları olduğunu anımsatmamız gerekir.

Kapıyı açanlardan biri  2000’li yılların başından itibaren büyük sermayenin doğrudan ya da kurmuş olduğu sivil toplum kuruluşları aracılığıyla öğretmen eğitimine soyunmasıyla ortaya çıktı. Örneğin o dönemde kurumsal sosyal sorumluluk retoriği çerçevesinde Akbank, TTNET, Garanti bankası gibi kimi büyük sermaye gruplarının kurdukları STK’larla öğretmenlere eğitim vermelerine tanıklık ettik.

Bunlardan en kapsamlısı 2008 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayı ve Garanti Bankası’nın maddi desteği (5 yıl için 15.000.000TL) ile imzalanan bir protokol ile hayata geçirilmiş olan ve yaklaşık yüz bin öğretmene eğitim verilen “Öğretmenin Sınırı Yok” projesi.  Bir diğer proje Akbank, Milli Eğitim Bakanlığı ve Eğitim Reformu Girişimi (ERG) işbirliği ile yürütülen ‘Düşünme Gücü: Soran Sorgulayan Gençlik için Öğretmen Eğitimi Destek Projesi. Diğer bir proje ise TTNET’in VİTAMİN adı altında ilköğretim 4, 5, 6, 7 ve 8’inci sınıfta okuyan öğrenciler ve öğretmenlerin bilişim teknolojilerini kullanarak Milli Eğitim Müfredatına uygun interaktif eğitimden İnternet üzerinden faydalanmalarını sağlamayı hedefleyen proje. Başka bir girişim de Sabancı Vakfı Hibe Programları kapsamında gerçekleşmekte.  “Başka Öğretmenler Mümkün!” adlı bu proje, Başka Bir Okul Mümkün Derneği (BBOM) tarafından hazırlanan 41 günlük ve 26 farklı eğitim modülünü içeren bir öğretmen destek projesi.[1]

Bu konuda başka girişimlerden de bahsetmek mümkün, fakat bizim konumuz açısından bu kadarı  yeterli. Zira bizim ilgilendiğimiz soru şu: Peki ama neden büyük sermaye (bankalar) öğretmelere eğitim veriyor?

Bir Banka ya da Şirket Öğretmenlere Neden Eğitim Vermek İster?

Gerçekten şirketler/ özel bankalar ya da bunların kurmuş olduğu STK’lar öğretmenlere neden hizmet içi eğitim sunar?  Bu soruyu yanıtlamaya Garanti Bankasının desteklediği ÖRAV’ın kendi misyonunu nasıl tanımladığı ile başlayalım:

Mevcut olanakları ve kaynakları en etkin biçimde kullanarak, öğretmenlerin ve ülkede eğitim sorumluluğunu üstlenmiş tüm bireylerin mesleki ve kişisel gelişimlerine destek verecek projeler oluşturup yürütülmesiyle, öğretmenliğin özel bilgi, beceri ve tutum gerektiren bir meslek olarak toplum algısında hak ettiği değere ulaşmasına ve onların geleceğe yön veren nesillerin yetiştirilmesinde liderlik etmelerine katkı sağlamak”

Benzer ifadeler ERG, Milli Eğitim Bakanlığı ve Akbank ortaklığının başlattığı proje olan Düşünme Gücü: Soran ve Sorgulayan Gençlik için Öğretmen Eğitimi Destek Projesi’nin tanıtım metninde de yer almaktadır:

Neden öğretmenler? Öğretmenler ve öğretmen eğitimi ERG’nin çok önem verdiği “Eğitimde kalite” konusunun en temel unsurlarından biri. Ülkemizdeki eğitimin kalitesini artırmanın en etkili yolu, aktif, yenilikçi ve yaratıcı öğretmenler. Hedefimiz öğretmenlere destek sunarak, onların eleştirel düşünme yöntemlerini yaratıcı biçimlerde kullanacak ve eleştirel düşünme becerilerini alışkanlık haline getirecek öğrenciler yetiştirmelerine katkıda bulunmak.

 Dikkat edilirse, her iki oluşum da kamuoyuna sanki bir sermaye örgütünün uzantısı değil de, adeta kendini mesleğine adamış, bir grup duyarlı öğretmenin kurmuş olduğu bir eğitim derneğiymiş gibi seslenmektedir. Aslında durum o kadar tuhaftır ki, durumun tuhaflığını ancak bir grup duyarlı (!) öğretmenin ülkedeki banka sisteminin ve bankacıların yetersizliğini ya da kötü şöhretlerini düzeltmeleri için bankacı akademisi gibi bir vakıf kurmalarıyla kıyaslanabilirdi. Ki bizce bu, daha anlaşılır bir durum olurdu, zira öğretmenliğin her ne kadar toplumsal statüsü zedelenmiş olsa da, -özellikle finans sermayesinin öne çıktığı günümüzün kumarhane kapitalizmi döneminde- bankacıların toplumsal statüsü kadar zedelenmiş olamaz.

Belki de tam da bu yüzden şirketlerin/bankaların bu türden sosyal sorumluluk projelerine girdiklerini söylemek mümkün. Yani bir imaj yenileme hamlesi. Öyle ki kurumsal sosyal sorumluluk söylemi çerçevesinde yürütülen bu tür projeler, bir reklam/tanıtım faaliyetidir de. Ancak bu reklam diğer reklamlardan farklı bir biçimde, örtük olarak gerçekleşmektedir.  Açık ki bu tür reklam faaliyeti diğerlerine göre hem daha etkili hem de daha prestijlidir. Aksi takdirde hemen hemen bütün büyük şirketler aniden SOSYAL SORUMLU kesilmezdi.

Bu durum 80 sonrası işadamı kimliğinde yaşanan değişimle paralellik göstermektedir. Adaklı[2] (2001)’nın da belirttiği gibi, 80 öncesinde kitlelerin bilincinde sömürgen bir insan tipi olarak yerleşmiş, kişisel özellikleri yerine kurumsal –sermayedar, işveren- kimliğiyle ön plana çıkan işadamı imgesinin yerini, kişisel özelliklerin ağır bastığı, sınıfsal kimliğin geri planda tutulduğu, daha insani yönlerinin sergilendiği bir işadamı imgesi almıştır[3]. Bu hayırsever, insani işadamı imgesi başarılı olmuş olmalı ki,  aynı şekilde şirketlerin de insanileşmesi istenmektedir. Hayırsever işadamlarından sonra hayırsever  (yani kurumsal sosyal sorumlu) şirketler gündemdedir. Tüm bu olanlar The Economist dergisinde 2006 yılında yayınlanan bir yazıda geçen ifadeyi doğrularcasına gerçekleşmektedir: “19. yüzyıl kapitalizmin, 20. yüzyıl sosyalizmin yüzyılı oldu. 21. yüzyıl hayırseverliğin yüzyılı olacak” (Economist, 2006:44; Akt: Karatepe[4], 2011:207). Elbette hayırseverlik bizim savunacağımız bir şey olamaz, zira, geçenlerde yitirdiğimiz ünlü yazar Eduardo Galeano’nun dediği gibi, “hayırseverlik dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder.” Sanırım bu söz, içinden geçtiğimiz rekabet çağında neden dayanışmanın değil de, hayırseverliğin değer olarak yüceltildiğini anlatıyor.

Sermayenin öğretmen eğitimleri konusuna dönelim. Öğretmenlerin mesleki gelişimlerinin de eksenini değiştiren bu girişimler, aynı zamanda öğretmen eğitimine özel sektör ve STK’ların dâhil edilmesiyle yakından ilişkilidir. Öyle anlaşılıyor ki büyük sermaye için eğitime devlet eliyle yapılan müdahale yetersizdir;  bu nedenle doğrudan müdahale edilmelidir. Nitekim bu programlarla öğretmen eğitimi doğrudan sermayenin müdahale alanı haline getirilmektedir. Bu anlamda da eğitimde gizli özelleştirmenin bir örneği olarak değerlendirilebilir. Kısacası sermaye, bu tür eğitimsel girişimlerle hem prestij sağlamakta ve hem de şirket mantığını eğitimde hakim kılarak eğitimde ticarileşmeyi genişletmektedir.

Özetle, büyük sermayenin öğretmenlere yönelik eğitim faaliyetlerini, herkes için toplumsal yarar sağlayan kamusal eğitim hizmeti yerine, piyasanın gereksinimleri doğrultusunda yönlendirilen eğitim anlayışı ve uygulamalarını ikame eden/dayatan neoliberal politikalardan bağımsız açıklayamayız. Zira burada da örtük olarak son otuz yıldır sürekli yinelenen “kamuya ait olan her şeyin kötü olduğu varsayımı esas alınmaktadır. Dolayısıyla öğretmenlere verilen eğitimin içeriğinden bağımsız olarak sadece bu özelliği bile, neoliberalizmin toplumsallık ve kamusallık düşmanı söylemine meşruiyet kazandırmaktadır. Burada olan da kamusal bir hizmetin özel sektör ve onların uzantısı STK’larca verilmesidir. Nitekim büyük şirketlerin kurmuş olduğu STK’ların asıl işlevi,  sermayenin eğitime “doğrudan müdahalesinin” üzerini örtmektir. Başka bir ifade ile STK’lar, sözü edilen şirket ve bankaların hedefleriyle düzenlenen eğitimlerin bağlantısını perdelemekte kullanılmaktadır.

Sermayenin öğretmen eğitimine müdahalesi, öğretmenlik mesleği açısından da çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Çünkü bu girişimlerde öğretmenlerin yetersiz olduğu varsayımından hareket edilmektedir. Bu anlamda sözü edilen öğretmen eğitimi girişimleriyle öğretmenlerin yetersizliği söylemi yaygınlaştırılmış olur. Bugün neoliberal politikaları uygulayan iktidarlar ve ana akımı savunan bilim insanları gibi bu uygulamalar da, öğretmenlik mesleğinde yaşanan olumsuz dönüşümün kaynağını öğretmenlerin kendi eksikliklerinde bulmakta ve açık ya da örtük olarak öğretmenlere yönelik suçlayıcı bir dil kullanmaktadır. Neoliberalizmin, mağduru suçlu ilan eden dili/mantığıyla meşhur olduğu akılda tutulursa bu dil şaşırtıcı değildir.

Kısacası, neoliberal rejim altında öğretmenlik, bir yandan öğrenciyi piyasa koşullarına ve rekabete hazırlayan teknik bir işe indirgenirken, aynı zamanda öğretmenler yetersizlikle damgalanmakta ve değersizleştirilmektedir.

 

 

[2] (2001) “Popüler İkon Olarak Sermayedar: Sakıp Sabancı”, Praksis, Sayı: 4, 242-266.

[3] 80 öncesinde büyük sermayenin patronları kamusal alanda yalnızca kendi sınıfsal konumlarıyla gündeme gelirlerdi ve çoğunlukla göz önünde değillerdi. Bugün ise özellikle televizyon ekranlarında sıkça görünen; halk konserlerinde, futbol maçlarında, açılışlarda, kokteyllerde boy gösteren; sanatla ve hayır işleriyle uğraşan, kitap yazan kısacası daha fazla insan gibi görünen bir işadamı kimliği öne çıkmıştır (Adaklı, 2001).

[4] Karatepe, U. (2011) “Sermaye Egemenliğinin izdüşümü Olarak Dinsel Hayırseverlik”, Yalçın Bürkev, Metin Özu!urlu, Yasemin Özdek, Ersin Vedat Elgür (der.) Kuramsal ve Tarihsel Boyutlarıyla Hak Mücadeleleri I içinde, Ankara: Notabene Yayınları.

Paylaş:
Etiketler : öğretmen akademisi, öğretmen eğitimleri, Öğretmenler İçin Eğitimler, ÖRAV

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

“Ortak İyi”nin İnşa Sürecinde Eğitimin İşlevi Nedir?
Niçin Eğitimde Drama?